Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

HDP Meclis Grubu açısından sömürge valiliği okuması


Mustafa Akengin


Mecliste sömürge valiliği atamalarına dayanak teşkil eden değişikliğin görüşülmesi sırasında ve akabinde resmi gazetede yayınlanarak yasallaşması süreçlerinde HDP meclis grubu olsun HDP – MYK olsun 674 sayılı KHK ve diğer düzenlemeler yâda KHK’lar ile ilgili bir çalışma içinde olmadığı açıkça görülmektedir. Ya da bu konu hakkında tek yetkili olan Yerel Yönetimler Kurulu olduğundan ne meclis grubu nede MYK hiçbir çalışma içine girme gereği duymamıştır.

Oysa HDP Yerel Yönetimler Kurulu veya MYK’sı yukarıda kısaca değindiğimiz kanunlar üzerinde iyi hazırlanmış olsaydı sonuçları hem birinci SÖMÜRGE VALİLERİ döneminde hem de ikinci s.v döneminde yaşanmamış olacaktı. AKP-MHP faşist iktidarı bu kadar pervazsız ve rahat davranamazdı. Yerinde ve zamanında yapılmayan hamlenin sizi rakipleriniz karşısında güçsüz kılacağını bilmeniz gerekir. Kürt siyasetine karşı ayırımcı bir politikanın uygulandığını biz de dünya da görüyor ve biliyor. Zoru kullanarak her türlü hileye ve hukuksuzluğa başvurarak Kürtler üzerinde sürekli bir baskı ve basınç uygulayarak alenen suç işliyorlar. Bunu biliyor olmanıza rağmen elinizdeki son kozunuzu ve hamlenizi oynamayarak rakibinizin eline bir avantaj veriyorsunuz. Haklı ve gururlu olduğumuz bir davada rakibinizin size karşı yapabileceklerini tahmin etmeliydiniz.

Onlarca belediye başkanı ve meclis üyesi tutuklanıyor, görevden alınıyor meclis grubu tüm bu olup bitenler karşısında sadece yerel yönetim kurulunun açıklamalarıyla yetiniliyor. Kazanılan tüm mevziler birer birer yok ediliyor meclis grubu ve parti sadece izlemekle yetiniyor.

11 Eylül 2016 birinci s.v dönemi – 19 Ağustos 2019 ikinci s.v dönemi, her iki s.v döneminde ilk etapta üç büyükşehir belediye başkanı “Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir” görevden alınması akabinde yerine vekil olarak valilerin s.v olarak atanması ve sömürge valileri sürecinin bu şekilde başlatılması.

1 Eylül 2016 tarihinde 674 sayılı KHK 29818 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giriyor. Aradan on gün geçtikten sonra s.v atamalarına başlanıyor. KHK’nın son paragrafında ise; Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır denilmekte. Maddenin açıklaması şudur. Ben sırasıyla ister belediye başkanı olsun ister meclis üyesi olsun ilkin ona bir suç isnat ediyorum ve “terörle” iltisaklı gösterip sonra onu görevden alıyorum demektedir.

674 sayılı KHK’ya dayanarak yerine s.v atanan belediye başkanların başkanlığı düşürülmüyor yerine vekil atanıyor. Vekil belediye başkanı asil belediye başkanından daha fazla yetkiyi kullanarak meclisi bile çalıştırmaya gerek duymuyor. Vekil s.v atanmasının hukuki hiçbir dayanağının olmadığı, yetki gaspı olduğu tüm otoriteler tarafından bilinmesine rağmen uygulama devam ettiriliyor. Yerine s.v atanan, seçilen belediye başkanı hakkında yürütülen davalar Yargıtay tarafından kesinleşinceye kadar tutuklu belediye başkanı maaşının 3/2 si almaya devam ediyor.

