Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

DBP’den tutum belgesi: Örgütlenme seferberliği başlatıldı

DBP'den tutum belgesi: Örgütlenme seferberliği başlatıldı

AMED – Örgütlenme seferberliği vurgusu yapılan DBP’nin tutum belgesinde, Kürt sorununun çözümünde yegane muhatabın PKK Lideri Abdullah Öcalan olduğu belirtildi. 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), 12 Kasım’da Ankara’da gerçekleştireceği 6’ncı Olağanüstü Kongre öncesi Amed’in Rêzan (Bağlar) ilçesinde bulunan bir düğün salonunda “Örgülü toplumla özgür yaşamı kuralım” şiarıyla konferansını gerçekleştirdi. Binlerce kişinin katılımıyla yapılan coşkulu konferansta, tutum belgesi açıklandı. 

Kürtçe ve Türkçe hazırlanan “Örgütlü Toplumla Özgür Yaşamı Kuralım Konferansı Tutum Belgesi”nde, partinin önümüzdeki dönem mücadele hattına dair yol haritası yer aldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik çözümüne vurgu yapılan tutum belgesini Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) PM Üyesi Beybun Aslan okudu. 

Metnin tamamı şöyle: “Kürt halkı başta olmak üzere ezilenlerin temel hak ve özgürlükleri için destansı bir mücadele veren, bugün aynı iddia, kararlılık ve ısrarla temsilini partimiz Demokratik Bölgeler Partisi ile devam eden onurlu siyasi geleneğimizi bugünlere getiren demokrasi şehitlerimizi minnetle yâd ediyor; anılarına bağlılığın nişanesi olarak ideallerini zaferle taçlandıracağımızın sözünü yineliyoruz. Özgürlük mücadelemizin yüce değerleri uğruna faşizmin zindanlarında olan ve tüm zorluklara rağmen alanlarda direnişi omuzlayan yoldaşlarımızı ve direngen halkımızı en devrimci duygularla selamlıyoruz.  

Halk olarak tarihi ve bir o kadar kritik bir süreçten geçerken, partimiz 6. Olağanüstü Kongre çalışmaları kapsamında halkımızla yapılan yoğun toplantılarla hem geçmiş dönemin muhasebesi yapıldı hem de önümüzdeki mücadele döneminin gereklilikleri kapsamlı bir şekilde değerlendirildi ve bu eksende il-ilçe kongrelerimiz önemli oranda tamamlandı. Halkımız ve örgütlü yapılarımızla yürütülen tartışmalardan aldığımız güçle ve moralle bugün (5 Kasım 2023) Amed’te binlerin katılımıyla ‘Örgütlü Toplumla Özgür Yaşamı Kuralım’ şiarıyla büyük konferansımızı gerçekleştirdik.  

ÖRGÜTLÜ TOPLUM

Konferans ve kongre sürecimiz, faşizmin yoğun ve kesintisiz saldırılarına karşı parti örgütlerimiz ve halkımızın yenilmez ve sarsılmaz mücadele kararlılığının tekrar teyidi ve tezahürü olmuştur. Eleştiri ve özeleştiriyle edinilen geçmişin dersleri temelinde, parti olarak yeni dönemin ideolojik, politik ve örgütsel görev ve sorumluluklar tespit edilmiş; mücadele azim ve kararlılığı vurgulanmıştır. Konferansımız, Kapitalist Modernite sisteminin yaşadığı krizi ve buna bağlı olarak Ortadoğu’da yaşanan kaos ile Kürdistan’da devam eden savaş durumunu kapsamlı bir şekilde değerlendirmiştir. Yegâne çözümün Demokratik Modernite olduğu gerçeğinden hareketle, Sayın Abdullah Öcalan’ın insanlığa sunduğu ‘Demokratik, ekolojik, kadın, özgürlükçü’ paradigma ve zihniyetinin hayata geçirilmesi zaruriyetinin altını çizmiştir. Ulus devlet faşizmi ve işbirlikçilerinin Kürdistan’da yürüttüğü kültürel soykırım, toplum kırım ve ekolojik kıyım saldırılarını değerlendiren konferansımız, ‘İdeolojik Mücadele’, ‘Eğitim ve Aydınlanma’, ‘Örgütlenme ve İnşa’  ile demokratik eylem hattının geliştirilmesi ekseninde mücadelenin büyütülmesi ve bu temelde Kürt halkının kimlik ve statü talebinin ‘Örgütlü Toplumla Özgür Yaşamı Kuralım’ şiarıyla yükseltilmesini kararlaştırmıştır. Konferansımız, bu gündemler bağlamında önümüzdeki dönemin yol haritasını belirlemiş, mücadele hattını netleştirmiştir. 

