“Monomit, genellikle bir kahramanın maceralarını anlatan, tipik olarak doğaüstü olaylarla dolu epik şiirler veya hikayeler için kullanılan bir terim. Kahraman hikâyelerinin ortak yapısını “Kahramanın Yolculuğu” veya “Monomit” olarak tanımlayan Campbell, farklı kültürlerdeki kahraman hikâyelerinin temel bir yapıyı paylaştığını ve bu yapıyı takip eden kahramanın, genellikle çağrılmayla başlayan, zorluklarla dolu bir dönüşüm sürecinden geçtiğini anlatır.”
M. NEDİM HAZAR | YORUM
“İyi bir şey söylediği zaman bunu kendisinden önce söyleyenin olmadığını bilen tek insan Adem’di.” Mark Twain
Bir önceki yazıda irdelediğimiz analizler dikkatli ve bu alanla ilgili olan okurların gözünden kaçmayacağı gibi Joseph Campbell’in “Kahramanın sonsuz yolculuğu” isimli klasik eseriyle aşırı benzerlikler içermekte.
Campbell’a geçmeden önce drama teorisyenliğin üç piri, diyebileceğimiz üç kişi ve teorilerinden bahsedelim ki mesele eksik kalmasın. Elbette bu teorilerin ışığında Yusuf Suresi’ne kısa bir bakışta da bulunacağız.
Bu üç isim şüphesiz Konstantin Stanislavski, Bertolt Brecht ve Antonin Artaud’dur.
Sırayla teorilerine bir göz atalım.
19. YY’lın tartışmasız en kıymetli drama teorisyeni olan Stanislavski, oyunculuk sanatına yönelik sistematik bir yaklaşım geliştirmiş. “Stanislavski Sistemi” olarak bilinen bu metot, oyuncuların rollerini içselleştirmeleri ve sahne üzerinde gerçekçi performanslar sergilemeleri üzerine kurulu. Stanislavski, oyuncuların karakterlerinin motivasyonlarını, duygusal geçmişlerini ve iç dünyalarını derinlemesine anlamalarını ve bu anlayışı sahne performanslarına taşımalarını vurgular. “Yaşam gerçeği”ni sahneye taşımayı amaçlayan bu yaklaşım, “duygusal hafıza” ve “eylem birimleri” gibi kavramlarla oyunculara karakterlerine bütünüyle dönüşebilmeleri için araçlar sunuyor.
Diğer bir usta B. Brecht ise, tiyatroyu sosyal ve politik değişim aracı olarak gören bir yaklaşım olan “Epik Tiyatro”yu geliştirmiş. Brecht’in teorisi, izleyicilerin duygusal olarak olaylara kapılmasını engelleyerek onları eleştirel düşünmeye teşvik etmeyi amaçlamakta. Bu nedenle, “yabancılaştırma etkisi” (Verfremdungseffekt) önemli bir unsurdur; bu, izleyicilerin oyunun yapaylığından sürekli olarak haberdar edilerek, karakterlerle özdeşleşmelerinin önüne geçilmesi ve böylece eleştirel bir mesafe kazanmaları anlamına geliyor. Brecht, hikayelerini anlatmak için müzik, projeksiyon ve diğer çeşitli sahne tekniklerini kullanarak geleneksel tiyatro anlayışını kırmayı hedefler.
Ve son usta; Antonin Artaud ve “Tiyatro ve Vebası”…
Artaud, tiyatronun derin ve rahatsız edici güçlerle, özellikle de alt bilinçle bağlantılı olması gerektiğine inanmış biriydi. (1948’de öldü maalesef) “Tiyatro ve Vebası” teorisinde, tiyatronun toplumu metaforik bir veba gibi sarsması ve dönüştürmesi gerektiğini savunurdu. Artaud’un “Gaddarlık Tiyatrosu” kavramı, izleyicileri sarsmak ve onları varoluşsal derinlikler ve insan ruhunun karanlık yönleriyle yüzleştirmek amacı taşıyor. Sözcüklerden çok fiziksellik, imge ve sesin ön planda olduğu bir performans anlayışını benimseyen Artaud için tiyatro, izleyicilerin bilinçaltına nüfuz eden, onları dönüştürebilen ve iyileştirebilen şiddetli bir deneyim olmalıdır.
