PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM
“Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına”
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, bilerek veya bilmeyerek çok hayatî ifşaatlarda ve itiraflarda bulunuyor. Kamuoyu tarafından tahmin etmenin ötesinde bilinmeyen gerçeklere ışık tutan bu ifşaat ve itiraflar, Türkiye devletinin, çürümede geldiği noktayı tüm çıplaklığıyla göstermesi bakımından önemli.
Sinan Ateş bir suikaste kurban gitti. Bu suikastin kriminal yönünü hukuka inanan ve merhamet duygusu olan herkes herhalde kınıyor ve sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ediyordur. Ancak mesele sadece kriminal bir hadiseden ibaret değil. Sinan Ateş siyasi bir figürdü. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve “Ülkücü Hareket” denen yapı içerisinde hem resmi, hem de fiili olarak liderlik rolü olan, önemli bir aktördü. Özellikle 15 Temmuz 2016 öncesinde, esnasında ve sonrasında belli roller üstlendiği açığa çıkan Ateş, AKP-MHP ve derin yapılar arasındaki koalisyonda neler olup bittiğini çok detaylı olarak bilen bir siyasiydi.
“Ah ölmeden bir görseydim, düşebilsem toprağına!”
Ayşe Ateş, kocasının 15 Temmuz sonrasında fişleme listeleriyle ilgilendiğini söylüyor. On binlerce kişinin adının listelendiği bu kara listeler temelinde birçok aile mahvoldu. Abartmıyorum, insanlar tüm maddi varlık imkânlarından mahrum edildi. Bu listeler temel alınarak binlerce insan kamudaki görevinden bir gecede ihraç edildi. Sinan Ateş ve diğer MHP kurmayları cadı avı kampanyasını sadece görmezden gelmedi, o kampanyanın bizzat tetikçisi oldu. Ayşe Ateş’in ifşaatları olmasaydı tüm bu gerçekler tahminsel boyutta kalacaktı. Oysa şimdi kanıtlar var.
Kocasının kurban gittiği cinayetin sorumlularını ortaya çıkarmaya çalışırken bildiklerini anlatan Ayşe Hanım, bilerek veya bilmeyerek Türkiye üzerinde kümelenmiş sis perdesini aralamamamıza yardımcı oluyor. Düşünün ki Sinan Ateş, Darbe Komisyonu’nda görevliymiş. İsmet Büyükataman, Sinan Ateş’e on binlerce isimden oluşan bir liste veriyor. Listedeki net rakamı bilemiyoruz. Fakat bu liste uzun. Sinan Ateş, danışmanlığını yaptığı Büyükataman’dan bu listeyi elden geçirme ve sonuçlandırma göreviyle alıyor. Görevi listedeki fişlenmiş kişiler hakkında nihai kararı vermek. Bir tür “ip çekme” görevi anlayacağınız!
Kimine “FETÖ ile irtibatı var” diyor, kimine “sağlam” raporu veriyor. Buradan rejimin insanların hayatıyla nasıl oynadığını anlıyoruz. Ortada ne bir mahkeme, ne bir resmi soruşturma, ne de başka bir hukuksal süreç var. Şahsi kanaatler, suçlamalar, gammaz ve ihbarlar, şüpheler ve sair hukuk dışı yöntemlerle insanların gelecekleri hakkında karar veriliyor. Anayasa ve yasalara aykırı, devlet ciddiyetiyle hiçbir şekilde bağdaşmayacak, keyfi bir uygulama!
Sinan Ateş bu listeler kendisine verildiğinde listelerin kaynağını, düzenlenme ölçütlerini, yasal olup olmadığını falan sorgulamıyor. “Ben böyle bir görevi kabul edemem. Bu hukuksuz!” demiyor. ‘Devlet başa, kuzgun leşe’ türü bir yaklaşımla, tereddütsüz aldığı görevi yerine getiriyor.
“Sırmalar sarsam koluna, inciler dizsem yoluna!”
İşin acı kısmı, Ayşe Ateş bunları ifşa ederken de kocasının bu yaptıklarının suç olduğunu, pişman olduğu için bu itiraflarda bulunduğunu söylemiyor. Bilakis, yapılanları kocasının “FETÖ’cü” olmadığını kanıtlamak için kamuoyuyla paylaşıyor.
