NECİP F. BAHADIR | YORUM
Bugün de ‘15 Temmuz’ üzerine yazmayı düşünüyordum ama bir polis müdürünün iki büklüm Devlet Bahçeli’nin elini öpmesi gündeme bomba gibi düştü. İki konuya da kısa kısa değinmekten başka çarem kalmadı. Ve her ikisinin de beklemeye tahammülü yok. Tarihe not düşülmesi şart. Bir gazeteci için konu kıtlığı değil, konu bolluğu sorun. Aralarından seçim yapmak sanıldığı kadar kolay değil. Gözünüzün önünde uçuşan kelebeklerden birini yakalayıp okuyucuya anlatacaksınız.
15 Temmuz’un üzerinden 8 yıl gibi uzun bir süre geçti. Gün boyunca programları yakından takip ettim, açıklamaları dikkatlice okudum, maalesef sadece anıldı! Anlamaya ve aydınlatmaya dönük hiçbir çaba olmadı. Anmak, şarkılarla, marşlarla bir bayram gibi kutlamak da siyasetin ve toplumun belli kesimiyle sınırlı kaldı. AKP, MHP ve Doğu Perinçek dışında 15 Temmuz türküsünü söyleyen rastlamadım. Bu haliyle 15 Temmuz vatandaşın gündeminden çoktan çıkmış.
Birkaç gündür 15 Temmuz’un ‘kazananları’ ve ‘kaybedenleri’ üzerine düşünüyorum. Bunu şöyle soruyla da sorabilirim; 15 Temmuz Türkiye’ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Canları pahasına, her türlü tehlike ve riski göze alarak sokağa, meydanlara çıkanlar, askeri darbe girişimine ‘dur’ derken dertleri ‘demokrasi ve özgürlük’ değil miydi?
Soru sormadan 15 Temmuz’u nasıl aydınlatacağız?
15 Temmuz’da şarkılar eşliğinde eğlenmek tamam da, ‘Türkiye 15 Temmuz öncesinden daha mı demokrat ve daha mı özgür bir ülke’ diye bir soruya muhatap olduklarında cevapları ‘evet’ olabilir mi?
Yalnızca demokrasi ve hak ve özgürlükler de değil, kapsamı genişletebiliriz; örneğin ekonomi, emeklinin hali, memleketin psikolojik durumu, dış politika 15 Temmuz öncesinden daha mı iyi bugün?
Yanlış anlaşılmasın, hayatı boyunca askeri darbelere, siyasete dışarıdan müdahalelere karşı çıkmış biri olarak 15 Temmuz’a zerrece sempati beslemiyorum. İlk andan itibaren duruşum net. 15 Temmuz meselesi siyasete ve kimi stratejik hesaplara ‘malzeme ve sermaye’ edilmekten çıksa ve tüm yönleriyle aydınlatılsa da 16 Temmuz’u konuşmaya sıra gelse keşke. 8 yıla rağmen hâlâ 15 Temmuz, hâlâ büyük bir soru işareti? Ezberin dışına çıkmak yasak, konuşmak riskli, tartışmak sakıncalı, soru sormak tehlikeli… Sadece koroya eşlik etmek şarkısını söylemek serbest. Peki nasıl aydınlanacak 15 Temmuz? Nazım’ın ‘Sen yanmazsan / ben yanmazsam / nasıl çıkar karanlıklar / aydınlığa…’ dediği gibi.
Nihal Olçok: 15 Temmuz devlet projesiydi, herkes muradına erdi
15 Temmuz’a eşi ve oğlunu kurban veren Nihan Olçok’un çıkışını çok önemsedim. Söyledikleri öyle böyle değil. Kurşun gibi… Yalanları, sahtelikleri delip geçiyor… Gerçeğin peşinde koşanlara çok şey anlatıyor. Olçok, iddianameleri okudu, 15 Temmuz davalarına müdahil oldu, duruşma salonlarında günlerce davaları takip etti, sanıkları dinledi, tanıklara kulak verdi. Yani söyledikleri sürece tanıklığın bir sonucu; “O gece karanlık… Benim için hala karanlık. 8 yılda hiçbir şey aydınlatılmadı. Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu… Sistematik bir şeydi… Herkes de muradına erdi… Filler tepişti… Çimler ezildi.” Ezberden değil, kalpten konuşmuş.
Tayyip Erdoğan, anma programlarında, “15 Temmuz’a tiyatro, danışıklı dövüş diyenleri affetmeyeceğiz!” dedi. Bu sözleri manşet oldu. Hadi Kılıçdaroğlu’nu veya muhalif kesimleri affetmeyeceksiniz… Peki Nihal Hanım’ı ne yapacaksınız? Birlikte yol yürüdüğünüz en yakın arkadaşının emaneti… Bak ne diyor? Affetme makamında olan siz mi o mu? O Zat-ı Alinizi affedecek mi acaba? Daha Abdurrahman (Dilipak) Abinizin söylediklerine cevap vermediniz, görmezden geldiniz. Partinizden Şamil Tayyar’ın soruları da yanıtsız. Hadi, dışarıdan, uzaktan gelen seslere sağırsınız, içeriden ve yakınınızdan Nihal Hanım’ı da mı duymayacaksınız? Bu nasıl vefa? Erol Olçok’un hiç mi hatırı yok?
