Cengiz ÇİÇEK
Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi, bir başka deyişle Tek Adam Rejimi tüm cilalama faaliyetlerine rağmen bağrında ciddi bir meşruiyet sorunu barındırıyor. Doğal olarak rejimin bu meşruiyet sorunu, siyasal alanı bir nevi felçli halde tutuyor. Kilitlenen, krizli halden kurtulamayan sistem, sık sık sandığı önümüze koyarak politika alanını iyiden iyiye daraltıyor ve devrimci-demokratik mücadele güçlerini sistemin içine çekiyor.
Bu mevcut tuzağın ayırdında olamama hali ve sandık sonuçlarıyla tartılan siyaset, siyasetsizliğin faili oluyor. Nitekim henüz altı ay önce seçimden çıkan ülke, üç ay sonra bir kez daha seçime gidecek. Belediye başkanlıkları, belediye meclis üyelikleri, il genel meclis üyelikleri ve muhtarlıklar için her bir seçmen dört oy kullanacak ve yerel yöneticilerini belirleyecek.
Doğal olarak yerel yönetim seçimlerinde gözler bir kez daha Kürt hareketinin, devrimcilerin, demokratların üzerine odaklanıyor. Her ne kadar 2023 Genel Seçimlerinde özellikle Kürt siyasetinin anahtar olma pozisyonuna devletçi, milliyetçi bir operasyon çekilse de çok değil aylar sonra gerçekleştirilecek yerel seçimlerde egemen siyasi kutuplar ve tribünleri, bu gerçeğin farkında olarak hop oturuyor hop kalkıyor.
Yargının kumpas davaları ve ayak oyunlarıyla daha il, ilçe örgütlerinin tabelasında yeni ismini bile yazdırmaya fırsat bulamamış DEM Parti, bugünlerde gözlerin çevrildiği, kulakların kabartıldığı parti haline geldi. DEM Partinin temsil ettiği siyasal değerler ve savunduğu mücadele çizgisi karşısında üç maymunu oynayanlar, şimdilerde DEM’in “uzmanı” oluverdiler.
2019-2024:Faşizmin kurumsallaşmasından, Faşizmin toplumsallaşmasına
Sömürgeciliğin ve hâkim ulusçuluğun sadece siyasal arenada değil basından sanata, spordan eğitime her alana sirayet ettiği zehirlenmiş bir coğrafyadayız maalesef. Muhalifinin bile inşa edilmiş Türkçülük çemberinin dışına çıkmayı göze alamadığı bu iklimde devrimci, demokrat kalabilmek de herkesin harcı değil şüphesiz. Hele hele söz konusu olan Kürt ve Kürdistan meselesiyse egemenin çemberi genişlerken; ezilenin ve onun devrimci politikasının çemberi iyiden iyiye daralıyor. Bir tarafta sağcısından “sosyal demokratına”, milliyetçisinden “sosyalistine” beyazların takımı, diğer tarafta Kürtler ve gerçek devrimci, sosyalist, demokrat dostları.
İki egemen kutup ya da düşman ikiz kardeşler dışında ezilenlerin üçüncü kutbunu örgütleyen HDP’nin 2019 yılında başarıya ulaşan “kazan-kaybettir” formülü, DEM Parti’nin siyasal söyleminde “kazan-kazan” formülü olarak yeniden değerlendirildi. 2019 yerel seçimlerinde iktidara kaybettiren Kürt hareketinin belirleyici politik özne olma gerçeğinden sadece iktidar bloku değil sistemin resmi muhalefet güçlerinin de rahatsızlık duyduğu aradan geçen beş yıllık pratiklerde daha da net görüldü.
Özetle bu, yüz yıllık resmi paradigmanın hazımsızlığıdır. Bu hazımsızlığın türevleri son genel seçimlerde apaçık ortaya çıktı. Aslında aradan geçen beş yıl, tek başına iktidarın faşizmi kurumsallaştırma süreci olarak değil, “muhalefetin” faşizmi Kürtlere yeğleyen ve bu yönüyle de faşizmin toplumsallaşmasına alan açan, onu besleyen dönem olarak da tanımlanmalı. O nedenle gerek DEM Partinin siyasal hedeflerindeki yeniden değerlendirme gerekse de faşizmin toplumsallaşma sürecinde “iktidar karşıtlarının” doğrudan-dolaylı ve sözde sosyalistlik adına egemen ulus eğiliminin ideolojik muğlaklaştırıcılığının katkısı, bugün 2019 yılı koşullarında olmadığımızı gösteriyor.