TEK YOL DEMOKRATİK MODERNİTE 

Kapitalist modernitenin yaşadığı çoklu krizler derinleşerek kronik hale gelmiştir. Yaşanan kaos ve krizler artık insanlık için varoluşsal tehlikeler yaratacak düzeye ulaşmıştır. Kendini savaşlar üzerinden sürdüren kapitalist sistem, sömürüyü derinleştirmek için Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesini sonu gelmez savaş ve çatışma alanına dönüşmüştür. Milliyetçilik ve dincilik zehriyle halkları düşmanlaştırarak birbirine kırdırtılması üzerinden dizayn edilen savaş ve çatışma bölgelerinde insanlığa karşı suçlar işlenmektedir. Kıyım, katliam, açlık ve yoksullukla milyonlarca insan yerinden edilerek göçe zorlanmakta, yüz milyonlar temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum kalmakta, milyarlarcası temiz suya dahi ulaşamamakta, ekolojik sistem hızla çökmekte ve insanlık adeta bir felakete sürüklenmektedir. Vahim olanı ise bu tablonun sorumlusu olan kapitalist modernite sistemi ve aparatı ulus devletler, insanlığın felaket düzeye ulaşan sorunlarına bir çözümlerinin olmamasıdır. 

ÇÖZÜM HALKLARIN BİRLEŞİK MÜCADELESİNDE

Aksine tekellerine aldıkları insanlığın ekonomik kaynakları başta olmak üzere tüm olanaklarını yeni savaş, kıyım ve katliamlar için seferber etmektedirler. Sistemin yapısallığından kaynaklanan kaos ve krizlerin; savaş ve sömürünün sistem tarafından çözülmesi mümkün değildir. Bu vahşi sistem tüm kurum ve kurallarıyla tıkanmış ve iflas etmiştir. Yılanın kuyruğunu ısırması misali dinci, milliyetçi, cinsiyetçi sağ siyaset üzerine kurulu ulus devletlerin bizâtihi ürünü oldukları kapitalist modernite sistemini ilga etmiş; sistemin gerçek yüzü ve karakteri olan ‘kimin gücü kime yetiyorsa’ düsturuyla adeta vahşet kurallarının geçerli olduğu bir döneme geçiş yapmıştır. Kapitalist modernite vahşetinin hedefinde elbette toplumsallık ve değerleri, sömürülen, göçe zorlanan ve katliamdan geçirilen halklar vardır. Dolayısıyla toplum kırım, kadın kırım ve doğa kırım sistemine karşı çözüm de devrimci demokratik öncülüğün ve ezilen halkların ortak, birleşik mücadelesindedir.  

DEMOKRATİK KONFEDERAL SİSTEM

Milliyetçilik, dincilik, mezhepçilik ve kadın düşmanlığı üzerinden halkları zehirleyerek birbirine kırdırtan işgalci, sömürücü, katliamcı sistem ve aparatı ulus devletçiliğe karşı yegâne çözüm demokratik, ekolojik, kadın, özgürlükçü, paradigma ile tüm farklılıkların eşitliği temelinde bir arada yaşamını sağlayacak olan demokratik ulus, demokratik özerklik ve demokratik konfederal sistemin inşasıdır. Konferansımız, ideolojik, politik ve zihniyet olarak aynı kaynaktan beslenen bu iki saldırganlığa karşı halkların alternatifsiz, çözümsüz ve çaresiz olmadığı gerçeğinden hareketle ‘Demokratik, ekolojik, kadın, özgürlükçü paradigma’ mücadelesini yükseltme ve tüm halkları bu direnişe katma kararlığını vurgulamıştır.  

ULUS DEVLET

Kapitalist modernitenin savaş ve sömürüye dayalı acımasız ve kanlı döngüsünün en fazla yoğunlaştığı bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir. Statükocu, despotik ulus devletlerin farklılıkları yok sayan, inkâr ve imha zihniyetinin sonucu olarak ortaya çıkan sorunlar yüzyıllardır milliyetçi, dinci ve mezhepçi fay hatları üzerinden çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir. Halkların eşitlik temelinde birlikte yaşamını sağlayacak olan etnik, inançsal ve kültürel farklıklarıyla en basit ekonomik, toplumsal ve politik sorunları dahi kronik çatışma alanlarına dönüştürülerek, savaş ve sömürü zemini haline getirilmiştir. Ulus devlet, dincilik ve milliyetçilik parantezine sıkıştırılan bölge halkları, zifiri karanlık bir gericilik ve sömürü sarmalına sürüklenerek, sorun çözme kabiliyeti kötürüm hale getirilmiştir. Bu acımasız ve kanlı kısır döngü bir yandan tekçi, despotik ulus devletlerin iktidarlarını sürdürme öte yandan bölgenin kaynak ve olanaklarını kapitalist hegemon güçlere peşkeş çekilmesinin zemini haline getirilmiştir. 

