Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Maskenin arkasındaki gizem!

Maskenin arkasındaki gizem!


 Batman Begins (2)

YORUM | M. NEDİM HAZAR

“Merhamet, düşmanlarınızın paylaşmayacağı bir zayıflıktır.”
Batman Begins

Bazı kavramları bilmeden, bazı anlamları berraklaştırmak pek mümkün olmuyor. Dolayısıyla bu çalışmada başka yerlerden aldığımız anahtarlar, kendi anlamlarımızı açmak, çözümlemek ve en önemlisi yorumlayabilmek için zaruridir. Lütfen malumatfuruşluk olarak algılanmasın. 

Mesela Nietzsche’yi anlamak izin Deleuze’ye ihtiyaç olduğunu düşünürüm hep. Keza Foucault da öyle. Gilles Deleuze, sadece Foucault’nun arkadaşı olduğu için değil, bir zihin maymuncuğu olduğu için okunmalı ve anlaşılmalıdır. 

Deleuze, bize Christopher Nolan filozofisini çözmemizde de epey yardımcı olacaktır. Ancak enteresandır, Deleuze’ye en az ihtiyaç duyan eser belki de Batman Begins’dir. Yoksa G. Deleuze’nin fikriyatına aşina iseniz, gerek erken dönem filmleri (Following, Memento, Insomnia, gerekse son dönem diyebileceğimiz ustalık eserleri Interstellar, Tenet ve Inception’u çözümlemeniz oldukça kolaylaşacaktır. Sırası geldikçe hepsine değinmek umuduyla ve Deleuze’yi tanımak için bir sonraki Batman’i beklediğimizi hatırlatarak bu bahsi kapatıyorum. 

Nolan’ın filmlerini teker teker analiz ettiğimizde (ki edeceğiz) onun bidayetinden başlayarak felsefi bir gelişme gösterdiğini söylemek mümkün. Filmlerini oturttuğu bilimsel gerçeklikler bir yana, Nolan, kendi sinematografisine dair daima bir gelişme içindedir. 

İsterseniz filmlerden bağımsız olarak bu meseleyi biraz irdeleyelim. 

Bu kısım biraz ağır gelebilir, lütfen sabırla devam ediniz!

Christopher Nolan’ın ilk tercihlerine baktığımızda “kimliksizlik” kavramına bayıldığını görmek mümkün. Following’de kahramanın ismini bile bilmeyiz. Diğer bütün karakterlerin de… Sadece kötü adamın takma ismini bize söyler Nolan. Memento ise kimliğini arayan bir insanın hikayesidir. Bu açıdan bakıldığında Batman Begins ile Memento tematik benzerlik gösterirler. Her ikisi de kim olduğunu ve akabinde intikamı arayan adamların öyküsüdür. 

Memento’daki Leonard’ın karısından Inception’daki Mal’a kadar olan “kayıp kadın” (Bu konuda ayrı bir bölüm yazacağım) motifi, Nolan’ın filmlerine sürekli olarak yalnızlık ve mutsuzlukla mahkûm olan adamın, her zaman yas tutan romantik görüntüsüne takılıdır. Bu neredeyse takıntılı kişisel kimlik etrafında dolaşma ve eş veya sevgili kaybı, duygusal bir ikna kabiliyeti taşıyorsa, bu, Guy Pearce, Hugh Jackman, Christian Bale ve Leonardo DiCaprio’nun performanslarına borçludur, ki bu kişiler Nolan’ın biraz şematik durumlarına epeyce ruh katar! 

