Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

15 Temmuz nedir?

15 Temmuz nedir?


M. EFE ÇAMAN | YORUM

15 Temmuz nedir, gelin anlatayım.

Tam sekiz sene oldu. Şaibeli ve şüpheli bir darbe girişimi, ardından yaşanan derin tasfiye ve rejim değişimi – 15 Temmuz 2016 “askeri darbe kalkışması” son bir asırda Türkiye tarihinin akışını değiştiren en önemli siyasal olaydır şüphesiz.

Darbe girişiminin hemen ardından, daha o gece binlerce yargı mensubu yargıç ve savcı görevlerinden alındı, birçoğu tutuklandı. Darbeye karıştığı iddiasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm subay kadro toplamının üçte biri,  yüzde 33’lük bölümü tasfiye edildi ve hapse atıldı. Yine TSK’nın tüm general ve amiral kadrosu toplamının yüzde 50’den fazlası darbecilik ve vatan hainliği suçlamaları temelinde tasfiye edildi, tutuklandı. Bir ordu düşünün, bu ordunun içinde o orduyu komuta eden general ve amirallerin yarısından fazlası teröristmiş (!) ve bu durum bir gecede anlaşılmış.

Aynı orduda görev yapmakta olan teğmeninden kurmay albayına tüm subayların yüzde otuz üçü teröristmiş ve vatan hainiymiş, bu durum 15 Temmuz 2016 gecesi ortaya çıkmış (!) ve bu personel ordudan “temizlenmiş”. Ülkede bilimum üniversitede görev yapmakta olan akademisyenlerden 8000’den (sekiz bin) fazlası teröristmiş, vatan hainiymiş (!), bu nedenle Kanun Hükmünde Kararname (KHK) rejimiyle, yani mevcut yasalara ve anayasaya aykırı bir uygulamayla görevlerinden ihraç olmuş.

Tüm bunlar olmak üzereyken, 15 Temmuz 2016 gecesi, Boğaziçi Köprüsü’nün tek şeridi birkaç tankla trafiğe kapatılmış, bunu yapan askeri personele bir “terör operasyonu” yapıldığı söylenmiş. Aynı noktaya kursiyer teğmenlerden 7 günlük erlere, bir tür günah keçisi asker yönlendirilmiş. Havaalanı ve televizyon istasyonları gibi yerlere küçük gruplarla askeri personel gönderilmiş, o da her televizyon istasyonuna değil ha, bazılarına (!), ellerine bir “darbe bildirisi” tutuşturulmuş, sunucuya okutulmuş. İleriki günlerde bu bildiriyi kim yazdı, altında kimin imzası var, bu “darbenin” komuta kademesi kimdir, liderleri kimdir gibi sorular yanıtsız kalmış.

Aradan 8 yıl geçmesine karşın bu soruların yanıtları ortada yoktur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bir 15 Temmuz Darbe Komisyonu kurmuş, bu komisyon aylarca toplanıp bir rapor yazmış ama bu raporun yayınlanması rejim yönetimi tarafından engellenmiş. Hâlâ bu raporda hangi bulgulara ulaşıldı ve hangi sonuçlara varıldı, bilmiyoruz. Madem raporunu yayınlatmayacaktınız, neden bu komisyonu kurdunuz, neden 15 Temmuz’u araştırttınız? Zaten komisyon da araştırmalarında örneğin dönemim MİT Müsteşarı’nı ve Genelkurmay Başkanı’nı çağırıyor, fakat ne Hulusi Akar ve de Hakan Fidan gidip ifade veriyor! Kimse, “Neden ifade vermeye gelmiyorsunuz? Sakladığınız bir şey mi var? Darbenin aydınlatılmasını istemiyor musunuz?” diye sormuyor, iyi mi! Yani bu koşullar altında hazırlatılmış olan rapordan dahi korkup yayınlatmıyorlar. Düşünün!

15 Temmuz 2016 gecesi, sözüm ona darbe kalkışması olurken, Recep Tayyip Erdoğan havaalanında, basın karşısında açıklama yapıyor. Ve bu darbenin “Allah’ın lütfu” olduğunu söylüyor! O sırada yanında oturan damat Berat Efendi sırıtıyor. Bunlar olurken TSK darbe yapıyormuş! Bunu Marmaris’te tatilini yaptığı yerde sözde derdest etmeye çalışmışlar. Fakat ne hikmetse bunun yanında bulunan yaveri ve diğer askeri personel, ellerinde binlerce kez imkân olmasına rağmen buna ilişmemiş. Ancak buna karşın 15 Temmuz sonrasında bu insanlar ihraç edilmiş, tutuklanmış!