ÇÖZÜM MEVCUT STATÜKOYU YIKMAKLA MÜMKÜN

Kürdistan ve Filistin sorunu başta olmak üzere bölgede yaşanan tüm savaş ve çatışmaların temelinde kapitalist modernite sisteminin Birinci ve İkinci Dünya Paylaşım Savaşları ile bölgede oluşturduğu dizaynın sonuçlarıdır. Etnik, inançsal, kültürel, coğrafi ve demografik olarak iç içe yaşayan toplumların homojen ulus devlet oluşturma amacıyla milliyetçi ve ırkçı politikalarla birbirine düşman hale getirilmiştir. Ulus devlet faşizminin en kanlı ve vahşi şekilde uygulandığı Kürdistan ve Filistin meseleleri başta olmak üzere kapitalist modernite ve ulus devletlerin sebep oldukları Ortadoğu’nun herhangi bir sorununa çözüm olmaları eşyanın tabiatına aykırıdır. Ulus devlet çözümü, taraf haline getirilen halk, inanç ve kültürlerden birinin imha edilmesini gerektirmektedir. Nitekim yüz yıldır bölgenin en kadim halkları Kürtler, Filistinliler, Ermeniler, Süryaniler, Beluçlar ve diğer inanç ve kültürlere katliam ve soykırımla yapılan da budur. Filistin ve İsrail haritasına bakıldığında dahi sorunların tek çözüm yolunun Sayın Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Paradigması temelinde demokratik ulus, demokratik özerklik ve demokratik konfederalizmdir. Bu nedenle Kürdistan ve Filistin meselesi başta olmak üzere Ortadoğu’nun sorunlarının çözümü yüz yıl önce farklılıkların inkâr ve imhası temelinde dizayn edilen ulus devletçi zihniyetin ötesine geçmek ve mevcut statükoyu yıkmakla mümkündür. 

Bu bağlamda konferansımız, kapitalist modernite ve tekçi, inkârcı ulus devlet zihniyetine karşı partimiz, tüm Ortadoğu’da halkların özgürlük baharını müjdeleyen mücadelesini büyütürken; tüm demokratik kesimleri bu mücadeleye katılmaya ve destek vermeye çağırmıştır.    

KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ 

Dört ulus devlet arasında paylaşılana Kürdistan meselesi, bölgesel mahiyet taşıyan Kürt halkının statü meselesidir. Sadece bir ulus devletin sınırları içine hapsedilerek değerlendirilemez. Kürdistan meselesi Ortadoğu kördüğümünün anahtarıdır ve aynı zamanda çözümü de kaos ve kriz yaratan bu kördüğümün çözülmesi anlamına gelir. Kürt halkının devrimci, demokratik müttefik ve dostlarıyla geliştirdiği sistemsel, ideolojik, politik mücadele hattı özelde Ortadoğu halkların genelde insanlık için yeni yaşam umudu haline gelmiştir. Kürt halkının Ortadoğu’da gerçekleştirdiği kadın devrimi başta olmak üzere ideolojik, politik ve toplumsal kazanımların Rojava Devrimi’yle halkların, inançların ve kültürlerin demokratik ulus perspektifiyle farklılıkların eşitliği temelinde inşa ettiği ortak yaşam kapitalist modernite güçlerini rahatsız etmiştir. 

KDP’NİN İŞBİRLİĞİ 

Tarihi boyunca alternatif sistemlere karşı saldırı içinde olan kapitalist modernitenin hegemon güçlerin onayı ve göz yummasıyla AKP-MHP faşizmi varlık gerekçesi olarak gördüğü Kürt düşmanlığı üzerinden Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ne yoğun saldırılar başlatmıştır. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal ederek, Kürtleri yerlerinden ederek göçe zorlamış ve buralara çeteleri yerleştirerek, bir insanlık suçu olan demografik değişimi amaçlayan savaş suçları işlemiştir. KDP işbirliğiyle Rojava’ya ambargo uygulayarak halkı tehcire zorlamış ve son olarak sivilleri ve yaşamsal altyapılarını hedef alarak faşist, soykırımcı zihniyetini göstermiştir. Ortadoğu’da dengelerin yeniden savaşla dizayn edildiği kritik bir dönemde KDP’nin işgalcilerle yaptığı işbirliği dört parça Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve geleceğini ciddi tehlikelerle yüz yüze bırakmaktadır. 

