Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İntihal ve itibarsızlaştırma kültürüne dair


Zeynep UYSAL*


Geçtiğimiz haftalarda Mine Kırıkkanat ve Elif Şafak romanları üzerinden yürüyen intihal davasına ilişkin birçok metin yazıldı, görüş verildi. Oksijen Gazetesi’nin talebiyle konuya dair ilettiğim değerlendirmenin çok kısa bir bölümü hafta sonu gazetede yayımlandı. Yayının hemen ardından bilirkişilerden birinden bir e-posta mesajı aldım. Bilirkişi, ertesi gün aynı mesajı “düzeltilmiş” ibaresiyle yeniden yolladı. Aşağıya Oksijen Gazetesi’ne ilettiğim değerlendirmenin tam metnini ve bilirkişi tarafından bana yazılan e-postayı hiçbir düzelti yapmadan, yorumsuz olarak ekliyorum:

Mahkeme kararıyla Elif Şafak’ın Bit Palas romanının Mine Kırıkkanat’ın Sinek Sarayı romanından intihal olduğu tespit edilmiş. Bilirkişi raporuna göre ikisi de apartmanda geçen, ikisinde de azınlıklardan söz edilen, ikisinde de mimar karaktere yer verilen, ikisi de 1980-1990’larda geçen ve üstelik isimleri de çok benzeyen bu romanlardan biri diğerinden tamamen olmasa da yüzde beş oranında intihal yapmış. Bilirkişi, hangi ölçüm metotlarını kullanarak hangi verileri ölçmüş, karşılaştırmış ve bu orana ulaşmış? Kendi deyişiyle varsayımsal bir intihal oranı yapılacak olursa davalı eserinin davacı eserinden intihal oranının yüzde 5 düzeyinde olduğu değerlendirilmiş…” Demek herhangi bir ölçüm yapmamış. Demek bu yöntemle pekala bir başka bilirkişi yüzde 95 oranında intihal yapılmadığı kanaatine varabilirmiş!

Ama mesele bu türden bir sayısal yöntemsizlikle sınırlı değil. Üniversitede kurmaca olmayan akademik makaleler için çeşitli intihal tespit programları kullanıyoruz. Fakat tek başına bu programlar sadece benzer sözcük ve cümleleri tespit ediyor. Alıntıları da benzerlik olarak gösteriyor, buna göre bir oran veriyorlar. Bu nedenle tek başına program hiçbir zaman yeterli olmuyor, hele sosyal/beşeri bilimler söz konusu ise, bir uzmanın/araştırmacının mutlaka benzerlikleri değerlendirmesi gerekiyor. Bu meselede bilirkişi “varsayımsal” da olsa bir sayı telaffuz ediyor. Oysa biz kurmaca eserle karşı karşıyayız. Kurmacada intihali kurmaca dışı eserlerdekine benzer bir yöntemle tespit edebilir miyiz? Bilirkişi adeta turnitin programından geçirdiği romanın intihal yapıldığı söylenen romanla benzer kelimelerinden yola çıkmış. Ama daha garibi raporda geçen şu üç cümle:[1]

“…kurgulamada, mekânda ve karakterlerde zaman zaman davacı eserindekilere çok yaklaştığı gibi zaman zaman da çok uzaklaştığı, davalının eserinde davacı kitabından bire bir iktibas olmasa da romanın kurgusu yönünden esinlenme düzeyini aşacak derecede intihal olduğu söyleniyor. Doğrudan alıntı olmasa da kurgulama, mekan ve karakterlerdeki yakınlık ama bazen de uzaklık diyor bilirkişiler. Romanlardan bağımsız biçimde bu cümleye baktığımızda ortada ciddi bir sorun olduğunu anlıyoruz, çünkü gerek Türk edebiyatı gerek dünya edebiyatında sayılamayacak kadar çok kurmaca eser için mekan karakter benzeşmelerinden söz edebilir hatta bunlara dair akademik bir çalışma, karşılaştırmalı bir çözümleme yapabiliriz. Ama bu eserlerin birbiri ile ortak noktaları var diye intihalden söz edemeyiz. Hele benzerliği bilirkişilerin yaptığı gibi bazen çok yaklaşmak, bazen de çok uzaklaşmak gibi bir ölçütle hiç tespit edemeyiz.

“…Davacı romanı kendisinin yazmadığını söylerken, davalı yazar da romanını “7 Numara: Ben”’in uydurduğunu, kendisinin yazmadığını söylemiş diyor bilirkişi. Demek her ikisi de üstkurmaca tekniğini kullanan söz konusu romanlar kendi kurmacalıklarını ifşa etmişler. Bu çok önemli teknik Topuz’un da belirttiği gibi, Don Kişot’tan beri ama en çok da 20.yüzyıl edebiyatlarında sık sık kullanılıyor. Fakat bilirkişinin gözden kaçırdığı tek nokta bu iki romanın da üstkurmaca tekniğini kullanmış olması değil. Her iki romanda da romanı kendisinin yazmadığını söyleyen kişiler bilirkişinin ifade ettiği gibi davacı ve davalı yazarlar değil romanların anlatıcıları. Demek bilirkişiler sadece üstkurmaca kavramını değil yazarın kendisinden tamamen başka, kurmaca bir kişilik olarak oluşturduğu anlatıcıyı da bilmeden veya bilmezden gelerek bu cümleleri kurmuşlar.