“Darbe” esnasında F-16 uçakları Meclis’i bombalamış. Hepiniz İsrail Gazze’yi havadan bombalarken binalara ne olduğunu gördünüz herhalde. Bir sır değil. Görmeyenler Google araması yaparak bu bilgi eksikliklerini hemen telafi edebilir. İşte enteresan biçimde, savaş uçaklarından yapılan bombalama demek ki dünyanın değişik yerlerinde değişik tahribata yol açıyor (!); başka türlü ne olabilir, değil mi? Türkiye’de Meclis sözüm ona havadan F-16 savaş uçaklarınca bombalanıyor (!) ama fotoğraflara baktığınızda duvarlardaki blast etkisi, yani patlamanın tahribat yönü dışarıdan içeriye veya yukarıdan aşağıya doğru olması gerekirken, içeriden dışarıya doğru!

Bu “darbe” esnasında Erdoğan ve kabine üyeleri, yani başbakan Binali Yıldırım ve bakanlar, milletvekilleri, valiler, kaymakamlar falan hiçbiri enterne edilmiyor. Erdoğan ve Yıldırım MİT’ten herhangi bir bilgi alamıyor. Yani darbeden önce değil, darbe olurken de MİT’in telefonları kapalı. Hakan Fidan toz! Öyle ki Erdoğan’a darbe olduğuyla alakalı bilgiyi Erdoğan’ın ifadesine göre eniştesi veriyor! Enişte’nin istihbaratı MİT’ten daha efektif anlayacağınız!

Fakat bunca istihbarat komedisine karşın nasıl oluyorsa bunlar darbe kalkışmasının (!) kimin tarafından yapıldığını şıp diye öğreniyor. Ve on binlerce insan bir gecede darbecilikten içeri alınıveriyor. Kimse de bunlara, “Kardeşim, kilometrelerce uzunluğunda listeyi ne zaman hazırladınız!” diye sormuyor! Oysa sonradan bu listelerin darbe kalkışmasından (!) çok daha önce hazırlandığını, fişleme listelerinin hazır ve nazır olduğunu öğreniyoruz! Yani darbe olmadan kimlerin darbeci olduğunu biliyorlar.

Siz müneccim misiniz kardeşim! Nereden biliyordunuz kimlerin darbeci olduğunu daha darbe kalkışması tarihi gelmeden önce? Onu da mı enişteniz söyledi yoksa?

Gelelim muhalefete. Muhalefet darbeden (!) hemen sonra, Erdoğan ve avanelerinin düzenlediği Yenikapı mitingine katılıyor. Burada Erdoğan bunları yanına alıp birlik beraberlik mesajı veriyor. Kılıçdaroğlu ve takımı Yenikapı Ruhu denen “rejim diskuruna” biat ediyor. Darbeyi “FETÖ” yaptı, arkasında “ABD ve dış güçler vardı!” diyorlar. Koro halinde bu diskuru tekrar ediyor, halka bunun propagandasını iktidarıyla ve muhalefetiyle hep beraber yapıyorlar. Ardından Kılıçdaroğlu çıkıp “15 Temmuz kontrollü bir darbeydi!” diyor ama arkasını getirmiyor. Kontrollü darbe ne demek? Birileri bu darbeyi ya biliyordu, ya da planladı, kontrol etti, manipülasyonla kendi güçlerini maksimize etti, sonra da kurdukları otoriter rejimi konsolide etti.

Evet, bunlar olurken, bir de bakıyorsunuz Kürtlerle çözüm süreci ve AB reform süreci sonlandırılıyor. Türkiye Suriye batağına çekiliyor. Çünkü AB tipi demokrasi ve Türkiye’nin Ortadoğu bataklığından uzak durmasını savunan NATO’cu ve Batı yönelimci askeri ve bürokratik kadrolar artık tasfiye olmuştur! İpini kopartan Avrasyacı-Ergenekoncu derin devlet, Erdoğan’ı ve rejimini destekleyerek sonunda sıfır oy ve halk desteğiyle emellerine ulaşmıştır. Yanlarına stepne MHP’yi de alıyorlar. Hırsızlar, darbeciler ve faşistler beraberce Türk üstünlükçü, Türk-İslam sentezci, İslamofaşist bir rejim inşa ediyor.

