YÜKSEL DURGUT | YORUM
The Economist’in “World Ahead 2024” raporu, çatışmalar ve yoğunlaşan jeopolitik rekabetler nedeniyle önümüzdeki yılı “çok kutuplu, küresel kargaşa yılı” olarak adlandırıyor. Dünyanın dört bir yanında ardı ardına yaşanan krizlerin çokluğundan dolayı dünya 2024 yılında da istikrarsız ve çalkantılı bir sene geçirecek.
Londra merkezli risk danışmanlığı firması Control Risks, önümüzdeki yılın kriz karmaşıklığı ve yıkıcılığında yüksek bir seviyeye tanıklık edeceğini ve bunun da beraberinde ‘aşırı risk yönetimi yükü’ oluşturabileceğine inanıyor. Aralarında Dünya Ekonomik Forumu’nun da bulunduğu diğer kuruluşlar ise çoklu kriz çağının (age of polycrisis) eşiğinden girildiğine işaret ediyor.
Lenin’e ait bir söz var, “Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar ve on yılların yaşandığı haftalar vardır.” Gerçekten de son birkaç yıldır, yüzyıllar süren değişimin günler içinde akarak hayatımıza nüfus ettiğini hissediyoruz. Covid, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, İsrail ile Hamas arasındaki savaş, iklimlerin değişmesi, yapay zekanın yükselişi…
İçinde bulunduğumuz ‘çoklu kriz çağı’ terimi yeni değil. Hükümetler ve düşünce kuruluşları bu krize en iyi şekilde nasıl karşılık verileceğini öğrenmeye çalışıyor. Columbia Üniversitesi’nde Profesör ve Avrupa Enstitüsü Direktörü Adam Tooze’a göre çoklu krizi bu kadar sinsi ve korkutucu yapan şey ardı ardına gelen her bir krizin etkisinin bir diğerinden daha büyük olması. 2008’deki mali krizden küresel ekonominin Covid salgınıyla sıkıntıya düşmesine kadar felaket araştırmalarında uzmanlaşan ünlü akademisyene göre, “Çoklu krizde şoklar farklıdır, etkileşime girerler, böylece bütün parçaların toplamından daha da ezici olur.” diyerek uyarıda bulunuyor.
Ekonomik, siyasi, jeopolitik, sosyal ve ekolojik olmak üzere birden fazla kolu olan ‘çoklu kriz çağında’ yaşadığımızın altını çizen Tooze, “Bu unsurların bir araya gelmesi öylesine kafa karıştırıcı ki, bunları çözme ya da bir çözüm üretme bizleri zorluyor.” diyor.
Savaşlar, kitlesel göçler, iklim değişiklikleri ve birçok olumsuz olayın bir araya gelmesiyle birlikte ekonomileri güçlü olan ülkeler bile bu tehditle karşı karşıya kalıyor. Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar ve ABD-Çin gerilimi nedeniyle uluslararası arenada tüm ilişkiler hasar görmüş durumda. Çoklu krizlerin ve bir türlü yumuşamayan diplomatik ilişkilerin ortaya çıkardığı olumsuz hava, önümüzdeki görünümü sıkıntılı bir hale getiriyor. Gelecek yıl ABD de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında rekor sayıda seçimin yapılacak olması da bu belirsizliğin daha da artmasına neden oluyor.
Dünya, jeopolitik gerilimlerin tırmanması ve küresel piyasalarda dalgalanmaya yol açmasıyla diken üstünde durmayı sürdürecek. Daha çok kutuplu bir dünyaya geçiş giderek hız kazanacak ancak çok ortaklı şirketler baskı altında kalmaya devam edecek. Küresel güç kaymaları devam ederken, büyük güçlerin gölgesinde kalan ülkeler jeopolitiğin şekillenmesinde rol oynayacak.
Gelecek yılın en önemli stratejik dinamiği ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin seyri olacak. Her ne kadar iki küresel güç, kontrolsüz bir savaşın tehlikesini görüp son aylarda aralarındaki ilişkileri yeniden canlandırmaya çalışsa da, jeopolitik çıkarlar iki ülke arasındaki ilişkileri pek yumuşatmaya yaramayacak.
Biden’ın ulusal güvenlik stratejisi Çin’i ablukaya alma üzerine kurgulu. Ancak Çin güvenlik seviyesini arttırarak ilişkileri gerecek. Askeri rekabet tırmanacak ve iki ülkenin kırmızı çizgisi olan Tayvan tehlikeli bir patlama noktası olmaya devam edecek.
