Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İsrail, ABD üniversitelerinde gizli operasyonlar düzenleyecek bir görev gücü oluşturdu


William I. ROBİNSON

Çeviren: Ata


İsrail’in önde gelen bir haber sitesi bu faaliyetin arkasında İsrail dışişleri ve diaspora işleri[i] bakanlıklarının olduğunu belirtiyor.

İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırımına karşı dünya çapında protestolar artarken, ABD üniversitelerinde akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü sadece üniversite yönetimlerinin ve İsrail yanlısı grupların değil, İsrail Devleti’nin üst düzey basamakları tarafından da saldırı altına alınmakta.

Batı basınında büyük ölçüde görmezden gelinen bir haberde, ülkenin en büyük medya kuruluşlarından biri olan İsrail haber sitesi Ynetnews, İsrail hükümetinin öğrencileri, öğretim üyelerini ve yöneticileri taciz etmek ve susturmak için geniş kapsamlı bir gizli operasyon başlattığını bildirdi.

Rapora göre, Dışişleri ve Diaspora İşleri bakanlıkları ABD üniversitelerinde ‘caydırma ve baskı altına alma’ operasyonları yürütmek üzere bir görev gücü oluşturdu. Ynetnews’e göre, Dışişleri Bakanı Eli Cohen başkanlığında ve üst düzey hükümet yetkililerinden oluşan bir görev gücü oluşturuldu. Bu güç, kendisine muhalif olan kişilere karşı siyasi ve psikolojik operasyonları içeren çok kapsamlı bir ‘eylem planı’ geliştirdi. Plan, “antisemtik öğrencilerin hem ekonomik hem de iş hayatlarına yönelik sıkıntılar yaratmayı ve üniversiteleri zorlayarak bu öğrencilerin kampüslerinden uzaklaştırılmasını” amaçlıyor. Ayrıca planda atılan adımlarda ‘İsrail Devleti’nin imzasının bulunmaması’ gerektiği belirtiliyor.

Plandaki ilk nokta ‘Farkındalık Ekseni’ olarak tanımlanıyor. ‘Antisemitizmi yayanların kişisel, ekonomik ve mesleki alanda cezalandırılması’ çağrısında bulunuluyor. Plana göre bakanlıklar arası Görev Gücü, kampüslerde bulunan öğrencilerden veya öğretim üyelerinden antisemitizmi yayanları kamuoyuna duyurarak ve antisemitizmin failleri olarak tespit edilenlerin mesleki hayatlarına müdahale ederek ‘etiketleme ve utandırma’ faaliyetlerini gerçekleştirecek. Hedef alınan kişiler “ABD’de iş bulmakta zorlanacak ve sergiledikleri davranışlar nedeniyle önemli bir maddi bedel ödeyecekler.”

Planda ‘Dışişleri Bakanlığı ve ABD’deki İsrail temsilcilerinin, antisemitizme karşı faaliyet göstermeleri ve üniversite yöneticilerine yönelik baskı yapmaları için meslek birlikleriyle temas halinde oldukları’ belirtiliyor. Ayrıca işverenlere Filistin yanlısı öğrencileri kara listeye almaları için baskı yapılmasına “ABD’deki büyük hukuk firmalarında zaten başlandığı” belirtiliyor. Devamında “eğer ki bir üniversitenin öğrencilerinin iş bulma olanaklarının azalmakta olduğu biliniyorsa üniversite yöneticileri üniversitenin itibarını zedelememek adına antisemitik öğrencilere karşı hareket edecek” şeklinde bir ifade karşımıza çıkıyor.