Artaud, Stanislavski ve Brecht
Hadi şimdi bu üç teorisyenin perspektifiyle suremizi inceleyelim.
Stanislavski’nin “yaşam gerçeği”ne vurgu yapan metodu, Yusuf’un karakter gelişimini derinlemesine incelemeyi gerektiriyor. Yusuf’un masumiyeti, içsel çatışmaları ve çevresindeki olaylara tepkileri, oyuncunun karakterin iç dünyasına girmesi ve “eğer ben olsaydım” yaklaşımıyla hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyor. Yusuf’un kardeşlerince kuyuya atılması, Mısır’da karşılaştığı zorluklar ve sonunda elde ettiği yükseliş, oyuncunun karakterin derinliklerine inmesini ve yaşanan olayların duygusal etkisini sahneye taşımasını gerektiriyor ki Kur’an ayetlerinde bunu son derece beliğ bir şekilde görüyoruz.
Artaud’un “gaddarlık tiyatrosu” anlayışı, Yusuf Suresi’nin daha çarpıcı ve duyusal bir şekilde anlamamızı sağlamakta epey yardımcı oluyor. Hikayenin dramatik unsurları, okuyanın/dinleyenin/izleyenin bilinçaltına hitap edecek şekilde, ışık, müzik ve fiziksel ifade aracılığıyla yoğun bir biçimde sunulmasını gerektirirken, Kur’an’ın muazzam tasvir gücü bunu eksiksiz şekilde yerine getiriyor. Yusuf’un kuyudan çıkışı, Mısır’daki yükselişi ve kardeşleriyle olan yeniden birleşmesi, izleyicileri metinle muhatap olan herkesi etkileyen, onları kendileri ve çevreleri hakkında düşünmeye zorlayan bir yapıya sahip.
Brecht’in epik tiyatrosu ve yabancılaştırma etkisi, Yusuf Suresi’ni daha eleştirel bir bakış açısıyla bakmamıza sebep oluyor. Bu perspektif bize hikayenin anlatımında kullanılan teknikler, izleyicilerin olaylara duygusal olarak kapılmalarını engelleyip onları olayları sorgulamaya itmek için tasarlandığı hissiyatı oluşturuyor. Yusuf’un hikayesi, sosyal ve politik mesajlarla dolu bir epik olarak kurgulanıyor. Misal, Yusuf’un kardeşlerince reddedilmesi ve sonraki yükselişi, güç, affetme ve insanlık halleri üzerine derinlemesine düşünmeye teşvik ediyor.
Dönelim Campbell’a…
Mitoloji, din ve edebiyat alanlarında eserler vermiş Amerikalı bir yazar ve eğitimci olan Joseph Campbell (1904-1987), özellikle mitlerin insan hayatındaki rolü ve farklı kültürlerdeki benzerlikleri üzerine yoğunlaşan çalışmalarıyla tanınır. En bilinen eseri, “The Hero with a Thousand Faces” (Bin Yüzlü Kahraman) adlı kitabında, dünya genelindeki mitolojik kahraman hikâyelerinin ortak yapısını “Kahramanın Yolculuğu” veya “Monomit” olarak tanımlayan Campbell, bu eserinde, farklı kültürlerdeki kahraman hikâyelerinin temel bir yapıyı paylaştığını ve bu yapıyı takip eden kahramanın, genellikle çağrılmayla başlayan, zorluklarla dolu bir dönüşüm sürecinden geçtiğini öne sürmekte.
Monomit, genellikle bir kahramanın maceralarını anlatan, tipik olarak doğaüstü olaylarla dolu epik şiirler veya hikayeler için kullanılan bir terim.
Campbell’in bu teorileri, yayınlandığı andan itibaren özellikle edebiyat, sinema ve psikoloji alanlarında muazzam bir etki oluşturdu. “Yıldız Savaşları” serisinin “yaratıcısı” George Lucas, Campbell’in kahramanın yolculuğu kavramından derinden etkilendiğini ve bu yapının serinin hikâye yapısını şekillendirmede önemli bir rol oynadığını biliniyor. Campbell, aynı zamanda “The Power of Myth” (Mitin Gücü) adlı televizyon dizisi ve eşlik eden kitap ile geniş kitlelere ulaşmış, mitolojinin modern hayattaki önemini ve evrensel mesajlarını vurgulamıştı.
Peki Campbell’in dramayı etkileyen bu esaslı kitabı ne anlatıyor?