İçişleri bakanlığı tarafından görevden alınan büyükşehir belediye başkanları suçlu olmadıkları halde düzmece iddianamelerle tutuklanmaları ancak görevlerine son verilmemesi de oldukça düşündürücüdür. Zira görevden almıyorlar. Görevden aldığı takdirde 2972 sayılı mahalli idareleri hakkındaki kanunu uygulaması gerektiğini biliyor. Bu nedenle yargılama süreçlerini de görevlerinin sonuna kadar devam ettiriyorlar.

Üç büyükşehir belediye başkanın görevden alınmasıyla birlikte, sırasıyla bir plan dahilinde İl ve ilçe belediye başkanları da görevden alınarak yerine s.v bir plan dahilinde hayata geçiriliyor. Bu süreç her hafta devam ettirilerek adeta bu işin propagandası yapılıyor ve toplumun bu süreci kanıksaması sağlanıyor. Rutin bir işmiş gibi kamuoyuna sunuluyor. Hükümet tarafından bu oyun her hafa sahnelenerek oynanmasına devam ediliyor.

Kürt illerinde 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren ve her iki dönemde de sömürge valilerin atamaları sırasıyla bu şekilde sahneleniyor.

Belediye başkanları konusu hal edildikten sonra sıra Belediye Meclis Üyelerine geliyor. İlk etapta aktif olan öne çıkan meclis üyeleri hakkında düzmece iddianameler hazırlanarak görevden alınmaları ve birçoğunun meclis üyeliğinin bu şekilde düşürülmesi sağlanıyor. Daha sonra diğer meclis üyeleri teker teker siyasetin dışına itilerek bertaraf ediliyor.

Bu arada kritik noktalarda çalışan memurlarda peyder pey açığa alınarak daha sonra görevlerine son veriliyor. İşçi memur ve şirket çalışanı ayırımı yapılmadan kendileri için tehlikeli gördükleri çalışanları bir sözle veya bir kararla görevden atılmaları sağlanıyor.

Böylece sömürge valileri dönemi kendi mecrasında akarken HDP ve yerel yönetimler kurulu olup bitenler karşısında hiçbir şey yapamadan izlemekle yetiniyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; birinci ve ikinci s.v dönemlerinde hükümet tarafından kullanılan yol ve yöntemler aynı olmasına rağmen HDP yada yerel yönetimler kurulu aynı süreci izleyerek pasif direnişle süreci karşılamaya çalışmasıdır. Belediye başkanlarıyla birkaç hafta kaldırımların üzerinde oturmaktan öteye gidemeyen yöntemler kullanılarak toplumun birken öfkesinin alınması sağlanıyor. Ardından sömürge valileri süreçleri bu şekilde yönetilerek süreç tamamlanıyor.

SİYASETTEN ÖNGÖRÜLEMEYEN VE ALINAMAYAN TEDBİRLER

Belediye Başkanlığı görevinden alınan ve cezaevine atılan bir belediye başkanı neden istifa etmez ya da istifa etmesine izin verilmez. Hangi gerekçelere dayandırılmakta? Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi, 3 üç Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındıktan sonra sıranın diğer belediye başkanlarına ve meclis üyelerine geleceği neden öngörülemedi ve önlem alınmadı? Birinci kayyım döneminde hükümet tarafından HDP’li belediyelere karşı yapılan bu kıyımın ikinci bir defa yapılmayacağı mı düşünüldü? İzlemektense önlem alıp ilkeli bir duruş veya hamle yapılsaydı demokrasi ve uluslararası hukuk açısından sistem daha fazla zora girmez miydi? KHK’ların sonuçları ve yapacağı tahribatlar neden öngörülemedi?

Buna paralel olarak Belediye başkanları ve meclis üyeleri dahil toplamda 1598 seçilmişin bulundukları görevden ve bulundukları seçim çevresinden istifa etmek için seçildikleri seçim kurullarına mazbatalarını teslim etmeleri halinde birçok belediyede yasal anlamda yönetimlerinde bir boşluk oluşacağından bu alternatif neden düşünülmedi?