Bu hareket planının en etkili örnekleri; Harvard Üniversitesi Rektörü’nün (Claudine Gay) ve Pennsylvania Üniversitesi Rektörü’nün (Elizabeth Magill) sırasıyla 2024 başlarında ve 2023 sonlarında istifaya zorlanmalarında görülebilir. İkisi de İsrail’in işlediği soykırıma karşı çıkmaları veya Filistinlilerin yaşamlarını desteklemeleri nedeniyle değil, özgür ifadeyi savunmak amacıyla kampüslerindeki Filistin’e destek protestolarına yeterince sert müdahalede bulunmadıkları için istifa etmek zorunda kaldılar. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversite kampüslerinde bu tür sansürler gitgide yaygınlaştı ve hatta bazı profesörler işlerini kaybettiler. Diğer olaylar arasında, Texas Tech Üniversitesi’ndeki bir profesörün Mart ayının başlarında Filistin yanlısı sosyal medya gönderileri nedeniyle uzaklaştırılması ve Indiana Üniversitesi’nde politika bilimi alanında öğretim görevlisi olan bir profesörün, Ocak ayında Filistin yanlısı bir etkinlik için oda ayırttığı gerekçesiyle ders vermesinin engellenmesi yer alıyor.

Bu engellemeler ve kısıtlamalar kampüslerin dışında da görülüyor. Soykırıma karşı görüşlerini sosyal medyada paylaşan çalışanlara karşı şirketler tarafından bir baskı dalgası yaşanmıştır ve Truthout daha önce, hukuk firmalarının çalışanlarına ve adaylarına yönelik karşı adım aldığına yönelik haberler yaptı. Sanatçılar, sadece sosyal medyada Filistin yanlısı mesajlar paylaştıkları için sergilerinin iptal edilmesiyle karşılaşırken, yazarlar, soykırıma karşı imza toplama faaliyetlerine imza attıkları için kitap konuşmalarının askıya alındığıyla karşılaştı. Bu tür susturma olayları artık Amerika Birleşik Devletleri genelinde yaygın bir hal aldı.

İsrail hükümetinin ‘Yasal Eksen’ başlığı altındaki planı, ‘Filistin’de Adalet için Öğrenciler’ gibi Yahudi ve İsrailli öğrencilere tehdit oluşturduğunu düşündüğü faaliyetler ve örgütlerle ilgili olarak ‘yasanın dışında yasal adımlar atmayı’ öngörüyor. [Tam olarak ‘yasanın dışında’ ne anlama geliyor, Ynet makalesinde belirtilmemiştir.] Ayrıca planda “İsrail, kullanılabilecek yasal araçları belirlemek üzere ABD Adalet Bakanlığı yetkilileriyle görüşmelerde bulunacak” şeklinde ifadelere yer veriliyor. Aralık ayında Columbia Üniversitesi’nin ‘Barış İçin Yahudilerin Sesi’ ve ‘Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler’ adlı kampüs kulüplerini kapatması en çok ses getiren vakalardan olsa da Filistin yanlısı öğrencilerin eylemlerine yönelik bu tür baskılar pek çok üniversitede zaten yaşanıyordu.

Kendi kampüsüm olan Santa Barbara’daki California Üniversitesi’nde yönetim; kısa bir süre önce Çok Kültürlü Öğrenci Merkezi’ni (MCC) tamamen kapattı ve Filistin yanlısı öğrencileri de cezalandırmakla tehdit etti. MCC’nin yaptığı şey öğrencilerin Filistin’in özgürlük mücadelesine destek adı altında Siyonizm’e ve İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırıma karşı yazılar ve sözler içeren bir pankart asmalarıydı. Ayrıca pankartta üniversite yönetiminin İsrail yanlısı tutumunu ve soykırımı reddetmesini kınayan yazılar da yer alıyordu. Rektör Henry Yang, 27 Şubat tarihli üniversite genelinde gönderilen bir e-postada “Pankartlar kaldırıldı ve kampüs, din, vatandaşlık, milli veya etnik köken gibi korunan değerlerle ilişkili olası ayrımcılık vakalarını incelemek üzere bir taraflılık incelemesi başlattı,” dedi: “Bu tür mesajların yayınlanması, topluluk ve kapsayıcılık ilkelerimize aykırıdır.”