Christopher Nolan’ın çocukluk ve gençliğine baktığımızda ana akım bir sinema hayranı profili görmekteyiz. 1970 doğumlu olan Nolan, Star Wars tarafından büyülenmiş ve aksiyon figürleriyle Super-8mm filmler yapmaya başlamıştı. Bu, gösteri ve popüler türlerle ilgili ilgi, kariyerinin temelini oluşturacaktı şüphesiz. George Lucas’ın “Evren inşa etme” konseptini sonraki filmlerine Nolan da uyguladı ve aynı zamanda onlara tanınabilir tür kökleri verdi. Şunu demek istiyorum, aldığı hikâye ve kahraman ne olursa olsun özgün bir alan açıyor, ancak ana akım sinema ile bağları tamamen koparmıyor. Örneğin, Inception (Başlangıç), bir bilim kurgu filmi, bir soygun filmi ve James Bond tarzı bir macera filmi gibi de görünebilir rahatlıkla. Nolan’a büyük bir bütçe verildiğinde, her filme patlamalar, kovalamacalar, dövüşler ve uçurum kenarında asılı kalan aksiyonları yedirecektir şüphesiz! Süper kahraman filmlerinde uzun süreli tür dürtülerini bulabilmek de mümkün. Batman Begins (Batman Başlıyor) düz bir köken hikayesidir aslında, ancak The Dark Knight (Kara Şövalye) Michael Mann filmi dünyasında bir suç draması gibi durur. The Dark Knight Rises (Kara Şövalye Yükseliyor) bir tür tarihi epik masal olarak tasarlanmıştı. Her türün belirli bir tematik ve ikonografik dünyası vardır ve Nolan, her proje için bu dünyaları yeniden oluşturmaya ziyadesiyle heveslidir. 

Yönetmenlikten bağımsız olarak sıkı bir sinema tutkunu olarak Nolan, tür projelerini iddialı yapımlara dönüştüren film yapımcılarına özel bir ilgi duymuştur. Alien ve Blade Runner en sevdiği filmlerdir çünkü bu filmlerin arkasında zekâ ve bilim vardır. Ayrıca Stanley Kubrick’in filmlerine, özellikle 2001: A Space Odyssey’e derin bir hayranlık duyar. Sinema onu bilime, bilim ise tekrar sinemaya yönlendirir. Üniversitede İngiliz edebiyatı okurken, deneysel bir özellik taşıyan romanlara ve edebi eleştirilere yoğunlaşmıştır. “Memento’yu tamamen bir bulmaca kutusu olarak yazdım. Yapı fikriyle büyülenmiştim.” Diyen Nolan, taslaklar oluşturmak yerine, diyagramlar çizer, diyor ve bunu tahtaya çizerek anlatır. 

Tekrar kısa filmine dönecek olursak; Doodlebug’da bir “noir” havası hakimdir ve basit özel efektlerle desteklenen bu kısacık hikayede, bir adam kendisinin minik bir modelini ezmeye çalışırken, sadece kendisinin daha büyük bir versiyonunun topuğu altında ezilmek üzere olduğunu izleriz. Bu kutular içindeki kutular deseni, sonraki Nolan projelerinde çok daha köklü ve bilimsel olarak tekrar edecektir. Ardından gelen Following ve Memento bağımsız sinemada “Yeni Anlatı Karmaşıklığı” trendini başlatmıştır. 

Formatik zaviyeden tarihsel gelişime baktığımızda, Nolan öğrenme eğrisinin tesadüfi avantajına sahipti. Zira dünya 1990’ların ortalarına geldiğinde filmlerdeki algı düzeyi hızla yukarı tırmanmış, yenilik için geniş bir hikâye anlatma seçenekleri menüsü zaten açılmıştı. Birkaç ana karakterin iç içe geçmiş durumlar arasında hareket ettiği “ağ” anlatıları, 1970’ler ve 1980’lerde belirginleşmişti ve Amerikan Bağımsız filmleri (Grand Canyon, City of Hope, Lone Star, Two Days in the Valley) izleyicinin favorisi olmuştu. Aynı şekilde, subjektif durumları vurgulayan filmler, Jacob’s Ladder gibi ve flashback şahikası (The Usual Suspects, Reservoir Dogs, Six Degrees of Separation) de öyleydi. Sık sık bu filmler, The Usual Suspects’ın bir prototip haline geldiği güvenilmez anlatımı içeriyordu. Bu deneyimler, zaman ve bakış açısıyla oynamalarını romantik komedi, iç drama veya suç ve gerilim kurgulama kurallarına başvurarak motive ediyordu.