İttifak belediye başkanları kendi makam ve mevkilerini düşünerek HDP den istifa etmeleri, iktidar partisine geçmeleri sürecin iyi yönetilemediği ittifak meselesinin birkaç kişiye mevki ve makam sağlamak olduğu biçiminde değerlendirilmiştir.

Seçilen belediye başkanları veya meclis üyelerine, s.v atamalarına karşı ne düşünüyorsunuz diye neden sorulmadı? Seçilen ama kurul tarafından atanan belediye başkanları ve meclis üyeleri halkın iradesini temsil etmiyorlar mıydı? Seçilmişlerin her biri kendi seçim çevresinde halkın oylarıyla seçilmediler mi? Ülke genelinde toplamda 97 seçim çevresinde yeniden seçim havasına girilmesi sistem açısından ikinci bir arena savaşı hezimeti yaşatmayacak mıydı?

Cidden Yerel Yönetimler Kurulu neden seçilen belediye başkanlarına siz bu s.v kıyımına karşı ne düşünüyorsunuz diye sormaz. Tek karar merci yada söz sahibi bu kurul mudur? Bu soruların mutlaka cevapları olmalıdır. Sorumlu düzeyde olanların halka bir özeleştiri borcu vardır.

Geniş bir çerçevede hem yerellerde hem de parti meclisinde bu konu tartışılmalıydı. Örneğin; Diyarbakır – Van ve Mardin de geniş katılımlı bir toplantı yapılarak uygulamaların neler olabileceği konusunda halkın bilgisine sunularak halkın onayı alınabilirdi. Hem sokaklar bu konuda canlı tutulabilir hem de diğer açılardan konu enine boyuna incelenip haklı ve meşru olan bir durumda sonuca daha bir özgüvenle gidilebilirdi.

İstifa seçeneği işletilmediğinden sonuçlarının AKP-MHP iktidarına yaradığı, iktidara üstünlük sağladığının düşünülmemesi ve görülmemesi zafiyet olmuyor mu? İstifa konusunun bir seçenek bir alternatif olarak düşünülmemesine kim neden karar verdi? Yerel Yönetimler Kurulu belediyelere bağlı şirketlerde çalışan birkaç yönetici için istifa mekanizmasını bir genelgeyle ilan ederken seçilmişler açısından düşünülmemesi gerçekten sorgulanmalıdır. Zira şirket yöneticilerinin istifa etmeleri sömürge valilerin işini kolaylaştıran bir hareketti. Yasal açıdan şirket yönetim kurulları sadece genel kurulla görevden alınabiliyorken siyasetimizin sömürge valilerin işini kolaylaştırmak için genelgeyle istifalarını sağlamamız çok ama çok düşündürücü bir durum değil midir?

Meclis üyelerinin düzmece gerekçelerle görevden alınması, terörle iltisaklı gösterilmesi, asillerin yerine yedekler getirilerek meclisteki çoğunluğun kendi lehlerine değişmesi için her şey yapılmıştır. Zira yasal açıdan meclis çoğunluğu sağlanmadığı taktirde meclis seçimlerinin yenilenmesi gerektiğini bilen iktidar süreci manipüle ederek geçiştirmiştir. Yerel Yönetimler Kurulu neden bu süreci sadece izlemekle yetinmiştir?

HDP’nin 97 seçim çevresinde oy oranı yüzde 70’ler seviyesinde tüm seçilmişler açısından istifa mekanizması işletilmiş olsa, seçim çevresinde belediye meclisleri çoğunluğu kaybedeceğinden, mülki amir ve ilçe seçim kurulları yasal süresi içinde, seçim çevresinde, seçimleri yenilenmesi için süreci başlatmaları anayasal bir zorunluluk haline gelecekti. Şimdi buna kim izin vermedi? Belediye başkanları ve Meclis üyelerinin İstifa etmelerine izin verilmeyerek aktif olan birçok meclis üyemiz tutuklandı, görevden uzaklaştırıldı, ya da diğer gerekçelerle meclis üyelikleri düşürüldü. Bu öngörüsüzlük yerel yönetim kurulu açısından bir zafiyet oluşturmuyor mu?

