M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 6 yıl önce söylediği “İslam’ın hükümleri güncellenmeli!” talebine, Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt’tan beklediği yanıt geldi. Bozkurt, torpille işe girmenin hoş olmadığını ama kazanılan paranın helal olduğunu söyledi.
Ben dini yaklaşımları güçlü olan biri değilim. Dolayısıyla Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Bozkurt’un sözlerine, cevap vermek için dini kaynaklarda neler olduğunu sizlere aktarma yolun gitmeyeceğim.
Bilim insanı ve pek çok icatla hayatımıza yön verenlerden Nikola Tesla, fikirlerini çalan ve dindarlığıyla bilinen insanlar için, “O kadar cahilsiniz ki dininiz var diye ahlaka ihtiyaç kalmadığını sanıyorsunuz.” sözünü söyler. (Hayatını anlatan bu kitap aynı isimle Türkçe’ye kazandırıldı.) Yazar Amin Maalouf, Ortadoğulu Müslüman tiplemesini anlatırken, “Dinleri var diye ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi hareket ederler.” der.
Giderek Ortadoğululaşan Türkiye’de de tepeden aşağıya doğru insanlara empoze edilen, tam da Lübnan kökenli Fransız yazarın sözlerinin hayata geçirilmesi oluyor. İdris Bozkurt, “Diyanete Sor” isimli TV programında, torpili tam da Beştepe Sarayı’nın istediği gibi bir kılıfla sundu:
Faiz haram ama, faizli parayı zekat verebilirsiniz mi diyorsunuz? @idrisbozkurt
Böyle sorumsuzca fetva mı olur. Zorlama ve isteğe uygun bir fetva olmuş.
“Bir insan, başkasının hakkına tecavüz ederek işe girmişse, o işten kazandığı para şaibelidir.”@diyanetbasin@Diyanet_Sen pic.twitter.com/0v3pkli37h
— Abdurrahman PARLAK (@aparlak64) February 21, 2024
“Torpille hak etmediği işe girmesi kul hakkıdır, vebaldir. Fakat girdikten sonra emek verdi, bir mesai harcadı ve onun karşılığında da bir kazanç elde etti. Onu ayrı tutmak lazım. Yani işe girdikten sonra elde edeceğimiz kazanç, tamamen meşrudur, helaldir.”
Bu fetvadan sonra iktidar, kadrolaşmaya aynı hızla devam edebilir, Diyanet, “Hoş değil ama…” diyerek dinen cevaz var diyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, siyasete atıldığında kullanmak üzere oluşturduğu meşhur “havuz” için ilahiyatçı Hayrettin Karaman’ın Erdoğan’a fetva verdiği bilinir. Sonrasında yaşanan tartışmalarda fetvanın İslam’daki hangi hükme dayanak verildiğine ilişkin pek çok ilahiyat kaynaklı yorumlar yapılageldi. Ben ilahiyat konularına girecek cesareti kendimde bulmam. Ama bunun insani tarafı üzerine söyleyecek çok sözüm olur.
Hırsızlığa “humus” adı altında kılıf ayarlayanların ülkesinde İdris Bozkurt’un torpile “Hoş değil!” yorumu yapması gerçekten çok ileri bir adım desem bana kızmazsınız umarım.
Bu işin ironi kısmı. Dini İsviçre çakısı gibi her işi görür bir yapıya çevirdiler. Türkiye, Halife-i Ru-yi Zemin Hazretleri’nin döneminde ateistlerin Müslümanlara kul hakkının haram olduğunu öğretmeye çalıştığı bir ülke haline geldi maalesef.
Dini eserlerde kul hakkının büyük günahlardan olduğu ve Allah’ın kul hakkı ile öbür tarafa gidilmemesini istediği anlatılır. Kişinin kul hakkından kurtulmasının yolunun, hak sahibine hakkını vermesi ve onunla helalleşmesinden geçtiği belirtilir. Tövbe etmesinin de kul hakkından kurtulmak değil, kul hakkına girdiği kişiye yaptığı zulüm için yapıldığı yazılır. (Buhârî, Mezâlim, 10 [2449]; Rikâk, 48 [6534]).
HAKKI OLMAYANA SAHİP OLMAK HARAM İSE…
Torpil yapmak, kendisinin hak etmediği bir konuma başkasının yerine gelmek demek. Yani başkasının hakkını yemek demek. Dini terminoloji ile ifade etmek gerekirse “kul hakkı” demek. Hakkı olmayanı elde etmek haram ise haram üzerine inşa edilen şey nasıl helal kılınabilir?