Joseph Campbell’ın “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı eseri, insan deneyiminin ve mitolojinin evrensel yapısını inceliyor. Bu eser, bireysel ve kolektif bilincin derinliklerinde yatan ortak kalıpları ve imgeleri ortaya çıkararak, insanın yaşam yolculuğunu ve dönüşümünü ele almakta. Campbell, tüm kültürlerde ve zamanlarda ortaya çıkan “Monomit” adını verdiği evrensel bir hikaye kalıbı üzerinde durur. Bu kalıp, kahramanın çağrı alması, zorluklarla ve engellerle yüzleşmesi, dönüşüm geçirmesi ve nihayet elde ettiği bilgelik veya armağanla toplumuna dönmesini içeriyor.
Campbell’in analizi, kahramanın yolculuğunun sadece dış dünyada değil, aynı zamanda kişinin iç dünyasında da gerçekleştiğine işaret ederken bu yolculuk, bireyin kendi içsel karanlıklarıyla ve korkularıyla yüzleşmesi, kişisel sınırlarını aşması ve daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaşması sürecini simgeliyor. Campbell, mitolojik hikayelerin, insanın içsel yolculuğunun metaforları olarak işlev gördüğünü ve bireyin kendi potansiyelini keşfetmesine yardımcı olduğunu vurgulamakta.
Eserde ayrıca, mitolojik hikayelerin toplumsal normlar, değerler ve inançlar üzerindeki etkisi de incelenmiş. Campbell, mitlerin bireyleri topluluklarına bağlayan ortak bir dil ve sembolizm sağladığını, böylece toplumsal uyum ve bütünlüğün korunmasına katkıda bulunduğunu belirtmekte. Mitler, bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları zorluklara anlam ve amaç kazandırırken, aynı zamanda toplumsal değişim ve dönüşümün de katalizörü olabildiğinin altını çiziyor.
Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”, mitolojiyi sadece antik hikayelerin ötesinde, insan deneyiminin evrensel bir yansıması olarak ele alırken, mitolojinin bireysel ve toplumsal düzeyde nasıl derinlemesine işlediğini ve insan hayatının temel bir parçası olduğunu gösteriyor. Campbell, mitolojinin sadece geçmişin değil, aynı zamanda günümüzün ve geleceğin de bir anahtarı olduğunu savunur. Bu nedenle, “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”, mitolojiyi ve insanın içsel yolculuğunu anlamak isteyen herkes için değerli bir kaynak olma özelliğine de sahip.
Şimdi Campbell teorisini başlıklar halinde yakından inceleyelim.
Mit ve Modern Dünya: Campbell, mitin hayata anlam ve düzen sağlamadaki önemini tartışır. Modern toplumun mitik boyuttan kopmuş olduğunu ve bu durumun yabancılaşma ve amaçsızlık hissine yol açtığını savunuyor.
İçsel Yolculuk: Diyalog, bireyin kendini keşfetme arayışını ve mitolojide merkezi bir tema olan içsel yolculuğu ele alıyor. Campbell, mitlerin bireyleri hayatın aşamaları ve iç çatışmaları boyunca yönlendirmedeki dönüştürücü gücünü önemle vurgular.
İlk Hikaye Anlatıcıları: Campbell, hikaye anlatıcılığının kökenleri ve antik toplumlardaki şaman veya hikaye anlatıcısının rolü üzerine düşüncelerini paylaşıyor. Mitlerin, doğal dünyayı ve varoluşun gizemlerini anlama temel insan ihtiyacından kaynaklandığını öne sürmekte.
Kurban ve Mutluluk: Bu teori ise, mitolojik anlatılarda kurban ve mutluluk kavramlarını içeriyor. Campbell, mitlerin sıklıkla daha büyük bir iyilik için kurbanın gerekli olduğunu ve kişisel arzuların ve egonun üstesinden gelerek mutluluğa ulaşmanın betimlendiğini tüm yönleriyle irdeler.
Kahramanın Macerası: Yazar, dünya mitlerinde bulunan evrensel bir motif olan kahramanın yolculuğu arketipini de epey incelikli olarak derinlemesine detaylandırır. Kahramanın yolculuğunun aşamalarını, maceraya çağrıyı, karşılaşılan sınamaları ve yeniden kazanılan bilgelik veya güçle dönüşü hayret verici düzeyde tartışıyor.
