Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hilafetten sürgüne; Abdülmecid Efendi

Hilafetten sürgüne; Abdülmecid Efendi


DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM

Bundan 100 yıl önce 3 Mart 1924’te hilafet kaldırılmış ve altı yüz yıl süreyle hüküm süren Osmanoğulları hanedanının bütün fertleri için sürgün kararı çıkmıştı. Sürgünler içinde son halife Abdülmecid Efendi de yer almaktaydı. Abdülmecid önce İsviçre’ye gitmiş fakat büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmıştı.

Ekonomik sıkıntılarını kızını Haydarabat Nizamı’nın oğluyla evlendirerek çözse de vefatı sonrasında bu sefer de nereye defnedileceği konusu ciddi bir probleme dönüşmüştü.

Batılı Bir Kişilik

Abdülmecid, Sultan Abdülaziz’in Çerkez kökenli cariyesi Hayranıdil Kadınefendi’den dünyaya gelen oğludur. 1 Haziran 1868’de Dolmabahçe Sarayı’nda doğan şehzade, Abdülaziz’in tahta çıkmasından sonra dünyaya gelen ilk oğlu olmuştur.

Abdülmecid’in tahta çıkması hatta veliahtlığı bile çok uzak bir ihtimaldi. Babasının tahttan indirilmesi sonrasında padişahlık, amcası Sultan Abdülmecid’in oğullarına geçmiş ve sırasıyla V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşad ve VI. Mehmed Vahdeddin Osmanlı tahtına çıkmışlardı. O ancak veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’nin intiharı sonrasında Vahdeddin’in veliaht olmasıyla ikinci veliaht olabilmiş, Vahdeddin’in tahta çıkışıyla da “son veliaht” olarak tarihe geçmiştir.

Çocukluğu babasının hal’ine kadar Dolmabahçe Sarayı’nda geçen Abdülmecid, saraya getirilen hocalardan din dersleri aldı. Babasının vefatı sonrasında da eğitimiyle annesi ve ablası Nazıme Sultan ilgilendi. II. Abdülhamit’in açtığı Şehzadegân Mektebi’ne de devam ederek devrin önemli isimlerinden dersler aldı.

Abdulhamit’in hali tablosu…

Abdülmecid’in önemli bir özelliği yabancı dil öğrenme gayretidir. Arapça ve Farsça dışında “güzel telaffuz ettiği ve Türkçe gibi okuyup yazdığı” Fransızcayı hatta Almancayı öğrendiği ifade edilmektedir. L’illustration onun İngilizce bildiği bilgisini de vermiştir.

Genellikle güzel sanatlara ve özellikle de resim sanatına ilgisi bilinen bir gerçektir. Çocukluğundan itibaren resim ve musiki dersleri almasının bunda büyük bir etkisi olmuştur. Bütün bu yönleri onun “alafranga” olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.

Otuz üç yıl süren Abdülhamit devrinde tabii olarak Abdülhamit’in oğulları ön planda olmuş, bu durumdan rahatsızlık duyan Abdülmecid de etrafıyla dostluk kurmak yerine yalnızlığı tercih ederek özellikle Fransızca hocası Bertrand Bareilles’in etkisiyle entelektüel yönünü geliştirmiştir.

Sonuçta o bir Osmanlı hanedanı şehzadesidir ve 1913 tarihli bir belgeye göre emrinde otuz beş kişi bulunmaktadır. Babasının ölümünden sonra da Feriye Sarayı’nda yaşayan Abdülmecid, yaz aylarında ise Bağlarbaşı’nda büyük bir kasırda ikamet etmekteydi.

Seresvapçıbaşısı İsmail Baykal, Batılı yönü öne çıkmasına rağmen beş vakit namazını kıldığını hatta Cuma namazlarını da her hafta farklı camilerde halkın arasında kıldığını belirtir. Ayrıca “Abdülhamit’in muhbiri gibi davranan”  hatta kendisini padişaha ihbar eden Vahdeddin’i sevmediğini yazar. Bu yıllarda başlayan Vahdeddin-Abdülmecid gerginliği yıllarca devam edecektir.

Buna karşılık o, veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’nin ölümünden sonra İttihatçıların kendisini veliaht yapma teklifini “yüzyıllardır devam eden ananeye” ters düştüğü için reddetmiştir. Abdülmecid eğer bu teklifi kabul etseydi Mehmed Reşad’ın vefatı sonrasında tahta çıkacaktı.

Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra Mehmed Reşad devrinde rahat bir hayat yaşayan Abdülmecid; devrin şair, edip ve ressamlarıyla yakın ilişkiler kurmuş hatta Abdülhak Hamid’i evinde ziyaret etmişti. Reşad’ın vefatı sonrasında Vahdeddin’in tahta çıkmasıyla “veliaht” ilan edilen Abdülmecid Efendi, Osmanlı tarihinin “son veliahdı” olacaktır.

Abdulmecid Efendi bir merasime giderken…

Ankara Gölgesinde Hilafet

Veliaht Abdülmecid, Vahdeddin’in Millî Mücadele’ye karşı tutumunu da desteklememişti. Başlangıçta Anadolu hareketinin başarılı olacağına inanmayan hatta “bir avuç adam ne yapabilir” diyen Abdülmecid yine Baykal’ın anlatımına göre Anadolu’ya gitmeyi de düşünmüştür. O gitmese de oğlu Ömer Faruk Efendi, Millî Mücadele’ye destek için İnebolu’ya kadar gelmiş ancak M. Kemal Paşa ve TBMM’nin olumsuz cevabı sonrasında İstanbul’a dönmüştür.

Aralarındaki gerginliklere rağmen Abdülmecid Efendi oğlu Ömer Faruk Efendi’yi, M. Kemal Paşa’nın da talip olduğu Vahdeddin’in “güzelliği dillere destan kızı” Sabiha Sultan’la evlendirmiştir. “Gençlerin birbirlerine âşık olmaları” sonucunda gerçekleşen ve Osmanlı hanedan geleneğinde hoş görülmeyen bu “kuzen evliliği”, üç kız çocuğuna rağmen 1948’de boşanmayla sonuçlanacaktır.

Abdülmecid Efendi “veliaht” olsa da hiçbir zaman Osmanlı padişahı olamadı. Dr. Rıza Nur ve arkadaşlarının verdiği önerge ile TBMM, 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıran 308 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hukuku hakimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” kararı kabul etti. Bu kararla Osmanlı Devleti’nin 16 Mart 1336 (1920) tarihinden itibaren ebediyen ortadan kalktığı kabul ediliyordu.

Kararın devamında ise hilafetin “Hanedan-ı Âli Osman’a ait olduğu” ve TBMM’nin hanedan mensuplarından “erşed ve eslah olanı” seçeceği, Türkiye Devleti makamının “hilafetin istinatgahı” olduğu belirtiliyordu. Böylece altı yüz yıllık saltanat kaldırılıyor ve Vahdeddin sadece “halife” olarak kalıyordu.

Bu gelişme sonrasında Vahdeddin, 17 Kasım 1922’de ise İngilizlerin Malaya zırhlısı ile ülkeyi terk etti. Ancak sabık padişah, “halife” sıfatını kullanmaya devam ediyordu. Ankara ise onun yerine “veliaht” Abdülmecid’i halife yapmak kararındaydı. Bu makam artık saltanattan mahrum bir konumda olacağından seçilecek halifenin bu durumu kabul etmesi şarttı.

Ankara’nın temsilcisi Refet Paşa şartları Abdülmecid’le konuşmuş ve M. Kemal’in talimatı çerçevesinde sınırlar çizilmişti. Yeni halife, “Halife-i Müslimin” unvanını taşıyacak ve İslam Dünyası’na yönelik beyannameler TBMM’nin onayı sonrasında yayınlanacaktı. Ankara böylece hilafeti resmi hiçbir yetki ve sorumluluğu olmayan bir kuruma dönüştürüyordu.

18 Kasım 1922 günü de TBMM toplanarak uzun tartışmalardan sonra 148 oyla Abdülmecid Efendi’yi halife seçti. Abdülmecid dışında iki oy Abdürrahim Efendi’ye, üç oy Selim Efendi’ye verilmiş, dokuz kişi de çekimser kalmıştı.

Halife Abdülmecid Efendi, Ayasofya meydanında…

Abdülmecid halife olsa da sırada çok büyük problemler vardı. Öncelikle Ankara ile ve özellikle M. Kemal Paşa ile bir güç mücadelesi yaşanacağı kesindi. Aslında halifelik, M. Kemal Paşa’nın nazarında “şimdilik” ihtiyaç duyulan bir kurumdu. Nasıl ortam hazır olduğunda saltanata son verildiyse zamanı geldiğinde hilafet de kaldırılacaktı.

