YORUM | YÜKSEL ÇAYIROĞLU
Çoğu Müslüman, istişarenin, Kur’ân’ın kesin bir emri, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) hiç terk etmediği bir sünneti, Müslüman toplumun bariz bir alameti, İslamî idarenin hayatî bir ilkesi ve dolayısıyla dinin de muhkem bir esası olduğunu bilir. Fakat onun anlamını, mahiyetini, yapılış şeklini, adap ve usulünü, fayda ve semerelerini, hedef ve gayesini kavramak o kadar da kolay değildir. Bunlar bilinmediğinde de istişareden beklenen maksat hasıl olmaz. Usulüne uygun olarak yapılmayan bir istişare bazen formalitelere kurban gider, bazen âdet yerini bulsun diye yapılan bir ritüele, bazen de idarecilerin kendine güç devşirdiği bir mekanizmaya dönüşür. Bu yüzden Kur’ân’ın istişare emrinin gaye ve hedefinin çok iyi anlaşılması ve bu gaye ve hedefi ortaya çıkaracak bir usulün takip edilmesi gerekir. Hepsinden önce de istişarenin ne olduğunun anlaşılmasına ihtiyaç vardır.
(Daha önce kaleme aldığım “Devlet Yönetiminde Şura İlkesi” başlıklı yazıda istişarenin Kur’ân ve Sünnetteki yerine dair yeterli açıklama yer aldığı için burada tekrar bu konuya girmeyeceğim.)
Aslı Arapça olan istişare, şura ve meşveret kelimelerinin tamamı ş-v-r kökünden gelir. شار fiilinin asıl anlamı ise arı kovanından bal toplamak veya bir oyuktaki/kovuktaki balı bulunduğu gizli ve kuytu mekândan dışarı çıkarmak demektir. Bu fiilin diğer bir anlamı ise satışa sunulan bir hayvanın alıcı tarafından binilerek test edilmesi, yani yürüyüşüne, koşmasına, güç ve kuvvetine bakılması demektir. (Tâcu’l-arûs, 12/253) Bu kelimeye ve türevlerine yüklenen anlamlar “bir şeyi bulunduğu yerden alma ve açığa çıkarıp görünür hâle getirme” anlamı etrafında birleşir. (DİA, “Şura”)
İstişare ve meşveret kelimelerinin terim anlamı da kök anlamıyla yakından ilişkilidir. Ragıb el-İsfehani’nin verdiği tanım şudur: Ortaya konulan fikirler üzerinde yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde en isabetli görüşün ortaya çıkarılmasıdır. (el-Müfredât, s. 470) Buna göre istişarenin iki adımı vardır: Birincisi zihinlerde saklı duran fikir ve görüşlerin ortaya dökülmesini sağlamak, daha sonra da bunlar üzerinde yapılacak müzakere ve değerlendirmelerle en isabetli görüşü ortaya çıkarmaktır.
Biraz daha açarak istişareyle ilgili şu tanımları yapabiliriz: İstişare, fikirlerin özgürce çarpışmasına uygun bir ortam hazırlamak suretiyle hakikat güneşinin doğmasını sağlamaktır. İstişare; ilmi, fikri, tecrübesi, aklı ve muhakemesi sınırlı olan ve bu yüzden de zor meselelerin çözümünde hata etme ihtimali yüksek olan insanoğlunun, başkalarının fikirlerinden de istifade etmek suretiyle hata ihtimalini en aza indirmesidir. İstişare, karşılıklı müzakere ve beyin fırtınasıdır. İstişare, bilgi ve tecrübe paylaşımıdır. İstişare sahip olunan görüş ve fikirlerin, başkalarının görüş ve fikirleriyle test edilmesidir. İstişare, olaylara, problemlere, meselelere başkalarının gözüyle de bakabilmektir. İstişare, ortaya dökülen görüşlerin zayıf ve güçlü yönlerini tartarak, onları bütün boyutlarıyla ve derinlemesine tartışarak müşkül ve karmaşık meseleler hakkında en doğru ve en isabetli görüşlere ulaşabilmektir.
Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı üzere istişare, parmak sayımından çok daha fazlasıdır. Aynı şekilde istişareyi sadece bir karar alma mekanizması olarak görmek de eksik kalır. Sırf teamüllere riayet etmek maksadıyla âdet yerini bulsun diye yapılan bir istişare de gerçek bir istişare hüviyeti kazanamaz. İstişare bir anlamda fiili ve umumi bir dua hükmünde olduğu için yümün ve bereket vesilesidir; ama usulüne riayet etmeden sırf teberrük kastıyla yapılan bir istişare de kendinden beklenen fonksiyonu eda edemez. Muhatapları bilgilendirmek ve gündem aktarmak için meclisler oluşturulabilir; ama yapılan bu işin de istişare olmadığını bilmek gerekir. Hele hele istişare, sahip olunan görüşleri muhataplara onaylatma ve tasdik ettirme makamı hiç değildir. İstişareyi, sorumluluktan kaçmanın kurnazca bir yolu veya ferdî ve indî görüşlerine güç kazandırma makamı ya da “gaz alma” ve “insanları rahatlatma” meclisi olarak görenler de büyük bir yanılgı içindedirler.
