Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Artık yeni şeyler söylemek lazım

Artık yeni şeyler söylemek lazım


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Kronik bir sorun olan Filistin-İsrail ya da Arap-İsrail çatışması gibi sorunlara mükemmel çözümler bulabileceğimizden emin değilim. Genelde bu sorunlara ilgimiz akut bir tırmanış yaşandığında artıyor, sonrasında herkes kendi küçük hayatlarına geri dönüyor, oradaki irili ufaklı problemlere odaklanıyor.

Özellikle Türkiye’de 2016’dan beri korkunç seviyelere ulaşan hukuksuzluklar, bu sorunların şüphesiz ki en önemlisini oluşturuyor. Maalesef yine öyle olacağından şüphem yok. Hamas saldırıları sonrası yaşanan süreç büyüyen bir şiddet sarmalını tetikledi. Arap/Müslüman uygarlık havzası ve anlaşılır bir şekilde ortaya çıkan yıkıcı savaşla yakından ilgileniyor. Batı dünyası – Yudeo-Hristiyan uygarlık havzası – da aynı şekilde. Her iki taraf da sorunu kendi gözlükleriyle, kendi tarihsel bagajlarıyla, kendi sosyal ve kültürel gerçekliklerine uygun olarak “okuyor”. Her iki tarafta da Filistin-İsrail ve Arap-İsrail çatışmasına ilgi, yükselen şiddet ve akut gerilime paralel biçimde artıyor.

Küreselleşen dünyada algılarla ilgili olarak aidiyetlerin/kimliklerin ne kadar etkili olduğunu gözlemliyoruz. Medeniyetler arası farklılıkların iyi bir iletişimle ve karşılıklı yaratılacak iyi niyet ortamıyla yumuşatılması gerektiğini düşünüyorum. Tarih, geçmişe ilişkin olan yaşanmışlıklar ve deneyimler toplamı olarak mutlaka bugünkü hayata dair kararlarda bir referans noktası. Buna karşın, geçmiş birikim, bugüne birebir uygulanabilir mi, bundan emin değilim.

“Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” diyen Rumi’nin gösterdiği yoldan, yeni ufuklara ulaşmak mümkün mü? Geçmişin reçetelerinin bugüne yararlı olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Geçmişte olan her şeyin bir sabite haline geldiğini, geçmişi değiştiremeyeceğimizi unutmalalım. Oysa bugün henüz inşaa ediliyor, edilebilir. Gelecek, çok farklı olabilir.

Geleceğin şekillendirilmesinde tarihi bagaja takılmak, tarihi önyargılardan, peşin hükümlerden, husumetlerden, çatışma ve savaşlardan, olumsuz her tür deneyimden olumsuz olarak etkilenmek anlamına geliyor. Kültürlere, medeniyetlere ve dinlere ilişkin kimlikler, ötekiler üzerine oluşturulur.

Ötekileştirme olgusu, evrenseldir. Eğer kendinizi bir kimlik üzerinden tanımlamıyorsanız, bir daire çizer ve “o dairenin içi ben, dışı da ötekiler” dersiniz. Kültürler, medeniyetler, dinler, aralarındaki farklılıklarla kendilerini tanımlar ve o farklılıkların altını çizerek, ötekileri baz alıp kendisinin kimliksel profilini oluşturur. Bu nedenle etnik, uygarlıksal, dinsel temellere oturan kimlikler olumsuz-statik kimliklerdir.

Ötekilerin sabite olduğu statik durum, tarihi çatışma potansiyelini de derin dondurucuda muhafaza eder. Günlük hayatın akışında kronik problemler bu çatışma potansiyellerini gün ışığına çıkarmasa da, çatışma potansiyelinin çatışmaya dönüştüğü – akut hale geldiği – momentumda mutlaka tarihsel bagaj devreye girer. Bu durumda, inşa edilmeye çalışılan köprüler birer birer çöker. Çatışma kendisini yeniden üretir. Alevlenir. Barışa ve kardeşliğe yönelik tüm emekler boşa gider.

Bu nedenle civic kimliklerin üretilmesi ve çocuklara/gençlere öğretilmesi en doğrusudur. 

