DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM
Türk-Arap ilişkileri denildiğinde ilk akla gelen isimlerden birisi Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’da İngiliz istihbarat görevlisi olarak görev yapan Lawrence’tir. Lawrence savaş sonrasında propaganda faaliyetleriyle bir efsaneye dönüşmüştür.
Lawrence’in en önemli özelliklerinden birisi Türk düşmanlığıdır. Hatıralarında bunu çok sert ifadelerle yansıtan Lawrence, savaş esnasında M. Kemal Paşa ile görüştüğünü ve esir düştüğü Deraa’da mutasarrıf Hacim Muhiddin Bey’in tecavüzüne uğradığını iddia etmiştir.
Türkiye’nin de Thomas Edward Lawrence’i cumhuriyetin ilk yıllarında yakından takip etmeye çalıştığı, elçiliklerin bazen doğru bazen de sadece iddiadan ibaret bilgileri Ankara’ya gönderdikleri görülmektedir.
Efsane çok, çalışma az
Lawrence 1920’lerden itibaren gerek dünya genelinde gerekse Türkiye’de Osmanlı Devleti’ne karşı çıkan Arap Ayaklanmasını tek başına organize eden kişi olarak yansıtılmıştır. Özellikle “komplo teorilerinin realitenin önüne geçtiği” ülkemizde her olayın arkasında “Lawrence” ya da “Lawrence’ler” olduğu iddia edilmiştir.
Örneğin 1925’teki Şeyh Sait İsyanı’nı organize edenler içerisinde onun bulunduğu ileri sürülüyordu. Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi de Ağrı bölgesinde çıkan Kürt isyanlarını Lawrence’in organize ettiğini söylemişti. İlginç olansa Nadi’nin o sırada TBMM’de Dışişleri Komisyonu başkanı olmasıydı.
1962’de “Arabistanlı Lawrence” filminin çekilmesiyle Lawrence dünya genelinde hiç de hak etmediği bir üne kavuşmuş ve yeniden gündem olmuştu. Türkiye’nin buna tepkisi filmi yasaklamak olmuş, Türk seyircisi bu filmi ancak ilk özel televizyon kanalı olan Star TV’de 1990 yılında seyredebilmişti.
Türk bilim dünyası ise Lawrence’le ilgili yıllarca herhangi bir çalışma yapmadı. İlk olarak Suriye-Filistin cephesinde görev yapan A. Fuat Paşa (Erden) eserlerinde kısaca Lawrence’e temas ederken Cemal Kutay da “Lawrence’e karşı Kuşçubaşı” adlı kitabı kaleme aldı (1978). En acı olansa Türkiye’de az çok herkesin bir fikrinin olduğu Lawrence’in hatıralarının bile yıllar sonra yayınlanmasıydı. Lawrence’in hatıratı ancak 1991’de, “Bilgeliğin Yedi Direği” adıyla basılmış ve Kayseri merkezli Rey yayıncılıktan çıkmıştı.
İslamcı kesim içinse Lawrence ayrı bir önem taşıyordu. Hemen her İslamcı dergide mutlaka onunla ilgili bir yazı yer alıyor ve böylece İslamcı gençlik “çağdaş Lawrence’lere karşı” ikaz ediliyordu.
Lawrence’le ilgili yazıların bir kısmı onu sadece tanıtmayı amaçlarken bir kısmı da onun “Ortadoğu’daki faaliyetleri, ölümü”, faaliyetlerinin “İslam ümmetinin bölünmüşlüğüne etkileri”, “Hoca Kıyafetine Bürünüp İslamiyet’i İçten Vuran…”, “Araplar Lawrence’in Torunlarından Hesap Soruyor”, “Eşref Bey ile Lawrence Karşı Karşıya” gibi başlıklar taşımaktadır. Bu yazıların yazarları arasında Fehmi Koru, Kemal Pilavoğlu ve M. Niyazi Özdemir gibi çeşitli kişiler yer almaktadır.
