Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Rusçuk’tan Kâbil’e ‘Medine Müdafii’ Fahreddin Paşa

Rusçuk’tan Kâbil’e ‘Medine Müdafii’ Fahreddin Paşa


DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU | YORUM 

Fahreddin Paşa Rusçuk’ta dünyaya gelmiş, subaylık döneminde çeşitli yerlerde görev yapmış ve Birinci Dünya Savaşı’nda zor şartlara rağmen Medine’yi uzun süre savunmasından dolayı “Medine müdafii” olarak meşhur olmuştur.

Medine’yi teslim ettikten sonra Malta’ya sürgüne götürülen Paşa, Türkiye’ye döndükten sonra TBMM Hükümeti tarafından Afganistan elçiliğiyle görevlendirildi. Bir daha askerlik hayatına dönmeyen Paşa, 22 Kasım 1948’de hayata veda etti.

RUSÇUK’TAN SURİYE’YE 

Fahrettin Paşa bütün şöhretine rağmen hayatı hakkında az çalışma yapılan komutanlardan birisidir. Paşa hakkında ilk olarak 1990 yılında Süleyman Yatak tarafından Medine müdafaası ağırlıklı olmak üzere bir doktora tezi yapılmış ve daha sonra kitap olarak yayınlanmıştır.

Paşa’nın notlarını tuttuğu defteri ve yazışmalarından yararlanan ve oğullarından elde ettiği fotoğraf arşivini kullanan Ömer Faruk Şerifoğlu da farklı çalışmalara imza atmış ve bu çalışmalar bir belediye tarafından 2023’te kitap olarak basılmıştır.

Paşa ile ilgili olarak genelde hatıralara dayalı bilgiler öne çıkmış durumdadır. Halbuki Fahrettin Paşa’nın şahsi evrakı, yazışmaları ve görev yerleriyle ilgili fotoğrafları Taksim Atatürk Kitaplığı’nda bulunmakta ve dijital olarak da erişime açılmış durumdadır. Bu veriler ve ATASE Arşivleri’ne dayalı bir çalışma ile Paşa’nın ayrıntılı bir biyografisinin yazılması büyük bir önem arz etmektedir.

Rusçuk’ta 1868 yılında İstanbul-Cihangir doğumlu Mehmet Nahit Bey’in oğlu olarak dünyaya gelen Paşa’nın asıl adı “Ömer Fahreddin” olup soyadı kanunu ile “Türkkan” soyadını almıştır. Annesi ise meşhur akıncı Bali Bey’in soyundan gelen Rusçuklu Fatma Adile Hanım’dır. Aile, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Rusçuk’u terk ederek İstanbul’a gelmiştir.

Askeri Safahat Cetveli’ne göre babasının tayini nedeniyle taşındıkları Halep’e yakınlığından dolayı Şam’daki askeri idadiyi bitiren Fahreddin, 1888’de Harbiye’yi birincilikle bitirerek süvari teğmeni olmuş, 1891’de de Erkan-ı Harbiye Mektebinden  kurmay yüzbaşı olarak mezun olmuştur. IV. Ordu’da görev yaptığı sırada da Müşir Zeki Paşa’nın yeğeni Ayşe Sıdıka Hanım’la evlenmiştir.

İlk olarak Erkân-ı Harbiye yani Genelkurmay’da görev yapan Fahreddin Bey’in ilk katıldığı savaş Balkan Harbi’dir. Balkan Harbi’ne Hurşit Paşa’nın 10. Kolordusuna bağlı alay komutanı olarak katıldı ve Enver Bey komutasında Edirne’nin geri alınmasında da önemli bir rol oynadı.

1914 yılında IV. Ordu’ya bağlı 12. Kolordu Komutanlığına tayin edilen Fahreddin bey, miralaylıktan sonra mirlivalığa terfi etmiştir. Artık o bundan sonra yazışmalarda “Fahri Paşa” olacaktır.