Diğer bir önemli ifşaat ise, Sinan Ateş’in öldürülmesiyle sonuçlanan süreçteki aktörlere ve kendisinin hedef alınmasına ilişkin ifadeler. Bunlar mahkeme önünde verilmiş ifadeler olduğundan hukuksal bağlayıcılığı da bulunuyor. Ayşe Ateş kocası Sinan Ateş’in MHP Genel Merkezi’nden gelen talimat üzerine birilerini darp ettiğini/ettirdiğini ifade ediyor. Belli ki bu Ayşe Hanım’ı oldukça rahatsız etmiş, kocasına bu davranışın bir akademisyene yakışmadığını söylemiş. Bunun karşısında Sinan Ateş bu yaptıklarını MHP Genel Merkezi’nden gelen talimatlarla yaptığını, eğer bu talimatların gereğini yapmazsa kendisine de “ceza kesileceğini” ifade ederek kendini savunuyor.
Durumun vahametine bakar mısınız? MHP birilerini darp etme talimatı veriyor, bu talimat yerine getirilmezse bunun bedeli olacak. “Ceza kesmek” tipik bir mafya ifadesidir. Yoksa kastedilen partinin iç tüzüğüne göre verilecek prosedürel bir ceza değil! Belli ki bu yeni ifade karşısında mahkeme heyeti Ayşe Hanım’a neden bunu daha önceki ifadelerinde beyan etmediğini soruyor. Ayşe Hanım “daha önce öldürülmekten korktuğu için” bunları anlatmadığını söylüyor.
“Fırtınalar dursun yana, yol ver Türk’ün bayrağına!”
Ayşe Ateş bu ifadesine ek olarak, çok daha kritik bir konuyu gündeme getiriyor ve büyük bir iddiada bulunuyor. Kocasının öldürülmesiyle ilgili olarak doğrudan MHP yönetimini suçluyor. MHP Genel Başkan Yardımcıları Semih Yalçın ve İzzet Ulvi Yönter’in verdiği talimatlar doğrultusunda Olcay Kılavuz ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın kiralık katil aradıklarını beyan ediyor. İşte bu önemli ifşaatla haftalardır ağzından çıkaramadığı baklayı ağzından çıkarmış oluyor.
Bir siyasi partinin yönetim kadrosu, eğer bu iddialar doğruysa, alenen bir siyasi suikastin plan ve icrasını yapmış, böylelikle partileri MHP’yi açıkça siyasi parti olmaktan çıkarak bir suç örgütüne dönüştürmüş. Ayşe Ateş adını anmamış da olsa, MHP yapısını bilenler, genel başkan yardımcılarının bu tür bir kararı kendi inisiyatifleriyle alamayacaklarını söylüyor. İşin ucu en tepeye kadar geliyor.
“Kafkasları aşacağız, Türklüğe şan katacağız”
Böylece ta en başından beri Ateş cinayeti sonrası MHP yönetiminin niçin en hafif ifadeyle “garip” davrandığı netleşiyor. İddialar doğruysa Türkiye’nin başında büyük bir felaket var. Çünkü MHP, 15 Temmuz rejiminin taşıyıcı kolonlarından birisi. Rejim içerisinde Ülkücü kesimleri devlet kadrolarına taşıyarak ciddi bir kadrolaşma gerçekleştirdi. İstihbarattan emniyete, jandarmadan adliyeye, akademiden maliyeye, devletin kılcal damarlarına kadar kadrolaşarak bürokraside kendi oy oranından çok daha ciddi bir ağırlığa ulaştı. Şimdi bu yapının elindeki gücü düşünün!
“Türk’ün şanlı bayrağını Turan ile asacağız!”
Ayşe Ateş diyor ki: “Asıl failler dışarıda olduğu için devlet bana koruma verme gereği duydu!”
“Irmağına ölünen” Türkiye’nin geldiği durum budur.
Durum tahmin ettiğimizden çok, ama çok daha kötü!
Türkiye ve devlet çürümüş, yok olmuş!
Bozkurt selamı vererek bu gerçekleri örtbas etmek mümkün mü? Ahmed Cevat bu olayları görse ne düşünürdü? “Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türk’ün bayrağına” şiirine birkaç başka mısra da ekler miydi? Ne dersiniz?
Belki bu soruları milli futbolcu Merih Demiral’a sormak lazım!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***