O afişler hangi arada basıldı?
Nihal Hanım’ın bir sorusu daha var; “Bilboardlar benim çok şaşırdığım şeydi. 16 Temmuz sabahı her yerde asılmış haldeydi. Ne zaman hazırlandı? Ne zaman asıldı?”
Büyük Abiniz, fikir babanız Abdurrahman Dilipak’ın dediği gibi 4 ay öncesinden haberiniz mi vardı yoksa? Hadi Türkiye’yi geçtik, Erol Bey’in emaneti Nihal Hanım’a bir cevap borcunuz yok mu?
Kürsü Tv’ye verdiği röportajda benim en çok dikkatimi çeken satırlar başka; “Kanla beslenen, kanla büyüyen başarı başarı değildir. Mutlaka ama mutlaka bir hezimet olacak sonunda. Bunu hepimiz göreceğiz. Kur’an’da ‘zelil’ geçer. Vallahi… Billahi… Allah’ın zelil ettiğini hiç kimse düzeltemez. Ve çok fazla insan zelil olacak. Çünkü kanla beslendi. Bu başarının kökünde kan var şu anda…’.
Vay vay vay… Ne sözler? Açık açık Erdoğan iktidarının kanın üzerinde oturduğundan söz ediyor.
Nihal Olçok değil de bir başkası söylese bu kadar dikkate almaz ve üzerinde durmazdım. 15 Temmuz kurbanlarının ve kanlarının üzerinde yükselen bir iktidar… İşte bu 16 Temmuz… ‘Kanla beslenen ve güçlenen’ bir iktidar… AKP ve Erdoğan’dan başkası değil. Erdoğan hemen yanı başından gelen bu yanık ve acılı sesi de mi duymazdan gelecek acaba? Aynaya bakmak ve bir an durup düşünmek için bundan daha çarpıcı uyarı ve ikaz olabilir mi? Nihal Hanım ‘kanla beslenen iktidar’ tespiti ve ithamını tarihe not olarak düştü. İleride buraya tekrar dönülecek.
15 Temmuz’un kazananı Bahçeli ve Perinçek!
Bu yüzden önceki yazıda bazılarına şaşırtıcı geleceğini bilmeme rağmen, ‘Erdoğan ve AKP’yi 15 Temmuz’un ‘ilk kurbanları’ olarak görme eğilimindeyim’ demiştim. Çünkü 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan, ‘Erdoğan’ olmaktan çıktı, AKP ise AKP olmaktan… Tarihin ve kaderin terazisinde tartıldıklarında ‘15 Temmuz, davaya, kutsallara ihanetin dönüm noktası’ diye işaretlenmesi bana sürpriz olmayacak. Akıl ve vicdan sahibi herkes bu gerçeğin farkında. 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan, kendisiyle ve tarihle kavga etti. Ve kaybedenlerden oldu.
15 Temmuz’un kazananı mı? Kısa vadede Bahçeli ve Perinçek’giller… Aslında aynı familya. Bir insanın sağ ve sol eli gibi… İki ayrı beden değil. Arkalarındaki odaklar asıl olan. Her ikisi de kendi sesi değil, belli dinamiklerin figüranı.
15 Temmuz günü Gölbaşı’nda Polis Müdürü ve ekibinin Devlet Bahçeli’nin iki büklüm elini öpmesi sembolik ve anlam yüklü… 15 Temmuz zaferinin ilanıdır. Mesaj doğrudan Erdoğan’a… AKP ve Erdoğan’a 15 Temmuz’un sadece şarkısını söylemek düştü. Asıl zafer başkasının… Henüz görmediğimiz bir ‘el öpme’ daha var; ‘16 Temmuz Paşaları’ da Doğu Perinçek’in önünde diz çöktü… Bahçeli de Perinçek de ömürlerinin son demlerinde… Yani ‘15 Temmuz rejimi’ uzun sürmez.
Yara içinde bile evinden çıkan Devlet Bahçeli’nin 3 haftadır Meclis’te grup toplantısı yapmaması ve derin bir sessizliğe gömülmesi de gözümden kaçmış değil.
Bakıyorum…
Ey okur, gördüğün gibi iki konuyu bağlayarak yazıyı bitirdim. Umarım meramımı doğru anlatabilmişimdir. Bu arada amacım koroların bir elemanı olmak değil, ‘bir başka açı sunmak’ ve ‘yerinizi biraz değiştirin, bir de buradan bakın’ diyebilmek. Yoksa ezberleri tekrarlamak kolay… Fakat kimseye yararı olmaz. Yazarınız hayatı boyunca hiçbir koroda yer almadı ve bile isteye ‘kendi sesini’ oluşturmaya çalıştı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***