MEDİNE MÜDAFAASI

Fahri Paşa daha sonra, başında Cemal Paşa’nın bulunduğu IV. Ordu’nun komutan vekilliğine getirildi. Paşa bu görevi esnasında Urfa, Zeytun, Haçin ve Musadağı’nda Ermenilere karşı mücadele ederken diğer taraftan da tehcir edilen Ermenilerin yerleştirilmesi sürecini yönetti. Paşa’nın Ermenilere karşı yaptığı harekât sonradan “Ermeni tehciri suçluları” arasında yer almasına neden olacaktır. 

Paşa 1916 yılı Mayıs ayında 1919 Ocak ayına kadar devam edecek Hicaz’ı savunma görevine başladı. Şerif Hüseyin’in haziran ayında isyan ederek Cidde, Mekke ve Taif’i ele geçirmesi sonrasında da Hicaz Kuvve-i Seferiye komutanlığını üstlendi. Artık amaç, en azından Medine’nin kaybedilmemesi idi.

Bunun için de hem şehrin kaybedilmemesi hem de bölgenin güvenliği ve beslenmesi açısından Hicaz demiryolunun açık tutulması gerekiyordu. Ancak karşısında İngiliz altınlarıyla desteklenen asi Şerif Hüseyin kuvvetleri bulunmaktaydı.

1917 yılında Medine Muhafız Vekilliği görevini de üstlenen Fahri Paşa, çok zor şartlarda görev yapmaktaydı. İttihat ve Terakki Hükümeti bir taraftan Medine’yi tahliye etmek istiyor ancak bu durumun olumsuz propagandalara ve Arap isyanının genişlemesine yol açacağı endişesini taşıyordu.

İttihatçıların diğer yaklaşımı, Fahri Paşa’nın savaşın genel durumunu kavrayamadığından Hicaz’ı aşırı önemsediği şeklindeydi. Bu nedenle Paşa’nın yerine M. Kemal Paşa ve İsmet Bey’in (Paşa-İnönü) atanması bile gündeme geldi. Ardından Filistin’in elde tutulması için tahliye programı uygulamaya konuldu. Diğer amaç da Medine’yi ve demiryolunu savunacak miktarda askerin bırakılarak iaşe probleminin çözülmesiydi.

Bu sırada Paşa’nın eşi Ayşe Sıdıka Hanım Medine’de çeşitli yardım kuruluşlarında aktif hizmetler yapmakta ve orduya yardımcı olmaktaydı. Bu nedenle eşine “ikinci dereceden şefkat nişanı” verilmiştir. Bu arada onun önemli bir icraatı da İngilizlerin eline geçmesi endişesiyle kutsal emanetleri İstanbul’a göndermek olmuştur. Bu eserler bugün Topkapı Sarayı’nın Mukaddes Emanetler Daire’sinde sergilenmektedir.

O dönemde Medine’de görev yapan Naci Kâşif Kıcıman, Paşa’nın Medine müdafaası sırasında iaşe sıkıntısından dolayı bir günlük emrinde “çekirgenin faziletlerini” anlattığını belirtir. Paşa bu emirde çekirgenin özelliklerini, urbanın yani bedevilerin başlıca gıdası olduğunu, bazı rahatsızlıklara iyi geldiğini, kendisinin yaptırdığı tetkiklerde ordu hekimlerinin de bu bilgileri onayladığını hatta çekirge yemenin sünnet-i seniyeden olduğunu, “yenmesi helal olan” çekirgenin hangi yemeklerinin yapılabileceğini anlatmaktadır.

Kısa bir özetini verdiğimiz “çekirge talimatnamesine” ve yaşanan sıkıntılara rağmen askerin çekirge yiyecek derecede aç kaldığına dair bir kayıt yoktur. İngilizler bu durumu Fahri Paşa’nın civardaki kabilelerden iaşe satın aldığı şeklinde yorumlamışlardır. O dönemde Kızılay görevlisi olan Feridun Kandemir de karargâhta ıspanak ve bulgur pilavı yenildiğini belirtip askerin günlük ekmek istihkakının yetmiş beş grama kadar düştüğünü yazsa da çekirge yenildiğinden bahsetmez.