Kürdistan’ı kendi yayılma alanı haline getirme stratejisi yürüten faşizm içerden de siyasi kırım operasyonları ve zindanlardaki işkence uygulamaları başta olmak üzere Kürt kimliği, dili ve kültürüne karşı her türlü saldırıyı yaparken; özgürlük ve demokrasi mücadelemize karşı milliyetçilik ve dinciliği üzerinden yeni işbirlikçi odaklar yaratma arayışındadır. 

ÖRGÜTLÜ TOPLUMLA ÖZGÜR YAŞAMA

Faşizmin toplum kırım, kültür kırım ve kadın kırım politikalarına karşı, halkımızın destansı mücadelesi büyük bedeller pahasına da olsa her alanda devam etmektedir. Dışarıda öncü parti, içeride binlerce siyasi tutsak, alanlarda milyonların mücadele ve direnişi kesintisiz sürmektedir. Gericiliğe karşı Kürt kadın hareketi Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada zihniyet devrimine öncülük etmektedir. Mücadelenin her alanında öncü önderlik direniyor, parti direniyor, halk direniyor. Saldırıların düzeyi ve bedelin büyüklüğü ne olursa olsun özgür yaşamda ısrar ediyor, toprağını, dilini, kimliğini, kültürünü ve değerlerini sahiplenerek mücadele yürütüyor. Konferansımız, Kürt halkının devredilemez hakkı olan statü talebi gerçekleşinceye kadar büyüyerek sürdürülme kararlığını teyit etmiş; Kürdistan’ın kalbinde bulunduğu Ortadoğu tarihsel bir kırılmadan geçerken ‘Örgütlü Toplumla Özgür Yaşamı Kuralım’ şiarını mücadele hedefi olarak belirlemiştir. 

YEGANE MUHATAP SAYIN ÖCALAN’DIR

Sayın Abdullah Öcalan Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin politik, toplamsal temsiliyeti ve iradesi olduğu kadar; insanlığın sorunlarına çözüm üreten ideolojik ve tarihsel bir önderliktir. Kürt meselesinin diyalog ve müzakereyle çözülmesinde yegâne muhataptır. 25 yıldır bir insanlık suçu olan mutlak tecrit koşullarında tutsak edilmesi Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözüm önündeki en büyük engeldir. Sayın Öcalan’ı Kürt meselesinden ayrı, Kürt meselesini de Sayın Öcalan’dan bağımsız ele almak mümkün olmadığı gibi; bu tür arayış ve çabaların Kürt halkının nazarında çözümsüzlüğe hizmet etmekten başka anlamı da yoktur. Geçmiş tarih ve pratikler göstermiştir ki konuşan Sayın Öcalan, konuşan halklar, barışan inançlar, kültürler ve toplumsal kesimlerdir. Tersi ise tecrit edilen Sayın Öcalan, tecrit edilen halklar ve tüm toplumsal kesimlerdir. Sayın Öcalan ne zaman konuşmuşsa Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye ve bölge halklarının sorunlarına fikir ve önerileriyle çözüm üretmiş; savaş ve çatışma denkleminin dışında sorunlara diyalog ve müzakere yolları açmıştır. 

TECRİDE KARŞI DİRENİŞ 

Faşizmin mutlak tecridi derinleştiğinde ise savaş ve çatışma ortamı başlamış halklar, inançlar ve kültürler arası kutuplaşma ve düşmanlık derinleşmiştir. İnsanlık dışı mutlak tecrit, Kürt meselesini çözümsüz bıraktığı gibi Türkiye’de yaşayan halkların da barış içinde ve birlikte yaşam umudu ve olanağı elinden alınması anlamına gelmektedir. Kürt meselesinin halkımızın statü talebi temelinde çözülmesi; halkların barış umudunun hayat bulması için Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecridin kaldırılması demokrasi iddiasında olan herkesin ve her kesimin ahlaki, vicdani ve toplumsal sorumluluğudur. Konferansımızda, tecritle yaşamanın asla kabul edilmeyeceği ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanana kadar mücadele ve direnişin yükseltilmesini öncelikli gündem olarak belirlemiştir. 

