Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Düşmanlıktan Nobel adaylığına; Atatürk ve Venizelos 

Düşmanlıktan Nobel adaylığına; Atatürk ve Venizelos 


YORUM | DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU  

Geçen haftanın en ilginç gelişmelerinden birisi Erdoğan’ın Mısır’daki darbe sonrası “düşman” ilan ettiği, meydanlarda “rabia” işareti yaparak hedefe koyduğu Mısır lideri Sisi ile bir araya gelmesiydi.  

Pek çok kişi bu değişime şaşırırken bu gelişme bir taraftan da Venizelos-Atatürk yakınlaşmasını akıllara getirdi. Bundan yüz yıl önce savaşlar ve işgallerle ortaya çıkan düşmanlık sonradan dostluğa dönüşmüş hatta Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.  

OSMANLI VATANDAŞI VENİZELOS 

Eleftherios Venizelos 1864’te bir Osmanlı vatandaşı olarak Girit adasında Hanya’nın Murnia köyünde dünyaya gelmişti. Babası Hacı Petros’un Girit ayaklanmasında yer almasından dolayı henüz iki yaşındayken sürgünle tanışan Venizelos, ailesiyle birlikte bir süre Kiklad adaları içinde yer alan Siroz’da yaşamış ve eğitim almıştır. Henüz 14 yaşındayken okulda çizdiği Yunanistan haritasına İstanbul ve İzmir’i de dahil etmesi, onun Megali İdea (Büyük Fikir) düşüncesini çok küçük yaşta benimsediğini göstermektedir.  

1881’de Atina Üniversitesi’nde hukuk eğitimine başlamış ancak babasının ölümü üzerine Girit’e dönerek baba mesleği olan tüccarlığı bir süre devam ettirmiştir. Atina günlerinde öğrenci liderliği yapması hatta İngiliz Başbakan Chamberlain’le görüşerek Girit’in Yunanistan’a ilhakı fikrini aktarması, onun gelecekteki politikacılığının da habercisi olmuştur.  

1887’de uzaktan eğitim yoluyla Hukuk Fakültesi’ni bitiren Venizelos, Girit’in altısı Müslüman on biri Rum olan on yedi avukatından biri olmuştur. Girit’te yayınlanan bir gazeteyi satın alıp burada yazılar yazan Venizelos, Halepa Fermanı doğrultusunda kurulan Girit meclisine üye olarak seçildi. O, aslında adanın “muhtar” denebilecek yapısına rağmen Yunanistan’a bağlanmasından yana bir siyaseti savunmaktaydı.  

Venizelos bir süre sonra siyasete ara verse de adanın Enosis yani Yunanistan’la birleşme politikasını gazetedeki yazılarıyla savunmaya devam etti. Nitekim 1897’de “Girit Giritlilerindir” sloganıyla başlayan isyanın liderliğini yaparak Girit’te ve Yunanistan’da milli kahraman olarak tanındı.   

Venizelos Megali İdea doğrultusunda Girit’ten sonra Osmanlı Devleti’nin elindeki Ege adalarını ve İzmir’i Yunanistan topraklarına katmayı amaçlayan bir siyaset izledi. Böylece Yunanistan; Atina, Selanik ve İzmir’i içine alan bir üçgen şeklinde hem ticaret yollarını ele geçirecek hem de Ege bir Yunan gölü olacaktı. İlginç bir şekilde onun hedefinde “Rusları ve diğer Avrupa devletlerini karşısına almamak için İstanbul’u işgal etme” yoktur. 

Venizelos’un bundan sonraki adımı 1897 Osmanlı Yunan Savaşı’nın sebebi olan isyanı başlatmak oldu. O, isyanın liderliğini yapmış ve her ne kadar Osmanlı-Yunan Savaşı Osmanlı ordusunun zaferiyle bitse de Avrupa devletlerinin müdahalesiyle Girit’in özerkliği gerçekleşmiştir. 

1899 seçimlerinde meclise yeniden seçilen ve hükümette Adalet Bakanlığı görevini üstlenen Venizelos, yüksek komiserlik görevine atanan Prens Georgios’la görüş ayrılığı yaşadı. Tek amacı Girit’in Yunanistan’a bağlanmasıydı. Prens’e karşı 1905’te isyan ederek onun adadan ayrılmasını sağladı. O artık yeni bir komiser atansa da adanın asıl siyasi lideriydi.  