Ancak pek çok öğretim üyesi, rektörün Filistin desteğini ayrımcılık olarak nitelendirmesine karşı çıkıyor. Siyah Çalışmaları Bölümü tarafından yayınlanan ve kapatılmayı kınayan açıklamada, “MCC, kampüs topluluğumuzda ve dünya genelinde yaşanan adaletsizlikleri dile getirmek ve bu adaletsizliklere karşı direnmek için kritik bir yer olmuştur” denildi. Devamında şunlar belirtildi: “Bu nedenle, öğretim, akademik çalışmalar, üniversite hizmetleri ve sömürgecilik karşıtı gibi daha pek çok geniş pratiklerimizin büyük bir kısmıyla örtüşen MCC’nin geçici olarak kapatılması, giderek daha düşmanca ve kısıtlı hale gelen akademik ortamda, çeşitli kampüs topluluklarını kamusal entelektüel bir ortamdan mahrum bırakıyor.”

Tel Aviv’in eylem planında ‘Ekonomik Eksen’ başlığı adı altında “İsrail, Yahudi ve İsrail toplumları arasında önde gelen bağışçıları tespit edecek ve onları antisemitizme karşı harekete geçmeleri için üniversite yöneticileri üzerinde bir baskı aracı olarak hizmet etmeleri için mücadeleye dahil edecek” ifadeleri yer alıyor. Devamında: “İsrail, antisemitizme karşı eylem almayan kampüslerden yatırımlarını çekmeleri için Yahudi ve Yahudi olmayan bağışçılara baskı uygulayacak ve kampüslerde antisemitizme karşı eylem almadıkları için federal veya eyalet kamu fonlarından yararlanan üniversitelere ekonomik yaptırımlar uygulanmasını teşvik edecek” deniliyor. Harvard vakasında, zengin birtakım bağışçılar üniversitenin bağışlarından yüz milyonlarca dolar çekmiştir. Bunun sebebi ise üniversite yönetimine Filistin yanlısı dayanışmayı engellemesi için baskı yapmak.

Son olarak, ‘Açıklayıcı Eksen’ İsrail yanlısı profesörlerin ve öğrencilerin İsrail karşıtı iddialara, fiziksel olarak ve özellikle sosyal medya platformlarında yanıt vermelerine yardımcı olacak kaynaklar oluşturmayı amaçlıyor. Dışişleri Bakanlığı, kampüslere odaklanarak sosyal medya platformlarında bir kampanya başlatma imkanını değerlendirecek. “Eylem planının bu unsuru yeni değil. Profesörlerin ve öğrencilerin kampüslerinde Filistin yanlısı görüşleri bastırmaları için eğitilmeleri uzun yıllardır devam ediyor.” Diğer programların yanı sıra, Hasbara Burs Programları (Hasbara Fellowships) ABD’deki Yahudi öğrencilere İsrail’e seyehat edebilmeleri için imkân tanıyor. (Hasbara kamu diplomasisi yani propagandada kullanılan bir İbranice sözcüktür. Anlamı ‘açıklama’dır.) Burada öğrencilere Siyonizmin prensipleri telkin ediliyor ve geri döndüklerinde nasıl Hasbara’yı uygulayabilecekleri, yani İsrail’in resmi görüşlerini nasıl etkili bir şekilde savunmaları ve kamuoyunu nasıl ikna etmeleri gerektiği öğretiliyor. Hasbara ofisleri, Dışişleri, Diaspora İşleri, Stratejik İşler ve İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) gibi çeşitli İsrail bakanlıklarında sürdürülüyor.

Washington, D.C.’deki İsrail Büyükelçiliği basın bürosu, Truthout’un eylem planı hakkındaki yorum talebine cevap vermemişti.

