Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yassıada’da idamlara giden yolda Anayasayı İhlal Davası 

Yassıada’da idamlara giden yolda Anayasayı İhlal Davası 


YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

27 Mayıs darbecileri “tabii hâkim” ilkesini ihlal ederek oluşturdukları Yüksek Adalet Divanı vasıtasıyla Celal Bayar ve Adnan Menderes başta olmak üzere DP önde gelenlerini Yassıada’da yargılamışlardı. 

Yargılamalar farklı davalar adı altında yapılsa da asıl önemli dava, “Anayasayı İhlal Davası” idi. Nitekim bu davada “darbecilerin emrindeki hakimler” tarafından on beş idam kararı verilecektir. 

ANAYASAYI İHLAL DAVASI 

Yassıada yargılamalarının temel amacı, 27 Mayıs darbesinin ve darbeci subayların oluşturduğu Milli Birlik Kurulu’nun (MBK) meşruiyetini sağlamaktı. Bu durum Yassıada’da inandırıcılığı olmayan ama halkın gözünde Bayar ve Menderes’i küçük düşürecek konuların davaya dönüşmesine neden olmuştur. 

Bayar’a açılan “köpek davası” ve Menderes’e açılan “bebek davası” bu amaçla açılan davalardır. Bebek davası her ne kadar beraatle sonuçlansa da köpek davasında Bayar ve Tarım Bakanı Nedim Ökmen suistimal suçundan ceza almışlardır.

Darbeciler ilk günden itibaren basının desteğiyle halka darbenin meşruiyetini anlatmak için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişlerdi. Gazetelerde her gün yeni iddialara yer verilerek “DP iktidarının kötülüğü” anlatılıyor, iddialar bizzat darbeci Orgeneral Cemal Gürsel tarafından da dile getiriliyordu. 

Bu iddialar arasında; Harp Okulu öğrencilerinin imhasının planlandığı, Kars ve Ardahan’ın Ruslara satıldığı, DP’nin ülkede iç savaş çıkarmaya çalıştığı ve bunun için kendi adamlarını silahlandırdığı yer almaktaydı. Ayrıca DP iktidarının İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda gösteri yapan üniversite öğrencilerinden yüzlercesini gizlice öldürttüğü, cesetlerini bilinmeyen yerlere gömdüğü, bir kısmını da Et ve Balık Kurumu kombinalarında kıyma yaptırdığı yazılmaktaydı. 

Yassıada’da, on yıl süren DP iktidarı her yönüyle hesaba çekilmiştir. Menderes’in on yıl boyunca kullandığı örtülü ödenek davaya dönüştürülmüş, 6-7 Eylül Olayları da beş yıl sonra yeniden dava konusu olmuştur. 

Yargılamaların en önemli davası ise “1960/1 Esas Numaralı Anayasayı İhlal Davasıdır”. Zaten Yassıada’da görülen çeşitli davalar, bu davayla birleştirilmiştir. İlginç bir şekilde DP’lilere yönelik “anayasayı ihlal” suçlaması darbenin ertesi günü yapılmıştır.

Anayasayı İhlal Davası yargılamaları 14 Ekim 1960 günü başlamış ve 14 Ağustos 1961 tarihine kadar sürmüştür. Karar ise 15 Eylül 1961 tarihinde açıklanmıştır. Bu davada bütün DP milletvekilleri ve Bayar yargılanmıştır. Yargılamada kanıt olarak Menderes hükümetinin bakanları Şem’i Ergin ve Etem Menderes’in hatıra defterleri de iddianamede yer almıştır. 

SUÇLAMALAR NELERDİ?

İddianameye göre Bayar ve Menderes’in liderliğindeki DP, pek çok konuda yürürlükte olan 1924 Anayasası’nı ihlal etmişti. Bunun cezası da Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 146. Maddesinde tanımlanmış ve “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs edenler idam cezasına mahkûm olur“ denilmişti. 

Yassıada yargılamalarının başsavcısı 1923 Balıkesir-Susurluk doğumlu Ömer Altay Egesel, 1954 seçimlerinde Balıkesir’den DP milletvekili olmak için başvuru yapmışsa da aday adayı yoklamasını bile kazanamadığından aday gösterilmemişti. Egesel bundan da kaynaklanan DP düşmanlığıyla hazırladığı iddianamede DP’li olmayı bir suç olarak değerlendirmiştir.