Lawrence’le ilgili Türk kamuoyunun bu hassasiyetine rağmen Türkçe yayınların yetersizliği dikkat çekmektedir. 1975’te Lawrence efsanesine karşı kaleme alınan ve Türkçeye “Lawrence’in Gizli Hayatı” adıyla çevrilen eser ve Orhan Koloğlu’nun çalışmaları bir nebze de olsa Türkçe literatüre katkıda bulunmuştur. Ancak bugüne kadar doğrudan Lawrence’i konu alan bir yüksek lisans ya da doktora tezi yapılmamıştır. Bunun yanında Kıbrıslı tarihçi Salahi R. Sonyel’in Belleten’de yayınlanan iki makalesi, İngiliz arşivlerinin de kullanılması nedeniyle büyük önem taşımaktadır.
Lawrence ve Türkiye
Osmanlı Arşivleri’nde Lawrence adına ilk defa 1919 yılında rastlanmaktadır. Bu kayıt, Lawrence ve Araplara vadedilen topraklarla ilgili olarak Manchester Guardian gazetesinden yapılan bir tercümedir. Cumhuriyet devrinde ise Lawrence’le ilgili başka kayıtlar da yer almaktadır.
1928 yılındaki bir yazışmada; Lawrence’in Hint ordusunda görevlendirildiğine ve gizli bir şekilde Afganistan’a gireceğine dair haberlerin yer aldığı belirtilmekteydi. İngiltere Lawrence’i buraya göndererek Türk-Afgan askeri iş birliğinin önüne geçmek istemekteydi. Londra Büyükelçiliği’nin 1929 yılındaki bir yazısında Lawrence’in Afgan sınırından İngiltere’ye iadesi, 1930 yılında da Irak’taki Revandiz bölgesine geldiği ve Afganistan’da isyan tertiplediği belirtiliyordu.
1933 yılına ait de onun “Shaw” adı altında “tayyareci” olduğu, Türkçeye çalıştıktan sonra Japonların Orta Asya ve Çin sınırındaki faaliyetlerini incelemek için Kaşgar’a gideceğine dair belgeler bulunmaktadır. Aynı yıl Hariciye Vekâleti’nin Londra Büyükelçiliği’nden aldığı bilgiye göre ise Lawrence, İngiliz hava kuvvetlerinden istifa etmiş ve 1.000 İngiliz lirası karşılığında Hollyvood’da “Arap Silahşoru” adlı bir filmde oynayacaktı (Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 37122-149056-17). Bu haber Daily Herald gazetesinde yer almıştı.
Yine 1935 yılına ait iki ayrı belgede de gazete haberlerinden Lawrence’in bir motosiklet kazasında öldüğü Hariciye Vekaleti tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na ve Dahiliye Vekâleti’ne bildirilmiştir. Raporu gönderen kişi ise cumhuriyetin kurucu kadrosunun önde gelenlerinden Fethi Okyar’dır. 1934-1939 yıllarında Londra büyükelçiliği yapan Okyar raporunda sadece ölüm haberini vermemiş, Lawrence hakkında gazetelerde yer alan haberleri de göndermiştir (BCA, 37354-150017-13, 23.5.1935).
Okyar’ın raporunda; Şerif Hüseyin ve oğullarını kandırarak bedevileri “aleyhimize isyan ettiren” Colonel Lawrence’in bir motosiklet kazasında öldüğünün İngiliz basınında yer aldığı ve ölümünün hatıraları canlandırdığı belirtiliyordu. Rapora göre Lawrence, T. E. Shaw adıyla iltihak ettiği Bovington Tayyare Kampı civarında motosikletiyle bir kaza yaşamış ve yüz elli saat baygınlıktan sonra hayatını kaybetmişti.
Okyar İngiliz gazetelerinde yer alan bilgilerden hareketle kazaya dair bilgiler vermektedir. Buna göre başlangıçta Lawrence’in motosikletiyle çarptığı bisikletli, gazetecilerle görüştürülmemiştir. Ancak yapılan tahkikatlarla kaza anında orada olduğu ifade edilen “kara otomobile isnat edilen rolün bir efsaneden ibaret olduğu tezahür etmiştir”.
