Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Sonrası Mavi”

“Sonrası Mavi”


YORUM | AHMET KURUCAN

Rahmetli dedem “Bir tutam sakızın varsa ehline çiğnet” derdi. Ne kadar haklıymış. Gerçi onun haklı olduğunu 60’ımı aştığım şu yaşa kadar onlarca kez tecrübe ettim ama “Sonrası Mavi” kitabı bana bu sözü bir kez daha hatırlattı.

Hasan Çağlayan’a ait bir kitap. Kitap kapak tasarımını çok beğendim. İsim ile müsemma, zarf ile mazruf arasındaki uyumu o kadar iyi gösteriyor ki. Kapağa bakar bakmaz kitabın muhtevası ile irtibat kuruyor zihniniz. Hem de anında. Beyaz bir bulut kümesinin süslediği masmavi gökyüzünde özgürce kanat çırpan  kuşlar, sol ele bağlı bir kelepçe ve kelepçenin diğer yarısı boşta. Sağ el kelepçeden, kelepçe elden kurtulmuş durumda.

Hapishane hatıraları aklıma geldi kitabın kapağını görünce. Yanılmışım. Günlük imiş. Hatıra ile günlük arasında fark var mı? Elbette var. Edebiyatta iki ayrı alan bu.

Süreyya yayınlarından yeni çıkmış olan bu kitabı iki oturumda okudum. Yaşanan çok basit hadiseleri kelimelerin büyülü dünyası arasında adeta dans ederek öylesine resmetmiş ki Hasan Çağlayan her şeyden önce şapka çıkardım. Seçilen kelimeler, hissiyatı o kelimelerin içine gömen ve daha ötesi okuyan insana da geçiren özelliği beni benden aldı.

Ağladım çok defa. Göz pınarlarımdan yaş hiç eksik olmadı. Kapağı açılınca yüksek bir debi ile boşalacak baraj suları gibi hazır ve nazır idi her zaman. Bir tek düğmeye basmamı bekliyorlardı ve sağolsun Hasan Çağlayan o kadar çok bastı ki o düğmeye, barajda su kalmadı.

Onunla beraber hapishane ortamında yaşarken güldüm çoğu zaman. Fındık kabuğunu doldurmayacak hadiseler karşısında halk tabiriyle arz edeyim dışarıda nice “allı-felli-kelli” olan insanların nasıl çocuklaştıklarını, oyuncağı elinden alınmış çocuklar misali nasıl hırçınlaştıklarını… “İnsan işte bu” dedim ve kendime geldim gülmemi keserek. O ortamın sosyolojisi ve her biri ayrı alem, her bir ayrı şahsiyet ve karaktere sahip olan insanların muhtemel psikolojisi üzerinden değerlendirmeye çalıştım. Zaten böyle bir akıl yürütmeme de gerek yoktu. O akıcılığı içinde kitabı okursanız zaten satırlar sizi o dünyaya götürüyor, onlardan biri yapıyordu. Sizi dışarıda bırakan tek alan var, o da zikredilen hadiselerdeki detaylar. O detayları bilmeyince kopuyorsunuz o hapishane ortamından ama onu da hayal dünyanızın gücüyle kapatabiliyorsunuz.

Ağladım, güldüm dedim. Başka ne yaptım? Çok düşündüm. Terk-i mevki yaptım. Onlar yerine kendimi koymaya çalıştım. Uğruna ömrünüzü verdiğiniz mesleğinizin elinizden bir gecede alınıp zulmün dibini vurmuş zalimler tarafından işten atılmanızı… Anne-baba, eş ve çocuğunuzla mutlu bir yuvanız varken bütün bunlardan bir anda uzaklaştırılmanızı… Dün önünüzde el-pençe divan duran, “Çocuğumu önce Allah’a sonra size emanet ediyorum” diyen talebe velilerinin ertesi gün size terörist demelerini… Hepsinden öte özgürlüğünüzün elinizden alınmasını… Ve daha neleri neleri düşündüm.

İnanmayacaksınız ama bir de okunacak kitap listesi yaptım. “Yok daha neler!” diyeceğinizi tahmin ediyorum. Demeyin. Okuyun kitabı, siz de yapacaksınız inanın bana. Ben dipnotlardan ya da kaynakçalarından hareketle okuduğum her kitaptan okunacak kitaplar listesi çıkartırım genelde ama bu günlükte ne dipnot var, ne de kaynakça. Çok ustaca okuyucularını yönlendirmiş Sayın Çağlayan. Okuduğu kitapları tek tek yazarken çok kısa bir biçimde özelliklerini ve değerlendirmelerini de yazmış. Tahrik etmiş, teşvik etmiş okuyucuyu. Siz de okuyun demeye getirmiş. Hatta okuduğu her bir kitap için bir sayfalık özel notlar almış. Keşke şimdiye kadar yapsaydım serzenişini de ilave ederek hem de. Umarım aldığı o notları bir gün yayınlar.

Bir de Batı müziğine kapılarımı açan ve sadece youtube platformunda bile milyonlarca defa izlenmiş sanatçı ve eserlerini öğrendim Sonrası Mavi’den. Kısa bir iktibasta bulunmak istiyorum burada: “Müzik, belki de en büyülü lisandır. Özellikle fon müzikleri ve sesin melodiyle karışıp kaynaştığı slow (yavaş) müzikler, kalbimi ve ruhumu en çok onlar kanatlandırır. Celine Dion, mesela, niye denizlere alır götürür beni o? “To Love You More”, “The Power of Love”, “My heart will go on..” masmavi denizleridir müziğin. Loreena McKennitt, “Santiago” ile niye yağmurları çağırır. Chloe Agnev, bir ses, bir büyü, bir enstrüman mıdır? Andrea Bocelli “Time to Say Goodbye” ile “The Prayer” ile niçin gözyaşıdır?”

Yeter sanırım. Bu kısa alıntı bile Hasan Çağlayan’ın hissiyat ve düşüncesini ifadedeki gücünü göstermeye yeter. Siz kitabın tamamını böyle düşünün. Ve iyisi mi ben burada keseyim, siz kitabı okuyun.

Teşekkürler Hasan Bey. Tarihe not düşmüşsünüz bu günlüğünüzle. Yarının dünyasında bugünleri objektif bir gözle değerlendirip yazacak araştırmacılar için iyi bir eser bırakmışsınız geride. Keşke yaşanan hiçbir şey zayi olmasa. Herkes bir taraftan bu zulümün bir nesnesi olarak tarihi yaşarken onu aynı zamanda yazarak öznesi de olsa.

Süreyya Yayınları! Bir teşekkür de size. Sağosun varolun. Ses oluyor, soluk soluyor, nefes oluyorsunuz bize bu çalışmalarınızla.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version