Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Devlet Bahçeli’den Dilipak’a 15 Temmuz sırrı!

Devlet Bahçeli’den Dilipak’a 15 Temmuz sırrı!


NECİP F. BAHADIR | YORUM

Konuşmasının üzerinden belki bir hafta geçti fakat öyle sözler vardır ki asla eskimez, güncelliğini korur. Devlet Bahçeli’nin ‘suçla taktiğinin’ kitabını yazdığı son grup hitabesindeki cümleleri gibi. ‘Suçla taktiğinin’ temel özelliği birisi size bir şey mi söyledi, cevap vermek yerine ‘karşınızdakini suçlayın’ ve işin içinden sıyrılıverin.

Cumhur ittifakının alameti farikası olan bu taktiğe karşı alternatif geliştirmek kolay değil. Şu ana kadar bu taktiği başarıyla savuşturana rastlamadım. Topu taca atmak yerine, suçlamayı ciddiye alıp cevap vermeye kalkışmak bu taktiği hedefine ulaştırır. Cevap yerine, başta suçlayanı zor durumda bırakacak yöntemler geliştirmek gerekir.

Bahçeli tarihe geçen o konuşmasında, Abdurrahman Dilipak’ı, “Tam da böyle bir zamanda ahı gitmiş, vahı kalmış bir yazar müsveddesi…” diye tanımlayarak 15 Temmuz ile ilgili sözlerine şu karşılığı verdi: “Şayet bu şahıs iddiaların ispatını yapmazsa, şerefli bir Türk savcısının huzurunda yazdıklarını tevsik etmezse dünyanın en namert insanıdır.”

Kaderin garip tecellisi Bahçeli de ‘ahı gitmiş vahı kalmış’ dediği Dilipak’la aynı yaşta. Biri Bahçeli’ye ‘ahı gitmiş vahı kalmış’ deseydi ne yapardı acaba? Cevabını vereyim, hakaret eder ‘fetöcülükle’ suçlardı.

Abdurrahman Dilipak, MHP liderini bu kadar öfkelendirecek ne dedi: “Hükümet 4 ay önceden darbe olacağını biliyordu. Halk ne olduğunu bilmeden darbeye karşı meydanlara çıktı. Sonuçta olan bu ülkeye oldu.”

Bunları söyleyen sadece Dilipak değil ki… Lanet olası o gece neler döndüğünü anlamaya çalışanların karşısına cevabını bulamadığı ‘ciddi sorular’ çıkıyor.

Rejimin 15 Temmuz tezlerini, paşa paşa kabul edeceksiniz!

Soru sormanın bile suç kapsamına girdiği bir siyasal iklimde 15 Temmuz’u konuşmanın, gerçekleri ortaya çıkarmanın imkânı var mı? Bir gazeteci, mahkeme dosyaları üzerinden dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a, ‘15 Temmuz ezberlerini bozan’ bazı sorular sordu. Normal bir ülkede muhatabının cevap vermesini beklersiniz değil mi?

Gazeteci cevabı Akar’dan değil, savcıdan aldı! Savcı, “Al sana cevap!” dedi ve gazeteci hakkında soruşturma başlattı. İki sorunun karşılığı ‘aylarca hapishane’ oldu. Bu şartlarda kim, nasıl 15 Temmuz üzerine araştırma yapabilir? Paşa paşa Cumhur İttifakı’nın 15 Temmuz tezlerini kabul edecek ve susacaksanız. Konuşursanız zindanı göze alacaksınız!

Çaresiz, ‘dilsiz şeytan’ olma pahasına susacak, sorularınızı ve gerçek bulgularınızı hükümet sonrası günlere erteleyeceksiniz. Eğer akıl ve vicdanınız sesini bastıramıyorsanız işiniz çok zor demektir. Önünüze iki yol çıkar: Sizi bekleyen ya hapishaneler ya da özgür coğrafyalar…

AKP’den üç dönem milletvekilliği yapan, gazeteci Şamil Tayyar, “15 Temmuz gerçek anlamda aydınlanırsa hain dediklerimiz kahraman, kahraman dediklerimiz hain çıkabilir.” demişti geçmişte…

Daha ne desin? Bundan daha büyük ifşaat olur mu?

Belli ki Tayyar’ın vicdanı rahat değil, aklında binlerce soru var ama bu kadarını söyleyebiliyor. Tayyar, AKP kahramanlarının gerçek kahramanlar olmadığını biliyor olmalı. Cümlesindeki kritik kelime şu ‘aydınlanırsa’… Soru sormanın bile suç olduğu bir ülkede 15 Temmuz karanlığı nasıl aydınlanacak? İktidarın 15 Temmuz’un üzerine attığı şalı kaldırmaya kimin gücü yetebilir?

Malcolm X’in şu sözlerini hatırlamanın tam zamanı: “Eğer dikkatli olmazsanız medya mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar.” Farklı düşüncelerin susturulduğu, medyanın tek sese indirgendiği bir ülkede dikkatli olma imkanı var mı? Kitleler mecburen tek kanaldan gelen ve sürekli tekrarlanan sesleri doğru olarak kabullenecek.