Devletçi siyasetin ittifaklar masasında kartlar yeniden karılıyor ve iktidar yerel seçimlerle kendi muhalefetine son darbeyi indirmeyi hedeflerken, Özel-İmamoğlu liderliğindeki CHP kader seçimine çıkıyor. Birisi devleti ele geçirdikten sonra toplumu da teslim almanın hesaplarını yaparken diğeri bir sonraki genel seçimlere kadar ömrünü uzatacak nefes alanı yaratmaya çalışıyor. Sonuçlar her koşulda Kürt siyasal hareketine ve devrimci hareketlere mücadele ve oyun alanı açıyor. Bunu başarıp başaramamalarının, birleşik mücadelenin sonrasına dair olumlu-olumsuz tarihsel etkileri olacağını söylemek için müneccim olmaya da gerek yok.
Bu yönüyle, Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketleri açısından bugünün temel meselesi faşizmin toplumsallaşmasının önüne geçmektir. Bu da Türkiye ve Kürdistan’da yerel yönetim seçimlerinden başarıyla çıkmalarını, daha somut ifadeyle, ezilen halklara umut verecek belediyeler kazanmalarını zorunlu kılmaktadır.
Faşizmin toplumsallaşmasının önüne geçmek, her fırsatta devletin kurucu kodlarına atıf yaparak toplumsal milliyetçiliği canlı tutan CHP’ye koşulsuz, şartsız destek vermekle değil kendi kazanımlarını öncelemekle mümkündür. Çünkü faşizme karşı mücadelede belirleyici güç toplumsal muhalefettir ve onun seçimlerden başarıyla çıkması, seçim sonrası faşizme karşı mücadelede belirleyici önemdedir. Hele hele olası bir seçim yenilgisinde resmi muhalefetin kaça bölüneceğinin veya nereye savrulacağının belli olmadığı bir iklimde toplumun siyasal seçeneği ve esas mücadele zemini olma hedefini gözetmemek ve bunu ıskalamak, affedilir değildir.
O nedenle 2019 konjonktüründe değiliz; dönem, kazan-kazan dönemidir diyoruz. Unutmayalım ki faşizme karşı özgürlük direnişinin kalesi bu toprakların Kürdistanlı-Türkiyeli devrimci örgütleri, hareketleridir. Faşizmin hedefinde de ezilenlerin belirleyici gücünü değersiz kılma ve onları ideolojik-politik-örgütsel olarak bir coğrafyaya sıkıştırıp nefessiz bırakmak vardır. Kürtler, devrimciler ve demokratların, devlet aklının devreye koyduğu coğrafi sıkıştırma ve bu coğrafyada nefessiz bırakma politikasına karşı geniş coğrafyada kazanarak cevap vermesi, öncelikli meseledir. Toplumsal muhalefete yönelik ideolojik-politik kuşatma yarılmazsa, faşizmin “Kürt karşıtı cephe” üzerinden toplumsallaşmasının önüne de geçilemeyecektir.
Kazan-Kazan Formülü: Sömürgecilik ve faşizme karşı ezilenlerin yol haritası
Bu arka plan bilgisi dahilinde, DEM Parti’nin 2024 yılı yerel seçimlerinde hedeflediği kazan-kazan formülü, bazı siyasal değerlendirmeler kapsamında ortaya çıktı. Maddeler halinde bu değerlendirmelerin bazılarını ifade etmek, kazan-kazan formülünün ne olduğunu da gösterecektir.
- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, iki bloklu siyaset mimarisini inşa ediyor. Sistemin eğilimi, iki bloklu bir siyasal mimari üretmek üzerinedir. 2015 yılında Kürt siyasal hareketinin Türkiye siyasetinde belirleyici güç olduğunun açığa çıkmasıyla, ezilenler kutbunun bu önemli aktörünün iki bloklu siyasi mimari içerisinde eritmenin, ehlileştirmenin ve dönüştürücü, kurucu gücünü elinden almanın arayışına girildi. Gelinen aşamada kurulmak istenen bu denklemle, Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketlerinin silikleştirilmesi ve Üçüncü Yolun siyasal olarak tasfiyesi hedefleniyor. Sonuçta ise seçimlerde hangi parti kazanırsa kazansın asıl kazananın sistem olması amaçlanıyor. Sistemin kendisini üretmesi ve kalıcı kılması, bu açıdan olmazsa olmaz görülüyor. Kazan-kazan iddiası da bu noktada anlam kazanıyor. Kazan-kazan formülüyle elde edilecek başarı, iki bloklu siyasal mimariye doğru meyil verilmek istenen ve böylece ezilenlerin siyasetini biçare bırakmak isteyen sistemik eğilime karşı “biz varız ve var olacağız” iddiasını taşıyor. Dolayısıyla kazan-kazan, salt belediye makamları elde etmekten ya da belediye başkanları seçmekten daha ötesidir. Bir mücadele mevziisi oluşturmak ve bunun nasılına cevap üretmektir. Özetle kazan-kazan, Üçüncü Yol seçeneğinin var oluş ve üzerindeki ideolojik-politik kuşatmayı boşa çıkarma mücadelesinin formülüdür.