Tarihi önyargıların, olumsuz deneyimlerin, negatif enerjili, toksik o bagajın elden geçirilmesi, ayık otlarının ayıklanması, bir “bakım yapılması” zaruridir. Elbette eğer gerçekten barışla ilgiliyseniz.

Barışın/sulhun iki tarafı olmak zorundadır.

Karşı tarafın yok edildiği ya da ezildiği/baskılandığı bir çözüm barış olamaz. Hamas’ın da İsrail’in de bunu anlaması gerekir. Maksimalist beklentiler, sıfır toplamlı stratejiler, karşı tarafın varlığını ve hayat hakkını teslim etmeyen yaklaşımlar, çatışmayı yeniden üretir/alevlendirir.

Bugünün üretilmesine şans tanınması gerekiyor. Geçmişin bugünü domine etmesi, bugünü dünün aynısı yapar. Diğer bir ifadeyle, geçmişte yaşanan olumsuzlukların ve kötü deneyimlerin bugünü belirlemesi, bugünün de en az dün kadar kötü olması sonucundan başka bir şey üretemez.

***

Fransa ve Almanya örneğindeki gibi, tarihsel bagaj inanılmaz önyargılarla, savaşlarla, karşılıklı fetihlerle/işgallerle, yerinden yurdundan etmelerle ve diğer acılarla dolu da olsa, karşılıklı barış ve beraber var olma arzusuyla bu zorlukların üstesinden gelinebiliyor.

1950’lerden itibaren ortak tarih komisyonları kurarak tarih diskurundaki önyargıları ayıklayan Almanya ve Fransa arasındaki işbirliği ve entegrasyonun bugün her iki ülkeyi de nerelere getirdiğini görmeyelim mi? Genç nesillere düşmanlığı öğreterek, onları savaş ve çatışmaya koşullamanın olumlu bir şey olduğunu söyleyebilenimiz var mı? Karşı tarafın canavarlaştırıldığı bir ortamda yetişen çocukların barışçıl bir gelecek inşa etme şansları ne kadar olur sizce?

Üzerinde durduğumuz konu, üstelik salt iki ulus arasında yaşanmıyor. Etkiler küresel düzeyde olan bir çatışmadan bahsediyorum. İsrail ve Filistin ya da İsrail-Arap meselesi, Yudeo-Hristiyan ve Müslüman medeniyet havzalarının küresel ilişkilerini etkileyen, çok büyük bir sorundur. Dünya barışından daha önemli ne olabilir? Bu sorunun çözülmemesi, dünya barışını tehdit ediyor. Çözüm, sıfır toplamlı olmayacak. Yani diğer bir ifadeyle, “ya onlar, ya biz” türü bir zihin yapısıyla bu mevcut sürtüşmenin barışla çözümü olanaklı değil. Hiçbir taraf kendi istediğini tam olarak elde etmeyecek. Siyah-beyaz türü bir netlik söz konusu değil. Gri tonlarında bir gerçeklik, rasyonel beklenti olabilir ancak. O halde ona uygun bir çözüm arayışı evresine zaman yitirmeden geçmekte yarar yok mudur?

Savaş mutlaka derhal durmalı.

Hamas’ın olmadığı bir ortamda Gazze’den masa başında çözüm rasyonel aklına geri dönecek bir aktör mutlaka çıkacaktır. Hamas’ın olmadığı ve barışa yönelik adımların atıldığı bir ortamda, İsrail’deki aşırı sağ yönelim zayıflayacak, şahinlerin yerine güvercinler işbaşına geçebilecektir. Hamas’ın silah bırakması çok önemli. İsrail’de Netanyahu gibi şahin politikacıların iktidara gelmemesi, yerlerini olumlu ve yapıcı politikalar izleyecek yeni liderlere bırakması da öyle.

İki devletli bir çözüm ve yeterince güven arttırıcı önlemler, uluslararası toplumun desteği, ortak eğitim ve kültür girişimleri, yaraların sarılması, geçmişin geçmişte kalması, her iki tarafta yeni nesillerin yeni değerlerle, karşılıklı “birarada varoluş zorunluluğunu” kabul edecek ve bunun için çalışacak ortamı beraberinde getirebilir.

Bu savaşın sonunda böyle bir atmosferin olanağının tanınmasının, uluslararası toplumun bu yönde çalışmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version