FİLİSTİN DESTEĞİNİN SUÇ İLAN EDİLMESİ

Son yıllarda, İsrail’in Filistinli insan haklarına ve uluslararası hukuka karşı işlediği sistemli ihlaller, etnik temizlik, Filistin topraklarının acımasızca işgali ve yerleşimci sömürgecilik ve ayrımcılık sistemleri, artan uluslararası farkındalıkla birlikte, Filistin’in özgürlük mücadelesini destekleyen küresel bir kampanyanın başlamasına yol açtı. Tüm bunlar, ABD hükümeti ve çok uluslu şirketlerin iş birliğiyle gerçekleşiyor. Gazze’deki soykırım, dünya toplumunu derinden sarsarak eşi benzeri görülmemiş bir tepki ve protesto dalgasına yol açtı. İsrail belki askeri alandaki üstünlüğü elinde bulundurabilir, ancak dünya kamuoyu nezdinde siyasi alanı kaybettiği açıkça görülüyor. İşte bu Siyonist anlatının meşruiyet krizi, İsrail hükümetini, eylem planında belirtilen şekilde, ABD üniversite kampüslerindeki saldırılarını artırma yönünde çaresiz bir şekilde hareket etmeye itiyor.

İsrail lobisi olarak bilinen yapı, İsrail hükümetine bağlı bireyler ve kuruluşlardan oluşan bir ağdır. Bu yapı, İsrail’e yönelik herhangi bir eleştiriyi (veya ABD’nin bu eleştiriyi desteklemesini) bastırmak ve Filistinlilerin insan haklarından bahsedilmesini engellemek için aktif bir şekilde çalışır. ABD’deki en güçlü siyasi lobidir ve kendi kategorisinde eşi benzeri olmayan bir konuma sahip.

Lobiye katılan kuruluşlar ve bireyler ağı, ABD siyasi sistemine, kamu kurumlarına, iş dünyasına ve sivil topluma sıkı sıkıya entegre oldu. Washington’daki güç merkezlerinde faaliyet gösteren diğer yasama lobilerinin aksine, İsrail lobisi ABD genelinde hem kamu hem de özel alanlarda faaliyet gösteriyor. Amerikan İsrail Siyasi İşler Komitesi (AIPAC) gibi kuruluşlar, federal, eyalet ve yerel düzeydeki siyasi kampanyaları doğrudan finanse ediyorlar. AIPAC’ın bu yılki genel seçimlerde ilerici adayları görevden almak ve Siyonist ajandayı destekleyenleri desteklemek için müthiş bir rakam olarak 100 milyon dolar harcaması bekleniyor. (İlginç bir şekilde, AIPAC’ın Amerikan hükümetine yabancı bir devletin ajanı olarak kaydolması gerekli değildir.)

Son yıllarda, ABD’de Filistin dayanışması hareketinin merkezi, üniversite ve kolej kampüsleri oldu. Lobi örgütlerinin bazıları, İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği (Anti-Defamation League), AIPAC ve StandWithUs gibi, ABD toplumunun genelinde faaliyet gösterirken, birçok grup özellikle ABD üniversite kampüslerinde faaliyet göstermek üzere kuruldu. Bu gruplar arasında, David Projesi, AMCHA İnisiyatifi, Kanarya Misyonu, İsrail Üniversite Kampüs Koalisyonu ve İsrail’i Destekleyen Öğrenciler bulunuyor. Bu kuruluşlar, İsrail politikalarına karşı çıkan ve Filistinli hakları için kampüslerde ve dışında seslerini yükselten akademisyenleri, öğretim üyelerini ve öğrencileri sistematik olarak hedef aldı. Maryam Griffin ve benim 2017 tarihli ‘Susturulmayacağız: İsrail’i Eleştirenlere Yönelik Akademik Baskılar’ adlı kitabımızda gösterdiğimiz gibi, akademisyenler işe alımlarda reddedilmiş, sürekli göreve getirilmemiş ve terfi ettirilmemiş, fon için reddedilmiş, kurumlardan ihraç edilmiş, kötülenmiş ve iftiraya maruz bırakıldılar. Öğrenci örgütleri tacize ve yaptırımlara maruz kaldılar. Bireysel olarak öğrencilere ise ihraç tehditleri yapıldı. Bazıları hatta suç soruşturmasına ve dava sürecine dâhil edildi.

