Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ahsen-el Kasas-7 | Yusuf Kıssası’nın anlam ufku!

Ahsen-el Kasas-7 | Yusuf Kıssası’nın anlam ufku!


“Yusuf’un rüyası ve babasının bu rüyaya verdiği tepki, Paul Ricoeur’un hermenötikte (hermeneutik) vurguladığı gibi, metnin yorumlanması gereken sembolik ve alegorik bir dil içerdiğini gösteriyor. Bu meyanda Yusuf’un gördüğü rüya sembolizmini, gelecekteki olayların habercisi olarak yorumlayabiliriz.”

M. NEDİM HAZAR | YORUM

“(Yakub) Onlardan yüz çevirdi ve ‘Vah! Yusuf’a vah!’ dedi…” Yusuf / 84

Kur’an-ı Kerim kıssalarına baktığımızda bu öykülerin hakikat bağlamı kadar, tarihsel, dini, sosyolojik, edebi ve felsefi metinler olduğunu söylemek mümkündür.

Sıkıntı, İslam tarihindeki alimlerin bu yönlere çok fazla meyil göstermemeleri olsa gerek. Bu arada hakkını yemeyelim, bu özel alanlara fokuslanan alim ve müfessir sayısı da az değildir.

Hermenötik diye bir kavram var. Herhangi bir metnin, olayın, sanat eserinin yorumlama teorisi ve metodolojisine deniyor. Bu kavramı detaylandırmadan önce önemli bir filozofu anmak gerekiyor: Paul Ricoeur.

Paul Ricoeur

20. yüzyılın en önemli Fransız filozoflarından biri olan Ricoeur, özellikle hermeneutik, fenomenoloji, ve insan bilimleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Ricoeur, metinlerin yorumlanması, zamanın fenomenolojisi, kendilik kavramı ve etik gibi konular üzerinde derinlemesine düşünceler geliştirmiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından esir alınmış ve bu süre zarfında filozofiya ile ilgili çalışmalarına devam etmiş. Ricoeur’un felsefesi, dilin, metaforun ve anlatının insan deneyimindeki rolünü keşfetmekle öne çıkıyor.

Hemen yukarıda bahsi geçen “Hermeneutik” kavramına kısaca göz atalım:

Hermeneutik, metinlerin, özellikle tarihi, dini, edebi veya felsefi metinlerin yorumlanması ve anlaşılmasıyla ilgili bir bilim dalı. Geniş anlamda, hermeneutik, semboller, işaretler ve genel olarak iletişim araçlarının anlamlandırılması sürecini inceleyen bir teori. Temelleri antik Yunan’a dayanan bu disiplin, zamanla teoloji, hukuk, edebiyat ve felsefe gibi çeşitli alanlarda uygulamalara sahip olmuş. Kavram 18. ve 19. yüzyıllarda, özellikle dini metinlerin yorumlanması bağlamında gelişmiş. Zamanla felsefe, edebiyat, hukuk ve sosyal bilimler gibi geniş bir yelpazedeki alanlarda uygulama bulmuş.

Hermeneutiğin temel amacı, bir metnin veya sembolik ifadenin anlamını açığa çıkarmak ve metinle okuyucu veya yorumcu arasındaki anlam aktarımını kolaylaştırmak. Bu süreçte, metnin dilini, tarihsel ve kültürel bağlamını, yazarının niyetini ve metnin kendine özgü özelliklerini dikkate alıyor. Hermeneutik, metnin yüzeyindeki anlamın ötesine geçerek derinlerde yatan, belki de ilk bakışta görünmeyen anlamları keşfetmeye çalışıyor.

Günümüz modern hermeneutiği, Friedrich Schleiermacher ve Wilhelm Dilthey gibi düşünürlerin katkılarıyla şekillenmiş ve daha sonra Martin Heidegger, Hans-Georg Gadamer ve Paul Ricoeur gibi filozoflar tarafından daha da geliştirilmiş. Gadamer, hermeneutik geleneğin önemli bir figürü olarak, anlamın tarihsel bir süreç içinde nasıl evrildiğine ve metin ile yorumcu arasındaki diyaloğun nasıl bir anlam üretme süreci olduğuna odaklanıyor. Ricoeur ise metnin otonomisine vurgu yaparak metnin yazarının ötesinde bağımsız bir anlam taşıyabileceğini savunuyor.

