Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan böyle buyurdu(!): Ne mahkemesi ulan! 

Erdoğan böyle buyurdu(!): Ne mahkemesi ulan! 


ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM

Yaklaşık on yıldır Washington DC’de olmama rağmen mesaimin neredeyse tamamı Türkiye gündemi ve özellikle de 15 Temmuz başta olmak üzere güncel yargılamaları takiple geçiyor. Normal şartlarda Amerika’da olup bitenleri takip edip aktarmam lazım ancak Erdoğan Türkiye’de medyayı bitirdiği için temel konuları bile takip edip haberleştiren yok. Eğer bir avuç sürgün gazeteci de olmasa Türkiye resmen Kuzey Kore’ye dönecek.

Ben de uzaktan da olsa başta 15 Temmuz dosyaları olmak üzere Erdoğan rejiminin hukuksuzluklarını takip edip gerek TR724’te, gerekse de bireysel Youtube kanalımda ele alıyorum. Bugüne kadar sayısız dosya çalıştım.

Mesela “358 Generalden 240’ı nasıl Cemaatçi oldu?” başlıklı yazım özde darbe yargılamalarına dair çok net bir tablo ortaya koyuyor. Bu kadar generalin ihraç edilip tutuklanmasına neden suçlamaların tamamen fişlemelere dayandığını belgeleriyle anlattım. Yani ortada suç yok. Dosyalarda sadece ‘fetöcü olduğu yönünde duyumlar var’ türü ithamlar var.

Nitekim sıkı yönetim direktifleri ile ilgili şu haberimde fişlemeleri yapanların mahkeme ifadeleri de var. Onlar da ellerinde somut veri olmadığını itiraf ediyorlar. Yani dosyalar boş. Suçlamalar afaki. Güncel yargılamalarda ne yaptığınızın hiç önemi yok. Tek kriter sizle ilgili fişlemeler.

Sadece askerlerde değil tüm Cemaat yargılamaları böyle. Matbu iddianamelerle ve tamamen fişlemelere göre hazırlanmış suçlamalarla yüzbinlerce insanın hayatını kararttılar.

Çok uzağa gitmeye gerek yok; kendimden biliyorum.

Ben 2014’te Bugün Gazetesi’nin Washington Temsilcisi olarak Ankara Temsilciliği’nden  geldim. Gazetede görevlendirmem ilan edildi, ben herkese veda ettim. Hatta çoğu AKP’li dostlarımın düzenlediği veda yemeğinde olanlardan birisi daha sonra Washington’a büyükelçi olarak geldi.

Sonra malum 15 Temmuz kumpası yaşandı.

Ben bir anda ‘terörist’ oldum. Hukuk bilmediğinden emin olduğum ama okuma yazma bildiğinden de şüphe ettiğim savcı Gökalp Kökçü (yakın tarihte yüz kızartıcı işler nedeniyle tenzili rütbeyle sürüldü) imzasıyla bir iddianame gördük. Benimle ilgili bir buçuk satırlık bir bölüm var.

Adım ve suçlamaya konu olan kitabımın adını bile doğru yazamamışlar. Ancak müebbet istiyorlardı. Tüm iktidar medyasında ve sözüm ona muhalif medyada, “15 Temmuz sonrası ABD’ye kaçtığım” yazıyordu. Oysa ki ben 15 Temmuz’dan iki yıl önce ve THY ile geldim.

İlk iki yıl Washington DC’de Bugün Gazetesi ve Özgür Düşünce’nin muhabirliğini yaptım. Elçilikteki programları takip ettim. Dahası elçiliğe adres bilgilerimi kendim verdim. Hep ortadaydım hatta son Cumhurbaşkanlığı seçiminde gidip elçilikte oy kullandım. Durum bu kadar basit.

Ama iktidar medyasına ve savcılarına bakarsanız ben kırmızı bültenle aranan kaçak biriyim. Yıllardır şunu söylüyorum; ben bu iddianameyle dünyanın her yerinde yargılanmaya hazırım. Günün birinde bu suçlamaları yapanlarla da hukuk önünde hesaplaşacağım.