Yerel yönetimler kurulu veya HDP – PM-MYK’sı bu konuda bir araştırma ve inceleme gereği neden duymadı? Yüzlerce seçim çevresinde seçimlerin yenilenmesi imkânı doğmuşken farklı bir hamle ile bu imkânlar neden kullanılmadı? Birinci sömürge valileri döneminde varsayalım ki, acemilik yaşadık. Ama ikinci s.v dönemi adeta üzerimize gelen zulüm ve baskı dalgasının farkında olmamak kabul edilemez bir durumdur.

Üç büyükşehir belediye başkanın görevden alınması ile tutuklanması arasından yaklaşık 30 gün geçtikten sonra düzmece iddianamelerle başkanlar tutuklandı. Yani AKP-MHP ittifakı bir aylık hazırlık döneminden sonra başkanlar tutuklamıştır. Seçilmişlerin tamamının topluca istifa etmeleri hamlesi düşünülmüş ve hayata geçirilmiş olsaydı, siyasal konjonktur bu günkünden daha farklı bir noktada olamayacak mıydı? İktidarın ortaya koyduğu oyunu fark etmemek alenen iş bilmemektir.

Yerellerde sadece belediye başkanları 3/2 maaşlarını alsınlar diye buna seyirci kalındığını sanmıyorum. Böyle düşünülmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu tahribatın, bu öngörüsüzlüğün HDP’ye ve genel anlamda Kürt siyasetine hiçbir faydası olmamıştır. Yerinde ve zamanında hamle yapmazsanız sorun kangrenleşir, yara derinleşir, inanç zayıflar, güven kalmaz ve yenilgi mutlak son olur.

Tüm bu olup bitenleri öngörememek başta, seçilmiş arkadaşlarımızın saygınlıklarına gölge düşüren, zayıflatan bir süreç olarak görülmelidir. Özellikle yerel seçimlerde ve seçim süreçlerinde binlerce lira seçim bütçesi kullanılarak alınan belediyeler bir gecede bir kararla el konulmasına verilen cevap, sadece birkaç basın açıklaması olmamalıydı. Bu olup bitenlerin bir tek açıklaması var halkı hafife almak.

674 Sayılı KHK ile 5393 sayılı belediye kanunun 45. Maddesine eklenen ve maddenin son cümlesinde ki ifade; Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise, görevden alınmalar bir sıralama ile yapılıyor. Tüm seçilmişleri bir gecede görevden almıyorlar. Dolayısıyla bir hazırlık süreci içine giriliyor. Kişiler hakkında somut bir şeyler olmasa da hukuki açıdan bazı gerekçeler hazırlamaları gerektiğini biliyorlar. Hükümet oyunu çok iyi kurarak adeta bizimle oyun oynuyordu. Olguların bu kadar açık seçik bir ortamda yaşanmasına rağmen bu üç büyükşehir belediye başkanı görevden alındıktan sonra, tüm seçilmişlere istifa etmeleri için neden çağrıda bulunulmadı? Anlamak mümkün değil. Bu süreç her yönüyle açıklanmaya muhtaçtır ve açıklanmalıdır.

Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan seçilmişlere bu fıkra hükümleri uygulanır. Demek ki üç büyükşehir belediyesine kayyım atandığı an 97 belediyede, belediye başkanları ve meclis üyelerinin istifa etmeleri önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.

Kısaca AKP 45.maddeye eklenen bu ifadeyle; ben sizi görevden uzaklaştırdıktan ve tutukladıktan sonra siz istifa etseniz de bir anlamı yoktur ben sizi görevden alıyorum. Dolayısıyla üç büyükşehir belediyesine karşı yapılan bu kayyım atamasıyla istifa seçeneği topyekûn bir hamle ile hemen devreye alınmalıydı. Tüm seçim çevrelerinde % 70’lere varan oranlarda oy potansiyeline sahip bir parti belediye meclislerinin de %70’ine sahip olduğu apaçık ortadayken meclisleri yedekler dahil top yekûn istifa seçeneği hemen devreye konulmalıydı.