Abdülmecid için önce bir tebrik merasimi yapıldı. Ardından da TBMM’den seçilen temsilcilerin de katılımıyla 24 Kasım 1922 Cuma günü biat merasimi gerçekleşti. Halkın büyük bir ilgi gösterdiği merasimde “Halife Hazretleri siyah ipekten başlıklı bir avniye kaputu ve istanbulin ve beyaz yelek giymiş, boyun bağı bağlamıştı”.

Kutsal Emanetleri teslim alan Halife’ye biat edildikten sonra Fatih Camii’nde Cuma namazı kılındı. Namazda hutbe Kırşehir Mebusu Müfit Bey tarafından Türkçe olarak okundu. Halife Fatih’in ve Yavuz’un türbelerini ziyaret ettikten sonra Dolmabahçe Sarayı’na döndü.

Merasim her ne kadar sade olsa da TBMM’de bazı mebuslar, merasimi “saltanat alayı gibi” algılayarak tenkit ettiler. Bu durum daha ilk günlerden halifelikle ilgili tartışmaların başladığını göstermektedir. Ayrıca Abdülmecid’in TBMM’ye gönderdiği telgraflarda “Abdülmecid bin Abdülaziz” unvanını kullanması da tartışmaları yeni bir boyuta taşımıştır.

Abdülmecid aralık ayında da ecdadının ananesine uygun olarak “sakal bırakmış” ve “görkemli Cuma alayları” gibi olmasa da Cuma namazlarına büyük bir gösterişle gitmiş, her hafta başka bir camide namaz kılmaya çalışmış ve sonuçta Ankara, “Cuma selamlıklarından” da rahatsız olmuştur. Ayrıca “hilafet bütçesi” de diğer rahatsızlık konularından birisidir.

Abdülmecit’in kızı Dürrüşehvar Sultan ile Haydarabad Nizamı ailesi…

Abdülmecid’in “halife” olarak kıldığı son Cuma namazı ise 29 Şubat 1924’te Dolmabahçe’deki Bezmiâlem Valide Sultan Camii’ndeki namazdır. Ancak bu Cuma selamlığı eski görkeminden çok uzak olup kötü günlerin habercisi gibidir.

Her Sürgün Bir Dramdır

Abdülmecid, cumhuriyetin ilanı sonrasında M. Kemal Paşa’yı cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı ilk tebrik edenlerden birisi olsa da bu sefer de “hilafet ve cumhurbaşkanlığı” makamlarının ayrı kişiler tarafından temsili yeni bir tartışmayı başlatmıştır.

Bu tartışmaları sona erdirmek isteyen M. Kemal Paşa, “laik rejimin” şekillenmesinde önemli bir yer tutacak olan adımı attı ve 3 Mart 1924’te 431 sayılı kanunla hilafet kaldırıldı. Böylece Abdülmecid’in bir yıl üç ay on dört gün süren halifeliği sona ermiş oldu.

Aynı kanunla Osmanlı hanedan mensuplarının yurt dışına sürülmeleri kararlaştırılıyordu. Böylece altı yüz yıllık Osmanoğulları ailesi “vatansız” duruma  düştü. Kanunla sadece Abdülmecid değil dört eşi, oğlu, kızı, gelini, torunları ve maiyeti de yurt dışı sürgününe muhatap oluyorlardı.

Sürgün kararı aynı gece Abdülmecid Efendi’ye tebliğ edildi. Abdülmecid, meclisin böyle bir karar aldığına inanmadığını belirtip sarayı terk etmek istemese de sonunda durumu kabullendi ve yola çıkmak için hazırlıklara başladı. Aslında son halifenin İngiliz idaresindeki Mısır’a gitmek istediği anlaşılmaktadır. Ancak bunun için onay alamayınca hedef Avrupa olmuştur.

Hükümet tarafından 2.000 sterlin para verilen son halife önce otomobille Çatalca’ya gelmiş sonra da trenle İsviçre’ye doğru yola çıkmıştı. Yanında;  kadınefendiler, oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı Dürrüşehvar, maiyeti Hüseyin Nakib Turhan, Salih Keramet ve doktoru Selahaddin Bey yer almaktaydı.