Tanrıçanın Hediyesi: Diyalog, mitolojide tanrıça ve tanrıçanın rolüne yönelmesiyle çok katmanlı bir yapıya dönüşüyor. Campbell, tanrıçanın sembolizmini ve onun bereket, yaratılış ve yaşam ile ölüm döngüsü ile olan ilişkisine vurgu yapar.
Aşk ve Evlilik Hikayeleri: Bu bölüm, aşk ve evlilik etrafındaki mitleri inceleyip, bu hikayelerin insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve aşkın psikolojik yönlerini nasıl yansıttığını vurgulamakta.
Sonsuzluğun Maskeleri: Campbell, ebedi kavramı ve mitlerin insanları geçici olana ve zamansız olana nasıl bağladığını da açık yüreklilikle tartışmaya açtığı bu başlıkta, “Tanrı ve tanrılardaki” mitlerin, insan psikolojisinin içinde bulunan ebedi yönlerin farklı yönlerini temsil ettiğini keşfediyor.
Kitap boyunca, Campbell’ın dünya mitolojisi hakkındaki derin bilgisi ve antik hikayeleri çağdaş yaşama ilişkilendirme yeteneği, mitin kalıcı gücüne dair etkileyici bir keşif sunuyor.
Peki bu klasik ve bir başucu eseri olan kitaptaki kuramları Yusuf suresine uygulamakta nasıl bir netice elde edebiliriz?
Bakalım…
Joseph Campbell’ın modelinde “kahramanın yolculuğu” üç ana bölümden oluşuyor: Yola Çıkış, Erginlenme ve Dönüş. Her bölüm ayrıca kendi içinde daha detaylı aşamalara ayrılıyor. Bu perspektifle bir okuma yaptığımızda Hz. Yusuf kıssasının da benzer bir yapı sergilediğini görüyoruz.
Yola Çıkış:
Maceraya Çağrı: Hz. Yusuf’un rüyası, onun için öngörülen büyük kaderin bir işareti.
Çağrının Reddedilişi: Bu aşama, Hz. Yusuf kıssasında doğrudan bir reddediliş olarak görülmez, ancak Yusuf’un kardeşlerinin kıskançlığı ve sonraki tuzakları, Yusuf’un kendi yolunu bulma sürecindeki engeller olarak görmek mümkün.
İlahi Yardım: Hz. Yusuf’a Allah’ın yardımı her zaman eşlik eder, özellikle zindandayken ve rüyaları yorumlarken.
İlk Eşiğin Aşılması: Yusuf’un kuyuya atılması ve sonrasında Mısır’a götürülmesi, onun bilinmeyen bir dünyaya adım atmasını ve kahramanlık yolculuğunun başlamasını simgeliyor.
Erginlenme: imtihan Yolu: Hz. Yusuf, Mısır’da birçok zorlukla karşı karşıya kalır, en belirgin olanı ise Züleyha’nın cazibesine direnmesidir.
Tanrıça ile Karşılaşma / Babanın Gönlünü Alma: Bu aşamalar, Yusuf’un ruhsal erginliğe ulaşmasını ve içsel gücünü keşfetmesini temsil eder. Mısır’da kazandığı saygınlık ve kralın rüyasını yorumlayarak ülkeyi kıtlıktan kurtarması, bu dönüşümün bir göstergesi.
Dönüş:Dönüş Eşiğinin Aşılması: Hz. Yusuf, kardeşleriyle yeniden bir araya gelerek ve onları affederek içsel dönüşümünü tamamlıyor.
İki Dünyanın Ustası / Yaşama Özgürlüğü: Yusuf’un hem maddi dünyada (Mısır’da yüksek bir konuma ulaşması) hem de manevi dünyada (sıkıntılar karşısında gösterdiği sabır, iffetine sadık kalması, kardeşlerine ve babasına karşı gösterdiği bağışlayıcılık) ustalık kazanması, onun iki dünyada da özgür bir şekilde yaşayabilmesini sağlıyor.
Devam edeceğiz…
NOT: Yazıda kullandığım görselleri yapay zeka ile üretiyorum ve fakat görselde kullanılması gereken isimleri teker teker orijinal yazdığım halde yapay zeka bunu kafasına göre değiştiriyor. Tasarımcı olmadığım için de, yazıları düzeltme şansım olmuyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***