Ortaya çıkan bu durum karşısında AKP-MHP hükümeti veya İlgili makamların izleyecekleri iki yol vardı. Birincisi yasal süreçtir bu da seçimlerin ilgili kurumlar tarafından derhal ve yeniden yapılmasıdır. İkincisi hiç seçim yapmaz istediği adamı s.v olarak atardı. Her iki durumda da siyaseten yerinde ve zamanında yapılan bir hamle olması, ülke bölge gündemini bir yanıyla bizler belirlemiş olurduk. Sanırım Kürt halkının da beklediği ve istediği çıkış böylesi bir tutum ve hamleydi.

Neden tüm HDP belediyelerine aynı anda tek seferde sömürge valisi atanmadı? Çünkü yapamazlardı. Suç üretmeleri, dosya hazırlamaları ve düzmece ifadeler bulmaları gerekirdi. Rejim yani AKP-MHP zorbaları yaklaşık 100 belediyeye aynı anda sömürge valisi atadıklarında kendi seçmenlerine ve halka bunun izahını yapamazlardı. Ama belli bir sıralamayla ilkin büyükşehirlerden başlayarak peyder pey belediyelere s.v atamak daha anlaşılabilir bir durum olacağından veya kanıksanacağından bu yöntem kullanılmıştır. Seçilmişleri İLTİSAKLI gösterebilmek için süre ve zaman gerekliydi.

Birinci Sömürge valisi döneminde Üç büyükşehir belediyesine S.V atandıktan sonra istifa seçeneği düşünülmüş olsaydı ikinci Sömürge Valileri dönemi hiç yaşanmamış olacaktı ve inanın bunu göze alamazlardı.

1 Eylül 2016 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 674 sayılı KHK ile Kürt illerinde 10 gün aradan sonra 11 Eylül 2016 tarihinde birinci S.V dönemi hemen uygulamaya konuldu ve üç büyükşehir belediye başkanı tutuklandı. Birinci S.V dönemi iyi yönetilebilse, hükümetin oyunları önceden öngörülebilse, yerinde ve zamanında uygun hamle yapılsaydı, 4 Ekim 2016 tarihinde eş genel başkanlar, 12 milletvekili, HDP ve Kürtlere yapılan bu darbe boşa çıkartılabilirdi. Rejimin Kürtlere karşı bu kadar acımasız olabileceği öngörülemedi.

Bu dönemi hem seçim süreçleri açısından hem de yasal açılardan irdelemek ve bir karşılaştırma yaparak halkın bilgisine sunmak, tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak orta yerde durmaktadır. İlgili kurumların bu konuda halka karşı açıklama yapması bir görev ve aynı zamanda bir zorunluluktur. Bu dönemde yaşanan öz yönetimler konusu ise bir başka yazının konusu olabilir. Kürt halkı her yönüyle bunun değerlendirilmesini yapacaktır.

2019 – 2023 BEŞİNCİ YEREL YÖNETİM DÖNEMİ:

Bu dönemin en önemli çıkışı, 1999 yerel seçimlerinde kullanılan “KENDİMİZİ DE KENTİMİZİ DE BİZ YÖNETECEĞİZ.” söyleminin 2019 ruhu ile yeni bir başlangıç yapma hamlesidir. Yerel seçimlere HDP ile girilmiş 3 Büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi toplam 65 belediye kazanılmıştır. Önceki dönem ile karşılaştırıldığında sayısal anlamda ve belediye bazında bir düşüş görülmektedir. 1230 belediye meclis üyesi, 101 il genel meclis üyesi olmak üzere genel toplamda 1.396 kişi yerellerde seçimle göreve gelmiştir.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP’nin aldığı belediye sayısında hem bir düşüş yaşanmış hem de kimi seçim çevrelerinde oy oranları azalmış ve yereller ancak bu şekilde alınabilmiştir. Amed büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde oy oranları bir önceki döneme rağmen artmıştır.

