Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Gazze savaşında Amerika’nın çifte standardı

Gazze savaşında Amerika’nın çifte standardı


YÜKSEL DURGUT | YORUM

Gazze’deki derinleşen çatışma, Amerikan siyasetinin arka planında derin izler bırakıyor. İsrail-Filistin sorununu deşifre etmek adına, Michigan’dan Demokrat Temsilci Rashida Tlaib ve Florida’dan Cumhuriyetçi Temsilci Brian Mast’a karşı Amerikan siyasetinin uyguladığı çifte standarda yakından bakılması gerekiyor.

Rashida Tlaib, Kasım ayında, Cumhuriyetçi kontrolündeki Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen bir protestoda “Derelerden denizlere, Filistin özgür olacak” sloganını kullandığı bir video nedeniyle kınandı. İsrail yanlıları, bu sloganın Yahudi devletini haritadan silmeyi amaçlayan bir ifade olduğunu öne sürerken, Tlaib bunun sadece “özgürlük, insan hakları ve barış içinde bir arada yaşama” çağrısı yaptığını savundu.

Tlaib’in kınanması sembolik olsa da, Kongre’deki Filistinli Amerikalıları siyasi olarak marjinalleştirme ve desteklerini azaltmanın bir girişimiydi. Mast ise Filistinlileri Nazilerin bombalamasıyla karşılaştırdığı için eleştirildi ancak kınanmadı.

Bu çifte standartlar, Amerikan siyasetindeki İsrail’e olan desteğin karmaşıklığını ortaya koyuyor. Filistinli Amerikalı temsilci kınanırken, İsrail yanlısı bir temsilci aynı muameleyi görmüyor. Bu durum, Amerikan siyasetinin İsrail-Filistin meselesindeki tutarsızlığını gün yüzüne çıkarıyor.

Cumhuriyetçi Parti içinde, İncil temelli ve kıyamet senaryolarından etkilenen birçok kişi İsrail’e olan desteğini dile getiriyor. Trump döneminde parti platformunda kabul ettirilen değişiklikler, Amerikan siyasetinde Grand Old Party’nin (Büyük Eski Parti) kısaltması ve Cumhuriyetçi Parti’yi temsil eden GOP’un iki devletli çözüme ve Filistin devletine verdiği desteği sonlandırma eğiliminde.

Özellikle Protestan Kilisesi’nin muhafazakâr kesimi Evanjelik Hıristiyanlar, İncil’deki kehanetlere dayanarak İsrail’in kutsallığını savunuyorlar. Trump, bu desteği seçim kampanyalarında kullanarak Evanjelik tabanını memnun etmenin yolunu buldu. Ancak bu destek, İsrail-Filistin meselesinde Amerika’nın objektif bir arabulucu olmasını zorlaştırdı.

Biden yönetimi, İsrail’e desteği biraz geri çekmiş gibi görünse de, bağımsız bir Filistin devletinin mümkün olduğu inancını sürdürüyor. Demokrat Parti içindeki siyasi baskılar, Beyaz Saray’ın İsrail politikasında değişiklik yapma ihtimalini artırıyor. Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in ateşkes çağrısı, Amerika’nın İsrail politikasında bir değişim arayışında olduğunu gösteriyor.

Ancak Cumhuriyetçi Parti, İsrail’e tam destek söz konusu olduğunda çoğunlukla birleşik bir cephe sergiliyor. Trump ve kendisi gibi radikal politikacılar, Filistin’e duyulan antipatiyi ve İsrail’e yönelik güçlü desteği bir arada sürdürüyor. Özellikle Brian Mast gibi isimler, iki devletli çözümü destekleyenlere kabul etmiyor. Filistin devletinin teröristler tarafından yönetileceği iddialarıyla öne çıkıyor.

Tlaib’in kınanması sembolik bir adım olabilir, ancak Amerikan siyasetinin asıl meselesi bu değil. Cumhuriyetçiler, Filistin halkına yönelik Kongre desteğini siyasi bir koz olarak kullanmayı amaçlıyor. Demokratlar, Filistinlileri Müttefikler tarafından Nazi Almanyası’nda bombardımana tutulan Alman sivillerle kıyaslayarak Mast’ı kınamaya çalışıyor. Mast, Filistinlilerin Hamas’ın işlediği suçlar nedeniyle yok edilmeyi hak ettiğini ima ederek, “Masum Filistinli siviller fikrini kolay şekilde ortaya atılmamasını istiyorum.” dedi.

