Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Demokrasi mi?

Demokrasi mi?


YÜKSEL DURGUT  | YORUM

“Demokrasi”

Bu kelimeyi ilerleyen zamanlarda çok özleyeceğiz. 2024 yılına damgasını vuran Demokrasi Raporu, dünyanın dört bir yanında demokrasinin aslında gerilediğini açıkça ortaya koyuyor. V-Dem Enstitüsü’nün hazırladığı verilere göre, 1985’ten bu yana en düşük demokrasi seviyesini görmüşüz. Evet, yanlış okumadınız, 39 yıl geriye gitmişiz. Bu bulgular, demokratik hak ve kurumların gerilemekte olduğunu kesin bir dille ortaya koyuyor.

Demokrasi dediğimiz şey, sadece sandığa gidip oy kullanmaktan ibaret değil. Hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, insan hakları… Bunlar demokrasinin olmazsa olmazları. Ancak ne yazık ki, bu temel değerler hızla erozyona uğruyor. Dünyanın dört bir yanında otoriter rejimler güç kazanırken, demokratik normlar yerle bir ediliyor.

1985’te dünya bambaşka bir yerdi. Berlin Duvarı henüz yıkılmamıştı, Soğuk Savaş bütün hızıyla devam ediyordu. Ancak o yıllarda bile, demokrasiye dair umutlar daha yüksekti. Şimdi ise 39 yılın ardından, demokrasinin böyle bir gerileme yaşadığını görmek, insanın içini acıtıyor.

Peki, bu durum nasıl değişir? Öncelikle, demokratik değerlerin ve kurumların ne kadar önemli olduğunu unutmamamız gerekiyor. İnsan hakları, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel prensiplerin her zaman savunucusu olmalıyız. Demokrasi sadece bir kelime değil, bir yaşam biçimi, bir değerler bütünü. Ve bu değerleri kaybetmek üzereyiz. Umarım ki, bu rapor, demokrasinin önemini bir kez daha hatırlatır ve değerlerimizi korumak için harekete geçirir. Aksi takdirde, ilerleyen zamanlarda demokrasi kelimesini çok daha fazla özleyeceğiz.

V-Dem Enstitüsü’nün 2024 Demokrasi Raporu, dünyanın karanlık bir yola sürüklendiğini gözler önüne seriyor. Rapora göre, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu artık otokrasi gölgesinde yaşıyor. Bu oran yüzde 71! Bu çarpıcı istatistik, son 10 yıl içinde otokratik rejimlerin ne kadar güç kazandığını açıkça ortaya koyuyor.

Peki, bu ne anlama geliyor?

Demokratik değerlerin ve özgürlüklerin giderek yok edildiği bir çağda, bu tablo endişe verici. Özellikle hafta sonu Fransa’da yapılacak seçimlerle bu karamsar tablo daha da derinleşebilir. Demokrasinin temel taşları olan seçim özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bağımsız yargı gibi unsurların zayıflaması, sadece siyasi değil, sosyal ve ekonomik açıdan da derin etkiler yaratır. Bu süreçte, demokrasinin gölgesinde kalmış toplumlar için adil ve katılımcı bir gelecek inşa etmek daha zor.

Avrupa, aşırı sağ partilerin Avrupa Parlamentosu seçimlerinde büyük başarılar kazandığına şahit oldu. Bu durum, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un partilerine pahalıya mal oldu. Avrupa’daki bu kayma, kıtanın siyasi manzarasında köklü değişimlerin habercisi olabilir ve demokrasinin geleceği açısından da riskli.

Aşırı sağ partiler, göçmen karşıtı politikaları ve milliyetçi söylemleriyle yeniden sahnede. Halkın önemli bir kesimi, ekonomik zorluklar, işsizlik ve güvenlik endişeleri gibi nedenlerle partilerin vaatlerine kulak vermeye başladı.

Fransa’da Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi (Rassemblement National), Macron’un partisinden ciddi oranda oy aldı. Almanya’da ise AfD (Alternative für Deutschland) partisi, Scholz’un partisinden oy çalarak büyük bir çıkış yakaladı. Bu gelişmeler hem Macron hem de Scholz’un siyasi geleceği için endişe verici.