Nolan, mekanizmanın çalışmasını bizzat test ediyor!

Hazırsanız kapsamlı bir analize şimdi başlayabiliriz. 

“Batman Begins” ile İngiliz yönetmen Christopher Nolan Batman karakterinin köken hikayesini anlatarak, klasik süper kahraman mitolojisine yeni bir soluk getirir. Batman Begins, yönetmenin vizyonu, senaryo kalitesi, karakter gelişimi, görsel anlatım ve temalarıyla dikkat çeken bir eserdir.

Başka bir açıdan bakıldığında “Batman Begins”, Christopher Nolan’ın yönetmenlik becerilerini sergilediği büyük bütçeli ilk bir başyapıttır. Nolan, Gotham City’nin karanlık ve gerçekçi atmosferini oluşturmak için özel bir çaba harcarken, aynı zamanda, senaryo yazarları David S. Goyer ve Christopher Nolan tarafından kaleme alınan senaryo, Batman’in nasıl bir kahramana dönüştüğünü anlatan derinlemesine bir hikâye sunar. Film, karakterin geçmişini ve iç dünyasını keşfederken, seyirciyi de mekanların ve hikâyenin etkisiyle maceranın içine çeker. 

Başkahramanımız Bruce Wayne’in süper kahraman kimliği Batman’e dönüşümünü merkeze alan film Bale’in mükemmel performansıyla Bruce Wayne’in içsel çatışmaları, acıları ve korkuları izleyiciye aktarır. Bruce Wayne’in ebeveynlerinin ölümüyle başlayan yolculuğu, adalet arayışı ve korkularını yenme çabasıyla şekillenir. Film, karakterin psikolojik ve duygusal evrimini derinlemesine inceler ve seyirciye onun iç dünyasına derin bir bakış sunarak önemli bir iş yapar.

“Batman Begins”, görsel anlatımıyla da öne çıkan bir film olmakla beraber özellikle görüntü yönetmeni Wally Pfister’ın muhteşem sinematografisi, Gotham City’nin karanlık atmosferini etkin bir şekilde perdeye yansıtır. Filmde kullanılan set tasarımları, detaylı ve gerçekçi bir dünya inşa ederken, diğer yandan koreografisi iyi dizayn edilmiş aksiyon sahneleriyle birlikte seyirciyi etkileyici bir deneyime çeker. Batman’in karanlık gölgeler içindeki varlığı, sinematografi ve set tasarımıyla vurgulanır ve böylece filmin atmosferi karakterin hikayesini destekler.

Christopher Nolan’ın, başta kendi selefleri olmak üzere Batman Begins’te süper kahraman türündeki diğer filmlerden ayrılır ve daha derin temalara izleyiciyi götürür. 

Batman Begins’in en önemli özelliği aslında Nolan’ın seriye getirdiği yorum; uçuk ve kapkaranlık bir Gotham City yerine kasvetli bir yakın gelecekteki New York City çağrışımı.

Film, korku, adalet ve kimlik gibi evrensel konuları ele alırken, Batman’in korkularını yenmesi, adaleti sağlamak için mücadele etmesi ve kahraman kimliğini şekillendirmesi üzerine kurulu olan temalar, filmi daha derinlikli bir hale getirir. Şunu rahatlıkla söylemek mümkündür: Batman Begins, süper kahramanların sadece fiziksel güçlerinden değil, içsel yolculuklarından doğan kahramanlığının önemini vurgulayan öncü ve önemli bir filmdir. Malum, kahraman öyküleri esas kahramanın korkuları, acıları, duygularından ziyade kahramanlıkları üzerine oturtulan filmlerdir. 

Diğer karakterlere de bakacak olursak, Michael Caine, Alfred Pennyworth rolünde büyüleyici olmasa da etkileyici bir performans sergiler. Alfred karakteri hem sadık bir hizmetkar hem de Bruce Wayne’in babasının yerine geçen bir figür olarak filmde önemli bir fonksiyon üstlenir. Caine’in (Alfred Pennyworth) oyunculuğu, filmin duygusal anlarında izleyicilerin kalbine dokunur.