Çalana kadar kul hakkı ama çalıp ele geçirdikten sonra verilen mesai hırsızlığı meşru ve helal kılıyorsa buradan hareketle bazı hükümleri çıkarmak hiç yanlış olmasa gerek:
- Bir kişi birinin arabasını çalsa, sonra onunla taksicilik yapsa, taksicilik yaparken verdiği mesaiden dolayı kazandığı para helal mi oluyor?
- Bir kişi hırsızlık yapıp gerektiği kadar para elde etse, sonra da bunu sermaye yapıp işyeri açsa ve orada çalışıp para kazansa, kazandığı para helal mi oluyor?
- Yarışmaya giren atletlerden biri, kendini geçeceğini düşündüğü kişiye çelme takıp düşürse, sonra da varış çizgisinde ipi kendisi göğüslese, bu kişi şampiyon mu oluyor?
Bu soruları, uzatmak mümkün. Spor gibi dünyevi bir konuda bırakın çelme takmayı, yarışmacılardan birisi doping yaparak madalya kazanmış olsa başvurduğu yöntem kabul edilemez olduğu için madalyası geri alınıyor. Sportif organizasyonlar bile “Bu madalyayı haksız bir şekilde hak ettin ama madalya artık senin hakkın.” demiyor.
Bizim fetvacılara göre, bununla bir de torpilin affı için umre yapıp, hacca gitmişse yeni doğan çocuk kadar günahsız olur, kim bilir?
Kur’a ile ya da sınavla yerleşilen bir konuma torpil yaptırıp girmek, ömür boyu kendisinin olmayan parayı almak demek.
Acaba kaç yıl çalışınca kul hakkı amorti ediliyor dersiniz?
Bizim Diyanet’te anlaşılan girilen “kul hakkı” ile “harcanan mesai” birbirini götürüyor ve helal ortaya çıkıyor. Bana biraz kara para aklamak gibi geldi nedense.
Al Capone
“Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı’ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı’nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı’ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.” diyen Al Capone, bizim Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt’tan daha vicdanlı. Bozkurt, günahının affı için dua etmekten bile söz etmeden, torpil sonucu elde edilen kazanca “helal” damgası vurup piyasaya sürüyor.
Bundan 1000 yıl önce Yusuf Has Hacib (1017-1077) Kutadgu Bilig isimli eserinde şöyle yakınmıştı.
“Halal atı kaldı körüglüsi yok
Haram karma boldı toduglısı yok” (KB: 6458)
Günümüz Türkçesi ile söylersek, “Helalin sadece adı kaldı, kendisini gören yok. Haram kapışıldı hala doyan yok” diye hayıflanıyor bilge kişi.
Kul hakkı yemenin haram olmadığını ispat etmeye çalışanlar, kelime oyunlarıyla harama kılıf uydurmaya kalkıyorlar. Kul hakkına da “çalışma” kılıfı bulundu ya tam Tayyip Erdoğan’ın 6 yıl önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde söylediği “İslam’da güncelleme” isteği yerine getirilmiş oldu.
Dinde kul hakkı kilidi de beyefendiler tarafından açıldı ise sırada ne var dersiniz?
Kendini “yerli ve milli” ilahiyatçı sayan Doç. Dr. İbrahim Halil Erdoğan, İdris Bozkurt’a destek verirken, hakkında yapılan eleştirileri dezenformasyon yaparak “toplumsal huzuru bozmak” diye yorumluyor. Yakında Bozkurt’u eleştirenler hakkında “toplumsal huzuru bozdukları” gerekçesiyle takibat yapılırsa şaşırmayın.
O zaman niçin (serbest tercüme ile);
“Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam?
Ben haramı helâli karıştırmam:
Dost ile içilen şarap helâldir,
Puşt ile içtiğimiz su bile haram” diyen Ömer Hayyam’a niçin küfreder durursunuz?
Kişi, işini güzel yapabilecek bir akla ve vicdana sahip olsa torpil yoluna başvurmaz.
Torpil başkasına ait bir hakkın gaspıdır.
Davacı: Liyakat sahibi
Davalı: Torpilli.
Hakim Allah ise ve davacı da affetmez ise davalının kurtuluşu olamaz diye düşünüyorum.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***