Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bütün yollar Roma’ya çıkar!


Prime’ın neredeyse bütün billboardları süsleyen Those About to Die dizisinin afişlerini görmeyen kalmamıştır. Aslında dizi NBC Universal Media Group’un bir yan kuruluşu olan Peacock’a ait. Peacock’un Türkiye’de yayını olmadığı için dizinin yayın hakları Prime’da. Afişte herkesin ilk ilgisini çeken, en son Westworld dizisiziyle beyaz ekranda izlediğimiz Anthony Hopkins. Ama şimdiden tat kaçırmak pahasına söylemek isterim ki Hopkins dizide ufak bir rolde. Biraz daha tat kaçırmak gerekirse kötü bir performansla yer alıyor.

Daniel Pratt Mannix’ın kitabından Robert Rodat tarafından uyarlanan dizi Roma’da Flavius Hanedanı dönemini anlatıyor. İsa’dan önce 69 yılındaki Dört İmparator Yılı olarak adlandırılan dönemin bir parçasını anlatan dizi, ölmeden önce çocuklarından birini varisi ilan edecek Vespasian’ın (Anthony Hopkins) oğulları Titus (Tom Hughes) ile Domitian (Jojo Macari) arasındaki rekabete ve bunun yanı sıra Roma’da geçen ve bir şekilde birbirine bağlanan hikâyelere odaklanıyor. Hikâyenin asıl ana karakterleri ise dizinin de başrolü olan Tenax (Iwan Rheon). Bizler Tenax’ı Game of Thrones’ta canlandırdığı ve herkesin etiyle kemiğiyle nefret ettiği Ramsey Bolton karakterinden de tanıyoruz.

Dizi, ekmek kıtlığı yüzünden isyan eden halkın “gazını almak” için inşa edilen büyük kolezyumda oynan arabalı at yarışları, gladyatör müsabakaları ile bunların üzerine oynanan bahisler çerçevesinde gelişiyor. Adına günümüzde “gündem değiştirme” de dediğimiz bu siyasetinin temelleri elbette antik çağda atılıyor. Onun yanı sıra zenginlerin entrikayla güçle iktidar ve eğlence oyunlarını nasıl domine ettiği de…

Ana karakterlerden biri olan Tenax soyluların aksine alt tabakadan kendince şehirde ufak bir ağı olan bahisçi. Çeşitli entrikalar yaparak yükselme hevesinde. Yükselme sadece ona ait bir hırs değil hemen hemen tüm karakterler afişten de hatırlanacağı gibi yükseğe çıkmaya çalışıyor. Yükseğe çıkmanın bir basamağı da “Ölmek üzere olanların” selama durduğu kolezyumun içinden başlıyor.

İlk bölümde dört ayrı küçük hikâyenin birleşimi var. İlki Tenax ikincisi Sahra’nın kuzeyindeki Numidya’dan esir düşen iki kızı ve bir oğlunu peşinden Roma’ya gelen Cala’nın (Sara Martins) hikâyesi. Üçüncü olarak at seyisi, üç hispanik kardeş ve iktidardaki Flaviuslar var. Bu dört hikâyenin birbirine bağlanışı çok da hayatın normal seyrinde değil. Zira coğrafi olarak bile birbirine kavuşması o çağda ve koşullarda epey zor olan bu hikâyeler, sanki yama ile birbirine eklenip teyelleniyor ve bir şekilde her yol Roma’ya çıkıyor! Ama çıkan yolun yamaları ana hikâyeye de olmamışlık hissi veriyor.

Bu olmamışlık hissi karakterlere de sirayet ediyor. Çocuklarının ardından Roma’ya gelen Cala’nın yolunun Tenax ile kesişimi, ikisinin ortak hareket edişi. Kızı Jula’yı (Alicia Ann Edogamhe) önemli birinin evinde ajan yapışı hatta bir anda bahislere ve Tenax’a bile yön veren biri oluşu vs. o kadar hızlı yaşanıyor ki karakterlerin acılı bir anneden Roma’yı dize getiren bir kadına dönüşümünü anlamak zorlaşıyor. Sadece karakterler de değil olaylar da hızlı, örneğin hispanik kardeşlerin atlarının zehirlendiği bölümde tedavi için Vezüv Yanardağı’na gidip oradan sarı kükürt alıp gelmeleri gerekiyor ve atlar ölmek üzere. Elbette başarıyor ve atları kurtarıyorlar. Google’dan merak edip baktım, Vezüv Yanardağı Roma’ya 239 km, Pompei ise 247 km uzaklıkta fakat hikâyedeki bu oldu bitticilik mesafeleri bile kısaltıyor!

Tarihsel anlatıdaki bazı boşluklar da öyle. Örneğin Titus gibi Pompei’nin yok oluşunda ve büyük Roma yangınında halka büyük yardımlar yaptığı bilinen imparator ve komutanın -ki Roma’nın en sevilen beş imparatoru arasında saylıyor- saf ve budala bir aşık gibi anlatılması. Aynı şekilde Domitian’ın iktidar hırsının abartılı referanslarla tasvir edilmesi… Sanki karakterler ya fazla derinliksiz ya da fazla tek yönlü bir duyguda inşa edilmişler.

Elbette bu tarz tarihi yapımlarda entrikaları sevenler için tamamen tatsız bir dizi değil. Yarışlar etrafında dönen zenginler, iktidar ve fırsatçılar üçgeni de fena değil. Ama karakterlerdeki az derinlik entrikalarda da “boy verecek” seviyeye gelemiyor. Daha yüzeysel, hanedan hanedan ezberlenecek, akılda tutulması zor bir denklemi yok. Öte yandan her ne kadar bazı efektleri acemi görünse de atlı araba yarışları ve dövüşler türün izlenebilir, heyecanlı örnekleri arasında sayılır.


Suzan Demir kimdir?

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Hayat TV, ardından Evrensel Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Taraf Gazetesi kültür sanat servisinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Arka Pencere (www.arkapencere.com) online dergide haftalık sinema eleştirileri kaleme aldı. Ayrıca BİR+BİR Express dergisinde (hem online hem matbu dergide) www.sabirfikir.com ve Kritik 24 (K24) sitelerinde de haber ve yazıları yayınlandı. Yeni E Dergisi’nde kültür, sanat ve sinema röportajları yapıyor. Hala Avrupa’da çeşitli ajanslara politika, ekonomi ve kültür sanat dalında haberler üretiyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve SİYAD üyesi.

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version