MAHMUT AKPINAR | YORUM
Geçen hafta Hollanda’ya göçmüş Türkiyeli muhacirlerin davetiyle Zoom üzerinden bir söyleşide bulunduk. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü için faaliyet gösteren Lotus Media’nın misafiriydim. Söyleşide “Hicret ve cehd” konusu, göçmenlerin hayata tutunmaları, Kur’an’da muhacirlere verilen vaatler üzerinde durduk. İlgimi çeken ve takdir hislerimi harekete geçiren nokta, zulme maruz kalarak ülkesini terk etmek zorunda kalan arkadaşların kendilerini Avrupa’da kültür sanat faaliyetleriyle anlatma çabalarıydı. Yaşanan zulmü, mağduriyetleri, göç hikayelerini tiyatroyla, kültür ve sanat üzerinden dile getiriyorlardı.
Zorunlu göçe maruz kalmış, travmalar, ayrılıklar yaşamış insanların yeni ülkelerde hayata tutunmaları, kendi ayakları üzerinde durmaları zaman alır. Normalleşebilmek için göçtüğünüz ülkeyi tanımanız, dilini öğrenmeniz, çevre edinmeniz, bir işe ve ekonomik gelire sahip olmanız gerekir. Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde kültür sanat faaliyetleri “kendini gerçekleştirme” başlığıyla en son basamakta yer alır. Bu teoriye göre insanlar bütün diğer ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kültür ve sanat faaliyetlerine zaman ve imkan ayırabilirler.
Gerçekten de göçmenlerin hayat meşgalesi ve koşturmaca içinde sanata, müziğe, tiyatroya zaman ayırmaları çok zordur. Eğitimin farkında bir aile değilse göçmenler çocuklarının eğitimine bile yeterince önem veremezler. Kültür sanat faaliyetleri, nitelikli eğitime talip olmak genelde ikinci, üçüncü nesilden sonra göçmenlerin hayatına girer. Ne var ki bir ideali, davası, gaye-i hayali olanlar için kültür sanat faaliyetleri göz ardı edilemeyecek, ötelenemeyecek kadar önemlidir. Şiir, edebiyat, resim, müzik, tiyatro gibi sanat dalları, hatta zanaatlar çok etkili anlatım yollarıdır. Bazen bir tablo, bir karikatür, bir beste, bir skeç ciltler dolusu kitaptan daha çok şey anlatabilir. Bir sanata ilgiden kaynaklanan kısa tanışıklık, yılların dostluğundan öte sıcak ortamlar sunabilir.
Sanatın dili, dini, milliyeti, aidiyeti, devleti olmaz. Eğer eser başarılıysa, nitelikliyse, etkileyiciyse eserin sahibinin kim, ne olduğu önemini yitirir. Göz, kulak, akıl, kalp, duygular, konuşmalar sanata ve esere odaklanır. Farklılıklar, kimlikler hatta düşmanlıklar göz ardı edilir. Siyaset ve güncel konuşmalar insanların farklılıklarını, kimliklerini görünür hale getirirken, kültür ve sanat faaliyetleri ortak duyguları, estetiği, güzellikleri öne çıkarır. Bu yönüyle sanat ve estetik ayrıştırıcı değil, birleştiricidir.
Yukarıdaki tablo, KHK’lı hakim Ramazan Faruk Güzel’e ait…
Sanatın dili evrenseldir. Bir eser, sahibinden bağımsız konuşur ve o dili herkes anlar. Sanatkar iseniz o ülkenin dilini bilmeseniz dahi kendinizi çok iyi anlatabilir ve sevdirebilirsiniz. Sanatkarlar havada kelimeler uçuşmadan, söze ihtiyaç duymadan da birbirini anlar ve anlaşırlar. Sanat diliyle kurulan dostluklar içtendir, kalıcıdır. Kimliğe, milliyete, dine karşı ön kabuller, husumetler olabilir ama sanata, estetiğe, güzelliğe hayranlık ve saygı gelişir.
İnsanlar fanidir ama sanat kalıcıdır. “Söz uçar yazı kalır!” denir. Kalıcı olan, çabanın, emeğin, duyguların resme, müziğe, sanata dökülmüş halidir.
Kültür sanat faaliyeleri saygınlık uyandırır. Göçmenlerin en önemli problemlerinden birisi hicret ettikleri yeni ülkede ve toplumda saygın bir çevreye girebilmek ve o çevrede tutunabilmektir. Eğer bir sanat beceriniz varsa, bir sanat dalında ürünler verebiliyorsanız çok fazla dile, eğitime ve sosyal statüye ihtiyaç duymaksızın saygınlık kazanabilir, dostluklar kurabilir, nitelikli bir çevre edinebilirsiniz. Sizi sanatınızla tanıyanlar, diğer anlatacaklarınıza da kulak verirler.
Sürgündeki sanatçılardan Bekir Salim…
Kültür ve sanat faaliyetleri hem o sanatı icra edene hem de takipçilere dinginlik ve huzur verir. Sanat, müzik, estetik üretene ve tüketene terapi etkisi yapar. Münhasıran bizim gibi ağır zulümlere maruz kalmış, travmalar yaşamış insanlar için sanat ve estetik sığınılacak sakin bir limandır. Yaşadığınız badirelerden, sıkıntılardan uzaklaşmak için bu limana sığınabilir, kafanızı ve kalbinizi dinlendirip huzur bulabilirsiniz.
Sanatın terapi gücünden yararlanmak için harika şeyler üretmeniz, büyük şair, sanatçı, yazar olmanız gerekmez. Kendinizi terapi etmek için başlayabilirsiniz. Ürettikleriniz ilgi gördükçe diğer insanlara da açılabilirsiniz. Çok kötü şeyler yapsanız bile bu çaba en azından sizi travmadan, dertlerinizden uzaklaştırır. Kötü bir ressam, kötü bir şair olsanız bile yazın, çizin, gerekirse çöpe atın. Ama mutlaka ruha hitap eden sanat, estetik faaliyeletlerinden size uygun bir şeyler yapmayı deneyin. Meşgul oldukça kabiliyetlerinizin geliştiğini, duygularınızın derinleştiğini ve tekemmül ettiğinizi göreceksiniz.
Kültür ve sanat faaliyetlerindeki verimlilikte yaşanmış olaylar, tecrübeler, duygular önemlidir. Büyük sanatkarlar genelde büyük olayların cenderesinden geçen, farklı deneyimler yaşayan insanlardan çıkar. Göçler büyük şairler, romancılar, senaristler, hikayeciler yetiştirir. O nedenle göç yaşamış, hapis yatmış, sürgüne maruz kalmış insanların pörsümeden, hafızaları silikleşmeden bu duygularını kağıda, tuvale, besteye, güfteye dökmeleri gerekir. Hayat gailesinin, maişet derdinin içinde, yeni bir ülkede tutunma çabalarının arasında kültür ve sanatı ihmal etmemeliyiz. Yoksa hatıralar ve hafızalar zayıflar, duygular pörsür, fırsatlar kaçar.
Hicret zorlukları yanında pek çok fırsatı, imkanı önümüze seriyor. Kültür sanat faaliyetleri göçtüğümüz yeni dünyalarda bize harika kapılar açabilecek, samimi dostluklar kurmaya yardımcı olacak, evrensel dile sahip mucizevi bir alan. İlgi alanlarımıza göre bu çevrelere girmeye çalışmalıyız. Kendimiz yapamıyorsak bile becerisi olan arkadaşları cesaretlendirmeli, desteklemeliyiz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***