Aksiyon filmlerinin aranan ismi Liam Neeson ise bu filmde derinlikli bir karakter olan Ra’s al Ghul olarak karşımıza çıkıyor. Neeson, karakterin gizemli ve manipülatif yanını ustaca yansıtırken, Ra’s al Ghul’un Bruce Wayne’e kahramanlık yolculuğunda rehberlik etmesini inandırıcı bir şekilde canlandırıyor.

Gelelim Gary Oldman’a… karakter oyunculuğunun bu sembol ismi Jim Gordon rolünde güçlü bir performans sergiliyor. Oldman, Gordon karakterini dürüst ve cesur bir polis memuru olarak canlandırırken, film boyunca Batman ile güçlü bir ortaklık kuruyor. Oldman’ın oyunculuğu, karakterin sadakatini ve onurlu duruşunu başarılı bir şekilde yansıtıyor.

Batman Begins’in tematik müziği

En sonda diyeceğimizi başta söyleyelim, Batman Begins tema müziği açısından tüm serinin belki de en anaç potansiyeline sahiptir. Müziğin yapım hikayesine önceki bölümde anlatmıştık: Müzikleri Hans Zimmer ve James Newton Howard tarafından bestelenen film aynı zamanda çok etkileyici bir soundtrack’e sahip. Filmde kullanılan müzik, sahnelerin atmosferini ve duygusal tonunu güçlendirirken özellikle Batman’in ikonik teması, film boyunca heyecanı ve gerilimi artıran önemli bir unsur olarak dikkat çekiyor. Zimmer ve Howard’ın müziği, izleyicileri olayların içine çekerek film deneyimini daha da güçlendiriyor.

Filmin bir derdi var!

Batman Begins, sadece bir süper kahraman filmi olmanın ötesine geçerek, toplumsal ve felsefi temalara da odaklanmasıyla genelde çizgi roman uyarlamalarında, özelde Batman karakterinde bir milattır. Film, adaletin önemini vurgularken ve güçlülerin zayıfları ezmesine karşı durmanın gerekliliğini anlatıyor. Aynı zamanda bir de kişisel menkıbe yönü var öykünün; filmde Bruce Wayne’in kimlik arayışı ve sınıf ayrımcılığı gibi temalar da ele alınıyor. Batman Begins, süper kahraman mitolojisini gerçek dünyaya taşıyarak, izleyiciye güncel ve anlamlı bir mesaj sunuyor. Anlatılanların yaşanabilirliği ve gerçek mekanları anımsatması filmin en önemli unsurlarından. 

Batman Begins, Christopher Nolan’ın yönetmenlik becerisi, senaryo kalitesi, karakter gelişimi, görsel anlatım, müzik ve temalarıyla ön plana çıkan bir film. Nolan, Batman’in köken hikayesini anlatırken, karakterin iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk sunuyor. 

Yeni nesil Batman’in kostüm ve aksesuar eskizleri…

Yeni kostüm, yeni yorum…

Film, dikkat çekici kostüm tasarımı ve görsel efektleriyle de ön plana çıkarken, Batman’in kıyafeti, modern ve işlevsel bir yaklaşımla yeniden tasarlanmıştır. Kostüm, karakterin karanlık ve tehlikeli dünyasını yansıtırken, aynı zamanda hareket kabiliyetini de korur. Görsel efektler, özellikle Gotham City’nin dönüşüm sahnelerinde ve aksiyon sekanslarında etkileyici bir şekilde kullanılır. Bu, izleyiciye görsel açıdan tatmin edici bir deneyim sunar.

