Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir kaşiften başarılı olmak üzerine hayat dersleri



Merve KÜÇÜKSARP


Norveçli yazar ve kaşif Erling Kagge’nin ‘Bir Kaşifin Felsefesi’ isimli kitabı, “zor şartlarda hayatta kalarak öğrenilen 16 hayat dersi” alt başlığı ve Oğuz Tecimen çevirisi ile Kolektif Kitap tarafından yayımlandı. Daha önce ‘Gürültü Çağında Sessizlik’ (2020), ‘Az parayla Büyük Eserleri Satın Alma Rehberi’ (2021) ve ‘Yürümek’ (2023) isimli eserleri ülkemizde ilgiyle karşılanan ve geçtiğimiz günlerde de İstanbul Edebiyat Festivali Kapsamında (İTEF) Türkiyeli okurlarla buluşan Kagge, bu kitabında Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest Dağının zirvesine yürüyerek yaptığı yolculuklarda kazandığı hayat derslerini anlatıyor.

MUTLU OLMANIN YOLU ACIDAN GEÇİYOR

Modern dünyada şu bir gerçek ki, her birimiz hayatımızı başarı ve mutlulukla olabildiğince doldurmaya çalışıyor, dünyadan gani gani haz almak istiyoruz. Artık kimsenin acıya, sıkıntıya ve çileye tahammülü yok. Bir zamanlar başarı için çekilen çileler kutsal görülürken, bir rüyayı gerçek kılmak için insanoğlu/insankızı ömrünü çalışmaya, sıkıntıya adayabiliyorken, bugün çileden ve sıkıntıdan fersah fersah uzakta bir yaşam kurmaya uğraşıyoruz. “İyi bir yaşam”ın nasıl, -mutlaka başarılı, sağlıklı ve mutlu- olacağı bize satır satır ezberletilmiş ya, aksi olduğunda panikliyor, bunun kendi hatamız olduğuna, bir yerlerde çok yanlış bir şeyler yapmış olabileceğimize inanıyoruz. Bu yeni dünyada engellerin, beklemenin, uğraşmanın, sorunların yeri yok. Velev ki bir şeyler ters gitti, işte o vakit, psikolojiden, modern tıptan, çeşitli yatıştırıcılardan ya da havai haz verecek uğraşlardan medet umuyoruz. Yeter ki, bir an evvel normalleşelim, karabasandan, tahammülfersa araflardan kurtulalım!

Oysa Erling Kagge, ‘Bir Kaşifin Felsefesi’ isimli çalışmasında bize çok daha farklı bir dünyanın kapılarını açıyor. Bu dünyada Kagge, bir rüya uğruna neredeyse hayatını adayacağı bir yolculuğa çıkıyor, çeşitli engellerle, doğa ile mücadele ediyor. “Normal” olanı içselleştiren çoğu insanın “bir hiç “uğruna diyeceği bir hedefin izinde, sabır ve gayretle tüm varlığını ortaya koyuyor. Ve son kertede bütün ezberlerimizi bozuyor.

Erling Kagge, dünyanın üç kutbuna, Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest zirvesine yürüyerek ulaşan ilk kaşiftir. 1990 yılında Norveçli dostu Borge Ousland ile birlikte motorlu kızak, köpek ve takviye olmadan Kuzey Kutbuna ulaşmıştır. 1993 yılında da bu yolculuğu tek başına Güney Kutbu’na yapmıştır. 1994 yılında ise Everest Dağına tırmanarak, daha önce hiçbir insanın yapamayacağı kadar meşakkatli serüvenini tamamlamıştır. Kagge, eserinde bu yolculukları sürdürebilmenin, hedefine ulaşmanın yollarını anlatıyor.

Okuyanlar için pratik olması adına, kitabına alt başlık verdiği şekliyle “zor şartlarda hayatta kalarak öğrenilen 16 hayat dersi”ni madde madde sıralıyor, her maddeye ilişkin kendi deneyimlerini paylaşıyor. Dünyada büyük başarılara imza atmış başka isimlerin başarı hikayeleriyle de zaman zaman anlatısını zenginleştiriyor.