Tekrar edecek olursak istişare, çözümü arzulanan veya bir karara varılması gereken zor ve karmaşık bir konuda sahip olunan bilgi ve fikirlerin ortaya dökülmesini sağlayarak, ardından bunların artı ve eksileri üzerinde karşılıklı müzakereler yaparak, ileri sürülen delil ve gerekçeleri bütün boyutlarıyla değerlendirmeye tâbi tutarak mevcut görüşler içinden en sağlam ve en isabetlisini ortaya çıkarabilmektir.
Bu iki adımın sağlıklı bir şekilde atılabilmesi için, birincisi, insanların özgürce görüş beyan etmelerinin önündeki bütün engellerin bertaraf edilmesi, ikincisi de mevcut görüşler üzerinde tartışma ve değerlendirme yapılırken olabildiğince objektif ve hakperest olunması gerekir. Biraz daha açacak olursak, sağlıklı bir istişarenin yapılabilmesi için, şura heyetine katılan herkes eşit söz hakkına sahip olmalı, teklif ve itirazlarını rahatça ortaya koyabilmeli, kendilerini baskı altında hissetmemeli, ifade edilen her görüş saygı, takdir ve teşvikle karşılanmalıdır. Görüşler üzerinde müzakere yapılırken ise; görüş sahibine değil görüşlerin makuliyet ve kuvvetine bakılmalı, hakkın ortaya çıkması için gayret sarf edilmeli, son derece hakperest olunmalı, yapıcı ve saygılı bir üslup kullanılmalı, cidal ve polemikten uzak kalınmalıdır.
Bütün bunların yanında iyi bir istişarenin, istişareye katılan fertlerin olgunluk düzeyine bağlı olduğu da unutulmamalıdır. Yapılan istişarenin keyfiyetini belirleyecek olan şey, istişare heyetinde yer alan kişilerin ahlâkî olgunluklarıyla bilgi düzeyleridir. Ahlâkî açıdan mütevazi, insana saygılı, açık fikirli, başka görüşlere değer veren, uzlaşmasını ve gerektiğinde taviz vermesini bilen ve aynı zamanda istişare yapılacak konu hakkında gerekli bilgi ve tecrübesi olan kişilerdir ki istişarenin hakkını verirler. Müstebit, kibirli, sabit fikirli, kendine aşırı güvenen, farklı düşünceleri hafife alan kişilere gelince, bunlarla sağlıklı bir istişare yapılmasına imkân yoktur. Aynı şekilde aklı, bilgisi, tecrübesi, muhakemesi kıt kişilerin yapacakları istişareden de parlak fikirler çıkmayacaktır.
Doğru kişilerle usulüne uygun olarak yapılan bir istişarenin en büyük faydası, yanılmaları en aza indirmesi, isabet oranını ise yükseltmesidir. Özellikle umumun hukukunu ilgilendiren işlerde doğru kararların alınması ise hak ihlallerini ve zulmü önleyecektir. İstişarenin ikinci önemli semeresi ise istibdadın ve tek adamcılığın önüne geçmesi, şeffaflık ve hesap verebilirliği sağlamasıdır. Bir konuyu istişareye açmak ve başkalarının fikrine başvurmak aynı zamanda onlara değer vermek anlamına geldiği için, istişare, insanlar arasındaki sevgi, ülfet, kardeşlik, güven ve yardımlaşma duygularını geliştirecektir. Ayrıca istişare sürecine dahil olan insanlar, işin içinde kendi fikirleri ve katkıları da bulunduğu için istişaresi yapılan konuları benimseyecek ve onlara gönülden sahip çıkacaklardır.
Bunların yanında istişare süreçlerine katılan insanlar zamanla farklılıklara saygı duymayı öğrenecek, bilgi ve tecrübelerini artıracak, fikirlerini ve bakış açılarını geliştireceklerdir. İşlerin istişareyle yürüdüğü bir toplumda idarecilerin yükü hafifleyecek, risk paylaşılmış olacak, birliktelik ruhu gelişecek, ihtilaf ve çatışmalar en aza inecek, gıybet ve dedikoduların önü alınacaktır.
Yöneticiler istişarenin ruhunu, fonksiyonunu ve faydalarını hakkıyla anlayabilseler onun bir külfet olmadığını bilakis hem kendileri hem de sorumlu oldukları insanlar için büyük bir nimet olduğunu da anlayacaklardır. Aynı şekilde yönetilenler bunu anladıklarında da görüşlerinin alınması ve sağlıklı istişare mekanizmalarının kurulması için ellerinden geleni yapacaklardır.
Son olarak istişarede karar alma sürecinin nasıl işleyeceğine bakalım: İstişarede öncelikle hedeflenen şey, bir konu etrafında ortaya atılan görüşleri derinlemesine ve detaylıca tartışarak en doğru görüş üzerinde ittifak edebilmektir. Herkes ileri sürdüğü fikirle ilgili kendi gerekçesini ve argümanını başkalarının değerlendirmesine arz etmeli, kapalı kalan noktaları açmalı, anlaşılmayan veya yanlış anlaşılan yerler olduğunda daha açık bir üslupla kendini bir daha ifade etmeli, başkalarının görüşlerini can kulağıyla dinlemeli ve böylece karşılıklı müzakere ve mütalaalar neticesinde baskın gelen görüş üzerinde anlaşma sağlanmalıdır. Bu sağlanamadığı takdirde ise uygulamaya konulacak görüş elbette çoğunluğun bulunduğu taraf olacaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***