YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Hep söylerim;
Türkiye’nin itibarını beş paralık etme konusunda kimse Erdoğan ve AKP’lilerin eline su bile dökemez diye.
Maşallah Erdoğan rejimi öyle icraatlarda bulunuyor ki benim de bu tespiti sık sık hatırlatmam gerekiyor.
Kastım BM Toplantıları için New York’a gelen Erdoğan ve AKP’lilerin milyonlarca doları bulan lüks harcamaları, üzerinde “I love Erdoğan” yazan kamyonların New York sokaklarında gezdirilmesi değil.
Sosyal medyada mizah aracına dönen bu reklamlar Erdoğan’ın çok hoşuna gitmiş ki beraberinde götürdüğü onlarca gazeteciye bunun ne kadar başarılı bir kampanya olduğunu anlatmış.
Gerçi o açıklama da ölümüne bir Putin savunuculuğu da var ama bu başka bir yazı konusu deyip esasa gelelim.
Hatırlanacağı gibi Erdoğan, New York’a hareket etmeden önce sürpriz bir çıkış yapıp “Gerekirse AB ile ilişkileri kesebileceklerini” söylemişti.
Bir çok kişi bu açıklamaların üzerinde durmadı bile.
Sonuçta Erdoğan’ın ‘dönüş’ konusunda çok yetenekli olduğunu, bırakın günleri, aynı konuşmanın içinde bile taban tabana zıt şeyler söyleyebildiğini hepimiz biliyoruz.
Nitekim okyanusu aşıp ABD’ye geldiğinde yola çıkmadan önce söylediklerinin tersine sık sık AB güzellemesi yaptı.
Uçağa binmeden önce “AB ile ilişkileri kesebiliriz” diyen kendisi değilmiş gibi bu kez de “AB ile tarihi bir fırsat yakaladıklarını” söyledi. Bu değişimin nedeni basit; Erdoğan para arıyor ve AB çıpası olmadan bunu başarması mümkün değil.
Peki ama Erdoğan Türkiye’de neden böyle bir açıklama yapmıştı?
Sorunun cevabı Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet’in yazısında var. Erdoğan ile yakınlığı malum olan Acet’in bugünkü yazısına göre Erdoğan “AB ile yolları ayırırız” açıklamasını AİHM’den çıkacak bir karar üzerine yaptı.
Yazıdan anlaşılan AİHM Türkiye aleyhine önemli bir ihlal kararı verecek ve Erdoğan bu resti çekerek önceden tepki gösteriyor. Gerçi siz bu tavrı ‘şantaj’ olarak da okuyabilirsiniz.
Söz konusu davanın ne olduğuna ve önemine geçmeden Acet’in yazısındaki bazı noktalara dikkat çekeyim.
Birincisi şu; Acet tecrübeli bir gazeteci, söz konusu Yalçınkaya kararının anlamını bilmiyor olamaz. İkincisi yazısında yer alan “Bylock delilleri darbe yargılamalarında en önemli delillerden birisi olarak değerlendirildi” bölümü hilafi hakikat.
Zira Bylock darbeden çok önce kullanımdan kalkmış bir uygulama.
Yani darbe yargılamalarıyla ilgisi yok. Zaten mahkemelerde 15 Temmuz ile Bylock ilişkisi bile kurulmadı. İnternet platformlarında herkese açık olan Bylock nedeniyle yapılan fişleme, ihraç ve tutuklamaları meşru gösterebilmek için 15 Temmuzla ilişkilendirilmeye çalışılması kurnazlıktan başka bir şey değil.
Acet’in yazısından anlaşıldığı üzere Erdoğan rejimi hukuksuzluğun AİHM’den döneceğini gördü ve ön almaya çalışıyor. Zira Yalçınkaya kararında beklenen ihlal çıkması halinde, ki beklenti çıkacağı yönünde, Türkiye’deki binlerce dava düşecek.
İktidar çevreleri Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarında olduğu gibi AİHM kararını uygulamama yoluna gitme eğiliminde. Mehmet Acet’in yazısından da anlaşılan o.
Açıkçası şaşırtıcı bir durum değil.
Ancak Yalçınkaya dosyası ile Kavala ve Demirtaş davaları arasında fark var. Yani Türkiye’nin AİHM kararını uygulama şansı yok. Aslında Kavala ve Demirtaş’ta AİHM kararları uygulandı ama Erdoğan rejimi kurnazlık yapıp başka suçlamalarla bu iki ismi içeride tutmaya devam ediyor. Ayrıca AİHM kararlarını uygulamak Avrupa dayatması değil bilakis Türk Ceza Hukuku ve Türkiye Anayasasının (AY 90 ve CMK 311/1-f) bağlayıcı hükmü.
Öte yandan Yalçınkaya kararından çıkacak bir ihlal ile yüzbinlerce kişiye tazminat talep etme hakkı doğacak. Önce kitlesel beraat ardından da tazminat davaları gelecek.
Bu konuyu işin uzmanının açıklamalarına havale edip ben işin siyasi analizine geçeyim.
Aslında sadece bu durum bile, yani Erdoğan’ın AİHM’e tehdit etmesi bile Türkiye’nin nasıl bir devlet olduğunu göstermeye yeter.
Düşünsenize; Türkiye, Rusya ile birlikte AİHM’de en fazla ihlal alan ülke. Mahkeme önünde Türkiye’den gelmiş yüz binlerce dosya var. Davaları mahkemede kazanamayacağını bilen Erdoğan rejimi AİHM’e politik baskı için her şeyi yaptı.
Mahkeme başkanın tartışmalı Türkiye ziyareti, Adalet Bakan yardımcısının AİHM ziyareti gibi konular herkesin malumu. Bir de perde arkası müdahale girişimleri var ki konu AİHM için bile büyük bir teste dönüştü.
Şimdi ise açıkça AİHM’i tehdit ediyor. Erdoğan’ın “karar istediğimiz gibi çıkmazsa AB ile ilişkileri kesebiliriz” söylemi açıkça şantaj ve tehdit demek.
Peki AİHM ne yapacak?
Açıkçası AİHM için tam anlamıyla bir yol ayrımı. Erdoğan’ın şantajlarına boyun eğip kuruluş ilkelerine aykırı hareket edip etmeyeceği en başta mahkemenin kendi sorunu. Çünkü Erdoğan’a verilen her taviz daha büyük hukuksuzlukların kapısını açtı.
Öte yandan;
Bir lider düşünün; üyesi olduğu bir birliğin kapısına gidip “eğer benim istediğim türden mahkeme kararıları almazsanız aranıza katılmam” diyor.
AİHM’i tehdit eden, değişik vesilelerle baskı kurmaya çalışan bir rejim ülke içinde ki mahkemelerin bağımsız olmasına müsaade eder mi?
Yazının girişinde söylediğim ‘ülkenin itibarını beş paralık etme konusunu’ bir de bu açıdan düşünün.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***