Kagge, işe hedefler koyarak başlamak gerektiğini düşünüyor. Kendisinin bu minvalde hedefler koyduğunu, buna uygun planlar yaptığını ancak koyduğu hedefin ne kadar gerçekleşebilir olduğunu kafasında takmadığını da ekliyor. Eğer bir an olsun hedefin gerçekleşme ihtimalini tartmış olsaydı, inancının sarsılacağını ve hedefini başaramayacağını düşünüyor. Kagge bu doğrultuda kişinin iradesi ile her şeyi başarabileceğini, ancak yapması gereken en önemli şeylerden birinin tereddütsüz inanmak olduğunu iddia ediyor. İnanmaktan kastettiği safi ve körü körüne bir iyimserlik değil, aksine her türlü olasılığa hazır olmak, karşısına ne engel çıkarsa çıksın vazgeçmemeye ahdetmek ve sorunları da alt edeceğine güvenmek… Acıdan ve sıkıntıdan korkmadan, onlara hazırlıklı olarak gayret etmeye devam etmek…

Kagge’nin başka bir tavsiyesi ise, başarılı olmak, bir hayalimiz ve hedefimiz varsa bunu gerçekleştirmek için egomuzdan vazgeçmeyi öğrenmemizin gerektiğidir. Kişi, başarısız olmayı, rezil olmayı, gülünç duruma düşmeyi göze almalıdır ki büyük serüvenlere, mücadelelere girişsin. Kagge risk alamayan birinin hayatta herhangi bir sıçrama yapamayacağını, özel ve büyük bir şeyi gerçekleştiremeyeceğini düşünüyor. Ne yazık ki, pek çok insan başarısızlık korkusundan, modern dünyada kendisine dayatılan o “iyi bir hayatın” içinde kalmak zorunda olmaktan ve toplumsal baskılardan dolayı hayallerini rafa kaldırıyor, ukdeleriyle hayatına devam ediyor. Acının, hüsranın kendisinden daha fazla ihtimali korkutuyor.

Oysa başarısızlık ile başarı birbirinden ayrı şeyler değildir. İki durum da bir şeyleri riske atabilmenin sonucudur. Bir insan hayatında hiçbir zaman başarısız olmuyor, kayıp duygusunu tatmıyorsa Kagge’e göre risk almıyordur. Kazanmak için önce kaybetmeyi göze almalı, diğer insanların görüşlerine, gelecek olumsuz tepkilere, gülüşmelere kulağını tıkamayı öğrenmelidir. Herkes tarafından onaylanmak ve herkesin “makbul” saydığı bir hayatı yaşamaya çalışmak, kendi hayallerini gerçekleştirmek ve bir konuda sıra dışı bir başarı göstermek için iyi bir fikir olmayabilir. Hatta Kagge hayatta başarısızlıkların, sıkıntıların kimi zaman kişileri daha yüce hedeflere ulaştıracak enstrümanlar haline gelebileceği gerçeğini de hatırlatır. Hatta bu minvalde Beethoven, Goya ve Rembrandt’ın hayatından da örnekler verir. Keza Beethoven, en olağandışı eseri olan Dokuzuncu Senfoniyi, işitme yetisini kaybettikten sonra bestelemiştir. Goya da kendisine şöhret kazandıran eserlerini işitme yetisini kaybettikten sonra yapmıştır. Rembrandt eşini kaybettikten ve iflasa sürüklendikten sonra daha önceki eserlerini aşan, göz kamaştırıcı eserler ortaya çıkarmıştır.