KÜRT HALKI STATÜSÜZ BIRAKILMAK İSTENİYOR

Ortadoğu, sistemsel kaos ve krizinin en fazla derinleştiği bölgedir. Buna bağlı olarak bölgenin kalbi durumunda olan Kürdistan, yaşanan siyasal gelişmelerden hem en fazla etkilenen hem de etkileyen bir pozisyondadır. Küresel ve bölgesel kaos ve kriz dönemlerinde Kürt ulusal birliğinin olmaması tarihsel dönüm noktalarında gerçekleşen yeni şekillenme ve dizayn süreçlerinde statüsüz kalmasına neden olmuştur. Yüzyıl önce Kürdistan’ın parçalanması ve Kürt halkının statüsüz bırakılması üzerine kurulan statüko çökerken; yeni bir şekillenme ve dizayn süreci yaşanmaktadır. Varlığını Kürt halkının inkârı üzerine kuran despotik ulus devletler yine Kürt halkının statüsüz bırakarak, yüz yıl önce başlatılan soykırım sürecini tamamlamak istemektedir. 

ULUSAL BİRLİK 

Çetin ve zorlu bir döneme girilirken geçmiş hataların tekrarlanmaması, Kürdistan ve Kürt halkının geleceği açısından hayati önemdedir. Varlık ve yokluk mücadelesinin verileceği önümüzdeki süreçte Kürt ulusal birliğinin kurulması, statünün garanti edilmesi, varlığın korunması ve özgürlüğün sağlanması anlamına gelmektedir. Konferansımız önümüzdeki dönemde ulusal birliğin aciliyeti ve mahiyetini vurgulamış, bu tarihi süreçte ulusal birliğe gelmeyen kesimlere karşı ulusal tutum alınması çağrısı yapmış ve tüm engellere rağmen ulusal birliğin en geniş anlamda sağlanması için mücadele etmeyi öncelikli görev olarak önüne koymuştur.  

ÖZ ÖRGÜTLÜLÜK

Halkımızın büyük bedellerle yürüttüğü mücadelenin sonucu olarak resmi ideolojinin Kürt kimliğini açıktan inkâr etmesi zor hale gelmişse de, Kürt dili ve kültürüne karşı inkâr politikaları daha sinsi ve derin bir şekilde yürütülmektedir. Bilinçli ve sistematik olarak yürütülen asimilasyon ve entegrasyon politikalarıyla Kürt dili ve kültürü fiilen yasaklanmakta, yaşamın tüm alanlarında yok edilmeye çalışılmaktadır. Kürdistan’ın tarihi değerleri ve coğrafyası adeta çağdışı bir ganimet zihniyetiyle talan edilmektedir. Bir yandan termik santraller, barajlar ve maden ocaklarıyla ekolojik denge tahrip edilirken, öte yandan ormanlar korucular eliyle talan edilmektedir. Uyuşturucu maddeler, fuhuş ve mafya ağları görmezden gelinerek adeta teşvik edilmekte ve Kürt halkına toplumsal kırım uygulanmaktadır. Konferansımız, kültürel soykırım, ekolojik kıyım ve toplum kırıma karşı halkımızın öz örgütlülüğünün geliştirmesi, uyuşturucu ve fuhuş ağlarına karşı her mahalle ve sokakta örgütlenerek, mücadele ve direnişi geliştirmeyi bir görev olarak önüne koymuştur.   

ÖZGÜRLÜK KENDİNİ YÖNETMEKLE BAŞLAR

Faşizmin 2016 yılından itibaren başlattığı kayyım gaspı özünde, Kürt halkının kendini yönetme, seçme ve seçilme hakkının inkâr edilerek sömürge zihniyetiyle 21. yüzyılda kölelik dayatmasıdır. Kürt halkı faşizmin köleleştirme politikalarına nasıl bugüne kadar izin vermediyse; bundan sonra da büyük bedellerle elde ettiği kazanımlarını sonuna kadar savunacaktır. ‘Özgürlük kendini yönetmekle başlar’ felsefesini şiar edinen bir halk ve mücadele geleneği olarak kendimizi yönetme hakkımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Konferansımız, bir sömürgecilik ve kölelik dayatması olana kayyım uygulamalarına karşı statü, kendini yönetme, seçme ve seçilme hakları başta olmak üzere tüm kazanımlarını korumayı ulusal bir görev olarak değerlendirmiştir. 