- Çöktürme planının bir hedefi de DEM Parti’yi bölgeye sıkıştırarak yerinde kuşatmaktır. Devlet açısından bölgesel parti haline getirilmesi ve bölgede kayyım başta olmak üzere her türlü zor aygıtıyla üzerine gidilmesi temel stratejidir. Buna karşın kazan-kazan formülü, Kürt siyasetinin ve DEM Parti’nin Batıda belediye kazanarak, toplumsal mücadelesinin ve toplumsal ittifakının çeperini genişletme hamlesidir. Bu yönüyle Kürdistan’da sömürgeciliğe, Türkiye’de faşizme karşı yürütülen mücadelelerin ortaklaştırılması çabasıdır. Dolayısıyla söz konusu olan herhangi iki parti arasındaki bir belediye seçimi kazanma yarışı değil halkların eşitliği temelinde bir yaşam ile toplumsal ayrışmanın kılcal damarlara kadar yayıldığı bir denklemde tercih yapmaktır. Bugünün tarihsel görevi, Kürt halk mücadelesinin Batı’da belediye kazanmasının olanaklarını yaratmak ve böylece devletin bir coğrafyaya hapsetme stratejisini boşa düşürmektir. Böylece hem stratejik hedeflerimizden olan birleşik mücadele kazanacaktır hem de kayyım zihniyetine Batı’dan doğru etkili bir cevap verilecektir.
- Tam da bu noktada kazan-kazan politikası, yıldönümü vesilesiyle belirtmek isteriz ki Kobanê’de bedenleşmiş enternasyonal dayanışma ve devrimci güç birliğinin seçim özgünlüğünde izinin sürülmesi demektir. Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilerin Kürt halkına dayatılan siyasi soykırım tehdidine karşı Batıda ittifak yaparak belediyeler kazanmasıdır. Bu hedef hem devrimci örgütlerin hem de ezilen halkların ve toplumsal kimliklerin ortak ihtiyacıdır. Güç birliği yapılarak kazanılacak belediyeler, örgütlerin mücadele mevziisi olarak görülmesi gerektiği kadar son genel seçimlerde gözden düşen, tartışılan ve bir düzeyde itibarını kaybetmiş ittifak politikasının toplum nezdinde itibarının yeniden tesis edilmesi demektir. Bu nedenlerle Türkiye sahasında kimi yerlerde belediyelerin kazanılması, Batı coğrafyasına atılmış devrimci bir çapadır.
- Görüldüğü üzere kazan-kazan iddiası seçimle, sandıkla sınırlı değildir. Daha geniş bir politik perspektifin ufuklarını da göstermektedir. Bu formülün başarılı olmasının yolu, salt seçimlerde belediye kazanmakla değil; faşizmin toplumsallaşmasının hedefindeki Kürt halkı ve onun ideolojik-politik duruşu ve mücadele değerleriyle buluşmaktır. Bu açıdan kazan-kazan siyaseti, reel-politikte Kürt halkının iradesini tanımak, İmralı mutlak iletişimsizlik rejimine karşı ilkesel bir tutum sahibi olmakla ilgilidir. Bu formülün başarısı, ifade ettiğimiz denklemi pratikleştirdiğimiz ölçüde mümkündür.
- Kazan-kazan, belediyelerde çeşitli makamlar alarak elde edilecek sayısal kazançların, Üçüncü Yol mücadelesi etrafında buluşan ezilenlerin siyasal kaybına neden olması değildir. Sayısal olan ancak siyasal hesaplara uygun kılındığı ölçüde geliştiricidir ve kazanımdır. Siyasalla, onun toplumsal politikasıyla tahkim edilmemiş sayısal kazançlar, tersine gerileticidir, çürütücüdür. Dolayısıyla politik programdan ve hedeflerden sapmış, onunla günlük bağı sıkı sıkıya kurulmayan partiler arası görüşmeler, al-ver gülüm pazarlığına indirgenir ki, bu da 2019-24 arasında görüldüğü gibi ideolojik-politik kimliğini açıkça ortaya koyamayan, iktidarın salvolarına göre “akil” tedbirler alan bir siyasal kimliksizliği örgütler. Hal böyle olunca da günün sonunda kazanım, halkın kolektif kazanımı değil bireylerin tekil kazanımıdır. Rahatsızlık duyulan, kabul edilemez görülen de esasen budur. Son yıllarda özellikle Türkiye sahası için dillendirilen, Kürt hareketinin tarihsel mücadelesi ve tarif edilemez bedellerle oluşturduğu muazzam politikleşme düzeyi ve kitleselleşme kapasitesindeki çözülme riski de bu tartışmalarla ilgilidir. Bu açıdan kazan-kazan formülü, Kürt politik özneleşmesinin daha da güçlendirilmesiyle çözülme tartışmalarına ve çöktürme heveslerine son verilmesidir.