Okyar, Lawrence’in cenazesine siyasetçilerden Winston Churchill ve Lord Llyod’un (George) gittiğini belirtmekte ve gazete haberlerinden alıntılar yapmakta ve Daly Mail gazetesinden “Arap dostu olmakla tanınmış” Lawrence’in “Seven Pillars of Wisdom” ve “Revolt in Arabia” adlı eserleriyle büyük bir şöhrete ulaştığını ancak bu eserlerde birçok mübalağalar bulunduğunu aktarmaktadır.
Okyar’ın aktardığı diğer bilgiye göre Lawrence, Oxford’daki öğrenimi sırasında “oradaki kütüphanedeki elli bin kitabı kâmilen okuduğunu” iddia etmekteyse de Manchester Guardian bunun doğru olabilmesi için dört senede yani 1461 günde, her gün otuz beş kitap okuması gerektiğini ve bunun da “gayrikabil” olduğunu yazmıştır.
Lawrence’le ilgili Cumhuriyet Arşivi’ne yansıyan bir başka belgede de İngiltere’nin eski Kıbrıs Valisi Stors tarafından verilen bir konferanstan söz edilmektedir. “Mahrem tutulmasına imtina edilmesi” istenen yazı dönemin Sofya Büyükelçisi Şevki Berker tarafından kaleme alınmıştır (BCA, 37430-150436-21, 22, 19.10.1938, 21.10.1938).
Yazıya göre Stors konferansında; Lawrence’in dağınık haldeki Arap kuvvetlerini toplamayı başardığını, Araplar üzerinde büyük bir büyük bir nüfuza sahip olduğunu ancak Fahreddin Paşa’nın müdafaası nedeniyle Medine’nin zapt edilemediğini ifade etmiştir. Berker sonra da Türkler hakkında nahoş sözler kullanan Stors hakkında İngiliz elçi ile bir görüşme yapmıştır.
Berker, elçinin aracılığıyla Stors’la da görüşmüş ve bu görüşmeyi Ankara’ya bildirmiştir. Stors bu görüşmede Lawrence’in eski bir dostu olduğunu ve Türkiye aleyhinde bir söz söylemediğini ifade etmiş ve Lawrence’in aslında büyük bir şahsiyet olmadığını ancak bir “Holivut simasına dönüştüğünden” Avrupa ve Amerika’da her gittiği ülkede kendisinden bu tür konferanslar talep edildiğini ilave etmiştir.
Hacim Muhiddin Bey’in tecavüzüne uğradı mı?
Cumhuriyet Arşivi’nden aktardığımız belgeler, Lawrence’e Türkiye’nin ilgisini çok net bir şekilde göstermektedir. Ölümüyle ilgili gazete haberlerine bakıldığında da benzer ilginin abartılı bir şekilde Türk kamuoyunda yer aldığı görülmektedir.
“Haber” gazetesi 20 Mayıs 1935 tarihli nüshasında Lawrence’in resmen öldüğünü belirtmiş ve “Acaba cehennemde mi, Habeşistan’da mı dirilecek” ifadesini kullanarak Ekim ayında başlayacak Habeşistan-İtalya Savaşı’na dikkat çekmiştir. Ayrıca gazete, “bu onun üçüncü ölümüdür” şeklinde yazmayı da ihmal etmemiştir https://www.gastearsivi.com/gazete/haber/1935-05-20/1, 2.2.2024).
Aynı günün “Zaman” gazetesi haberi onun kısa bir biyografisiyle birlikte vermiş, Cumhuriyet ise İngiltere radyosunun ölümü sonrasında uzun bir yayın yaparak “Arapları bize karşı nasıl ayaklandırdığını” anlattığını yazmış, “Kurun” da Haber gazetesi gibi “Lawrence öldü, acaba gene dirilecek mi?” başlığını kullanmıştır (https://www.gastearsivi.com/gazete/kurun/3, 2.2.2024).