Bu davadaki suçlamaların başında 1951 ve 1953’te çıkarılan kanunlarla CHP mallarının hazineye devri gelmekteydi. Ayrıca DP Hükümetinin 1954 seçimlerinde Osman Bölükbaşı’nın Millet Partisi’nin kazandığı Kırşehir’i vilayetten ilçeye çevirmesi, yargı bağımsızlığının ihlali, meclis tüzüğünde yapılan değişiklikle meclis müzakerelerinin engellenmesi, Tahkikat Komisyonu’nun kurularak anayasanın ilgasına kalkışılması, 6761 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun çıkarılması ve Seçim Kanunu’nda antidemokratik değişiklikler yapılması diğer suçlamaları oluşturmaktaydı.

1946’ya kadar ülkeyi yöneten CHP’nin mallarının hazineye devri davasında, o dönemde mecliste olduğu halde 27 Mayıs Darbesi sırasında milletvekili olmayan DP’lilerin Yassıada’da yargılanmamaları sürecin tuhaflığının önemli bir göstergesidir. Nitekim Samet Ağaoğlu bunu hatırlattığında hâkim Salim Başol, meşhur sözlerini söyleyerek “Bu o kadar ayan beyan bir şey ki, söylemeye bile hacet yok. Bugün Yassıada’da bulunan milletvekilleri kimler? İnkılap anında mecliste bulunanlar. Niçin? Sizi alıp Yassıada’ya tıkan kudret böyle istemiş, onu biz bilemeyiz” diyecektir.

CHP’nin mallarına el koyma süreci iki aşamada gerçekleşmişti. 1951’de “Resmî Daire ve müesseselerin siyasi partilere bedelsiz mal devredemeyeceklerine ve bu daire ve müesseselerle münfesih derneklere ait olup siyasi partilere terkedilmiş olan gayrimenkul mallarla bu partiler tarafından genel menfaatler için yaptırılmış olan binaların sahiplerine ve Hazineye iadesine dair 5830 sayılı Kanun” çıkarılmıştı. 1953 yılında da “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Haksız İktisaplarının İadesine Dair 6195 Sayılı Kanun” çıkarılarak süreç tamamlanmıştı. 

Yargı bağımsızlığının ihlalinin gerekçesi ise 21 Haziran 1954’te Emekli Sandığı Kanunu’nun 39. Maddesinde yapılan değişiklikle hâkim ve savcıların kendi istekleri dışında emekliye sevk edilebilmelerine imkân tanınması ve bu karara itiraz hakkının yasaklanmasıydı. Bu kanunun DP’nin yargı üzerindeki etkisini artırdığı çok açıktır. Nitekim kanunla yirmi beş yılını dolduran hâkim ve savcıların emekliliğe sevklerinin önü açıldığı gibi emekliliğe sevk edilenlere itiraz yolu da kapalıydı.  

Menderes Hükümeti 1954 seçimlerinden birkaç ay sonra “Niğde vilayetine bağlı bir kaza olan” Nevşehir’i vilayet yaparak Kırşehir’i kazaya çevirmiş ve buraya bağlamıştı. Bunun amacı milletvekili çıkaramadığı Kırşehir’den intikam almaktı. Anayasayı İhlal Davası’nda bu da suçlamalardan birisini oluşturmuştur.

Benzer bir uygulama aynı yıl Malatya için yapılmış, o zamana kadar Malatya’nın ilçesi olan Adıyaman vilayet yapılarak Malatya’nın bir kısmı buraya bağlanmıştı. Bu da CHP’yi destekleyen Malatya’ya böyle bir fatura ödetmeyi amaçlıyordu. Ancak Yassıada’da sadece Kırşehir gündeme gelecektir. Menderes,  muhtemelen bu uygulamadan pişman olduğundan 1957 yılında Kırşehir’i yeniden vilayete çevirecektir.

İDAMLARA GİDEN SÜREÇ

Yassıada’da DP’liler hakkındaki diğer suçlama Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikler hakkındaydı. 1957 seçimleri öncesinde CHP, DP’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi ve Bölükbaşı’nın CMP’si, CHP çatısı altında birleşme teşebbüslerine başlamışlardı. 

Bu birleşmeyle üst üste iki seçim kazanan DP’nin 1957 seçimlerinde mağlup edilmesi amaçlanmaktaydı. Menderes Hükümeti bunun önüne geçmek için Seçim Kanunu’nu değiştirmişti. Seçim Kanunu’na göre otuz yaşını doldurmuş erkek ve kadın Türk vatandaşları milletvekili adayı olabilmekteydi. 

13 Eylül 1957’de Resmî Gazete’de yayınlanan değişiklikle “Bir siyasi partiye adaylık için müracaat etmiş olan kimse hiçbir seçim çevresinde o seçimde müstakilen adaylığını koyamayacağı gibi başka bir parti tarafından da aday gösterilemez ve seçilemez” hükmü konulmuştu. 