Bu detayları şundan anlatıyorum; tüm Cemaat ve 15 Temmuz yargılamaları böyle. Saçma sapan iddianameler, uyduruk suçlamalar ve göstermelik yargılamalar. Bırakın medeni ülkeleri Rusya’da bile böyle yargılamalar olmaz. Nitekim AİHM’e giden tüm dosyalar ‘ihlal’ kararlarıyla dönüyor, Türkiye mahkum ediliyor.

Ancak Erdoğan rejiminin eliyle kurulan rejim mahkemeleri bile beraat- ve iade veriyor çünkü gerçekten tiraji komik dosyalar. Mesela son tartışmaya bakalım.

Danıştay 5. Dairesi’nin 450 hakim ve savcıyla ilgili göreve iade kararı büyük gürültü kopardı. Önce Erdoğan ailesinin gazetesi Sabah ve Hilal Kaplan’ın tabiriyle ‘Nuh’un Köpeği olan’ Odatv’ciler olayı ‘skandal’ olarak duyurdu. Tabi ki her zamanki gibi yalan ve manipülasyon yaparak.

Zira ‘bir kalemde göreve iade edilen 450 hakim savcı’ yok. Bu rakam 8 yıl içerisinde iade edilenlerin toplamı. Ama bugüne kadar olduğu gibi burada da çakallık yapıp yalan haber yayıyorlar.

Nedim Şener ve Cihat Yaycı gibi Ergenekon muhipleri koro halinde bu iadeleri ‘ihanet’ olarak tanımladılar.  Devam edeceğiz ama burada durup şunu not düşelim; sözüm ona gazeteci olanların ‘ihanet’ veya ‘skandal’ olarak tanımlayıp ‘uygulanmasın’ dedikleri şey bir mahkeme kararı.

Yıllardır ‘yargıda aklanın gelin’ diyenler şimdi yargı kararını kabul etmiyorlar. Acı olan şu ki bunlar yıllardır ‘gazeteci’ kimliğiyle ekranlarda geziyorlar. Bu konudaki en dikkat çekici çıkışı Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı.

11 yıldır ‘katil’ dediği, etmediği hakareti bırakmadığı Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin ayağına giden Erdoğan, dönüş yolunda beraberinde götürdüğü bir uçak dolusu gazeteciye açıklamalarda bulundu.

Bu yazının konusu değil ama şunu da not edelim; o kadar ünlü gazeteci (!) stajer bir muhabirin bile sorabileceği en temel soruyu sormadı, soramadı: “Daha önce defalarca ‘Şerefsiz!’ dediğiniz Birleşik Arap Emirliklerine gittik, şimdi de ‘Katil, zalim, darbeci!’ dediğiniz Sisi’ye gidiyoruz. Ne değişti?”

Dahası Erdoğan yüzlerine bakarak, “Sisi’nin ısrarlı davetiyle geldik!” yalanını söyledi. Oysa ki barışmak için aracılar koyan Erdoğan’ın kendisiydi. Nitekim Sisi iki yıl önce 12 maddelik bir ‘yapılacaklar listesi’ verdi. Sisi açıkça, “Bunları yapın sonra gelin!” demişti.

Erdoğan, Sisi’nin talebiyle Müslüman Kardeşleri Türkiye’den gönderip Mısır’a Sisi’yle buluşmaya gitti. İşte o dönüş yolunda şu skandal açıklamayı yaptı: “Danıştay’ın aldığı bu karara da sessiz kalmamız mümkün değil. Nasıl ki Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bazı garip kararlarda Cumhur İttifakı olarak tepkisiz kalmıyorsak, bunda da sessiz kalamayız. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bu kararları hazmedemiyorum. Danıştay zaman zaman yapıyor, bu tür kararlarla bizi rahatsız ediyor ama Anayasa Mahkemesi’nin sık sık bu tür kararları alması bizi ciddi manada rahatsız ediyor. Mesela Anayasa Mahkemesi bir de BTK’yla ilgili bir karar almış. Hani bunun neresinden gireceksin? Nasıl böyle bir karar alınır? Biz de bu işin üzerine üzerine giriyoruz, gideceğiz. Danıştay’da da bu işin yine aynı şekilde takipçisi olacağız.”