Şu “kelime hazinesini ve hayal gücünü kullanmak suretiyle, karakterlerde ve mekânlarda, aktüel olaylarda, zaman diliminde ustalıkla davacının yaratıcı düşüncesini çeşitlendirerek kitabında işlediği yargısına gelirsek, zannediyorum tüm yazarların az çok yapmaya çalıştığını işaret ediyor: Herhangi bir yaratıcı düşünceyi zenginleştirerek ustalıkla işlemek. Yaratıcı yazarlık belli bir argümanı, mümkün olduğunca yeni ve orijinal bir iddiası olan bir argümanı tartışan makale/inceleme yazarlığından, akademisyenlikten farklı olarak bütünüyle orijinal bir yaratıcı düşüncenin peşinden gitmek değildir. Çünkü antik/mitik anlatılardan bu yana kurmaca evrende bütünüyle orijinal bir yaratıcı düşünce bulmak neredeyse imkansızdır. Bu davaya konu olan yazarlar örneğin Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları romanındaki kurmaca evrene çok benzeyen bir dünya yaratmışlar; bilirkişilerin mantığıyla hareket edip her iki romanın Esendal’dan intihal yaptığını söylemek yerine üç romanı karşılaştıran bir makale yazmak ve bunu orijinal bir argümanla sunmak edebiyat dünyası için çok daha anlamlı olurdu.

Oysa mahkeme, yukarıdaki örneklerde belirttiğim gibi, edebiyat ve roman üzerine uzmanlığı son derece şaibeli olduğu anlaşılan bilirkişilerin raporuna dayanarak intihal kararı vermiştir. Bu karar yazarların kimliklerinden, yazarlık tutumlarından, hatta davalı romanın intihal olup olmadığından bağımsız olarak yanlıştır, mesnetsizdir. Yanlışlığının sebebi de bilirkişi raporunda ileri sürülen gerekçelerin kurmaca bir eseri değerlendirmekte başvurulacak ölçütleri tamamen yok sayan, hatta bunlardan haberdar olmayan bir tutumla ortaya konmuş olmasıdır. Kurmaca eseri bu türden afaki veya sözüm ona nesnel/sayısal verilere dayanan yargılarla mahkûm etmek yazarın yaratıcılığını mahkeme salonlarının, hakimlerin iki dudağının arasından çıkacak keyfi kararların, edebiyattan habersiz bilirkişilerin yargılarının boyunduruğuna sokmak demektir. Özgürlüklerin her geçen gün biraz daha kısıtlandığı bir zamanda, özgürce nefes aldıran neredeyse tek şey sanat ve edebiyat. Bu saçma hatta uyduruk dava bir nefes imkanını daha yok edecek gibi görünüyor.

***

Gelen E-Posta mesajı:

Sayın UYSAL,

2-8 Şubat Tarihli OKSİJEN’deki Elif-Şafak ile Mine Kırıkkanat davası ile ilgili beyanınızı okudum.

Bilirkişilerin roman üzerindeki uzmanlığı şaibelidir.”

Ben roman yazmadım, romancı da değilim ama sizin boyutlarınızı aşacak ölçüde eserlerim var( Hasan ŞİMİŞEK- Köyüm Büyükkarapınar adlı Siteye girip 10 dakika zaman ayırır, okursanız anlarsınız.

Şaibeli ne demek? Ne anlama geliyor?

TDK Türkçe Sözlüğe göre , Arapça şaibe: 1.Art düşünce, 2. Hile, 3. Eksiklik, kusur ayıp,4. Kir leke.

Biz ya da ben kitapları incelerken art düşünceli, hileli ya da kötü niyetli mi davrandık, bir edebiyat doçenti olarak, bu yargıya nasıl varıyorsunuz?

Ben ya da biz, niçin, neden art düşünceli davranalım, bu konuda dayanak noktan nedir, akademisyen kimliğinizle açıklayınız.

Benim 20’nin üzerinde yardımcı ders kitaplarım vardı. En büyük denetçilerim bilinçli velilerdi. Ben Türk kamuoyuna hesap vererek bugünler geldim. Alnım açık yüzüm ak.

Kültür kitaplarımdan bahsetmeyeceğim sizi çok aşar. Sizin doğduğunuz yıl ilk maaşımla daktilomu almıştım. 55 yaşına gelmişsiniz daha doçentsizin, kesintili akademik yaşamınız da yok.

80’li ve 90’l yıllarda görev yaptığın üniversiteye girenlerin hemen hemen hepsi benim eserlerimden de bir şeyler kaptığını sanıyorum.

Sizler FSEK’in ne olduğun duymadan biz okulunda onunu derslerini okumuştuk. Bir eserde intihal olup olmadığını anlamak için illa ki edebiyat fakültesini bitirmiş olmak mı gerekir?

Ene büyük gafınız ve hatanız iki kitabı da okumadan bizi yargılamanızdır. Uğur Mumcu’nun ifadesi ile “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.

Kitapları okuyunuz, taraflarla Gazeteciler Cemiyeti Konferans Salonu’nda bağımsız jüri önünde sizlerle tek başıma tartışmaya hazırım.

Üç dört kitap yazıp da yayın evlerine ve yaranma adına ya da yetkinliğinizi kabul ettirme adına böyle işlere önünüzü görmeden, olaya hâkim olmadan girmeyiniz.

Hepinizin ortak noktası, izinsiz alıntıların başınıza iş açacağı kaygısından ibarettir. Nitekim Celal Metin mahkeme kararı kesinleşince “emsal karar olacak” diyerek sizlere tercüman oluyor.

Hâkimi, bilirkişileri aşağılayıcı ifadelerle edebiyatta atılım olmaz, 20 yıl önceki intihal anlayışı ile bugünkü anlayışın farkında bile değilsiniz. Kimse yaratıcı ürünlerini başkalarına kaptırmak istemiyor, bu iş için de gazetedeki yan komşu Avukat Pınar Sönmez’i okursanız sürecin nasıl işlediğini öğreneceksiniz.

Son olarak, bu konuda bir şeyler yazıp söylemek isterseniz, kitapları aynı anda karşılaştırarak okumanızı öneririm.

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version