Venizelos’un bu çabaları, 1908’de Girit meclisinin Yunanistan’la birleşme kararı almasıyla sonuçlandı. Bu karar Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmese de Balkan Harbi sonunda iki devlet arasında yapılan Atina Antlaşması ile Girit’in ilhakı onaylandı.  

YUNAN YAYILMASI  

1821’de Mora’da çıkan isyana Avrupalı devletlerin verdiği destek 1829-Edirne Antlaşması’na göre bağımsız bir Yunan devleti kurulmasıyla sonuçlanmıştı. Bundan sonra Yunanistan sürekli Osmanlı Devleti aleyhine genişlemiş; Mora’dan sonra Teselya’yı topraklarına katmıştı. 

1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda yaşanan yenilgi Yunanistan’a ağır bir darbe indirmiş hem politik hem de ekonomik yönden krizlere yol açmıştı. 1909’a gelindiğinde ise Gudi hareketi denilen askeri darbe ile hükümet yönetimden uzaklaştırıldı ve geçici bir hükümet kuruldu. 1910 yılında da Girit’ten “taze kan” olarak gelen Venizelos, seçimlerde milletvekili seçildi. Kendisine tek itiraz ise “tebaası olduğu” Osmanlı yönetiminden gelmişti. 

Venizelos seçim zaferi sonrasında başbakan olarak hükümeti kurdu ve “Küçük Asya” macerasına kadar devam edecek yayılmacı politikasını uygulamaya koydu.  Venizelos kurduğu Liberal Parti ile yenilenen 1910 seçimlerinde meclisin %84’ünü kazanarak tekrar hükümeti kurmaya hak kazandı. Seçimlerde elde ettiği başarı, politikalarının halkın tam desteğini aldığını da gösteriyordu. O bu politikalarıyla 1912 seçimlerini de kazanacak ve hem Balkan Savaşlarında hem de Birinci Dünya Savaşı’nın başında ülke yönetimini elinde tutan kişi olacaktır. 

Venizelos iktidarında yeni bir anayasa yaparken bir taraftan da ordu ve donanmayı güçlendirdi. Öncelikli hedefini ise Osmanlı Devleti’nin Makedonya topraklarını ele geçirmek ve Girit’i Yunan toprağı yapmak olarak belirlemişti. Dış politikada ise kraliyet ailesinin Alman kökenli olmasına rağmen İngiltere ve Fransa’ya yakınlaşmayı tercih etti. Onun iktidarında donanma için İngiltere, ordu için de Fransa’nın desteği alındı.  

Venizelos ordu ve donanmaya büyük bir bütçe ayırarak ordu mevcudunu Balkan Harbi öncesinde 92.000’e çıkarmayı başardı. 1911 Türk-İtalyan Savaşı sonrasında gereken ortamın doğduğu düşüncesiyle hareket etti ve önce Osmanlı Devleti’ne karşı Bulgaristan’la bir ortak savunma antlaşması yaptı. Sırbistan’la Bulgaristan arasında daha önce bir ittifak yapıldığından artık Balkan ittifakı uygulamaya konulmuş oluyordu.  

Yunanistan Balkan Harbinde güçlü donanmasıyla Ege’de büyük bir hakimiyet sağlayacak ayrıca Osmanlı ordusunun Rumeli’ye sevkine engel olacaktı. Sonuçta bu savaşta hedeflerine ulaşarak; Osmanlı donanmasına büyük bir darbe indirerek Ege adalarını ele geçirecek, Epir bölgesini işgal edecek ve Makedonya bölgesinin en önemli limanı ve Balkanlara açılan kapısı Selanik’e de Bulgar ordusundan önce sahip olacaktır.  

Yunanistan’ın Balkan Harbi’ndeki diğer başarısı ise savaş ortamında Girit’i kendi topraklarına kattığını açıklaması olmuştu. Ayrıca Bulgarların işgal ettiği Batı Trakya ve Kavala da daha sonra Yunanlıların olacaktır.  