Önemine binaen açıklamayı aynen aldım. Çünkü bu satırlar tarihi öneme sahip. Erdoğan rejiminin karakteristiğini ve Türkiye’de süregelen soykırımın mantığını en yalın haliyle ispatlıyor.

Düşünün; Erdoğan ülkedeki en yüksek iki yargı organının kararlarını ‘kabul edilemez’ olarak görüyor. Mealen, “Ne mahkemesi ulan, ben dedim oldu” diyor.

Dahası hem Anayasa Mahkemesi hem de Danıştay’ı kendisi dizayn etti. Sonuç olarak suçlanan insanlarla ilgili dosyalar o kadar boş ve saçma ki, rejimin özenle inşaa ettiği kukla mahkemelerde bile beraat ediyorlar. Saray yargının üzerinden elini çekse tamamı bozulacak.

Sayısız örnekle bu dosyaların saçmalığını gösterebilirim. Mesela avukat Hatice Yıldız sosyal medyadan paylaştı. Göreve iade edilen müvekkiliyle ilgili suçlama mahiyetindeki bir memurun ‘kendisini çok çalıştırdığına dair şikayeti’!

Evet yalnış okumuyorsunuz. Bir hakim böyle bir şikayetle açığa alınıp yargılandı.

Rejim mahkemeleri bile iade vermek zorunda kaldı. Aslında Yıldız’ın müvekkili şanslıymış. Hakkındaki suçlamaları şüpheye gerek bırakmayacak kadar net bir şekilde ispatlayan binlerce kişi hapis cezası almaktan kurtulamadı; mesela Harbiyeli gençler.

Silah kullanmadıkları, emirle oraya getirildikleri Hava Kuvvetleri’nin kendi raporuyla sabitken müebbet hapis cezası aldılar.

Org. Akın Öztürk mesela. Evinde pijamasıyla otururken darbenin bir numarası ilan edildi. Ağır işkenceler gördü. Genelkurmay’ın 15Temmuz sonrası yaptığı ilk resmi açıklamada Akıncı Üssü’ne dönemin Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın görevlendirmesi ile gittiği söylendi. Fakat sonra bu açıklama silindi ve Akın Öztürk hala darbenin bir numarası olmakla suçlanıyor.

Dediğim gibi, bırakın medeni bir ülkeyi, ikinci  sınıf demokrasinin olduğu ülkelerde bile günümüz yargılamaları bir kalemde düşer. O yüzden Danıştay’ın 8 yılda verdiği 450 iade kararında eleştirilecek tek boyut var; neden bu kadar az ve neden bu kadar geç!

Bu tartışmada muhalefet de sınıfta kaldı. Gerçi ülkede muhalefet var mı derseniz siz de haklısınız derim. Hem iktidar hem muhalefet yıllardır ne diyor; “Yargıda aklanın gelin!”

Peki bu insanlar ne yapmış?

Soykırım uygulamalarına rağmen hukuktan sapmadan sabırla inatla hukuki süreçleri takip etmişler. Rejimin kendi mahkemelerinde bile beraat alıyorlar ama ya geriye dönemiyorlar ya da dönseler de bu olayda olduğu gibi linç ediliyorlar.

Sizin yargınızda bile aklanıp geliyorlar ama kararı beğenmiyorsunuz!

AİHM karar veriyor uygulamıyorsunuz. Tamamını doğrudan ya da dolaylı yoldan kontrol ettiğiniz medyada her gün linç ediliyorlar ancak cevap hakkı bile vermiyorsunuz.

Sahi ne yapsın bu insanlar?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version