Tlaib hakkındaki kınama başarılı olurken, Mast hakkındaki gensoru önergesi sessiz sedasız geri çekildi. Mast ise Filistin karşıtı söylemlerini bu verilen kararlar sonrası artırdı. Cumhuriyetçi konferans toplantısında İsrail askeri üniforması giydi. Bu üniformayı Tlaib’in ofisinin önünde Filistin bayrağı asılı olduğu için giydiğini söyledi.

Mast, Afganistan’da iki bacağını kaybetmiş bir ABD Ordusu gazisi olarak Filistinli bebeklerin bile masum olmadığını söylemişti. Code Pink protestocularına “Tüm teröristleri öldürün” diyerek seslenmiş ve Filistin Devlet Başkanı Mahmoud Abbas’ı da terörist olarak ilan etmişti.

Bu yaşananlarda Trump’ın etkisi unutmamalı. Trump, Müslümanlara karşı işlenen savaş suçlarına göz yumma pozları sergileyerek, Iraklı sivillerin öldürüldüğü fotoğrafları paylaşarak ve hatta Iraklı sivillere ateş eden Blackwater ekibini affederek, Müslümanlara karşı sistematik bir hoşgörü politikası izledi.

Trump, 7 Ekim’deki Hamas saldırısından sonra Netanyahu’yu kısa bir süre eleştirdi ve İran destekli bir grup olan ve ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hizbullah’ın çok akıllı olduğunu dile getirdi. Bu sözleri nedeniyle sert bir şekilde eleştirildi. Daha sonra ABD’nin İsrail’le tam bir ittifak içinde olacağına dair uzun süredir verdiği sözü yineledi. Eğer yeniden seçilirse, İsrail’e topyekün savaş için her türlü desteği verecek ve bunu Cumhuriyetçi Parti’nin desteğiyle hayata geçirecektir.

İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı şiddeti sorgulamak, Amerikan siyasetinin çetrefil labirentlerinden birine derinlemesine bakmak anlamına geliyor. İsrail’in Filistinlileri herhangi bir ayrım yapmaksızın hedef almasını engellemeye yönelik çabalara dair birçok soru işareti bulunuyor.

Gözler, Amerika’nın İsrail politikasına ve siyasi aktörlerin bu meseleye yaklaşımına çevriliyor. Donald Trump döneminde İsrail’e gösterilen sınırsız destek, Amerikan siyasetini bir kez daha çıkmaza sokmuş gibi görünüyor. Ancak sorun sadece geçmişte değil, aynı zamanda gelecekte de karşımıza çıkacak gibi duruyor.

Gazze’deki çatışmanın ortasında, Amerika’nın İsrail-Filistin politikasındaki tutarsızlık daha da belirgin hale geliyor. Trump’ın yönetiminde kabul edilen değişiklikler, Cumhuriyetçi Parti’nin İncil temelli, kıyamet senaryolarından etkilenen yaklaşımını yansıtıyor. Ancak Demokratlar arasında da bu mesele üzerindeki baskı artıyor ve Biden yönetiminin tutumu, siyasi bir denge arayışının göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Amerikan siyasetinde İsrail’e olan desteğin karmaşıklığını ortaya koyuyor. Filistinli Amerikalı temsilci kınanırken, İsrail yanlısı bir temsilci aynı muameleyi görmüyor. Bu çifte standartlar, Amerikan siyasetinin İsrail-Filistin çatışmasındaki tutarsızlığını gün yüzüne çıkarıyor.

Biden yönetimi, İsrail politikasında denge arayışında olsa da, Amerikan siyasetinin çalkantılı sularında Filistin meselesi adeta bir muamma. Trump ve Cumhuriyetçi Parti’nin İsrail’e olan bağlılığı, Amerika’nın bölgedeki arabuluculuk rolünü zorlaştırıyor. Bu labirentin çıkışı nerede ve Amerika, adaleti sağlama konusundaki rolünü nasıl yeniden tanımlayacak, hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version