Avrupa genelinde bu trendin devam etmesi, geleneksel partilerin politikalarını gözden geçirmesine neden olacak. Halk, artık farklı bir ses duymak istiyor. Aşırı sağın yükselişi, diğer partilerin de halkın endişelerini daha ciddi bir şekilde ele alması gerekiyor. Avrupa’daki bu değişim, sadece siyasiler için değil, tüm Avrupa halkı için önemli bir dönüm noktası. Gelecek seçimler, bu trendin devam edip etmeyeceğini gösterecek. Ancak şu anki tablo, Avrupa’nın siyasi manzarasının hızla değiştiğini net bir kanıtı.

ABD’de ise Donald Trump, Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerinde iki adaydan birisi. Hukuki engeller olmadığı takdirde yeniden başkanlık koltuğuna oturması mümkün. İngiltere’de ise Nigel Farage’ın Reform Partisi’nin, önümüzdeki ay yapılacak seçimlerde Muhafazakâr Parti’ye karşı galibiyeti bekleniyor.

Son yıllarda, Batı’da aşırı sağın yeniden yükselişe geçtiğini görüyoruz. Bu durum, demokrasinin zaten dünya genelinde tehdit altında olduğu bir döneme denk geldi. Demokrasi, adeta küresel bir çöküş içinde. Neredeyse her yerde, kutuplaşma, hoşgörüsüzlük, azınlıklara karşı düşmanlık ve zehirli siyaset yükselişte.

V-Dem Enstitüsü’nün raporu’na göre, dünya genelinde demokrasi neredeyse “otokratikleşme dalgası” altında daha belirgin hal almış. Araştırmalar, demokratik hakların ve kurumların gerilemesini açıkça ortaya koyuyor. Yani 5,7 milyar insan, otoriter rejimler altında yaşıyor.

Demokrasi, sadece seçim sandığında oy kullanmaktan ibaret değil; aynı zamanda insanların özgürce konuşabildiği, fikirlerini paylaşabildiği ve farklılıklara saygı gösterildiği bir sistem. Son dönemde bu değerler ciddi şekilde yıprandı. Demokratik gerileme, hepimizin hayatını etkilemeye başladı.

Bu dramatik dönüş, Batı’daki aşırı sağın yükselişiyle birleştiğinde, gelecekte bizi nelerin beklediği konusunda karanlık bir tablo var. Demokrasi, özgürlük ve adalet, savunulması gereken değerler olarak kalmalı. Şimdi, bu değerleri korumak için daha fazla çaba gösterilmeli.

Aşırı sağın veya ultra milliyetçi popülist liderlerin yükselişi, demokratik gerilemelerle doğrudan ilişkili. Bunu yaşayan ülkelerde seçilmiş liderler genellikle sivil özgürlükleri erozyona uğratıyor, ifade özgürlüğünü hiçe sayıyor, muhalifleri baskı altına alarak azınlıklara zulmediyor. Bu liderler demokratik kurumlar ve normlara saygı göstermeyerek, otoriter davranışlar sergileyip, destek sağlamak için milliyetçiliği kullanıyor. Bu da siyasi sistemlerini kusurlu demokrasilere dönüştürerek toplumu derin bir şekilde bölüyor.

Financial Times köşe yazarı Gideon Rachman, aşırı sağ ile sağ arasında yapılacak olan ayrımı Bilal’e anlatır gibi anlatmış yazısında, “Ayrım noktası, bu liderlerin demokrasiye bakış açılarıdır. Bir siyasi lider seçim sonuçlarını kabul etmeyi reddediyor ve ‘derin devleti’ kendisi yıkmak istiyorsa, o zaman net bir şekilde aşırı sağda yer alır. Ancak ırkçı politikaları demokratik siyaset ve hukuk içinde sürdüren liderler aşırı sağ olarak kabul edilemez.”

Bugün dünya pek çok liderin baskıcı rejimleri altında ve demokrasiye yönelik tehditlerin arttığı bir dönemde yaşıyor. Bu durum, sadece siyasi liderlerin değil, toplumların da demokrasiye olan inançlarını zayıflatıyor. Ancak unutmamalı, “Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.” Halkın iradesine dayanan, özgürlük, eşitlik ve adalet prensipleri üzerine kurulu bir sistem. Bu değerleri korumak ve yaşatmak, her bireyin sorumluluğudur.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version