Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

AİHM’nin kararları ‘mafyayı’ coşturdu!

AİHM’nin kararları ‘mafyayı’ coşturdu!


İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Başlık kafanızı karıştırmasın.

Söz konusu olan Erdoğan rejimi ve Türkiye ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile ‘mafya’nın gündemi kesişebiliyor. ‘Bilal’in bile anlayabileceği’ basitlikte anlatayım;

Malum olduğu üzere son on yıldır Türkiye’de mafyatik bir rejim var. Anayasa ve yasalar askıda, güvenlik ve yargı bürokrasisi Saray’a teslim.

Uzun yıllar süren operasyon sonrasında hapise atılan mafyatik örgütler de özgürlüklerine kavuşup altın çağlarını yaşıyorlar. Eli kanlı mafya örgütleri bizzat Erdoğan tarafından itibar görüyor, ülkenin İçişleri Bakanı ile ‘kanka’ oluyorlar.

Ancak burada konumuz bildiğimiz klasik mafya değil. Konumuz yargıç cübbesi, emniyet müdürü üniforması yada istihbaratçı kimliği taşıyan bürokratlar.

17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası yaşanan değişimle suça meyilli bürokratlar göreve getirildiler. Onlar da kendilerine hayallerini bile kuramayacakları koltukları veren Erdoğan’a diyet borcunu soykırım uygulamalarına imza atarak ödediler.

Adına ‘fetö borsası’ dedikleri bu mafyatik yapılanma Saray’dan en küçük ilçedeki AKP teşkilatına kadar örgütlendi. İçinde yargı, emniyet, istihbarat, siyaset ve medya var.

‘Çökülecek’ kurumlar ve kişiler belirlenip sonra yağma ekibi arasında pay edildi. Saray’dan başlayarak en aşağıdaki partili yöneticiye kadar bu yağmada rol-pay aldı.

SİLAHLAR KONUŞTU

Türkiye’nin her yerinde var ama artık saklanamaz hale gelip cinayete de konu olduğu için İzmir merkezli ‘fetö borsası’ herkesin malumu. İçin de 15 Temmuz kumpasına giden yolda aktif rol alan savcı Okan Bato gibi isimlerin yer aldığı çete de gasp edilen malları paylaşamadıkları için çatışma çıkmıştı.

Bırakın medeni bir ülkeyi üçüncü sınıf Ortadoğu ülkelerinde bile yaşansa yer yerinden oynardı ama Türkiye’de herkes üç maymunu oynadı çünkü harekete geçmesi gerekenler de bu suç yapılanmasının parçası.

İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ya gönderdiği mektupta ortaya dökülen rezaletler herkesin bildiği duyduğu skandalları somutlaştırdı. Adalet dağıtması gereken adliyelerde suç örgütü kurmuşlar.

“Böyle bir skandalda bile harekete geçemeyen muhalefet partilerinin olduğu bir ülkede herşey olur” deyip devam edelim.

BİR BİR AIHM’DEN DÖNÜYOR

Hikayenin güncel tarafı ise şöyle; Malum olduğu üzere Erdoğan rejiminin keyfi uygulamaları, hukuksuzlukları bir bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dönüyor.

AIHM Büyük Daire’nin verdiği ve yüzbinlerce kişiyi doğrudan etkileyen Yalçınkaya Kararı sonrasında dün de yeni bir karar çıktı. Mahkeme, Bylock kullandığı ve Bank Asya’ya para yatırdığı için tutuklanan 45 kişinin özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Türkiye bu kişilere tazminat ödeyecek.

AIHM kararları bağlayıcı ve Erdoğan rejiminin kaçacak yeri yok. Gerçi bunu en iyi Erdoğan rejiminin aparatları biliyor.

Daha gözaltı kararı vermeden da bu dosyaların AİHM’den döneceğini biliyorlardı. Ancak bilerek, isteyerek bu hukuksuzluklara imza attılar. Çünkü suç işleyerek kariyer yaptılar, cepleri doldu.

Şimdi ise ‘ne yaparız da bu kararı en az kişiyi etkileyecek şekilde uygulatırız’ diye çabalıyorlar. Adalet Bakanlığı ve Saray’da oluşturulan komisyonlarda formül arıyorlar. Ancak durumları pek parlak değil. Erdoğan rejiminin çok itibar ettiği İzzet Özgenç gibi hukukçular bile kararın uygulanması yönünde görüş beyan ettiler.

Güvenlik ve yargı bürokrasisinden AIHM kararına uymaları beklenirken Erdoğan rejiminin aparatları tam tersi bir uygulamaya girişip en yüksek mahkemenin açık ihlal verdiği maddeden yeni gözaltılar yapıyorlar.

Mesela Pazartesi günü ülke genelinde yapılan operasyonlarda 611 kişi göz altına alındı. Suçlama Bylock kullanmak, Bank Asya’ya para yatırmak ve sohbetlere katılmak.

Yani daha kısa süre önce AİHM’in çok net ihlal verdiği maddeler.

Sadece bu durum bile Saray’ın ve emrindeki bürokrasinin psikolojisini göstermeye yeter. Oturup suçlamaların hukukiliği üzerine bir şey söylemeye gerek yok çünkü AİHM son noktayı zaten koydu.

Yani siyasi bir şov izliyoruz.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın tweeti ise hazine değerinde.

Çünkü dronlarla çekilmiş görüntüler, termal kameralar, özel harekat polisleri, tam techizatlı uzun namlulu özel harekat polisleri ile yapılan operasyonlarda bir tane kuru sıkı tabanca bile çıkmadı.

Sadece bakan Yerlikaya’nın tweeti bile Gülen Hareketi’ne yönelik soykırım yapıldığına delil olarak yeter de artar bile.

