Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Titanik, buzdağına doğru hızla ilerliyor!

Titanik, buzdağına doğru hızla ilerliyor!


NECİP F. BAHADIR | YORUM

Seçim meydanları savaş alanı gibi… Nutukların, sloganların, pankartların dili öfke dolu. Sandıktan muzaffer çıkmak için her yol meşru. Sözlerin sınırı yok, neredeyse gökteki yıldızlar vaat edilecek. Devletin bütün imkanlarını hoyratça kullanan AKP, bütün unsurlarıyla sahada… Şehirlerin yerel yöneticileri değil de Erdoğan, ‘Türkiye Belediye Başkanı’ seçilecek gibi yoğun bir çaba içinde… İstanbul’un sokak ve çarşıları bakanların resmi geçidine döndü.

Tam da şairin, “Hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı / Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim / Bunu bana söylemediniz” dediği günleri yaşıyoruz.

Sadece 31 Mart mı? Değil, elbette… Her seçimin ortamı böyle. Keşke dillerin yumuşadığı, üslupların mizahla gülümsediği ‘bir demokrasi şölenine’ sahne olsa ülke.

Bir muhtar adayının mezarlığın duvarına astığı, “Dünya fani, ölüm ani / Bir oy versen ne olur yani… Muhtarın olayım” afişindeki gibi. Mizah incelik ve zeka ister… Bunlar da politikacılar da nadiren bulunan özelliklerden. Bir ara meydanlar Erdoğan’ın ağzından komedi filmlerinin ‘Zübük, Küçük enişte, Mazlum’ gibi kahramanlarını duydu. Lakin o cümleler de ‘hakaret, alay, küçültme’ yüklüydü, rakipleri ti’ye alıyordu.

Türk siyasetinin Zübük’ü kim?

Zübük’ü karakteri gereği muhalefette değil iktidarda aramak lazım.

22 yılın sonunda gelinen nokta felaket!

Evet, 31 Mart için son düzlüğe girildi. Sandık için geri sayım başladı. Genel çerçevenin yanı sıra kimi şehirler üzerinde kısa değerlendirme yapmak istiyorum. Önce İstanbul, Ankara ve İzmir… Yani Ülkenin üç büyük şehri… Sonra Şanlıurfa, Hatay ve Ordu gibi ilginç ve renkli yarışa sahne olan Anadolu illeri. Haftalardır daha çok teorik düzeyde genel hatlarıyla Türk siyaseti ve gidişat üzerine düşüncelerimi yazıyorum. Şimdi tribünden sahaya inme zamanı. Keşke şartlar elverseydi de mitingleri, adayların sokak çalışmalarını yerinden izleyebilseydim.

AKP birkaç istisna dışında bütün şehirlerde seçimlerin favorisi. Oysa 20 küsur yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin ülkeyi getirdiği yer hiç iç açıcı değil, manzara-i umumiye felaketlerden felaket beğen türünden. AKP iktidarı duvara dayandı, hiçbir alanda işler yolunda gitmiyor. Dış siyaset, iç politika, yargı, ekonomi… Değil cumhuriyet tarihinin belki de Türklerin Anadolu’dan geldiği 1071’den bu yana ‘en kötü’ günlerini yaşıyor. Ülkenin gözleri nemli…

Sokağın tek derdi var; geçim… Hele ki emekliler… Günlerdir Erdoğan’dan gelecek müjdeli haberi bekliyor. ‘Ankara mitingi’ dendi olmadı, gözler İstanbul’a çevrildi, yine yok. Erdoğan, 10 ay önce ‘boş tencerenin’ seçmen üzerindeki etkisini yitirdiğini gördüğünden midir bilmem, ‘emekli ve dar gelirlilere’ kesenin ağzını açmadı. Oysa “Soğan ekmek yerik Reis’i yedirmeyik!” diyen kesim soğan ekmekten de oldu. Şimdi sıra ‘Reis’i yemeye’ geldi. Geçim, seçimin önüne geçti.

Şapka mı gitti, tavşan mı bitti!

AKP iktidarı 2024’ü emekliler yılı ilan etti. Al sana iddiasından vurulmanın bir başka örneği! Şaka gibi; yıla adının verildiği emekliler hayatlarının en kötü dönemini yaşıyor. Mehmet Şimşek’in açıklamalarına bakarak, “Kesede para mı kaldı ki?” diye sorabilirsiniz. Sandık söz konusu olduğunda Şimşek’i kim takar? Para olmasa da bir ‘sandık sihirbazı’ olan Erdoğan şapkadan pekala tavşan çıkarabilir. Şapka mı gitti yoksa tavşan mı bitti? Belki ‘son dakikada’…

Bu şartlar altında AKP’nin hala seçimlerde favori olmasını hiçbir siyaset teorisi veya sosyoloji kuramı açıklayamaz. Dünyanın neresinden olursa olsun, bu kadar kötü yönetimin aktörlerini sandıkta bekleyen ‘hezimettir’. AKP’ye kadar Türkiye’de de öyleydi. “Hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu!” seçimlerden AKP’yi bile şaşırtan sonuçlar çıktı. Anadolu insanına olan son umutlarını da tüketmiş biri olarak 31 Mart’ın Türkiye’nin ‘makus talihini değiştirme’ potansiyeli taşıdığı fikrini kafamdan, hissini yüreğimden atamıyorum. Sanki Titanik buzdağına doğru hızla ilerliyor.