İsrail lobisinin kullandığı taktiklerin genel hatları, kişilik suikastı, cımbızlama alıntılar, kayıtların kasıtlı şekilde çarpıtılması, yalanların uydurulması ve gerçeğe tamamen kayıtsızlık, gerçekleri çarpıtmak, hedeflenen bireyleri kara listeye almak, siyasi ve ekonomik şantaj, hatta şiddet tehditleri gibi unsurları içerir. Yöneticiler, maddi bağışların kesilmesi tehdidiyle bazen zengin Siyonist bağışçılar tarafından baskı altına alınır ve hatta şantaja uğrarlar, böylece saldırıya uğrayan tarafa sansür uygulanır ve disiplin cezaları verilir; politikacılar ise üniversite yetkilileri üzerinde baskı yapmaları için lobi hâline geldiler. Siyonist akademisyenler, yöneticiler ve politikacılar genellikle bu kampanyaların bir parçasıdır.

2009 yılında, Gazze’ye Aralık 2008’den Ocak 2009’a kadar devam eden ve binlerce Filistinlinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan büyük çaplı bir saldırı olan ‘Kurşun Operasyonu’nu üniversite kampüsümde açıkça kınadıktan sonra, Santa Barbara’da bulunan California Üniversitesi’ndeki görevimden çıkarılmam için altı ay süren bir kampanyaya maruz kaldım. Dönemin Anti-Defamasyon Cemiyeti direktörü Abraham Foxman, Washington’dan özel olarak Santa Barbara’ya gelerek benim rektörümle, dekanlarla ve Siyonist öğretim üyeleriyle buluştu ve benim işten çıkarılmamı talep etti. (Beş yıl sonra, 2014 yılında, bana karşı yürütülen kampanyayı Truthout’ta açığa çıkardım.)

SİYONİZM KARŞITLIĞI ANTİ-SEMİTİZM DEĞİLDİR

Siyonist söylem, Filistin ile dayanışmayı rutin olarak “anti-Semitizm” olarak nitelendiriyor. Siyonizm karşıtlığının antisemitizmle bir tutulması, İsrail’in Filistin dayanışma hareketine karşı yürüttüğü ‘hasbara’ ve siyasi zulmün temelinde yatıyor. İsrail, anti-Semitizmin tanımını uluslararası bir siyasi savaş alanına dönüştürdü. Filistinlilere uyguladığı baskıyı, uluslararası hukuk ve sözleşmelerin sürekli ihlallerini ve İsrail devletinin hukuki ve siyasi yapısına yerleştirilen Yahudi üstünlüğüne karşı kınanmayı bastırmak için bu tanımı kullanıyor.

Bu iddia, Filistinlilerle dayanışmayı gayri meşrulaştırmak ve lobinin yıldırma ve baskısını meşru kılmak için kaba bir girişim olabilir; ancak yine de ABD Dışişleri ve Adalet Bakanlıklarından aldığı destek sayesinde ilgi gördü. Anti-Semitizm, tarihsel olarak Yahudilere karşı ayrımcılığı, önyargıyı ve nefreti ifade eder. Ancak bunun, Siyonizm veya açıkça ırkçılık ve Yahudi üstünlüğüne dayalı bir devletin eleştirisiyle ilgisi yok. Siyonizmin ve bu ideolojiyi temel alan bir devletin eleştirisi, anti-Semitizmle aynı şey değil. Tıpkı Siyahilere karşı ırkçılığın ve beyaz üstünlüğünün eleştirilmesinin beyazlara yönelik bir nefreti ifade etmediği gibi. Dışişleri Bakanlığı 2000’li yılların başında antisemitizm tanımını “Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını reddetmek, örneğin İsrail Devleti’nin varlığının ırkçı bir çaba olduğunu iddia etmek”, “çağdaş İsrail politikasını Nazilerinkiyle karşılaştırmak” ve “tüm dinler arası veya siyasi gerginliklerden İsrail’i sorumlu tutmak” şeklinde yeniden düzenlendi.