- Kazan-kazan hedefi, Kürdistan siyasetindeki gelişmeleri, temel sütunlardan biri olarak görmektir. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun itiraf ettiği üzere, devlet Kürdistan’ın siyasal kültürünü değiştirmek için her türlü hamleyi yapmaya devam ediyor.Kürt Özgürlük Hareketini merkezine alan bu hamlelerin öne çıkanı, devlet eliyle üretilmiş bir Kürt sağını hâkim kılmaktır. Sosyal medya şövalyeliğinden tutalım karanlık geçmişe sahip partilere kadar devlet, bir bütün olarak bu projenin destekçisidir, hatta içindedir. O nedenle kazan-kazan, Kürt hareketini Kürdistan’a hapsetmek isteyen kuşatma hamlesine karşı sadece Kürdistan’da değil Türkiye sahasında da belediyeler kazanarak darbe vurmak ve bu konsepti boşa çıkarmaktır. Kürt nüfusunun önemli bir bölümünün Batı illerinde yaşaması ve Kürt özgürlük mücadelesinin demokratik ulus paradigmasının bir gereği olarak Batıda belediyeler kazanılması, devletin bu kuşatma, boğma stratejisini yenilgiye uğratma potansiyelini üretecektir. Dolayısıyla bu formül, aynı zamanda Kürt siyasal kazanımlarının korunması ve geliştirilmesidir.
- Kazan-kazan fikri, siyaseti kişi ve/ya kişi karşıtlığı üzerinden okumak ve/ya “iyi aday-kötü aday” gibi apolitik bir kurguya tabi kılmak yerine tarihsel, kolektif ve yapısal bir siyaset okumasını esas alarak hareket ediyor. Bu yönüyle de sonuç ne olursa olsun sistemin kazandığı bir siyasi denkleme karşı yereldeki halkların kazanımını hedefleyen bir seçim öncesi ortaklık kurma amacı taşıyor. Bunun adı ise Kent Uzlaşısıdır. Nitekim Kent Uzlaşısı sözün, yetkinin ve kararın halka ait olduğu politik ilkesine dayanan, seçim öncesi ve seçim sonuçlarına endekslenmeyen bir imkân referansı sunuyor. Ortaklıkları seçimle sınırlandırma tehlikesine karşı seçim aşırı birliktelik şansını kovalıyor. Maddelerde belirttiğimiz çerçeveler kapsamında kazan-kazan formülü, Kürt siyasetinin elli yıllık mücadelesinde yeni bir aşamadır. Kürt siyasetini her türlü baskıya rağmen bu topraklarda belirleyici güç haline getiren temel mesele, reel-politiği çok iyi okumasıdır. Bu yönüyle, siyasal tutum ve hat hiçbir zaman sosyolojik gelişmelerin ve politik ekonominin gerisine düşmedi. Dolayısıyla kazan-kazan hedefi, Kürt hakikatini, kimliğini, toplumsallığını koruyacak, konsolide edecek bir tavra, tercihe yönelme gerekliliğidir. Bu öncelik kazan-kazan formülünün özüdür. Kürt siyaseti, tarihsel başarı hikayesine yeni bir halka eklemek için Kürt halkının daha güçlü bir politik özne olmasını sağlayarak, halk devriminin süregelen yürüyüşüne ivme katmaya çalışmaktadır. Bu açıdan esas olan stratejik tercihe uygun taktik adımlar atmaktır. Nitekim stratejiyi başarılı kılacak şey, taktik hamlelerin doğru atılmasıdır. Özneleşmenin ve halkın devrim yürüyüşüne ivme kazandırmasının temelinde Kürt siyasetinin bir bütün olarak söz ve tutum birliği sağlama ısrarı yatmaktadır. Politikanın orta sınıfa daraltılmasını aşmak da sağcılık kuşatmasını yarmak da Kürdistan’da yükselen politik düzeyi Türkiye’ye taşırmak da ancak ve ancak ÖZGÜR HALK gerçeğinde ısrar etmekle gerçekleşecektir. Özgür halk kavramı, Kürdistan siyasetinin Türkiye’ye taşırılması hedefidir. Sosyalist devrimci yapılarla ittifak bu anlamda stratejiktir ancak bu süreç aynı zamanda ayıklayarak yürüme ve netleşme sürecidir.
Cengiz Çiçek
HDK Eş Sözcüsü
DEM Parti İstanbul Milletvekili
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***