Kaldı ki bakanın tweeti operasyonların hukuki olmadığının bir başka açıdan delili niteliğinde. Diyor ki bakan Yerlikaya “Halkımızın üzerine acımasızca ateş açan, Gazi meclisimi bombalamaktan geri durmayan, çaldıkları sınav soruları ile milyonlarca gencimizin geleceğini çalmaya çalışanlar”.

Öncelikle bu suçlamaların doğru olduğunu varsaysak bile dün göz altına alınan 611 kişinin bu iddialarla ilgisi yok. İkincisi bakanın açıklamasının devamında yer alan suçlamalar ise zaten suç değil.

AIHM Yüksek Daire’de bunu itiraz yolu kapalı şekilde teyit etti. Yani bu operasyonların keyfi olduğu çok net.

Gelelim başlıkta yer alan AIHM-mafya ilişkisine. Daha önce anlattığım gibi, ‘fetö borsası’ dedikleri yağma düzeni ülkenin her yerinde yaygın olarak uygulamada.

Eğer kendi gözleriyle görmek, teyit etmek isteyen varsa en yakın AKP-MHP teşkilatına gidip “benim bir dosyam var, nasıl yaparız?” diye sorsun. Onlar zaten ellerinde olan dosyalardan size mal varlığınızın yada ‘suçunuzun’ ekonomik değeri üzerinden ödemeniz gereken rakamı hemen söylerler.

‘Fetö Borsası’nda işler son günlerde çok hareketlendi.

Ülkenin her yerinde –bugüne kadar çökülmeyen, yağmalanmayan veya hala para koparılabilecek – cemaat soruşturması geçiren kişilerin kapısını çalıyorlar.

Yargı ve emniyet çevrelerinde şöyle bir psikoloji var; “AIHM kararı çok net. Buradan kaçış yok. Artık keyfi olarak istediğimiz kişinin malına mülküne çökemeyeceğiz. Hükümet henüz net bir karar vermeden toplayabildiklerimizi toplayalım”

Bırakın Ankara-İstanbul-İzmir gibi büyük şehirleri,  Anadolu’nun en ücra köşesinde bile ‘dosya toplayan’ çete mensupları var.

Mesela geçtiğimiz günlerde küçük bir İçanadolu şehrinde yaşanan olay. İsmi bende saklı işadamına Ankara’dan ‘misafir’ geldi.

Yargıtay’dan geldiğini söyleyen aracı lafı eğip bükmeden, “Sizin dosyanız önümüze geldi. Şirketinizin ekonomik büyüklüğünün yüzde 10’unu bize verirseniz dosyanızı kapatırız.” diyor.

Zaten hayatını kararttıkları iş adamı ‘piyasa kötü, o kadar para bulamam’ deyince bu rakam yarının da altına indiriliyor.

Bir an için o işadamı yerine kendinizi koyun.

Alın teriyle kurup büyüttüğünüz, katma değer ürettiğiniz fabrikanıza çöküyorlar. Haksız yere hapis yatırıyorlar. Ailenizi perişan ediyorlar.

Şirketlerinize kayyım atanmış.

Size bu zulmü yapanlar masum olduğunuzu biliyorlar. Ancak ‘son bir vurgun daha yapalım’ diye kapınıza gelip ‘şu kadar para verirseniz dosyanızı kapatırız’ diyorlar.

Normal şartlarda işadamı soluğu adliyede alırdı ancak savcılar da çetenin parçası olunca yapacak bir şey bulamıyor.

Bir başka şehir bir başka örnek.

Yine mağdur edilmiş bir işadamı. Hapis yatırılmış, şirketine kayyım atanmış ve hesapları dondurulmuş. Adliyeden davet ediliyor. Savcı çok rahat bir şekilde “senin ve arkadaşlarının dosyalarını kapatalım. Etrafta sizin gibi olan varsa gelsinler halledelim” diyor.

Tabi ‘halletmenin’ bir de bedeli var.

Özetle tablo şöyle; AIHM kararı sonrası eskisi gibi keyfi tutuklamalar yapamayacaklarını gören rejim aparatları ‘son bir vurgun’ daha yapalım deyip sağa sola saldırıyorlar.

Bu noktada güncel bir gelişme üzerinden rejimin polis-savcı ve hakimlerine hatırlatalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllardır himaye ettiği, her türlü ekonomik imkanı sağladığı HAMAS yöneticilerini kapı dışarı etti.

Daha önce de Müslüman Kardeşler için aynı şeyi yapmıştı. Dikkat edin bu iki örgüt ile Erdoğan’ın ideolojik birlikteliği var.

Mavi Marmara gemisinin tirajik hikayesi ortada.

Erdoğan buna rağmen sıkıştığı anda ‘dostları’nı gözünü kırpmadan sattı.

O yüzden, nasıl olsa ‘Reis arkamızda’ diyerek her türlü suçu pervasızca işleyen bürokratlara hatırlatalım;

Erdoğan yarın bir gün “Bu suçları işlerken bana mı sordunuz? Siz ne biçim hukukçusunuz?” der, elini yıkayıp çıkar, tüm suç size kalır.

Yani; güvenlik ve yargı bürokratları Erdoğan rejiminin tüm günahlarını yüklenmek istemiyorlarsa hukuktan ayrılmasınlar.

Son not; hukuksuzluğun ayyuka çıktığı, mafyanın iktidara geldiği bir ülkede ana muhalefet partisi neden harekete geçmez anlamak mümkün değil.

Mesela CHP ya da Deva Partisi neden, “Polis ve adliyelerde gördüğünüz rüşvet-gasp dosyalarını bize ihbar edin, iktidara geldiğimizde hepsinin hesabını soracağız.” diye çağrı yapmaz?

Sahi neden?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version