2014 – 2019 Amed büyükşehir belediyesi seçim sonuçları; 2014 adayın aldığı oy 397.148 % 55,11 olarak gerçekleşmiş, 2019 adayın aldığı oy 490.571 % 62,93 olarak gerçekleşmiştir. Seçimlerde aday profili kadın erkek olması tüm bunlar seçmen tercihleri açısından önemsenmesi gereken olgulardır. Halkın önüne kimi koyarsam kazanır mantığı önceliğini ve güncelliğini yitirmiştir. Siyasetin bu olguları dikkate alması çok önemlidir.

Kürt siyaseti açısından önemli bir girişim olarak, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Kürt partiler arasında yapılan yerel seçim ittifaklarıdır. Türkiye Kürtleri açısından tarihte ilk defa kürt partilerin bir araya gelmiş olması Kürtlerin birliği açısından çok önemli görülmüştür. Lakin devletin gücünü ele geçiren hükümetin Kürt siyasetçilerine ve yerel yöneticilerine yönelik S.V uygulamaları Kürt ittifakında kısmen çözülmelere neden olduğunun da altını çizmek gerekiyor.

HDP listelerinde seçime giren ittifak adayları baskı ve zor karşısında kendilerini geri çekmiş ya bağımsız kalmışlar ya da AKP veya başka partilere geçmişler. Dolayısıyla sadece yerelde yapılan bu güç birliği hukuki bir bağlayıcılığı olmadığı için zayıf kalmıştır. Halktan çok fazla destek görmediğini de belirtmek gerekir. Bu ittifaklar konusu 31 Mart seçim dönemlerinde HDP il ve ilçe teşkilatlarında ciddi tartışmalara da neden olmuştur. Üstten dayatmacı bir tarzla yapılan ittifaklar kalıcı olmuyor, dayanakları yer kapma ve çıkar ilişkisine dayandığı için dağılmıştır. Yerellerde bu görüşmelerin yapılması ve yerel ölçekte ittifak görüşmelerine kapalı olmamakla birlikte yerel seçimlerde bu görüşmeleri her yerelin kendi yapılarına bırakmakta daha faydalı ve daha doğru olacaktır. Genel seçimler de Kürdistanî ittifaklar yerellerden bağımsız düşünülmemelidir. Bu görüşmeler ilkeler bazında ve hukuki metinler halinde bağlayıcı olmak zorundadır. Seçimlerden sonra bu metinlere bağlı kalmayan ittifak partileri teşhir edilerek halka tüm aşamaları anlatılmalı ve sonraki seçimlerde bu ittifak içine asla alınmamalıdırlar.

31 Mart 2019 yerel seçim sürecinde Ülke genelinde HDP’nin yürüttüğü seçim çalışmalarında önemli miktarda bir bütçe ayrılmıştır. Seçim çalışmaları kampanya, ilan reklam, gazete medya boyutu, araştırma incelemeye ayrılan bütçe, anket çalışmaları propaganda vb. gibi çalışmaları kapsamaktadır. Bu çalışmaların yürütülmesi içinde ciddi bir bütçenin ayrılması veya olması gerekir. Aday adaylarından da siyasi partiler belli bir miktar ücret almaktadırlar. Ayrıca seçim süreçlerinde siyasi parti genel merkezleri de bu çalışmalara ülke genelinde bir bütçe ayırmak zorundadır.

Burada bizim üzerinde durduğumuz; milyonlarca lira bir bütçe ayırdığın ve on binlerce insanın aylarca bin bir emekle çalıştığı, gece gündüz demeden emek verilen ve kazanılan bu belediyeler bir anda S.V atanmasına vereceği ses veya izleyeceği politika bu olmamalıydı? Tüm olup bitenlere ilişkin verilen tepki basın açıklamaları ve oturma eylemleri ile sınırlı kalmamalıydı. Bunun hesabının da siyaseten halka verilmesi gerekmez miydi? Sadece sistemin yaptıkları üzerinden bir propagandanın arkasına sığınabilir miyiz?