Ta ki gerçeklerin ortaya çıkacağı güne kadar… Malum, ‘gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır’. Bu sözü ben Erdal İnönü’den duymuştum ilk. Sahibi kim bilmiyorum. Fakat, eksik söylenmiş bir söz. Hiçbir gerçek kendiliğinden, durduk yerde ortaya çıkmaz. Onu araştıracak, meselenin künhüne vakıf olmak için beyninin kıvrımlarını zonklatacak, mayınlı arazilerde kazı yapacak ‘hakikat işçilerine’ ihtiyaç var.

Meclis’in 15 Temmuz raporu bile yayınlanmadı!

Bu ülkede Meclis’in 15 Temmuz raporu yayınlanmadı. Komisyon aylarca çalıştı, onlarca kişiyi dinledi. Yazdığı rapor Meclis Başkanlığı tarafından sümenaltı edildi. Raporda ne vardı? Hükümetin tezlerini sorgulatacak birkaç cılız soru işareti. Hepsi o kadar. Komisyon Başkanı Reşat Petek’in siyasi hayatı bitti. O rapora bile tahammül edemeyen iktidar, 15 Temmuz’u sorgulayan Dilipak gibi farklı sesleri sindirebilir mi?

Sesi değil ama sahibini pekâlâ sindirir. Olmadı, benzer vakalarda yaptığı gibi ‘içeride çürüsün’ der, atar zindana… Bir ‘eman dilemeden’, çık artık çıkabilirsen. Bahçeli boşuna mı ‘şerefli’ savcıları göreve çağırıyor? Savcılar arasında ‘şeref’ ayrımı yapmak da enteresan. MHP lideri ‘şeref yoksunu’ savcı olduğunu düşünüyor mu ki de ‘şeref’ vurgusu yaptı?

Devlet Bahçeli partisinin politikalarıyla örtüşmeyen, hoşuna gitmeyen yargı kararlarına karşı çok sert. AYM Başkanı Zühtü Arslan hakkındaki sözlerini hatırlayın.

Bahçeli’nin Dilipak’a cevap verirken söylediği şu cümle suçla taktiğinin tipik bir örneği: “FETÖ’nün propagandasına çanak tutulması, 15 Temmuz’a tiyatro denilmesi alçaklığın dibidir.”

Müsveddeden, alçaklığa kadar giden hakaret kelimeleri… Güce yaslanan dil, hepten kemiksiz. Konuş, konuşabildiğin kadar. Eskiden olsaydı AK Parti, Dilipak gibi bir ismin dövülmesine müsaade etmezdi. Dilipak ne ki, AK Parti şu ana kadar beraber yürüdüklerinden kimleri gözden çıkardı, bir düşünün. Abdullah Gül’ü bir kenara attı, düne kadar ‘siyasetin vicdanı’ kabul edilen Bülent Arınç’ı mundar etti. Ah Arınç, mundar olacağına, sürecin kurbanı olaydın keşke…

Muhalefetin 15 Temmuz gibi bir derdi yok!

MHP liderinin sözlerinde ‘tam da böyle bir zamanda’ diye benim de kafamı kurcalayan bir ifade var. ‘Böyle bir zaman’ derken herhalde ‘seçim öncesini’ kastetmedi Bahçeli. 15 Temmuz’un sandıkta cumhur ittifakının aleyhine bir etkisinin olmadığı yaşanarak görüldü. Muhalefetin ise ‘15 Temmuz’ gibi bir ‘derdi’ yok. Muhalefet sözcüleri zaman zaman kem küm etse de ‘bütün söyledikleri dostlar alışverişte görsün’ kabilinden. Yoksa, Cumhur İttifakı ve iktidar medyası meydanı bu kadar boş bulabilir miydi?

‘Zaman vurgusu’ yaparken Bahçeli’nin bildiği bir şey mi var? Merak etmiyor değilim. Lafın gelişi de olabilir. Fakat söz konusu olan Abdurrahman Dilipak ise söyledikleri kadar ‘zamanlamasına’ da bakmak gerekir. Dilipak, bugün AKP’ye vücut veren siyasal İslamcı kesimin fikir babalarından. AKP’lilerin beslendiği kaynakların başında geliyor. Bir ara Külliye’ye giderek Erdoğan’la ‘mutat aylık görüşme ve değerlendirmeler’ yaptığı konuşulurdu.

Dilipak, Erdoğan ve arkadaşlarının büyük abisi durumunda… Dayısı milli görüş hareketinin önemli isimlerinden; Hasan Aksay… AKP’yi ayakta tutan kitlenin oluşmasında Dilipak’ın payı ve rolü inkâr edilemez.