Ayrıca “… seçim tarihinden altı ay önce mensup oldukları siyasi partilerden ayrılmamış olanlar başka bir siyasi parti tarafından aday gösterilemezler” denilmiş ve bu düzenlemelerle 27 Ekim 1957’de yapılacak seçimlerde diğer partililerin CHP listelerinden aday gösterilmelerinin önüne geçilmiştir.

DP iktidarı 1956 yılında da “Toplantılar ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun” çıkarmıştı. 6761 Sayılı bu kanunla siyasi partilerin yapacakları toplantı ve gösteriler seçim dönemleriyle sınırlanmıştı. Yassıada’da ise DP Hükümeti’nin uygulamada kanunu başbakan ve hükümet mensupları için uygulanmazken CHP’ye engel çıkardığı hatta dava açıldığı belirtiliyordu. 

İnönü’nün başlattığı “Büyük Taarruz” gezisinde Uşak’ta olaylar yaşanmış ve bunu Geyikli, Topkapı ve Kayseri’de gerginlikler devam etmişti. Nitekim yargılamalarda bu olaylar sırasında kanunun tek taraflı olarak uygulandığı ve halkın can, mal ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği iddia edilmiştir.

 Anayasayı İhlal Davası’nın en önemli suçlamaları, Tahkikat Komisyonu ile ilgiliydi. Komisyonun kurulması önerisi CHP’nin sert tepkisi nedeniyle TBMM’de büyük tartışmalara neden olmuştu. Gerekçe, CHP’nin orduyu siyasete karıştırması, halkı iktidara karşı kışkırtması ve bir kısım grupları silahlandırarak iktidar üzerinde baskı kurmasından dolayı hem CHP’nin hem de basının yıkıcı faaliyetlerini araştırmaktı.

CHP lideri İsmet İnönü darbeyi işaret eden meşhur konuşmasını bu tartışmalar sırasında yapmış ve şöyle demişti: “… Eğer baskı rejimi kurulursa ihtilal behemehâl olur! Böyle bir ihtimal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır! Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam. Şimdi arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman ihtilal, milletler için ihtilal meşru bir haktır. İhtilal meşru bir hak olarak kullanılacaktır. Bundan içtinap kabil değildir…“.

Komisyon kurulması kararı sonrasında tüm siyasi parti ve grupların toplantı ve kongreleri durdurulmuş, meclis müzakereleriyle ilgili de TBMM zabıt cerideleri dışında her türlü yayın yasaklanmıştır. 

Bu kararlardan sonra 27 Nisan’da Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler veren 7468 Sayılı Salahiyet Kanunu kabul edilmiştir. Nitekim bu kanun dikta rejiminin ilanı olarak yorumlanmıştır. Kanunun ilk uygulaması olarak da on gazete, iki dergi ve basıldıkları matbaalar kapatılmış hatta Akis dergisinin kapatılma haberinin yayınlanmasına bile yasak getirilmiştir.

Bu suçlamalarla dört yüz beş DP’li yargılandı ve on beşi hakkında idam cezası verildi. Hakkında idam cezası verilen Celal Bayar’ın cezası Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından yaşlılığı nedeniyle müebbede çevrildi. Ayrıca MBK; Refik Koraltan, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ve DP iktidarının son Genelkurmay Rüştü Erdelhun’un cezalarını müebbet hapse çevirdi.

İdam kararları onaylanan DP döneminin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de, sabık Başbakan Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de idam edildi.

Yukarıda söz ettiğimiz uygulamalar DP’nin anayasayı ihlal ettiğine delil olarak gösterilmiş ve idam, müebbet ve diğer cezalar öncelikle bu nedenle verilmiştir. Özellikle Tahkikat Komisyonu ve Salahiyet Kanunu, DP iktidarının otoriterleşme eğilimin en önemli göstergeleri olsa da idam kararlarının çok ağır olduğu açıktır.

Darbecilerin emrinde hareket eden Yassıada mahkemesi, bir başbakan ve iki bakanı idam ederek Türk siyasi hayatında derin bir yara açmış ve Türkiye demokrasisinin bir türlü gerçek bir demokrasiye dönüşmemesinde en önemli engellerden birisini oluşturmuştur. 

Kaynakça: Yüksek Adalet Divanı Tutanakları Anayasayı İhlal Davası (1960/1); Resmî Gazete, 11 Ağustos 1951, S. 7882; 16 Aralık 1953, S. 8584; 9 Haziran 1956, S. 9346; 13 Eylül 1957, S. 9705; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 11, C. 18, 18.4.1960; Topçu, İ, Topçu, S (2017), “Adnan Menderes’in Yargılanması ve İdamı”, Akademik Bakış, S. 61,  s. 59-80; Yıldız, T. N (2022), Yassıada Mahkemesi: Anayasa İhlal Davasında Yargılanan Dört Kişi, Siirt Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, Siirt.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version