Elbette Ankara’nın ve Türk kamuoyunun Lawrence’le ilgili yaklaşımlarının çok farklı nedenleri vardır. 1888’de Galler bölgesinde dünyaya gelen Lawrence, 1907’de Oxford’da tarih okumaya başladı. Buradaki öğrenimi sırasında kendisine adeta babalık yapan ve İngiliz istihbaratına danışmanlık görevi de üstlenen Hogart’la tanıştı ve onun etkisiyle arkeolojiye yöneldi. Tez olarak da Suriye ve civarındaki Haçlı askerî mimarisi üzerine tez yapmaya karar verdi. Bunun için de bu coğrafyada nasıl davranması gerektiği hakkında ayrıntılı bilgiler edinen Lawrence, 1909’da Suriye’ye geldi. Böylece Osmanlı coğrafyası ile ilk teması gerçekleşti.
Lawrence Ortadoğu’ya yaptığı bu ilk seyahatte Araplar gibi giyinip onlar gibi yaşamaya çalıştı. Antakya ve Urfa’ya kadar gelen Lawrence hem Arapçayı öğrendi hem de bölge insanını yakından tanıma imkânı buldu. Ertesi yıl da kazılara katılan ve Arapçasını daha da ilerleten Lawrence’in Türklere karşı ilk nefreti de bu dönemde başladı.
Hogart’ın tavsiyesiyle Birinci Dünya Savaşı’nda Kahire’de İngiliz istihbaratında teğmen olarak Osmanlı esirlerini sorgulama görevini üstlendi. O, savaş sırasında Arapları isyan ettiren, onları organize eden birisi olarak gösterilse de fiilen askerî harekata katıldığı süre beş ay kadar tahmin edilmektedir.
Lawrence albaylığa yükseltildikten sonra İngiliz istihbaratı tarafından devre dışı bırakıldı. Sonrasında da farklı isimlerle tank birliği ve hava kuvvetlerinde çalıştı. 1927-1930 arasında Hindistan’da görev yapan Lawrence, 1935’te bir motosiklet kazasında hayatını kaybetti.
Onun hatıralarını kaleme aldığı ve şöhrete ulaşmasında ilk önemli rolü oynayan “Seven Pillars of Wiesdom” adlı eser, Türklere karşı nefretle doludur. Savaş esnasında Osmanlı askerini savunmasız kadın ve çocukları öldürmekle suçlayan Lawrence, 20 Kasım 1917’de Deraa’da cephe gerisinde bilgi toplamak için dolaşırken asker kaçağı diye yakalandığını, bir karakola götürüldüğünü ve burada beyin isteklerini yerine getirmesi için zorlandığını anlatmaktadır.
Lawrence’in “bey” olarak bahsettiği kişi ise Deraa mutasarrıfı Hacim Muhiddin Bey’dir. 1881’de Uşak’ta dünyaya gelen Hacim Muhiddin, çeşitli yerlerde kaymakamlık yapmış ve 31 Mart 1917’de Havran sancağına mutasarrıf tayin edilerek Deraa’da göreve başlamıştır. Onun diğer yönü ise Millî Mücadele başlangıcında Balıkesir ve Alaşehir kongrelerini toplamasıdır.
Lawrence’in bu iddiası pek çok eleştiriye uğramış, Koloğlu ise Lawrence’in bazı kişilere canını kurtarmak için beyin isteğini yerine getirdiğini, bazılarına beyin hizmetkarları tarafından istismar edildiğini, Bernard Shaw’a ise böyle bir olay olmadığını söylediğini tespit etmiştir. Bunlar bile Lawrence’in çok çelişkili bilgiler verdiğinin ispatıdır. Nitekim günümüzde İngiliz ve Arap araştırmacılar, onun Türk nefretinde bu olayın etkisi olduğu tezine sıcak bakmamaktadırlar. Bugün genel kabul, böyle bir olay yaşanmadığı ve o tarihte Lawrence’in Deraa’de değil Azrak kalesinde olduğu şeklindedir.
Mustafa Kemal’le görüştü mü?