Burada parantez arası yaparak Dilipak’ın farklı fiziksel özelliklerine de dikkat çekmek isterim. Kalbi havuç şeklindedir ve nabzı farklı atar. Terlemez, üşümez, acıktığını hissetmez, vücudu uyku istemez. Masanın başına oturduğu zaman yerinden kalkmadan bir kitabı bitirinceye kadar yazabilir. Yüz yapısından dolayı arkasına da görür. O yüzden araba kullanamaz. Askerlik yaptığı sırada bu özellikleri GATA’da araştırma konusu olmuştu.

Meclis komisyonunda, “Benim yapım biraz farklıdır. Zihinsel fonksiyonlarım farklı çalışır. 18. kromozomum bozuk, mutasyona uğramıştır.” sözleri tutanaklarda yer alır.

Her ne kadar Dilipak siyasal İslamcı kesimin ‘büyük abisi’ olarak kabul edilse de zaman içinde mahallede mide bulandıran ‘bazı soru işaretleri’ doğmuştur. ‘Belli trafiklerin adamı olduğu’ tezi kulaktan kulağa fısıldanır. Bir derin adam olarak görenlerin oranı hiç de az değildir. Gazetecilik sınırlarını aşacak kadar istihbarat örgütleriyle içli dışlı olduğu mahallede herkesin bildiği bir ‘sırdır’. Benim de zihnimde Dilipak adı soru işaretleri ile birlikte belirir.

Trafiklerinin rengi ve biçimi konusunda bilgi sahibi değilim. Sığ ve yüzeysel biri olmadığı muhakkak. Derinliğinin boyutunu kestiremiyorum.

AKP’nin papatyaları!

O yüzden Bahçeli’nin Dilipak’a yüklenirken ‘böyle bir zamanda’ vurgusunu anlamlı buluyorum. 15 Temmuz konusunda derin sessizliğe gömülmüşken ‘neden böyle bir zamanda’ konuştuğu benim için de merak konusu. Bir süredir AKP’ye yönelik ağır eleştiriler yönelttiği biliniyor. Dilipak’ın AKP’ye ‘Amerika projesi’ diye niteliği ‘AKP’nin ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğiyle kuruldu’ demişliği var.

‘AKP’nin papatyaları’ başlığıyla yazdığı yazıda AKP’nin kadın siyasetçilerine demediğini bırakmadı. Şu sözlere bakın: “ANAP’ı o ‘Papatyalar’, o ‘Lale Devri çocukları bitirdi. AK Partiyi de, bu Erguvani AKP’nin ‘Papatyaları’(!?) bitirecek bu gidişle…”

Bu yazısı nedeniyle yargılandı ve ceza aldı Dilipak. Mahkeme sürecinde, “Beni de yargılayacaklarına göre helal olsun, harika! Bu kadarını beklemiyordum doğrusu ama kaderde bu da varmış. Biyografime yazacak bir hatıra daha çıktı.” dedi.

Abdurrahman Dilipak’la bile ‘papaz’ olan bir AKP… Nerelere savrulduğunun, köklerinden ne kadar uzaklaştığının bir ispatı bu. Akıl ve vicdanları tümden iflas etmemiş AKP’liler için ‘düşünmeye’ değer bir manzara. Ve tabii derin uykudan ‘uyanmaya’ da…

Siyasette Kamran İnan, Cemil Çiçek gibi konuştukları ‘işaret fişeği’ kabul edilen isimler vardır. Dilipak’ın AKP karşıtı söylemine benzer yorum yapanlara rastladım. ‘Trafiklerin adamı’ Dilipak’ın özellikle son çıkışıyla AKP sonrası için bugünden pozisyon almaya başladığı iddiası bana makul geliyor. Aykırı sözleri, ‘saçmalamış’ diyerek geçiştirilecek biri değil Dilipak. Satır aralarını doğru okuyup onlarca yanlış arasındaki bir doğruyu bulup çıkarmak lazım.

Dilipak, AKP’lileri ve Bahçeli’yi öfkelendirecek kadar ağır konuştuysa ‘vardır bir sebebi’ diyorum. O sebep ne ola ki…

Dilipak, Bahçeli’ye cevap verirken, “Kim ki hakikatin ortaya çıkmasını engeller, hakikati gizler, yalan şahitlik yaparsa bütün bu suçların ortağı olur.” cümlesinin altına ben de imzamı atıyorum. Bir de ‘Darbe gerçekleşseydi…’ diye başladığı ve peş peşe sıraladığı, ‘Kimler vali, kaymakam olacaktı?’ soruları benim de zihnimde bir çengel gibi asılı durmakta.

Soru bu: 16 Temmuz sabahı ülkeyi kim yönetecekti? 

Hayır, Bahçeli’den veya AKP’den beklemiyorum cevabı. 15 Temmuz’u konuşturmayan bir zihniyet 16 Temmuz sabahını konuşturur mu?

Dilipak herkesin bildiği ‘15 Temmuz sırrını’ içeriden biri olarak biraz geveledi, kıyamet koptu. Şamil Tayyar’ın dediği bir de 15 Temmuz aydınlanırsa olacakları siz düşünün…

 

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version