10 ay önce boş tencerecilerin yapamadığını bu kez soğan ekmekçiler yapacak gibi… Yapmasa ne olur? Her şeye rağmen AKP’nin karşısında ‘diz çökmemiş’ yüzde 50’lik bir kitle var. Erdoğan, emsalleri Putin gibi yüzde 80’lerle, Esat, Aliyev gibi yüzde 90’larla değil yüzde 50’yi kıl payı aşabiliyor. Bütün başarısızlıklarına, kaderin şamar oğlanına dönmesine rağmen rağmen hep kazanan AKP gerçeği ile karşısındaki güçlü ve dinamik karşı blokun sarkacında gidip gelen Türkiye’nin güneşli bir Nisan sabahına uyanması mümkün.

Türkiye’nin geleceğini İstanbul belirleyecek

İstanbul’da kim kazanır? İstanbul bir büyükşehirden ötesi… AKP için de öyle, CHP için de… Erdoğan’ın aşkı, sevdası… 5 yıldır yaban ellerde. Hangi yiğit buna dayanabilir?  “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır!”

31 Mart’ta İstanbul bir yana Türkiye bir yana…

‘Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar’… Böyle bir şehir; ‘Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…’. İstanbul’a belediye başkanı olan, gün gelir Türkiye’ye cumhurbaşkanı olur. İstanbul’dan Ankara’ya kestirme bir yol var. Türkiye’nin kaderi İstanbul’un elinde. 31 Mart’ta İstanbul, siyasetin geleceğini şekillendirecek.

Bir yanda siyasetin yeni yıldızı İmamoğlu diğer yanda iktidar ve devlet destekli ‘Gafların Kralı’ Murat Kurum. Bu kez İmamoğlu tek başına… 5 yıl öncesinin bileşenleri yanında değil, karşısında. AKP’nin adayı Kurum’un arkasında ittifak partileri var. İmamoğlu, devlet ve Cumhur İttifakı partileri karşısında bir yalnız bir adam. Ama pes etmiş, havlu atmış değil. Kimi anketlerde rakibinin bir adım önünde görünüyor.

AKP yanlısı kalemler bile İstanbul seçimlerini ‘bıçak sırtı’ diye tanımlıyor. Erdoğan hafta sonu İstanbul’da ‘büyük mitingini’ yaptı. Meydan, Erdoğan’ı hayal kırıklığına uğrattı. “Burada 1,5 milyona alıştık, şu an 650 bin kişi var.” dedi. Erdoğan’ın görmek istediği milyonlar yok artık. Beklentilerin yarısının da altında. Ve itiraf birinci ağızdan.

Rüzgar artık karşıdan esiyor 

Meydanlar ve rakamlar her zaman doğruyu söylemez. İnsanı kolay yanıltır. Ama bir süredir AKP için rüzgarların karşıdan estiği dikkate alındığında ‘meydanın dilini’ hesaba katmak gerekir. ‘Tarzan çok zorda’ olmalı ki dün yaka paça başkanlıktan attığı ‘Kadir (Topbaş) Abisinin’ ismine sarıldı. Sanki İstanbul bir devrin kapanmakta olduğunu, başka bir devrin ise ayak seslerini haber veriyor. Bu cümleyi seçime endeksli kurmuyorum. Bazen kazanırken bile kaybedersin. AKP tam da o parantezin içine girdi. Erdoğan’ın konuşmalarında bile ‘yarın’ vurgusu çok az, ‘dün’ daha ağırlıklı.

Sahaya bakarsak İstanbul’da İmamoğlu’nun büyük ittifaka karşı gerilemediğini ve durumun ‘bıçak sırtı’ olduğunu söyleyebiliriz. Bu da bir şey… Umutlu olmak için sebep… Seçimlere ilgimin nedeni AKP’nin kaybederse, Türkiye’nin kazanacağından. Yoksa isimlerle işim yok.