SIKINTILAR HAYATI ANLAMLI KILAR

Kagge başarmak için risk aldığında, sahip olduğu birtakım şeyleri riske attığında –sahip olduklarıyla kumar oynamak değildir kastı-, hayatın kendisine daha anlamlı geldiğini, zorlukların hayatını canlı ve tatlı kıldığını belirtir. Nitekim böyle durumlarda yaşadığını daha derinden hissediyordur. Dahası çoğu insana inanılmaz gelecek deneyimleri yaşarken, keza açık denizde fırtınalarla boğuşurken veya Everest’in yakınındaki meşum Khumbu Buzulunu geçerken, zannedilenin aksine huzurla dolduğunu, dünyanın tarakkasında azade kaldığını fark ediyordur. Maddi ve manevi ihtiraslar anlamsız ve boş görünüyordur o vakit gözüne.

Dahası Kagge bugün insanlığın çoğunun kaçındığı zorluk ve acıların aynı zamanda hayatın lütuflarını fark etmemizi sağladığını, sıkıntıların olduğu yerlerde normal şartlar altında azımsayacağımız küçük şeylerin bizi mutlu edeceğini, günlük hayatta fark etmeyeceğimiz ayrıntıları fark ederek hayatın değerini anlayacağımızı iddia ediyor. Ki, Byung Chul Han, ‘Palyatif Toplum’ isimli eserinde de benzer bir yaklaşımla, acının hayatın ve sağlığımızın kıymetini anlamamız için olumlu bir çağrı olacağını belirtiyor. Acıya yaklaşabilme cesaretin yaşamak için elzem olduğunu söylüyor. Nitekim acıdan, zorluk ve riskten arınmış bir hayatın tekdüze ve sıkıcı geleceği de yadsınamaz bir gerçektir.

Ancak Kagge burada, acı ve sıkıntı çekmeyi göze alan cesaret mefhumunun anlamının da karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Keza cesaret bazen bir şeyi ne yaptığını bilerek sürdürmek, gayret etmekse, bazen de vazgeçmektir. Korkmak da cesaret isteyen bir eylem olabilir. İnsan başarmak, hedefine ulaşmak için olmadık riskler almamalı, ne yaptığının farkında olmalı ve eğer buna değmeyecekse alay edilmek pahasına bile olsa yolundan dönmelidir.

Kagge anlam meselesinin üzerinde oldukça duruyor. Onca zaman keşif yürüyüşlerini ölümle dans etmek için yapmadığını, diğer kaşifler gibi insanı sınayan çetin koşullara atılıp onları aşabildiğini hissetmek için tehlikeyi göze aldığını belirtiyor. Kagge’nin bilinmeyene ya da gidilmeyene yaptığı bu yolculuk bir anlam arayışıdır. Ancak yine de, insanın hayatında tek ve mutlak anlam olmadığını, zaman zaman çeşitli eylem ve durumlarda anlam bulunabileceğini de hatırlatıyor. Dünyanın en yüksek zirvesine çıkarak ipte sallanmanın insan için ihtiva ettiği anlamın, çocuklarına sarılmak veya onlarla vakit geçirmekten daha yeğ olduğunu düşünmüyor. Zira insanın anlam arayışının içinde yer alan mutlu olma arzusunun, nelere sahip olduğu ya da neleri başardığı ile doğrudan ilgisi bulunmuyor. Mutluluk insanın, başkalarına göre yaşamayıp kendi hayatının merkezinde hissedebilmesinin, şimdiki zamanda kalabilmesinin bir nihayetidir. Elbette Kagge’e göre…

Kaşif ve yazar Erling Kagge, ‘Bir Kaşifin Felsefesi’ isimli kitabında, Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest’in zirvesine yürüyerek yaptığı yolculuklardan edindiği deneyimleri okurlarıyla paylaşıyor ve bunca zahmetli serüvenleri kotarabilmenin sırlarını anlatıyor. Yalnızca meşakkatli keşif yolculuklarında değil, hayat denen engebeli yolda da insana başarıyla yürüyebilmesi, acı ve sıkıntıdan korkmadan devam edebilmesi için birtakım önemli dersler veriyor.

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version