Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Enflasyonun izini sürmek: Para, bankalar ve değer kaybı

Enflasyonun izini sürmek: Para, bankalar ve değer kaybı


YORUM | AHMET KURUCAN 

Bugünkü yazıda fikri takip yapacak ve geçen hafta yayınlanan enflasyon konusundaki okuyucu yorumlarından bazılarına birlikte göz atacağız.

İlki “Bugün para dediğimiz şeyin hiçbir aslı karşılığı yoktur. Merkez bankaları teorikte istediği kadar para basabilir ve sizin anlaştığınız değer pula dönüşebilir. Daha da etkilisi ve tahmin edilemez olanı ise bankaların sahip olduğu kaydi para yaratma yetkisi. Bankalar verdikleri kredileri teminat gösterip tekrar tekrar kredi verebilir (ABD’de 10 katına kadar). Yani yoktan para yaratabilir. Faizlerin oranına bu para yaratma miktarı değişir. Faizler çoksa daha az kredi verebileceği için daha az yaratabilir, faizler az ise daha çok yaratabilir. Dolayısıyla herhangi bir para birimine sabit bir mal muamelesi yapmak uygun olmaz.”

Konunun uzmanlarının takdir edeceği gibi bu çok önemli bir tespit ve günümüz dünyasının bir gerçeği. Yaratma tabiri de doğru bir tabir burada. Zira para basmaktan söz etmiyoruz, bankaya bir dolar para yatırdığınızda onun 10 katını bir bilgisayar tuşuna basarak bankanın rezervi 10 dolardır deme hakkından bahsediyoruz. Bu bütünüyle hukuki bir işlem ve tabii ki merkez bankalarının denetimi altında. Literatürdeki adı da “Fractional Reserve Banking.” Tercümesi “Kısmi Rezerv Bankacılık.” Bir şey daha ilave edeyim; başında İslam ismi ya da sıfatı  olan bankalar da aynı şeyi yapıyor. Yani kasalarında var olan paranın on katını varmış gibi piyasada kaydi işlem yapabiliyorlar.

Bu gerçek üzerinden hareket edersek kaydi paranın olmadığı, paraların aynı zamanda zati değerinin de olduğu zamanlarda üretilen içtihatlarla, verilen hükümlerle günümüzde yol alamayız. Bunun idraki içindeyim. Onun içindir ki aslında yapılması gerekli olan şey Efendimiz (sas) dönemindeki paranın mahiyeti ve fonksiyonunu yeniden incelemektir. Zira ekonomik hayatla alakalı söylenegelen hemen her hadis, yapılagelen her uygulama o dönem şartlarındaki paranın mahiyeti ve fonksiyonu üzerine kurulu.

Kaldı ki mesele sadece para da değil, üst başlığını ‘trampa ekonomisi’ diye ifade edebileceğim dönemin alış veriş modellerini de  bilmek zorundayız. Allah Resulünün (sas) yaş hurma ile kuru hurmanın değiştirilmesine getirmiş olduğu yasağın trampa ekonomisinden para ekonomisine geçiş diye uzmanlarının yapmış oldukları yorumlar bugünümüzü şekillendirme adına çok hayatidir. Kredi bunlardan bir diğeri. ‘Ribe’n nesie’ dediğimiz zamana tekabül eden fazlalık ile ‘ribe’l fadl’ dediğimiz miktara tekabül eden fazlalık meseleleri ya da karz-ı hasen veya küçük miktarlarda sadece tüketime yönelik kredi ile sanayi devrimi sonrası daha yoğunluklu olarak gördüğümüz üretim kredileri günümüz dünyasının gerçekleri ışığında yeniden ele alınmak ve yorumlanmak zorundadır. Daha kapsayıcı bir ifade ile dile getirecek olursam nüzul döneminin sosyo-ekonomik ve kültürel hayatını bilmeden ne o ayet ve hadisleri anlayabilir, ne onlardan üretilen hükümlere mana verebilir ne de onları merkeze koyarak bugünümüzü şekillendirebiliriz.