İDEOLOJİK MÜCADELE İLE ZİHNİYET DEVRİMİNE

Ulus devlet zihniyetinin ekonomik ve kültürel hegemonyasının temelinde kurduğu ideolojik hegemonya yatmaktadır. Tekeline aldığı medya ve iletişim araçlarıyla bireyi ve toplumsal gerçekliği çıkarları doğrultusunda her gün yeniden şekillendirmektedir. Bir yandan var olan ideolojik hâkimiyetini tahkim ederken, öte yandan ‘ideolojilerin sonu’ propagandasıyla kendisine tehlike olarak gördüğü ideolojik mücadeleleri kriminalize etmektedir. Bilinç çarpıtma saldırılarına karşı bütünlüklü ve anlamlı düşünme sistematiği olan ideolojik mücadele olmadan herhangi bir mücadelenin stratejik ilke, amaç ve hedeflerine bağlı kalarak başarıya ulaşması mümkün değildir. Son yıllarda halkımıza ve demokrasi mücadelemize yönelik bir yandan yoğun bir saldırı yürütülürken, öte yandan halkımıza dincilik ve milliyetçilik adı altında resmi ideolojiye hizmet edecek yapay gerçeklikler dayatılmaktadır. Kürt halkının en temel hakları olan statü, dil, kimlik ve kültürel haklarını görmezden gelen ‘bu yapay kesimlerin’ tek görevi halkımızın büyük bedellerle kazandıkları değerlere saldırarak bilinç çarpıtması yaratmaktır. 

Konferansımız, varlığını Kürt halkının yokluğu üzerine kuran resmi ideolojinin ve bekçisi işbirlikçi kesimler tarafından farklı kılık ve söylemlerle yürütülen ideolojik saldırılara karşı halkımızın tarihsel, toplumsal ve kültürel değerlerini her şartta geliştiren ve savunan ideolojik mücadele ve zihniyet devrimi kesintisiz bir şekilde yürütülecektir.

DEMOKRATİK YAŞAMI KURACAĞIZ

Siyasal geleneğimizde eğitim ve aydınlanma çalışmaları değişim ve dönüşümün temel aracıdır. Ulus devlet faşizminin resmi ideolojinin gereği olarak Kürt halkına yönelik sistematik bir şekilde yürüttüğü bilinç çarpıtması ve tekeline aldığı medyayla yürütülen kara propagandaya karşı eğitim, bilinçlendirme ve aydınlanma çalışmaları her zamankinden daha hayati hale gelmiştir. Halkın siyasi süreçlere daha etkili katılımı, demokratik işleyişin hayat bulması; açık, şeffaf ve hesap verebilir bir siyasi kültür ve etiğin siyaset ve toplumsal hayatta hâkim olması demokratik toplum ve yeni yaşamın inşa edilmesinin olmazsa olmazıdır. Modernite ve ulus devlet zihniyetinin tekelinde tuttuğu siyaseti daha fazla halklaştırarak siyasetçi çıkaran değil, siyaset yapan halk gerçekliğini güçlendireceğiz. Bu bağlamda temsili olduğumuz siyasi geleneğin eğitim ve aydınlanma çalışmalarının yarattığı büyük bir miras ve önemli kazanımları vardır.

AYDINLANMA SEFERBERLİĞİ 

Faşizmin yoğun kara propagandasına rağmen geleneğimizin yürüttüğü eğitim ve aydınlanma çalışmaları ideolojik, politik düzeyi yüksek, demokratik değerleri benimsemiş bir parti ve halk gerçekliği açığa çıkarmayı başarmıştır. Okuyan, tartışan, kendini ve çevresini eğiten, değiştiren, dönüştüren halk gerçekliğimizi güçlendirerek, demokratik toplum inşa çalışmalarımızı daha ileriye taşıyacağız. Konferansımız, bu ihtiyaca vurgu yaparak, parti okulumuz, parti örgütlerimiz ve üyelerimizin bu süreçte bir aydınlanma neferi olarak çalışması, her mahalleye, her sokağa, her eve ulaşarak aydınlanma seferberliğimizi en kapsamlı şekilde yürütülmesini temel bir görev olarak ifade etmiştir. 

ÖRGÜTLÜ BİREY, PARTİ, TOPLUMLA VAR OLACAĞIZ

Örgütlenmek en temel toplumsal varoluş şeklidir. Öz örgütlülüğünü yitirmiş herhangi bir parti, halk ve toplum mutlaka varlık yokluk sorunuyla karşı karşıya kalır. Örgütlenmeyen toplum ve halk yönetilmeye, sömürülmeye ve yok olmaya mahkûmdur.  Bu nedenle tarihteki en yoğunlaşmış örgütlenme olan devlet denilen organizasyon kendi örgütlülüğünü kutsarken; kendisi dışında en basit bir örgütlenmeye izin vermemekte ve şiddetle bastırma yolunu seçmektedir. Halk olarak varlığı ve toplumsallığı yoğun saldırı altında olan siyaset geleneğimizin, ‘Örgütlendiğin ve örgütlediğin kadar varsın’ şiarı bu gerçekliğin ve bilincin tezahürüdür. Örgütlenmenin bilincinde olan halkımız faşizmin tüm saldırılarına karşı öz örgütlülüğünü korumayı temel öncelik olarak görmüştür. Gözaltına alınan onbinlerce partilimiz, üye ve seçmenimiz; zindanlarda tutsak edilen binlerce yoldaşımız, bedeli ne olursa olsun halkımızın örgütlülüğünden asla taviz vermeyeceğinin en açık göstergesidir. 