2016 birinci Sömürge Valileri döneminden ders almayan, İkinci S.V dönemini ve olası süreçleri okuyamayan, yaşanabilecekleri öngöremeyen ve hala aynı tarz politikalarda ısrar eden bu siyaset sürdürülemez bir noktadadır. Genel politikada bir tahribat varsa ve bu tahribat yanlış politikaların izlenmesi sonucu ortaya çıkıyorsa burada sorun kişilerde aranmamalıdır. Sorun yapısaldır ve yapıda aranmalıdır. Bu nedenle İstifa ve özeleştiri sorumluluk almadır.

19 Ağustos 2019 tarihinde üç büyükşehir belediye başkanın yerine S.V atanıyor. Aradan 65 gün geçtikten sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanı gözaltına alınıyor. 23 Ekim 2019 tarihinde itirafçı beyanı esas alınarak yaklaşık 10 yıl ceza veriliyor. Hükümetin, AKP-MHP’nin yerel seçim öncesi ve sonrasında seçilmişlere karşı bir hazırlık içinde olduğu, sürecin adım adım işletildiği ve yaklaştığının bilinmesine rağmen bunu izlemekle yetinmek öngörüsüzlük değil de nedir?

Aradan geçen bu süre içinde HDP MYK’sı basın açıklamaları vb. gibi tedbirlerin dışında S.V atanması ve sonrasında nasıl bir yol ve yöntem izleneceğine dair somut bir strateji ya da hamle yapacağını belirtmemiş ve öngörememiştir. Olanları adeta bir seyirci gibi izlemiş ve zamana bırakmayı uygun görmüştür. Yapılan açıklamalar sadece yaşananlar üzerinden okunmuş mesele anti demokratik bir uygulama olarak teorik açıklamalarla yeterli görülmüştür. Yerel Yönetimler Kurulu açıklamalarıyla belediye başkanlarının istifa etmelerini istemiyor. Ancak bu politika bölgede Sömürge Valilerin işini kolaylaştırdığı da bir gerçek. Çelişkilerle dolu bu S.V süreçleri açıklanmaya muhtaç birçok oyunu ve yetersizlikleri içinde barındırıyor.

Toplum olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz ama gerek devlet yapıları olsun ve gerekse de yerel yönetimler olsun, etik olmayan, gücünü hukuktan ve halktan almayan hiçbir yönetim kısa vadede siyasal fayda sağlasa bile orta ve uzun vadede stratejik düşünmediğinden kaybetmeye mahkûmdur. İçinde halkın olmadığı hiçbir politika başarı basamaklarını yukarıya doğru çıkamaz, halka umut ve refah sağlayamaz.

Bu dönem 31 Mart 2019 da başlayıp 19 Ağustos 2019’da sona eren bir süreç olduğundan faaliyetler bakımından yerelin sadece geleceği planlama ile bir hazırlık içinde olduğunu söyleyebiliriz.

HDP yerel yönetimler politikasını yeniden gözden geçirerek 2009 yılında taslak haline getirilen MODEL çalışmalarına tekrar başlamalıdır. Hala uygulanan ve uygulamada sıkıntı yaratan birçok sorunun tanımını açıklıkla yapabilmelidir. HDP yerel yönetimler modeli ülke geneline hitap edecek tarzda bir an önce hazırlanmalıdır. Bu konuda uzmanlardan oluşan bir çalışma grubu kurabilir. Hatta bu çalışmayı DBP bünyesinde yapılandırmak mümkündür ve zaman kaybetmeden bir an önce düşünülmelidir.

Devam ediyor


Mustafa Akengin: Diyarbakır doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi-İşletme bölümünü mezunu. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde değişik kademelerde görev yaptı. HDP’de siyaset yapmakta..

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version