Yalnız bunlar uzmanlık alanı İslam ticaret hukuku olan bir İlahiyatçının tek başına yapabileceği şeyler değildir. Eğer yapılacaksa bunun günümüz ekonomik sistemini hem teorisi hem de pratiği ile çok iyi bilen bir iktisatçı ile birlikte yapılması şart. Arabayı yokuşa sürmüyorum. İpe un sermiyorum. Bir heyet kurulmalı, onlar çalışmalı vs. demiyorum. Keşke öyle olsa ama kollektif çalışma nedense bizim dünyada çok olmuyor. Onun için neresinden başlanırsa kâr düşüncesiyle ticaret hukukuna vakıf bir İlahiyatçı ile modern dönem iktisat teori ve pratiklerine vakıf bir iktisatçı bu çalışmayı yapmalı, ortaya somut bir ürün koymalıdır. Hiç şüphesiz bu çalışma mutlak doğruluk iddiası içinde bulunmayacaktır. Sadece ortaya somut bir metin ya da model konacak, karşılıklı müzakerelere ve tartışmalara zemin hazırlayacaktır.

İkincisi: Türkiye’de enflasyonu hesaplayan kurumların farklı rakamlar vermesi. TÜİK gibi resmi kurumlar enflasyon oranını artık sağır sultanın bile duyduğu harici ve dahili sebeplerle düşük gösteriyor. İşin garibi bağımsız sivil kuruluşların ilan ettikleri enflasyon oranı ile TÜİK’in rakamları arasında iki katına kadar yükselen farkın olması. Bu bilinen gerçek üzerinden okuyucumuz: “O yüzden illa ki şu kurumun açıkladığı olsun diye hocalar tarafından bir hüküm kurulamaz” diyor ki bu düşünceye sonuna kadar katılıyorum. Dikkat ederseniz düşünceye dedim, itiraza demedim. Zira ben önceki yazımda da illa bir kurumun açıkladığı enflasyon rakamları demedim. Mesela “şu kurumun” diyerek ucunu açık bıraktım. Zira burada esas olan adaletsizliğe, haksız kazanca sebebiyet vermemek, aldanmamak ve aldatmamak, zarar etmemek ve zarar vermemektir. Merkezde bu niyet olunca, yukarıda kaydetmeye çalıştığım gerçekler de bilinince taraflar orada da yazdığım gibi “te’vil ve tefsire imkanı olmayacak” bir biçimde neyi esas alacaklarını baştan belirtecekler. İşin aslı şu üç-beş cümlelik ilave açıklamayı ilk yazıda metne ilave edebilirdim ve etmeliydim. Benim hatam. Özür dilerim.

Üçüncüsü: o yazımda enflasyonu merkeze koymuş ve alacağın tahsilinde paranın değer kaybının ödenmesini anlaşmaya ilave yolu önermiştim. Okuyucumuz paranın değer kaybını başka ekonomik göstergelerle de belirlenebileceğini ve enflasyon yerine anlaşmaya bunların ismen konulabileceğini öneriyor. Evet bu da doğru. Maksadî yaklaşım zaten bunu gerektirir. Yeter ki taraflar bu hususta anlaşsın. Benim de katıldığım okuyucumuzun söylediği şu: “Borç veren kişi esasında bir “opportunity cost”, yani fırsat maliyeti tercihi yapmaktadır ve yapabilmelidir. Şöyle ki, o parayı borç vermek yerine altın, ev, arsa, hisse senedi ya da herhangi bir mal alabilir. Vade sonunda bunların her birinin farklı değerlemesi olacaktır. Dolayısıyla borç verirken bunların birisi ya da bir kaçının değerlemesine göre vade sonunda paramı alırım diyebilir (nihai rakam başta belli değil). Yani illa ki bir enflasyon tanımı olmak zorunda da değil.”

Bir de “Vay enflasyondu, yok para değer kaybetmişti. Böyle bir şey yok İslam’da… İslam’da yok vade farkı, yok enflasyon farkı diye kavramlar yok. Bunların tamamı sonradan yapılan delili dayanağı olmayan uydurmalar. Mesele aslında bu kadar basit” diyen okuyucumuz var. Bazen sükut uzun bir konuşmadan daha beliğdir diyor ve buna noktayı koyuyorum.

Son bir okuyucu kaldı. O da “Banka diye bir gerçek var, kendimizi buna uydurmak zorunda mıyız? Nerede kaldı kendi dünyamızı inşa ve ihya etme sevdası?” diyerek İslami değerlere göre yeni bir ekonomik sistem kurmak mecburiyetindeyiz diyen okuyucumuza. Buna müstakil bir yazı ile cevap vereceğim nasip olursa.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version