Venizelos böylece Balkan Harbi sonunda Yunanistan’ın sınırlarını iki kat genişletmiş, Yanya, Selanik ve Kavala gibi zengin şehirleri ele geçirmişti. Sonuçta Megali İdea’nın önemli bir kısmını gerçekleşmiş, geriye sadece Batı Anadolu’nun işgali kalmıştı. 

Venizelos’un son adımı Yunanistan’ın Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle mümkün olabilirdi. Ancak Venizelos, Kral Konstantin’le arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle 1915 yılında başbakanlığı bırakmaya zorlandı. Sonrasında yapılan seçimleri kazanıp İtilaf devletleri yanında savaşa girmek isteyince yine görevden uzaklaştırıldı.  

Venizelos bu dönemde bir süre Selanik’te hükümet kurarak mücadelesine devam etti. 1917 yılında İngiliz ve Fransızların desteğiyle Kral Konstantin’i sürgüne göndererek yeniden başbakanlığı elde etti. Sonrasında da Yunanistan, İtilaf devletlerinin yanında savaşa girdi.  

Savaş sonunda galip devletler arasında yer alan Yunanistan, Venizelos iktidarında Megali İdea yolunda önemli bir adım atarak Anadolu’yu işgale başladı. Ancak bu başarıya rağmen Venizelos, seçimleri kaybetti ve Paris’e gitti.  

ATATÜRK NOBEL ADAYI  

Anadolu işgalinde büyük bir felakete uğrayan Yunanistan’da Venizelos, bu sefer de Lozan görüşmelerinde tekrar sahneye çıktı. Venizelos 1924’te bir süre başbakanlık görevinde de bulunacaktır.  

Millî Mücadele büyük ölçüde Yunanlılara karşı yapılmış ve Lozan Antlaşması ile iki tarafı ilgilendiren pek çok konuda karar alınmıştı. Buna rağmen iki devlet arasında 1930 yılına kadar birçok problem yaşandı.  

Lozan’da yer alan Yunanistan’daki Müslüman ahalinin Anadolu Rumlarıyla değiştirilmesi yani mübadele konusu; İstanbul’da kalacak Rumların belirlenmesi (etabli), mübadillerin geride bıraktıkları malların durumunun ne olacağı gibi sorunları da beraberinde getirmişti. 

Yunan ve Türk tarafları arasında diğer gerginlik ise Patrikhane meselesi oldu. Ankara, Lozan’da patrikhaneyi yurt dışına çıkarmak istemişse de başaramamış, antlaşma sonrasında da patrikhaneye sürekli güçlük çıkarma politikası izlemiştir. 

İlk olarak patrik Meletios, bazı iddialara göre hayatını tehlikede gördüğünden daha Lozan imzalanmadan 1923 temmuzunda ülkeden ayrıldı. Yerine VII. Gregorius patrik oldu. Ancak onun ölümünden sonra Constantin Arapoglou patrik seçilince yeni bir kriz çıktı. Krizin nedeni yine mübadelenin yorumlanmasıyla ilgiliydi. Sonunda Arapoglou sınır dışı edildi ve yerine yeni bir patrik seçilerek sorun çözüldü.  

Mübadelede karşılaşılan problemler de uzun bir süre iki taraf ilişkilerinin gergin bir şekilde seyretmesine neden oldu. 1925 yılında iki taraf arasında yapılan Ankara Antlaşması ile etabli meselesi çözüldü ve yakınlaşma süreci başladı. Nitekim Atina’ya ilk Türk elçisi de bundan sonra gönderilerek diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu. 

1927 yılında da mübadillerin geride bıraktıkları mallar konusunda Atina Antlaşması imzalandı. Bir yıl sonra da Yunanistan’da iktidara “Megali İdea’nın ateşli savunucularından” Venizelos’un gelmesiyle iki devlet arasında yakınlaşma süreci hızla ilerlerdi.  

Bundan dokuz yıl önce Anadolu’daki Yunan işgalini başlatan Venizelos, seçim kampanyasında Türkiye’ye uzlaşma çağrısı yapmış, iki devletin mevcut sınırlara saygılı olmasını istemişti. Venizelos, partisi 1928 seçimlerinde başarılı olup yeni hükümeti kurunca da başbakan İsmet Paşa’ya bir mektup gönderdi. 