Aile, İsviçre’de Léman Gölü kenarındaki bir kasabada bulunan otele yerleşti. Ancak daha ilk hafta otel masrafları 200 sterlin oldu. Ekonomik sıkıntılara çare arayan Abdülmecid, Salih Keramet Bey’i önce Müslüman devletlerin elçileriyle görüşmek üzere Paris’e sonra da Hindistan Hilafet Hareketi’nin Londra temsilcisi Seyyid Ali Emir’e gönderdi.

Ekonomik krizin çözümü ise Haydarabat Nizamı oldu. Onun son halifeye aylık 300 sterlin maaş bağladığı belirtilmektedir. 1932’de de kızı Dürrüşehvar’ı Haydarabat Nizamı’nın oğluyla evlendirince “aylık 500 sterline çıkmıştı”.

Abdülmecid Efendi ailesiyle birlikte 1924 Ekim’inde Fransa’ya geçerek Nice’e yerleşti. Bu yıllarda Vahdeddin’le arasında halifelik rekabeti olsa da Vahdeddin’in 1926’da vefatıyla Abdülmecid Efendi “Hanedan Reisi” olarak kabul edildi. Hatta Vahdeddin’in cenazesine konulan haczin kaldırılmasında Abdülmecid’in de katkısı olduğu ifade edilmektedir.

Sağlık sebebiyle 1939’da Paris’e taşınan Abdülmecid, her Cuma, Paris Camii’ne giderek Müslüman topluluklarla irtibatını devam ettirmeye çalışmıştır. Bu sırada resim çalışmalarına devam ettiği, akşamüstleri piyano çaldığı, bir yandan “batılı bir aristokrat” diğer yandan da başındaki fesiyle “bir İstanbul beyefendisi” gibi davrandığı ifade edilmektedir.

Abdülmecid 1944 yılında müttefikler Alman işgalini sona erdirmek için şehre girmek üzereyken kalp krizinden Paris’te vefat etti. Son halife Abdülmecid, naaşının Türkiye’ye götürülmesini istemişti. Bu nedenle naaşı tahnit edilerek Paris Camii’nde bekletildi. Vekili Salih Keramet’in temaslarına rağmen İnönü Türkiye’si naaşın getirilmesine izin vermedi. On yıl bekletilen naaş 1954 yılında Medine’ye götürülerek burada tekrar kılınan cenaze namazından sonra Cennetül Bâki’de toprağa verildi.

Abdülmecid hiç beklemediği halde önce “veliaht” olmuş sonra da saltanatsız da olsa “halife” seçilmişti. Ancak bu hilafet sadece sembolik bir makamdı. Halifeliğin kaldırılması ve hanedanın sürülmesiyle de Avrupa sürgünü başlamıştı.

Herhalde o, kendisini sürgüne gönderen Türkiye’nin yeni rejiminin en azından cenazesine izin vereceğini ümit etmişti. Sonuçta hem İnönü hem de Menderes, naaşın Türkiye’ye getirilmesini reddetmiş ve naaş on yıl defnedilmeden bekletilmiştir.

Abdülmecid’in sürgünde yaşadıkları ve sonrasındaki defin problemi, altı yüz yıllık Osmanlı hanedanının sürgün dramlarının kısa bir özeti gibidir. Bu dramın,  kadın üyelerin Menderes devrinde, erkek üyelerin de Ecevit iktidarında çıkarılan ve Türkiye’ye geri dönmelerine izin verilen aflarla bir nebze de olsa hafiflediği söylenebilir.

Kaynaklar: Uçan, L. (2019). Son Halife Abdülmecid Efendi’nin Hayatı, Veliahtlık ve Halifelik Yılları, İÜ SBE Doktora Tezi, İstanbul; Satan, A. (2001). Halifeliğin Kaldırılışı, MÜ Türkiyat Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul; Çelik, R. (2017). “Son Halife Abdülmecid Efendi’nin Sürgün Yıllarındaki Siyasi Faaliyetleri”, Mavi Atlas, S. 5, s. 402-423; Sertoğlu, M. (1978),  “Abdülmecid Efendi”, Hayat Tarih, S. 4-6;   Baykal, İ. (1950).  “Abdülmecid’in Sarayında Neler Gördüm”, Tarih Dünyası, S. 17-24.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version