Ricoeur, Hermeneutik alanında metinlerin nasıl yorumlanacağına dair kapsamlı bir yaklaşım geliştirmiş ve bu yaklaşım, metinlerin yazarının ötesinde bağımsız anlamlar taşıyabileceğini savunmuş. Ricoeur, anlamın, metinler ve okuyucular arasındaki etkileşimden doğan dinamik bir süreç olduğuna inanıyor.

Yakın dönemin en önemli filozoflarından biri olan Rucoeur’un felsefesi, disiplinler arası bir nitelik taşır ve psikoloji, antropoloji, edebiyat ve teoloji gibi alanlardan da beslendiği biliyor.

Bir metne bu filozofun gözüyle baktığımızda şöylesi bir katmanlama ve aynı zamanda basamaklamadan oluşuyor:

Metin Otonomisi: Ricoeur için metinler, yazarlarının niyetlerinden ve özgün bağlamlarından bağımsız olarak kendi başlarına anlam taşıyan yapılar olarak görülüyor. Bu, metinlerin zaman ve mekan sınırlarını aşarak çeşitli yorumlara açık olabileceği anlamına geliyor.

Anlamın Çoğulluğu: Ricoeur, bir metnin tek bir “doğru” anlamı olmadığını savunur. Metinler, farklı okuyucular ve farklı bağlamlar içinde çok çeşitli yorumlara izin verecek şekilde çok katmanlı.

Anlama ve Açıklama: Ricoeur, metinlerin anlaşılmasını sağlayan iki temel süreç olan “anlama” (verstehen) ve “açıklama” (erklären) arasında bir ilişki kurar. Bu iki süreç birbirini tamamlar ve bir metnin hem yapısını hem de anlamını ortaya çıkarmak için birlikte kullanılması gerekiyor.

Yorumun Diyalektiği: Ricoeur’a göre, hermeneutik bir yorum, metinle okuyucu arasında bir diyalog olarak görülebilir. Bu süreçte, okuyucunun önyargıları ve metnin kendi iç yapısı birbirleriyle etkileşime giriyor.

Anlamın Ufku: Ricoeur, Gadamer’in “anlamın ufkunu” kavramını benimser ve yorum sürecinin, okuyucunun anlam ufku ile metnin anlam ufku arasındaki etkileşimden oluştuğunu vurgular. Bu etkileşim, yeni anlamaların ve içgörülerin ortaya çıkmasını sağlıyor.

Kendini Anlama: Ricoeur için hermeneutik yorumlama sadece metinleri anlamakla kalmaz, aynı zamanda okuyucunun kendi kendini anlamasına da katkıda bulunur. Metinlerle kurulan bu diyalog, okuyucunun kendi varoluşunu ve dünyayı anlamasına yardımcı oluyor.

Görüldüğü üzere metnin genel anlamından bireyin kendi iç dünyasına ulaşan basamak basamak derinleşme söz konusu.

Ayetler üzerinden tek tek gidersek, bir makaleyi aşan hacme ulaşma ihtimali yüksek olduğu için, katman kümelemeleri yaparak Ricoeur’un hermeneutik perspektifiyle sureyi inceleyelim.

Rüya ve Yorum (Ayetler 4-7)

Yusuf’un rüyası ve babasının bu rüyaya verdiği tepki, Ricoeur’un hermeneutikte vurguladığı gibi, metnin yorumlanması gereken sembolik ve alegorik bir dil içerdiğini gösteriyor. Rüyanın sembolizmi, gelecekteki olayların habercisi olarak görülebiliriz.

Kıskançlık ve İhanet (Ayetler 8-20)

Yusuf’un kardeşlerinin kıskançlığı ve ona karşı komplo kurmaları, insan doğasının karmaşık yönlerini ve etik meseleleri yansıtıyor. Bu gelişme Ricoeur’un etik üzerine çalışmaları, bu tür hikayelerin yalnızca anlatıldıkları dönemi değil, aynı zamanda evrensel insan deneyimini de yansıttığını öne sürmesiyle yakın ilişkili.