Paşa iki yıldan fazla devam eden Medine müdafaasını, Mondros Ateşkesi ve ateşkes sonrasında teslim olması için İstanbul’dan gönderilen temsilcilere rağmen devam ettirdi. 1919 Ocak ayında teslim olan Fahri Paşa önce Mısır’a ardından da Malta’ya götürüldü. 5 Ağustos 1919’da Malta sürgünü başlayan Paşa’nın İngilizlerce verilen sürgün numarası 2752 idi.

MALTA’DAN KÂBİL’E

Fahri Paşa’nın Malta’ya sürülme nedeni birçok kaynakta “mütareke hükümlerine uymama” olarak gösterilse de asıl neden Bilal N. Şimşir’in “Malta Sürgünleri” eserine göre 1915 yılında Ermeni olaylarına müdahalesiyle yaşanan “Ermeni kırımıdır.” Nitekim Lawrence onu “Ermenileri kanlı bir şekilde temizleyen… “kasap” Fahri Paşa” olarak tanımlamıştır.

Paşa, Mütareke Dönemi İstanbul’unda Damat Ferit Paşa tarafından hayata geçirilen ve Nemrut (Kürt) Mustafa Paşa Divan-ı Harb-i Örfisi olarak adlandırılan mahkemede yargılanarak “Ermeni olaylarındaki rolünden dolayı” gıyabında idama mahkûm edildi.

Paşa daha sonra 21 kişilik bir sürgün grubuyla birlikte “iki sene iki yüz yirmi bir gün süren” esaretten sonra Malta’dan bir gemiyle İtalya’ya getirildi. Ardından da Almanya ve Rusya üzerinden Türkiye’ye döndü.

Fahri Paşa İttihatçı olarak bilinmeyen kimliğine rağmen Moskova’da Enver Paşa ile görüşmüş hatta İslam İhtilal Cemiyetleri Kongresi’ne de iştirak etmiştir. Nitekim Enver Paşa eşi Naciye Sultan’a yazdığı bir mektupta Fahri Paşa’yı, “biraz geç kavrayan tabiatına karşılık namuslu, iyi kalpli ve vazifeşinas” şeklinde belirtmiştir.

24 Eylül 1921’de yani Sakarya Zaferi’nin hemen sonrası Ankara’ya ulaşan Paşa, eşi ve çocuklarına yıllar sonra İnebolu’da kavuşabilmiştir. Anadolu’da fazla kalmayan Fahri Paşa’nın yeni görevi ise 27 Ekim 1921 tarihli İcra Vekilleri Heyeti’nin kararıyla Ankara Hükümeti’nin Afganistan büyükelçiliği oldu. Paşa vatan özlemini birkaç ay giderdikten sonra 1922 yılı haziran ayında Afganistan’da görevine başladı.

Burada sorulması gereken, Paşa’nın askeri bir görev verilmek yerine neden farklı bir alanda istihdam edildiğidir. Bunun ilk nedeni, M. Kemal Paşa-Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ekibinin Fahri Paşa’yı askeri alanda değerlendirmek istememeleridir. Ayrıca M. Kemal’in onun yerine Hicaz’da görevlendirilmek istendiği dikkate alınırsa bu da diğer bir neden olabilir.

Ayrıca M. Kemal Paşa, dini duyguların çok güçlü olduğu Afganistan gibi bir ülkede “Medine Müdafii” olarak şöhret kazanmış bir komutandan faydalanmak istemiş olmalıdır. Nitekim dönemin basınında bu husus öne çıkarılmıştır. Fahri Paşa’nın Hicaz’daki görevi esnasında bağlı olduğu Cemal Paşa’nın da o sırada Afganistan’da olduğu unutulmamalıdır. M. Kemal de Cemal Paşa’yı bu tayinden haberdar etmiştir. Onun görevinin diğer kısmı da kuşkusuz Hindistan Müslümanları ve Türkistan bölgesiyle ilgilidir.