Venizelos mektubunda; iki tarafın mevcut sınırlara saygı göstermesi gerektiğini belirtiyor ve Yunanistan’ın Türkiye topraklarında gözü olmadığını yazıyordu. İsmet Paşa da cevabında; dostluk ve iyi ilişkiler kurmanın önemini vurguluyordu.  

İki taraf arasında bu şekilde başlayan yakınlaşma, arada gerginlikler olsa da 1930 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile sonuçlandı. Sonrasında İsmet Paşa’nın davetine olumlu cevap veren Venizelos, 1930 Ekim ayında Ankara’ya geldi ve iki taraf arasında tarafsızlık ve uzlaşma sağlayan ve ticari ilişkileri kolaylaştıran anlaşmalar imzalandı. 1931 yılında da İsmet Paşa, Atina’ya iade-i ziyarette bulundu.  

Daha 1922’ye kadar savaşan iki devlet artık önemli bir iş birliği içine girmişlerdi. Arada yaşanan gerginliklere rağmen 1933 yılında iki devlet arasında bir gümrük birliği kurulması ve bunun siyasi birliğe dönüşmesi gibi “hayal sayılabilecek” konular gündeme gelmişti.  

Siyaset ve uluslararası ilişkiler, dıştan bakılınca anlaşılması kolay gözükse de ayrıntıya inildiğinde yorumlamanın çok zor olduğu bazen de imkânsız olduğu alanlardır. Atatürk devrindeki Türk-Yunan ilişkileri de bunlardan birisidir.  

İki taraf arasındaki politika değişikliğinin temelinde, Türkiye’nin yayılmacı bir politika izlememesi ve Venizelos’un da realist davranması vardır. Özellikle Balkanlar ve Akdeniz’e yönelik olarak ortaya çıkan İtalya tehdidi ve Bulgaristan’ın revizyonist politikası da yakınlaşmada etkili olmuştur.  

Bu şekilde gelişen ilişkiler; Balkan Paktı’nın kurulmasıyla sonuçlanacak, Yunanistan Montrö düzenlemesi için olumlu görüş bildirecek hatta Yüzellilikleri de ülkeden çıkaracaktır.  

1933 seçimlerini kaybeden ve artık muhalefette olan Venizelos, Türk-Yunan dostluğunda bir adım daha ileri gitmiş ve 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir.  

Venizelos mektubunda; “… Ciddi anlaşmazlıklarla ayrılmış olan milletlerle samimi bir barış örneği veren bu yakınlaşmadan iki ülke için olduğu kadar Yakın Doğu barışı için de yararlı sonuçlar doğmuştur. Barışın medyun olduğu bu kıymetli katkının sahibi Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır…” diyordu. 

 1934 Nobel Barış Ödülü Atatürk’e değil de silahsızlanma çalışmalarına katkısından dolayı İngiltere’nin İşçi Partisi lideri Arthur Henderson’a verilmiştir. Ancak bu gelişme, devletler ve siyasi liderler arasındaki ilişkilerin kısa bir zamanda nasıl hızla değişebileceğine dair iyi bir örnek olarak tarihteki yerini almıştır. 

Bilindiği gibi Atatürk, on beş yıllık cumhurbaşkanlığı süresince herhangi bir yabancı ülkeyi ziyaret etmemiştir. Fakat böyle bir seyahat olsaydı, ilk tercih edeceği ülkelerden birisi muhtemelen Yunanistan olacaktı.  

Venizelos 1935’te Yunanistan’da yaşanan darbe teşebbüsünden sonra ülkeyi terk etti ve 1936 yılında Paris’te sürgünde iken hayata veda etti.  

Kaynaklar: Eser, M. (2017), Yunan Kaynaklarına Göre Eleftherios Venizelos’un İlk İktidarı Sırasında Türk-Yunan İlişkileri, İstanbul Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul; Yanardağ, M. (2020), Eleftherios Venizelos, Ankara Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, Ankara; Bilgiç, B. S. (2015), “Atatürk Döneminde Türk-Yunan İlişkileri 1923-1938”, ATAM, S. 91, s. 1-28; Çakmak, Z. (2008), “Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne Aday Göstermesi”, Erdem, S. 51, s. 91-109; Mango, A. (2000), Atatürk, İstanbul, Sabah Kitapları.  

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version