Lawrence’in diğer iddiası ise 1918 Eylül’ünde M. Kemal’le görüştüğü şeklindedir. Sonyel’in aktarımına göre Irak Harekâtının Tarihi adında bir eser kaleme alan bir İngiliz Tuğgeneral, Dışişleri Bakanlığı’ndan bilgi istemiş ve bakanlık yetkilisi W.G. Childs, Lawrence’le de görüşerek bir tutanak kaleme almıştır. Bu tutanakta yer alan bir bilgiye göre, Lawrence, 1918 Eylül’ünde “tuhaf bir rastlantı sonucunda” M. Kemal’le birkaç görüşme yaptığını ifade etmiştir.
Mustafa Kemal bu görüşmede Türkiye’nin menfaatlerinin doğuda olduğunu, savaş kazanılınca Almanya sayesinde Mavera-ı Kafkas, Kuzeybatı İran, Dağıstan ve Hazar Denizi bölgesinin elde edileceğini ifade etmişti. Ayrıca M. Kemal, “Pantürkistlerin (İttihatçıların)” de bu görüşte olduğunu belirtiyor ve Mısır, Suriye, Filistin ve Mezopotamya’yı değersiz olarak gördüklerini hatta kaybından memnuniyet duyacaklarını söylüyordu.
Lawrence’e göre M. Kemal, o sırada Enver Paşa’ya karşı Almanların menfaatleri yerine Türk menfaatlerinin öne çıkarılmasını savunan bir grubun liderliğini yapmaktaydı. Hatta o, 100.000 askerin Mavera-yı Kafkas ve Kuzeybatı İran’da toplanmasını, savaş kaybedildiğinde bu kuvvetlerin devreye girmesini öngördüğünü belirtiyordu. Ona göre İstanbul ve Boğazlar işgal edilse bile Anadolu’nun işgali mümkün değildi. 100.000 kişilik kuvvet de Orta Asya’ya kadar gidebilecekti.
Sadece Lawrence’in anlatımına ve Childs’in tutanağına dayanan bu bilgileri teyit etmek elbette mümkün değildir. Lawrence hatıratında yer vermediği bu bilgiyi daha sonra aktarmış, M. Kemal de hiçbir yerde böyle bir görüşmeden söz etmemiştir.
Mustafa Kemal Paşa Eylül 1918’de ikinci defa VII. Ordu komutanlığını üstlenmiş durumdaydı. Sonrasında Nablus Muharebeleriyle 4., 7. ve 8. Ordu kuvvetleri, İngilizler tarafından büyük ölçüde imha edilmiş ve M. Kemal Şam’a geri çekilmiş ve sonrasında Arap ve İngiliz kuvvetleri şehri işgal etmişti. Eğer bir görüşme olduysa işte bu sırada Şam’da yapılmış olmalıdır. Ancak böyle bir görüşmenin olduğuna dair bu anlatımlar dışında bir kanıt söz konusu değildir.
İşte Lawrence’in Türkiye’de algılanışı, elçilikler tarafından faaliyetlerinin takibi ve ispatlanması zor iddialarının bir kısmı bunlardır. O sadece sıradan bir istihbaratçı olmayıp ortaya attığı iddialarla her zaman tartışılmaya devam eden bir şahsiyet olarak kalacaktır.
Kaynaklar: Lawrence, T. E. (1991), Bilgeliğin Yedi Sütunu, Kayseri, Rey Yayıncılık; Sonyel, S. R. (1987), “Lawrence Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğu’na Karşı Nasıl Aldattı?”, Belleten, S. 199, s. 199-231; (1988), “İngiliz Belgelerine Göre M. Kemal-Lawrence Görüşmesi”, Belleten, S. 205, 1701-1706; Koloğlu, O. (2003), “Lawrence, Thomas Edward”, DİA, C. 27, s. 114-116; (2018), Lawrence Efsanesi, İstanbul, Yeditepe; https://katalog.idp.org.tr/arama?query=lawrence&order_by=match (30.01.2024).
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***