Kafasını azıcık kaldırana “PKK’cı” veya “FETÖ’cü” damgası vurup, ‘Haydi yallah Silivri’ye!’ diyorlar. Kurbanlar tek haneli, çift haneli, yüzlü, binli rakamlar falan değil ha! Kitlesel kolektif takibat ve muhaberat tipi bir polis devleti kuruyor, onunla gözünün yaşına bakmadan aile boyu, Sippenhaft Nazi uygulaması yapıyorlar. Avrupa susuyor, çünkü Erdoğan bunlara Mülteci Anlaşması’yla Türkiye’yi tampon bölge olarak altın tepside sunuyor. Avrasyacı derinler, NATO üyeliğini işlevsizleştirip içini boşaltırlarken, AB Türkiye için artık sus payı Avroların geldiği bir gelişmiş kale haline dönüşüyor. Türkiye kalenin içinde değil, dışındaki köpek kulübesinde. Erdoğan ve avaneleri Suriye’li mültecilerin Avrupa’ya gönderilmemesi işinden ciddi “humus” tokatlarken, Türkiye pasaportları Bangladeş ve Afganistan statüsüne geriliyor.

TSK’da durum daha da vahim! Uygun adım yürüyemeyen askerler mezuniyet törenlerinde rezil-i rüsva olurken ve normal her Türkiye vatandaşını kahrederken, TSK’nın tüm eğitim sistemi sabote ediliyor, Harp Akademileri yerine ucube bir Milli Savunma Üniversitesi kuruluyor, bunun başına rektör diye müptezel ve Cumhuriyet düşmanı bir Milli Görüşçü İslamcıyı atıyorlar. Adama Tuğgeneral rütbesi takıp “Bizim 21. Yüzyıl ordumuzun komuta kademesi sana emanet!” diyorlar. Dahili ve harici bedhahlar kehanetinin gerçekleştiği bir süreci, eğitimsiz, cahilleştirilmiş ve Ortadoğululaştırılmış bir kitleye “yerli ve milli” diye kakalıyorlar. Türkiye Şanghay istikametinde Rusya-Çin-İran ligine girerken, ekonomiden hukuka, demokrasiden sağlığa, sanattan bilime her alanda küme düşüyor. Ordusuz ve onursuz, geleceksiz ve parasız, gıdasız ve eğitimsiz kitleler çığ gibi büyürken, Baas tipi bir rejim doğruları konuşanları ya ülkeden kaçmaya zorluyor ya da hapislerde inim inim inletiyor.

Aradan sekiz yıl geçti!

Bu doğruları konuşan bir avuç insan var, onlara da hayatını zehir ettiler! Herkese “hain” ve “terörist” damgası vurup itibar suikastine uğrattılar. 8 yılda zırnık düzelme olmadı. Bilakis rejim diskuru tümüyle resmi tarihe eklemlendi. Vakti zamanında Ermenilere yapılanların makro ölçütlerde bir uygulamasıyla, toplumda “temizlik” dedikleri bir tür NAZİ usullü kıyım gerçekleştirildi. Bu diskuru sorgulayan herkes “FETÖ’cü” ilan edildi. Ailece devletlerinin tokadının tadına bakıp, bu devletin ötekisi olmak ne demekmiş, tatbiki olarak anladılar. Çoluk çocuk büyük bir travma yaşadı.

Tüm bunların mihenk taşıdır 15 Temmuz 2016!

15 Temmuz Türkiye Cumhuriyeti’nin fiili olarak yıkıldığı ve yerine hırsız İslamofaşist ve darbeci Avrasyacı-Ergenekoncu koalisyonunda otoriter bir rejimin kurulduğu tarihtir. 29 Ekim’in antitezi 15 Temmuz’dur. Başlangıcın karşısındaki sondur. Kötülüğün ve çürümüşlüğün kurumsallaşmasıdır. Kuzu postuna bürünmüş kurtların hâkimiyetidir.

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version