Film için inşa edilen şehir…

Christopher Nolan’ın bu dokunuşu özellikle süper kahraman sineması için bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Film, süper kahraman türünü daha karanlık, gerçekçi ve derinlikli bir şekilde ele alırken, Batman’in insanlıkla olan bağını ve iç çatışmalarını vurgular ve süper kahramanların sadece fiziksel güçlerinden değil, içsel yolculuklarından ortaya çıkan neticenin kahramanlık olduğunu anlatır. Doğrusu, bu yaklaşım, süper kahraman filmlerinin daha sofistike ve karmaşık hale gelmesine yol açmaktadır.

Evet; Batman Başlıyor, yönetmen Christopher Nolan’ın vizyonunu yansıtan, derin karakter gelişimi, etkileyici görsel anlatım ve temalarıyla öne çıkan bir süper kahraman filmidir ancak Batman karakterinin köken hikayesine yeni bir soluk getirirken, seyirciye karanlık ve gerçekçi bir dünyada unutulmaz bir deneyim de sunmayı hedefliyor. Ve bu amaç için harcanan emekler, performanslar, yönetmenlik, görsel efektler ve temalar, “Batman Begins”i süper kahraman sinemasının bir başyapıtı haline getiriyor.

Şöyle demek de mümkün; Batman Begins, yönetmen Nolan’ın Batman karakterine odaklanan üçlemenin ilk filmidir. Bu üçleme, “The Dark Knight” (2008) ve “The Dark Knight Rises” (2012) filmleriyle devam eder ve ilk film baş karakterin köken hikayesini anlatırken, diğer iki film Batman’in savaşını ve Gotham City’nin kurtuluşunu ele alıyor. Total bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde bu üçleme, süper kahraman sinemasına yeni bir anlayış getiriyor ve bu sebepten ötürü de büyük takdir toplamıştır. 

Yorulmadıysanız devam etmek isterim…

Çünkü Batman Begins’i kahramanın diğer maceralarından ayıran en önemli unsurlardan biri Gotham City’nin karanlık ve bozulmuş atmosferini etkileyici bir şekilde yansıtmasıdır. Uçuk ve fantastik bir Gotham City yoktur Batman Başlıyor’da. Şehrin sokakları, çürümüş yapıları ve suçla kaplı zindanları, filmin atmosferini güçlendirir ve izleyiciye gerçekçi bir dünya sunar. Gotham City’nin tasarımı, gotik ve endüstriyel unsurları bir araya getirerek benzersiz bir görünüm oluşturması açısından da takdire şayandır. 

Bir düş gezgini: Bruce Wayne!

Batman Begins, Bruce Wayne’in karakter gelişimini ve içsel yolculuğunu derinlemesine ele almasıyla da incelenmeyi hak ediyor. Wayne ailesinin ölümüyle başlayan acısı, onun suçla mücadele etmek için nasıl bir kahramana dönüştüğünü anlatıyor. Wayne’in korkularını yenmesi, adaleti sağlamak için gücünü nasıl kullanacağını keşfetmesi ve Batman sembolünü nasıl inşa ettiği gibi temalar, film boyunca önemli bir yer tutuyor.

Üstelik sadece bunu yapmakla kalmayan film, aynı zamanda suçla mücadele etmenin ve adaleti sağlamanın önemini de vurguluyor. Bruce Wayne’in ailesinin ölümüyle şekillenen adalet arayışı, Gotham City’nin yozlaşmışlığına karşı durmasını ve suçla mücadele etmesini tetikler. Film, adalet kavramını sorgular ve bazen sınırlarını zorlasa da bu temalar, Batman Begins’i sadece bir süper kahraman filmi olmanın çok ötesine taşır.

Taşır, çünkü Batman Başlıyor, süper kahraman filmlerinin ötesine geçen derinlikli temaları ele alır ve toplumsal adaletsizlik, korku, adaletin sınırları ve kişisel sorumluluk gibi felsefi konuları ustaca işler. Sistemin yozlaşması ve Bruce Wayne’in adaleti sağlama arayışı, toplumsal ve ahlaki sorunları sorgulayan geniş bir tematik yelpazeye işaret eder.