Danışmanlık firması Control Risks, ABD’deki başkanlık seçimleri ve Çin’deki ekonomik sorunlar nedeniyle her iki ülkenin de kendi iç sorunlarına odaklandıkları için gerginliğin bekle-gör sürecine girdiğini düşünüyor. Uluslararası düşünce kuruluşları ve yatırım şirketleri tarafından yapılan değerlendirmelerin çoğunda çatışma ihtimalinin çok uzak olduğu konusu hakim. Ancak birçok ülke, ABD-Çin arasında stratejik sahne olarak bilinen Asya-Pasifik bölgesinde kazara bir çatışma yaşanmasından endişe duyuyor.
Doğu ile Batı arasındaki gerilim önümüzdeki yıl Ukrayna’daki savaşın sürmesi ve belki de bir çıkmaza girmesiyle daha da derinleşecek. Barış için ciddi çabaların olmaması, uzun süreli bir çatışmanın Doğu-Batı ilişkilerini germeye devam edeceği ve bunun küresel ekonomi üzerindeki etkisinin belirgin yaralar açacağı anlamına da geliyor.
Ancak küresel dikkatler Ukrayna’dan İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaşa çevrilmiş durumda. Ortadoğu’yu şiddet ve istikrarsızlık girdabına sürükleyen bu çatışma, bazı Arap uzmanların söylediği gibi, “Ortadoğu’da yeni nesillerin belirlendiği acı bir an” olarak hatırlanacak.
Yıllardır hep arka planda kalan Filistin meselesi uluslararası gündemin en üst sıralarında. ABD’nin Filistin’i görmezden gelerek Arap devletleri ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirme politikasının son derece hatalı ve sürdürülemez olduğu anlaşılmış oldu. Önemli bir strateji olarak benimsedikleri İbrahim Anlaşmaları da başlayan savaşın ardından rafa kaldırılmış oldu.
Önümüzdeki yıl, Arap hükümetlerinin ve büyük devletlerin Filistin meselesine adil bir çözüm bulmaları konusunda önlerinde duran zorlu bir sınavı var. İsrail’e iki devletli bir çözüm için baskı yaparak bölgede kalıcı barışı tesis etme konusunda sıkıntılar yaşanacak.
Dünya genelinde yapılacak olan onlarca seçimde 4 milyardan fazla insan oy kullanacak. Önümüzdeki yıl yapılacak olan seçim sonuçları gerginliğin yüksek olduğu bölgeleri direk olarak etkileyecektir.
Yapılacak olan seçimlerin en önemlisi ABD başkanlık seçimleri. Eski Başkan Donald Trump iktidara gelirse dünyanın tamamını etkisi altına alacağı olumsuz havanın bir de sonuçları olacağını herkes biliyor. Yıkıcı dış politikayı sürdürmesi muhtemel olan Trump’ın, Çin ile ilişkileri, Ukrayna’daki savaşı, müttefikleriyle ilişkileri doğrudan etkilenecektir. Trump’un gergin dış politikası içinde olduğumuz çoklu kriz yılının ateşini daha da alevlendirecektir.
Benim cevabını en çok merak ettiğim soruların başında; gelecek sene yapılacak olan 50’den fazla seçim sonucunun demokratik gerilemeye neden olup olmayacağı. Dünya genelinde artan diktatör rejimlere yenileri eklenir mi bilinmez ama pek çok ülke demokrasisi kutuplaşma, hoşgörüsüzlük ve zehirli siyasetten kaynaklanan zorluklarla zaten mücadele ediyor.
Özgürlüklerin ve özellikle medya özgürlüğünün erozyona uğradığı ülkelerin baskılarını görebilmek için dünyanın geri kalanına değil de, Türkiye’deki siyasi rejimin bugününe bakmak yeterli.
Stockholm merkezli Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü tarafından yeni yayınlanan ‘Demokrasinin Küresel raporunda’ rekor sayıda düşüş gözler önüne serilmiş. Rapor, küresel nüfusun üçte ikisinden fazlasının gerileyen demokrasilerde, otoriter ya da melez rejimlerde yaşadığını ortaya koyuyor.
Dijitalleşen dünyanın önünde duran en büyük tehditlerden birisi de siber güvenlik sorunları. Kitlesel yıkım silahları olarak adlandırılan ileri teknolojinin yaratacağı etkiler önümüzdeki yılda da devletlerin korkulu rüyası olmayı sürdürecek. Yapay zeka, özellikle askeri kullanımlarla birlikte birçok tehlikeyi beraberinde getirecek.
Kapısından içeriye girdiğimiz çoklu kriz çağı, insanlar arasında dayanışmayı arttırır mı bilinmez ama 2024 yılı umarım çok sayıda zorluk ve yıkımı da beraberinde getirmez.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***