Buna karşılık, Siyonist aktivistler ve lobi kuruluşları, İsrail devletinin uygulamalarını eleştiren ve Filistinlilerin özgürlüğünü destekleyen kişileri ‘anti-Semitik’ olarak yaftalayarak susturmak için Dışişleri Bakanlığı’nın ‘yeni tanımından’ yararlanıyor. Ayrıca anti-Semitizm suçlamasının caydırıcı bir etki yaratması amaçlanıyor ve gerçekten de gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler ve hatta aktivistler, işlerini ve itibarlarını kaybetme ya da başka yaptırımlarla karşılaşma korkusuyla kendilerini sansürlemeye zorlanıyor. Barış için Yahudi Sesleri (Jewish Voice for Peace), anti-Semitizmin bu manipülasyonunu belgeleyerek kınadı. Özellikle bu cemiyet, İsrail’in ırkçılığına ve işgaline karşı çıkan ve küresel boykot, çekilme ve yaptırımlar hareketini destekleyen Yahudi sayısının artmasıyla birlikte kampüs içinde ve dışında “Yahudi topluluğu içindeki zorbalığa” vurgu yaptı.

Hasbara propaganda sistemi, Siyonizm ile Nazizm arasındaki karşılaştırmayı bir tabu haline getirdi, ancak bu karşılaştırma tarihsel ve analitik olarak önemli. 2014 tarihli Truthout makalemden alıntı yaparak şunu belirttim: “Siyonistler ve İsrail devletinin savunucuları, Nazi rejimi ile İsrail devletinin eylemleri arasındaki bu benzetmeden büyük ölçüde rahatsızlık duyarlar, çünkü Yahudi Soykırımı, İsrail devleti ve Siyonist siyasi proje tarafından bir meşruiyet mekanizması olarak kullanılır; dolayısıyla, bu tür benzetmeler, İsrail’in meşrulaştırma söylemini zayıflatmak anlamına gelir. Bu noktanın altını çizmek önemlidir, çünkü bu söylemin geçerli olması, mevcut zamandaki soykırımı meşrulaştırır.”

Yahudilik evrensel değerlerin bir dini olmasına karşın, Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’yı saran ırksal milliyetçilik dalgasından ortaya çıkmış sağcı bir milliyetçi ideolojidir. Bu akım, Almanya’da Nazizm’in ve ABD’de Açık Kader’in (Manifest Destiny) yükselişine yol açan hareketin bir parçasıdır ve daha yakın zamanlarda dirilen beyaz milliyetçiliğe de yol açtı. Irksal milliyetçilik, insanların “ırkça saf” gruplara ait olduğunu ve her bir halkın/kavmin kendi “ırkça saf” vatanına sahip olması gerektiğini öne süren ideolojidir. “Kan ve Toprak” temelli ırksal milliyetçilik kampanyaları, dünyayı bu ideolojiye göre düzenlemeyi amaçladı. Siyonist program, çeşitli kültürler, yerler ve tarihler arasında bir inanç birliği olan topluluğunu, “ırkça saf” bir Yahudi halkı/milletine dönüştürerek, soykırım ve yerleşimci sömürge yoluyla Filistin’i fethini meşrulaştırdı. Bu program, Yahudilerin atalarının vatanına dönmeleri gerektiğini öne sürerek, etnik temizlik ve yerleşimci sömürge yoluyla Filistin’i ele geçirdi.

Bu çaba içerisindeki Siyonist hareket, Yahudilerin acılarını ve Holokost’un anılarını silahlandırarak derin bir travma manipülasyonuna girişiyor. Yahudilerin Siyonizm’e dahil olması için, İsrail’in körü körüne savunulmasının tek korunma yolu olduğuna inandırılmaları gerekiyor; hatta bu, soykırımı desteklemeyi gerektiriyorsa bile. Bu girişimin başarılı olması için Filistinlilerin insanlıktan çıkarılması ve İsrail’in eleştirmenlerinin suçlu ilan edilmesi gerekiyor. Bu Siyonist strateji, 1948’de İsrail’in kurulmasından bu yana ABD’deki Yahudiler arasında önemli bir kitle oluşturdu.