Sınavlar ve Zorluklar (Ayetler 21-42)

Yusuf’un Mısır’da karşılaştığı zorluklar ve sınavlar, Ricoeur’un hermeneutik ufukları teorisine uygun olarak, okuyucunun metni kendi yaşam deneyimiyle ilişkilendirme fırsatı sunmakta. Bu bölüm, Yusuf’un karakter gelişimini ve kişisel direncini vurguluyor.

Anlayış ve Affetme (Ayetler 43-57)

Yusuf’un kardeşlerini affetme süreci, Ricoeur’un metinler arası diyaloğun önemini ve anlamın nasıl oluşturulup paylaşıldığını vurgulayan yaklaşımıyla paralellik gösteriyor. Bu kısım, hermeneutik anlamda, metnin nasıl farklı bağlamlarda ve farklı okuyucular tarafından farklı şekillerde yorumlanabileceğine dair bir örnek teşkil ediyor.

Tanınma ve Kimlik (Ayetler 58-62)

Yusuf’un kardeşlerini tanıması ancak onların Yusuf’u tanıyamaması, Ricoeur’un kimlik, öteki ve kendilik üzerine düşünceleriyle paralelliğe çok uygun. Bu durum, kişisel ve kolektif kimliklerin zamanla nasıl değişebileceğini ve belirli bir bağlamda nasıl farklı şekillerde algılanabileceğini gösteriyor.

Affetme ve Etik (Ayetler 63-68)

Kardeşlerin babalarını ikna etme çabaları ve Yusuf’un onları affetme yolundaki içsel mücadelesini, Ricoeur’un etik ve affetme üzerine çalışmalarıyla izah etmek mümkün. Öte yandan affetmenin, kişisel dönüşüm ve topluluk içinde barışın sağlanması için önemli bir etik eylem olduğunu vurguluyor bu ayetler.

İletişim ve Anlamın Yeniden Kurulması (Ayetler 69-70)

Yusuf’un kardeşi Bünyamin’i yanına alması ve onunla gizlice konuşması, iletişimin ve anlamın yeniden kurulması açısından incelendiğinde, güven zedelenmesinin hissedilmesine rağmen, teslimiyet unsurunun ön plana alınmasıyla ilgili.

İmtihan ve İnsani İlişkiler (Ayetler 70-76)

Bu bölüm, Yusuf’un kardeşi Bünyamin’in yüküne kendi tasını yerleştirerek kardeşlerini hırsızlıkla suçlamasıyla başlıyor. Ricoeur’un anlamın katmanları ve metinler arası diyalog kavramları, bu olayın sadece bir suçlama değil, aynı zamanda Yusuf’un kardeşlerini test etmek için bir oyun kurduğunu göstergesi olduğunu anlıyoruz.

Kardeşlik ve Bağışlama (Ayetler 77-85)

Kardeşlerin, Bünyamin’i bırakıp gitmeye hazır olduklarını ancak en büyüklerinin Yusuf’un yanında kalıp gerçeği açığa çıkarmaya çalıştığını belirtmesini, Ricoeur’un anlama ve açıklama süreçleri üzerine düşünceleriyle ilişkilendirmek mümkün. Bu bölüm, kardeşlik bağlarının yeniden kurulmasını ve affetmenin gücünü simgeliyor. Yusuf’un içsel düşünceleri ve Yakub’un çocuklarına olan güveni, karakterlerin gelişimini ve içsel dönüşümlerini şahane yansıtıyor.

Tanınma ve Yeniden inşa (Ayetler 86-90)

Yusuf’un sonunda kardeşlerine gerçek kimliğini açıklaması ve onların pişmanlıklarını dile getirmeleri, Ricoeur’un kendilik ve özgün tanıma kavramlarıyla açıklanabilir. Bu bölüm, bireylerin kendilerini ve birbirlerini nasıl anladıklarını, geçmiş hatalardan nasıl ders alıp büyüdüklerini ve aile bağlarının nasıl yeniden inşa edilebileceğini gösteriyor.

İtiraf ve ders alma (Ayetler 90-91)

Kardeşlerin Yusuf’u tanıması ve geçmişteki hatalarını itiraf etmeleri, Ricoeur’un kimlik ve özgün tanıma üzerine düşünceleriyle ilişkili. Bu ayetler, bireylerin ve toplulukların geçmiş hatalarını kabul etme ve bu hatalardan ders alma süreçlerini vurguluyor.