ÖRGÜTLENME SEFERBELİĞİ 

Siyasi geleneğimizin büyük bedel ve emeklerle yarattığı örgütlenme miras ve deneyimi, örgütlenerek büyümenin yol haritasıdır. İdeolojik mücadele, eğitim ve aydınlanma çalışmalarımız kapsamında halkımızın her bir ferdine ulaşarak örgütlenme çalışmalarımızı kentlerden ilçelere, mahallelerden sokaklara ve köylere kadar yürüteceğiz. Konferansımız, örgütlenme çalışmalarını değerlendirmiş, önemini vurgulamış ve parti örgütlerimiz ile katılım sağlayan binlerce üyemizin önüne görev olarak koymuş; her bir yurtseverimize önümüzdeki dönemde yürüteceğimiz örgütlenme seferberliğine katılım çağrısı yapmıştır. 

DEMOKRATİK MÜCADELE HATTI

Demokratik eylem hakkı, demokratik sistem ve toplumların en temel özgürlüklerinden biridir. AKP-MHP faşizmi bugün kendisi dışında tüm toplumsal kesimlere hak arama yollarını fiilen yasaklamıştır. Kadınlar, emekçiler, işçiler, işsizler, yoksullar başta olmak üzere tüm ezilenlerle birlikte demokrasinin olmazsa olmazı olan sokakları ve meydanları asla terk etmeyeceğiz. Halkımız ve demokratik kesimlerle mücadele ortaklığı temelinde demokratik mücadele ve eylem hattını geliştireceğiz. Faşizmin sessizliğe büründürerek, reflekssiz, tepkisiz bırakmak istediği toplumun özgürlükçü ve demokratik değişim ve dönüşümüne öncülük edeceğiz. Konferansımız, faşizmin yıkılması için demokratik mücadele gerekliliğini önüne bir görev olarak koymuş ve tüm demokratik kesimlere, halkımıza birlikte direnişi yükseltme çağrısı yapmıştır. 

KADIN DEVRİMİ

21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı bilinciyle yola çıkan kadınlar, kadın özgürlüğü mücadelesini başarıya dönüştürme sorumluluğunu taşıyorlar. Bu yüzyılda ‘Jin Jiyan Azadî’ şiarının bir yaşam felsefesi olarak toplumsal devrimine tanık oluyoruz. Kapitalizmin, faşizmin ve iktidarların yarattığı özel savaş politikalarına karşı kadın örgütlenmesini güçlendirerek; demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızı yaşamın her alanında örgütlüyoruz.

Tarihimizde Saralar, Türkanlar, Sêvêler, Asyalar, Deniz Poyrazlar, Nagihan Akarseller, Hevrin Xelefler şahsında özgür kadın modellerimiz olan arkadaşların yaşam mücadeleleri yolumuzu aydınlatmaktadır. Özgür kadınlardan aldığımız bu mirasla kadın kurtuluş ideolojimizi derinleştirmeye, kadın örgütlememizi toplumsallaştırmaya, köy köy, mahalle mahalle, ev ev her bireye ulaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır. Elit, sınıfsal, dar yaklaşımlardan ziyade kadın kurtuluş ideolojimizi derinleştirmeli, paradigmamızı toplumsallaştırmalı, halkın demokratik örgütlenmesini güçlendirmeliyiz. 

KADINLAR YENİ YAŞAMI ÖRGÜTLEYECEK

Özgür kadın perspektifiyle donanmış kadın gücünü, topluma yansıtıp demokratik toplumun başat gücünü oluşturmalıyız. Özgür kadın bilinciyle, kolektif çalışma ruhuyla toplumun en derinlerine ulaşarak, sorunlara ortak çözüm yolları yaratmalı, toplumu bilince çıkarma mücadelesi yürütülmelidir. Toplumun sosyolojisine göre politika belirlemeli, sistemin bombardımanı altında, özel savaş politikalarıyla her an darbelenen kadın gerçekliğini örgütlemeli, toplumu özgürleştirme arayışımızı büyütmeliyiz. ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganımız sadece kadınların değil, bütün toplumsal mücadelenin sloganı haline gelmesi toplum-kadın bağının hakikatini açığa çıkarmak için konferansımızda ‘Jin, jiyanê rexistin dike’ diyoruz.