Seçim sürecinde en çok merak ettiğim Ankara mitingiydi. Sahada Melih Gökçek ile Turgut Altınok birlikte fotoğraf veremedi. Acaba mitingde Erdoğan bu ikilinin ele ele tutuşmasını sağlayabilecek miydi? Bilmeyenler için Gökçek ile Altınok arasındaki husumetin şiddetini ‘İsrail ile Filistinliler gibi’ diye tanımlamak mümkün. Gökçek, Altınok’un kazanmasını asla istemez. Aksi yöndeki bütün sözler siyaset gereğidir… Bunu herkes bilir.

AKP’nin Ankara’da umudu yok

Erdoğan, ‘Melih Gökçek’in’ ismini kolayca çizse de Gökçek bir kalemde atılacak siyasetçi değil. Şu an tribünde, oğlunu sürdü sahaya. Gökçek, Ankara’da en zor zamanlarda üst üste seçimler kazandı. Sandıkta yenilmedi, Erdoğan’ın kararıyla evine gönderildi. Tıpkı Kadir Topbaş gibi… Eğer 2019’da Gökçek aday olsaydı seçimi kazanması mümkündü. Nasıl Erdoğan ‘seçim sihirbazı’ ise Melih Gökçek de bir ‘sandık cambazıdır’. Sandıktan çıkmanın bir yolunu bulur, o yol yoksa, yeni yol açar. Erdoğan, Ankara’da da kolundan tutup atmamış gibi Gökçek’in hizmetlerinden söz etti.

AKP Ankara’da Gökçek gibi bir ismin beceri, marifet ve cambazlıklarından mahrum. AKP’nin Gökçek’in sahaya inmediği bir seçimi kazanabilmesi pek kolay değil. Altınok’un adaylığı Gökçek’e de bir hareket ve bir mesaj. Belli ki AKP Ankara’dan başta umudunu kesmiş. İddiasızlığı sokağa bile yansımakta.

Turgut Altınok tıpkı rakibi Mansur Yavaş gibi yerel yönetimlerde rüştünü ispat etmiş bir isim. Üstelik aynı siyasal çizginin mensubu. Bu Altınok adına bir dezavantaj. Ablası bile “Ben hem Turgut’u hem Mansur Beyi’ kardeşim gibi severim!” dedi. Bu cümleden ablasının sandığa giderken tercihte zorlanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. Kardeş gibi sevdiği iki aday… Bildiğim kadarıyla abla Altınok siyasete meraklı biri. Geçmiş yıllarda adaylığı var. 

AKP, Turgut Altınok’u yalnız bıraktı

Tribünden gözlediğim kadarıyla AKP Turgut Altınok’u yalnız bıraktı. AKP’nin İstanbul dışında hiçbir şehri gözü görmüyor. Ankara ne ki… Altınok, yanlış seçim stratejisiyle yola çıktı. Bunca seçim deneyimine rağmen bu kadar amatörlüğü anlayabilmek mümkün değil. “Mülk Allah’ındır!” diye başlayan ‘mal varlığı’ meselesi böyle mi yönetilir? Yarın her şey unutulur, bu listelere sığmayan ‘mal varlığı’ hatırlanır.

‘Karun kadar zengin olmak’ sözünün yanına bundan böyle ‘Turgut Altınok kadar malı olmak’ vecizesi eklenirse şaşırmam. Esprilere bile konu oldu; ‘Sahibiyken Mülk Allah’ın’ satarken ‘Sahibinden satılık’… Altınok’un kaderini belirleyecek ‘mal varlığı’ hikayesinde rakibi Mansur Yavaş’tan çok Melih Gökçek’in izlerini bulmak mümkün. AKP’nin böyle bir seçimi kazanabilir mi? Sandık bu, sürprizleri eksik olmaz. AKP’nin kazanması sadece vatandaşa değil AKP’ye bile sürpriz olur.

CHP, herşeye rağmen İzmir’de favori 

İzmir mi? CHP adaylık sürecinde yaşadığı sıkıntılara rağmen seçimin doğal favorisi. AKP’nin adayı Hamza Dağ, ‘partisiz, Erdoğan’sız’ seçim stratejisiyle barlar sokağında içkili mekanları dolaşarak durumu lehine çevirmenin gayreti içinde. Dağ’ın kazanması çok zor, kaybederse CHP kaybeder. CHP’nin İzmir’de rakibi AKP değil kendisi… 31 Mart bu açıdan önemli.

31 Mart, İstanbul, Ankara, İzmir derken 15 yıl önce böyle bir seçim sürecinde kazaya kurban giden merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu hatırlamamak mümkün mü? Ne diyordu Yazıcıoğlu: ‘Eski hatıralarımız yeni umutlarımız olmalıdır. Bir saniyesine bile hakim olamadığınız dünya için bu kadar fırıldak olmanın ne anlamı var? Firavun’a karşı çıkmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir.”

Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, AKP meydanı bu kadar boş bulamazdı.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version