Affetme ve unutma! (Ayetler 92-93)

Yusuf’un kardeşlerini affetmesi ve onları Mısır’a davet etmesini ise, Ricoeur’un affetme ve etik üzerine çalışmalarıyla izah etmek mümkün. Bu kısımda affetmenin, bireysel ve toplumsal iyileşme için ne kadar hayati olduğu ve aile bağlarının nasıl yeniden kurulabileceği vurguluyor.

Baba ve Oğul Arasındaki Bağ (Ayetler 94-97)

Yusuf’un babası Yakub ile yeniden bir araya gelmesi ve Yakub’un gözlerinin Yusuf’un gömleğiyle açılması, zamanın iyileştirici gücünü ve aile içindeki sevgi bağlarının önemini gösteriyor.

Rüyanın Gerçekleşmesi ve İlahi Adalet (Ayetler 98-101)

Yusuf’un rüyasının gerçekleşmesi ve onun Allah’a olan şükranı, Ricoeur’un metinlerin yorumlanması ve anlamın oluşumu üzerine düşünceleriyle ilişkilendirilebilir. Bu kısımda, Yusuf’un yaşadığı zorlukların sonunda ilahi adaletin tecelli ettiği ve Yusuf’un sabrının mükafatlandırıldığı vurgulanıyor. Bu da hikayenin final bölümündeki olayların nasıl daha geniş bir kozmik ve ahlaki düzende anlam kazandığını açığa çıkarması için önemli.

Kader ve ilahi plan

Görüldüğü üzere muazzam bir içiçelik söz konusu. Bununla beraber insanoğluna ait tekmil planlamaların hemen ardından yüce yaratıcının her şeyden haberdar olduğu, onun kudreti dışında hiçbir şeyin vücuda gelemeyeceği hatırlatılır (Yusuf, 15, 19, 21). Bu ise her şeyi kapsayan bir ilahi planı işaret etmekte. Ve Kur’an muhatapları anlar ki, anlatılan hikayede yalnızca bir hayat ya da sadece Allah’a ait bir durumun bildirilmesi de değil, aynı zamanda kulunun dünya hayatında takınması gereken tavır da işaret edilmektedir. Kıssa boyunca, nasıl yapılan her eylem Alla (CC)’nun bilgisi ve gücü ile kuşatılmış gösteriliyorsa, insanoğlunun da her niyetinde sözü edilen ihata gücünü aklına getirmesi; dahası, yapacaklarını bu ölçüye göre düzenlemesi gerektiği sadedinde dikkate sunuluyor. Bununla beraber Allah’ın razı olmadığı durumlar da ‘şeytanî’ nitelemesiyle, ilahi anlatımın sınırları içinde somut olarak gösterilmekte. Allah’ın takdirine muhalif tavır alma, O’nun çizdiği sınırların dışına çıkma kıskançlık, menfi rekabet, yalan, iftira, nefsi duygulara aldanıp ahlakı terk ediş gibi. Bütün bu hata ve yanlışların insanı pek bir yere götürmeyeceği ise ilahi ilim ve kudretin somutlaştırıldığı harikulade satırlar ile hatırlatılıyor. Böylece hata yapanlar için gerçek bir faydanın asla olamayacağı zihne ekilirken, bu kişilerin ümitsizliğe kapılıp gitmeleri de tövbenin ve arkasında gelecek iyi işlerin hedef gösterilmesi ile engelleniyor.

Ezcümle; ilahi plan, kader planı ve insani sapmaların yol açacağı kenardaki büyük açının büyüklüğü ne olursa olsun, bu kıssanın, insana ait değişik durumları yaşanılan hayata sırt çevirmeden, edebi ve estetik hususiyetler ile tevhit ve nezaheti bir arada bulundurarak, heyecan ve merak ögelerini barındırmak suretiyle ve son derece mükemmel, lafız ve mana uyumu ile siyak/sibak, tasvir (betimleme), anlatış (bu terim pek hoşuma gitmiyor ama) İslâmî bir sanat için de referans noktaları oluşturmakta.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version