Ancak, bu seçmen kitlesi var olmadan önce, anti-Siyonist Yahudi seslerinin marjinalleştirilmesi ve bastırılması gerekiyordu. Albert Einstein, o zamanlar ABD’de sürgünde yaşıyordu. 1948’de İsrail’in kurulmasıyla birlikte Einstein’a başkanlık teklif edildi ancak o, bunu reddetti ve yeni devleti faşist olarak nitelendirdi. O dönemin en önemli Yahudi entelektüel, kamusal ve dini liderlerinden oluşan 27 kişi, Hannah Arendt, Rabbi Jessurun Cardozo ve Sidney Lens de dahil olmak üzere, The New York Times’a bir mektupla şu uyarıyı yaptı:

“Yahudi toplumu içinde Siyonistler aşırı milliyetçilik, dini mistisizm ve ırksal üstünlüğün bir karışımını yaydılar. Diğer Faşist partiler gibi onlar da grevleri kırmak için kullanıldılar ve özgür sendikaların yok edilmesi için bizzat baskı yaptılar. [Filistin’deki Siyonistler] bir terör saltanatı başlattılar. Öğretmenler onlara karşı konuştukları için dövüldü, yetişkinler çocuklarının onlara katılmasına izin vermedikleri için vuruldu.”

Bu nedenle, Siyonist ‘hasbara’, ABD’de sadece Filistin özgürlüğünü destekleyen Yahudi olmayanlara yöneltilmedi. Aynı zamanda Yahudi Amerikan topluluğuna da yöneltildi. Siyonist ideoloji ve bunun sonucu olarak İsrail’e karşı sağlam destek, bu topluluk içinde yıllar içinde egemenlik kazanmış ve İsrail lobisinin ana kitle tabanını oluşturdu. (Başka bir önemli seçmen kitlesi ise, Hristiyan Mesih’in dönmesi için önce yeni bir Yahudi krallığının kurulması gerektiğine inanan aşırı sağ Hristiyan fundamentalistlerdir.) Ancak son yıllarda, özellikle Yahudi gençler arasından beliren anti-Siyonist’ler Siyonizm’e karşı ve Filistinli insan hakları için mücadelede öncülük ettiler. Dünyanın en büyük anti-Siyonist örgütü olan Barış İçin Yahudi Sesleri’nin, yanı sıra IfNot Now, Amerikan Yahudilik Konseyi ve diğer anti-Siyonist ve işgal karşıtı Yahudi örgütleri, şu anda soykırıma karşı yapılan kitlesel hareketin öncüsü oldular. Bu durum aynı zamanda, İsrail hükümetinin bahsi geçen eylem planının anti-Siyonist Yahudileri, diğer soykırım karşıtı aktivistler kadar hedef almasını da açıklıyor.

Şimdi, sosyal adalet aktivistlerinin direnişlerini arttırma zamanı geldi. Kitlesel hareket, siyasi dengenin soykırım karşıtlarına karşı dönmesinde ABD ve dünya sahnesinde artan bir etkiye sahip olmasaydı, İsrail hükümeti eylem planını geliştirmekle uğraşmazdı. Eylem planı, kamuoyunun algısını bu soykırımcılardan ve onların Batılı destekçilerinden koparmanın sokaklardaki güçler dengesi kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Filistinli yaşamların savunulmasının yanı sıra, akademik özgürlük ve ifade özgürlüğünün varoluşu da tehlikede.


[i] İsrail Diaspora İşleri Bakanlığı, İsrail’in diaspora Yahudi topluluklarıyla ilişkilerini yöneten ve destekleyen bir kurumdur.

Kaynak: Israel Has Formed a Task Force to Carry Out Covert Campaigns at US Universities

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version