ERKEK EGEMEN ZİHNİYETE KARŞI MÜCADELE

Toplumsallığı, yaşamı yeniden kurmak için kadın ve erkeğin yaşamı bulunduğu her alanda yeniden, eşit ve özgür bir şekilde örmek gerekmektedir. Kapitalist, faşist ve iktidarcı sistemde yaşam her yönüyle erkeğin iktidarına göre kurulmuştur. Bütün yaşam alanları erkeğin ihtiyaçlarına, çıkarına göre şekillenmiştir. Sermayenin çıkarlarına göre doğanın katledilmesi, kadınların yaşam alanlarının daraltılması tekçi, egemen yaşamdır.  Yaşamı doğasına uygun olarak kurmak ise özgür-eş yaşamdır. Yani kadın ve erkeğin özgür ve eşit ilişkiler temelinde yaşamı tekrardan kurduğu sistemdir. Eşbaşkanlık; eşit temsiliyet, özgür eş yaşam iki cinsin aynı ölçülerde sağlıklı bir inşa mücadelesini vermesi gereken bir alandır. Eşit, kolektif, demokratik, özgürlükçü, doğrudan katılımı esas alan, şeffaf, hesap verebilir ilkelerin bütünüdür. Demokratik toplumsal örgütlenmenin her alanı ve aşamasında esas alınması ve geliştirilmesi gereken bir sistemdir. Bu sistemimizi yaşamın her alanında hayata geçirme, kadın örgütlülüğünü geliştirme ve örgütlenmemizi daha etkili kılma, kadın özgürlük çizgisi temelinde eğitim ve akademi faaliyetlerine ağırlık verme, erkek egemen zihniyetin iç ve dış saldırılarına karşı mücadeleyi büyütme kararlılık ve ısrarımız olacaktır.

GENÇLİKLE ÖZGÜR GELECEĞE 

Demokratik siyaset geleneğimizde gençlik her zaman mücadelemizin dinamosu olmuştur. ‘Genç başladık, genç başaracağız’ şiarıyla başlayan mücadelemizde gençliğin konumu her zaman öncülük olmuştur. Büyük bedel ve emeklerle yaratılmış destansı bir miras sahip olan gençlik çalışmalarımız önemli bir deneyime sahiptir. Gençliğin halkımızın ve mücadelemizin büyümesi ve bugünlere gelmesinde oynadığı rol, onurlu mücadelemizin zaferle taçlandırılmasının en önemli garantisidir. Toplumun geleceği olan gençlik aynı zamanda demokratik değişimin ve devamlılığın da öncü gücüdür. Gençliğin dinamik ve değişimci gücünün siyasette aktif rol oynaması, politika üretim süreçlerine katılımı yeni yaşamın özgürlükçü ve demokratik temelde inşası için olmazsa olmaz kabilindedir. 

MÜCADELE VE DİRENİŞİ BÜYÜTECEĞİZ

Gençliğin mücadeledeki öncü rolü aynı zamanda gençliği faşizmin birinci hedefi haline getirmektedir. Faşizm gençliğin örgütlenmesini ve mücadeleye katılımını engellemek için birçok oyun oynamaktadır. Faşizm bugün gençliğin toplumsal öncülüğünü, değişim ve dönüşüm gücünü engellemek için gençleri ölüme sürükleyen mafya ve çetelerin, uyuşturucu ve fuhuş ağlarının her tarafı sarmasına göz yummaktadır. Konferansımız, mücadelenin ve geleceğin öncüsü olan gençlik çalışmalarının önemine vurgu yapmış; siyasetteki öncülük rolünü oynaması için gençlik örgütlemesi geliştirmeyi temel gündem olarak belirlemiştir. Siyasi geleneğimizin büyük bedellerle yürüttüğü mücadelemizin yarattığı onurlu mirasın işaret ettiği sorumluluklarla ‘Örgütlü Toplumla Özgür Yaşamı Kuralım’ konferansımızın geçmişin dersleri temelinde önümüze koyduğu görevleri büyük bir coşku, moral, azim ve kararlılıkla yerine getirmek üzere 6. Olağanüstü Kongremize yürüyoruz. Mücadeleyi ve direnişi büyütmek üzere çıktığımız bu yola tüm yurtsever halkımızı davet ediyoruz.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version