Öte yandan sinematografik açıdan etkileyici bir işçilik sergilediğini de görürüz. Wally Pfister’in görüntü yönetmenliği, film boyunca atmosferi, ışığı ve gölgeleri ustaca kullandığını gösterir. Gotham City’nin karanlık ve tehditkâr atmosferi, çarpıcı sahneler ve görsel kompozisyonlarla güçlendirilirken sinematografi, filmi görsel açıdan zengin ve unutulmaz kılıyor.

Öte yandan film, aksiyon sahneleri ve dövüş koreografisi  açısından etkileyici bir performansa sahip. Yönetmen Nolan, aksiyonu gerçekçi bir şekilde sunmak için yoğun fiziksel eylemler ve pratik efektler kullanmaktan çekinmez. Bruce Wayne’in dövüş yeteneklerini geliştirdiği eğitim sahneleri, iyi çalışılmış ve abartısız estetize edilmiştir. Bu sahnelerin filmin enerjisine katkıda bulunduğu da bir gerçek. 

Yenilikçi ve öncü

Batman Begins ismiyle müsemma bir yapıya sahip, adeta bir yeniden doğuş filmidir.  Film, Batman’in köken hikayesini anlatırken, yeni bir sinematik evrenin temellerini atar. Daha sonra geliştirilecek olan DC Extended Universe (DCEU) için bir ilham kaynağı olur. Yeniden canlanan Batman karakteri, bu filmle birlikte yeniden popülerlik kazanmış ve süper kahraman sinemasında dikkate değer bir varlık haline gelmiştir artık. 

Nolan, tarz ve yöntem olarak süper kahraman filmlerinde gerçekçi bir yaklaşım benimseyen nadir örneklerden birine imza atmıştır. Efekt bombardımanı yerine pratik efektler, setler ve az sayıda özel efekt kullanılmıştır. Bu tercihler, filmi daha otantik ve inandırıcı kılar. Özellikle Gotham City’nin set tasarımı ve dövüş sahnelerindeki fiziksel performanslar, gerçekçilik hissini artırır.

Bununla beraber filmin kurgusal yapısı ve anlatım tarzı da oldukça farklı ve bir bakıma yenilikçidir. Hikâye, Bruce Wayne’in geçmişiyle birlikte bugünün olayları arasında geçiş yaparak paralel hikayeler anlatırken, bu anlatı yapısı, karakterin içsel dönüşümünü ve Batman’in ortaya çıkışını daha iyi anlamamızı sağlar. Kurgusal akıcılık, seyircinin hikâyeye bağlanmasını ve karakterlerle empati kurmasını kolaylaştırır.

Üzerinde bu kadar kafa patlatılmış ve emek verilmiş bir eserin, gösterime girmesinden sonra beklenen etkiden fazlasını vermesi de aslında sürpriz değildir. Film hem hayranlar hem de eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmış ve süper kahraman sinemasının kalite çıtasını yükseltmiştir. Batman Begins, Batman karakterinin yeni bir nesil hayran kitlesi kazanmasına yardımcı olmuş ve süper kahraman filmlerinin daha karmaşık ve derinlikli hikayeler anlatma potansiyelini de gösterir.

 

Film boyunca bir yandan da Bruce Wayne’in karakterinin gelişimine tanık oluruz. Hem fiziksel hem de içsel bir tekâmül söz konusudur. Bruce Wayne’in çocukluğundan itibaren yaşadığı travmatik olaylardan, kendi korkularıyla yüzleşmesine, adaleti sağlama misyonuna kadar olan süreç, bir denizin altındaki ılık akıntı gibi rahatsız etmeden film boyunca akar durur. Ve bu gelişim nihayetinde bir dönümüşü gerçekleştirir. Bruce Wayne tırtıl aşamasından pupaya, ardından kelebeğe dönüşür adeta. Kahramanın ezik ve travmatik bir karakterden savaşçıya yani Batman’e dönüşümü, hem fiziksel hem de zihinsel olarak derin bir dönüşümü de temsil eder. Bu karakter gelişimi, seyircinin Bruce Wayne’in iç dünyasına daha derin bir anlayış geliştirmesini sağlıyor.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version