Fahreddin Paşa’nın Kâbil elçiliğini kabul etmesi askerlik mesleğine veda etmesi anlamına da gelmekteydi. Bu gelişme, Ankara Hükümeti’nin yeni rejimle ters düşebilecek komutanları tasfiyesinin bir parçası olarak görülebilir. 

Paşa’nın Kâbil sefirliği dört yıl devam etti. 1926’da tekrar Türkiye’ye gelse de mesleğine geri dönmesi mümkün olmadı. Bu nedenle yarım maaşla geçinmek zorunda kalan Fahri Paşa, ekonomik sıkıntılar yaşadı. Nitekim o günlerde A. Fuat Paşa’ya (Erden) “Bir asker tekaüt olmadan ölmeli.” diyecektir.

PAŞA’NIN ÇOCUKLARI 

1929’da Fevzi Çakmak’ın girişimiyle Askeri Yargıtay üyeliğine atandı ve 1932’de ikinci başkanlığa getirildi. Böylece doğrudan mesleğini icra etmese de askeri camianın bir üyesi oldu. Fakat bu görevinde yaşadığı tasvip etmediği bazı gelişmeler nedeniyle 1936’da kendi isteğiyle “korgeneral” rütbesiyle emekli oldu.

Paşa bundan sonra ölümüne kadar hayatına dair notları toplamakla ve en büyük hobisi olan fotoğrafla uğraştı. 1948 yılında Ankara’ya gitmek üzere bindiği trende Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etti. Teşvikiye Camii’nde kılınan namazdan sonra da Rumelihisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Fahreddin Paşa asker tarafından çok sevilen bir komutan olarak bilinmektedir. Medine savunması esnasında “hurma dalından yatakta yatar, askerin yediğinden yer” şeklinde tasvir edilen Paşa, “babacan” kişiliğiyle öne çıkmıştır. İngilizler ise onu “kaburgalarına kadar asker” olarak tanımlayacaklardır.

Paşa dünyaya gelen çocuklarından kızlarına “Fatma”, oğullarına ise “Mehmet” ön adını koymuştur. Kızlarından Fatma Nilüfer doğumundan elli gün sonra vefat etmiştir.  Diğer kızının adı Fatma Subhiye ve erkek çocukları ise Mehmet Selim, Mehmet Orhan ve Mehmet Ayhan’dır. Mehmet Selim ve Mehmet Orhan babaları gibi subay olmuşlar ve general iken 27 Mayıs darbecilerinin tasfiyesiyle ordudan uzaklaştırılmışlardır.

Mehmet Orhan Türkkan daha sonra Adalet Partisi’nin kurucuları arasında yer almış ve aynı partiden Kırklareli milletvekilliği yapmıştır (1965-1969). Küçük oğlu Mehmet Ayhan ise askerlik görevini yaparken genç yaşta veremden vefat etmiştir.

Fahreddin Türkkan Paşa ailesinin Erzincan’da vefat eden ilk kızları dışındaki bütün fertlerinin kabirleri Aşiyan Mezarlığı’nda bulunmakta ve ziyaretçilerini beklemektedir.

Kaynaklar: Sonyel, S. R. (1972), “İngiliz Belgelerine Göre Fahreddin Paşa, Belleten, S. 143, s. 333-375; Yatak, S. (1990), Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası, Marmara Üniversitesi SBE Doktora Tezi, İstanbul; Koçu, R. E. (1971 ),  “Medine Müdafii Fahreddin Paşa”, Hayat Tarih, S. 11, s. 9-15; Şerifoğlu, Ö. F. (2023), Fahreddin Paşa, İstanbul, Zeytinburnu Belediyesi; Şimşir, B. N. (1985), Malta Sürgünleri, İstanbul, Bilgi; Lawrence, T. E. (1991),  İstanbul, Rey yayıncılık; Nizamoğlu, Y. (2015), “Birinci Dünya Savaşı’nda Hicaz Cephesi”, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, İstanbul, Kitabevi.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version