Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Restless; hayatta kalanların yürüyüşü


Meliha Yıldız


İngiliz hayatta kalan aktivist Viv Gorgon’la Restless projemiz eylül 2022’de British Council tarafından kabul edildi. Hayatta kalanların sesini yükseltmek için hazırladığımız projeyi 1 Aralık tarihinde gerçekleştirmeye karar verdik.

Viv’le eş zamanlı olarak 3 gün boyunca yürüyecektik. Yürüyüş hem çok heyecan verici hem de çok kaygı vericiydi benim için. Hayatımda hiç doğa yürüyüşü yapmamıştım, yürüyüşü aralık ayında yapacaktık ve pandemi döneminde çok fazla kilo almıştım.

Viv, 2019 yılında İngiltere’de hayatta kalanlarla benzer bir yürüyüş yapmıştı. Grup halinde yürümüşlerdi. Hayatta kalanlar, alanın uzmanları… Güvenlik görevlileri bile vardı grupta. Hayal edebiliyor musunuz polis sizi anlayabilmek ve size destek olmak için sizinle yürüyor. Bense hiç kimseye duyurmadım yürüyüşü, engellenebileceği konusunda kaygı duyarak. Halbuki yürüyüşün amacı çocuğun cinsel istismarı konusunda hayatta kalanlara ses olmaktı. Yürüyüşte, birçok mağdurun yaşadıkları gibi bir sır olarak kaldı.

Projenin metaforu denizdi. “Deniz milyonlarca damladan oluşur. Biz cinsel istismar mağdurları da milyonlarcayız. Ve bu damlalar birleşip kıyıdaki manzarayı değiştiriyor. Bir araya gelirsek manzarayı değiştirebiliriz.”

Yürüyüşün başında simgesel şeyler kullandık; ben bir çiçek, Viv ise bir kuş tüyü taktı saçına. Çiçek benim için acı olanı güzel kılmayı temsil ediyordu.

Yürüyüş daha başlamadan yağmur başladı. Önceden biliyorduk yağmur yağacağını ama planımızı değiştirmedik.

İlk gün bir de regl oldum. Regli geciktirmek için ilaç kullanmadım. Kadınların bütün hayatı da böyle geçmiyor mu zaten? Reglin hangi planımıza denk geleceği belli olmuyordu ve biz sancılar içinde o işi başarmak zorundaydık. Bu yüzden ilaç kullanmadım.

Yürüyüş başladı. Viv’le ara ara telefonla iletişim kurup yanyanalık hissini güçlendirmeyi düşünüyorduk ama internet bağlantısı yüzünden iletişim kuramadık. Birbirimize videolar çekip gönderdik.

Çiseleyen yağmur sağanağa döndü. Yolda tesadüfen karşımıza çıkan bir hayvan barınağına sığındık. Sağanaktan yağmur doluya çevirdi. Barınakta uzun süre mahsur kaldık.

Barınaktaki bekleyiş beni çocukluğumdaki eve götürdü. On iki yaşlarıma… Cinsel istismarı anlamlandırıp, babamın bana ne zarar verdiğini düşünmeye başladığım zamana… Artık bunun durmasını istiyordum. İstismarı durdurmak isteyip durduramadığım için artık hayatımın daha büyük bir kabusa döndüğü zaman. On iki yaşından evden çıkana kadar, on yedi on sekiz yaşına kadar süren bir kabus.

Evimizin bir odası vardı, babamın beni istismar ettiği oda. Hayatımda çaresiz kaldığımda, sıkıştığımda, bir sorunla karşılaştığımda ben hep o odaya dönerim, o odayı hatırlarım.

Kabus gibi yıllardı çünkü okul bitince evlendirileceğim ve evlendirildiğimde bakire olmadığım anlaşılacak. Çünkü bekaret diye gerçeklik var. Küçük bir çevrede yaşıyoruz. Evlenmek zorundayım, evlenmezsem bakire değil dedikodularıyla dışlanacağım, evlensem bakir olmadığım için yine dışlanacağım. Yani babamın bana yaptıkları saklanamayacak bir hale gelecek. Yani babamın yaptıkları, annemin yaptıkları ya da yapmadıkları üzerine bir de toplumun baskısı vardı artık üzerimde. Ben babamın yaptıklarının benimle mezara gideceğini düşünüyordum.

Hiçbir çıkışım yoktu, sığınakta da öyleydi. Bir an öyle hissettim ve bir de dolu başladı yani. Dolunun onduline çarpması benim çocukluğumun sesiydi. “Yardım et! Yardım et!” diyen istismara maruz kalan çocukluğumun, çocukların sesleri… Kafama düşüyordu sanki o dolu parçaları. Evimizin o odası ve yardım et diye bağıran bir çocuk. Çok gerildim…

Sonra şuna döndü bekleyiş. İşte yanımda bir rehber vardı, yanımda hikayemi anlatmaya çalışan sinemacı bir kadın vardı… Yalnız değildim. O evde değildim. O odada değildim. Sekiz yaşında değildim… Annemle babamın, dünyanın beni hapsettiği o odadan, beni koruyan sığınağa dönüştü barınak.

Sağanaktan sonra yolumuz artık balçık çamurdu. 4 Km balçık çamurda yürüdük. Adımlarımı çamurdan kurtaramıyordum. Belimdeki problem nüksetti. Orada kalakalacağım diye düşündüm. “Ne işim vardı benim burda?” diyerek ağlamak istedim. Ağlayamadım. Bir tarafım pes etmek istemiyordu, devam etmek istiyordu. Hayatta kalmamı sağlayan da işte o tarafımdı.

Bütün bir yol boyu taşlar toplayıp “Buradayım” yazmayı planlıyordum. Gökyüzünde ki bir uçaktan bile görülebilecek kadar büyük harflerle. Yapamadım… Yürüdükçe çantamdaki taşlar ağırlaşıyor, yürümemi yavaşlatıyordu. Bir de çamurdan kurtarmaya çalıştığım adımlarım… İçi taş dolu çanta bacağıma çarptıkça taşların birbirine çarpma sesi yine çocuk çığlıklarını çağrıştırıyordu. Sancılar, çamur, çığlıklar… bir an başım dönmeye başladı. Yürüyemeyeceğim dedim. Ama yürümem gerekiyordu. Ve çantamdaki taşları boşaltmaya karar verdim. Onları yarı yolda bırakmışım gibi bir suçlulukla. Yürüyebilmek için bırakmak zorundaydım. Bu yürüyüşün bana öğrettiği en önemli şeylerden biri buydu. Sadece yürümek bile, ben hikayemle buradayım demek bile büyük bir başarıydı.

Parkurun bitimine doğru güneş açtı. Yolun sonunda limanda martılar karşıladı bizi. Sahilden taşlar topladım ve “Buradayım” yazdım.

“BURADAYIM”

Cinsel istismar mağduruyum ve deneyimimle buradayım! Cinsel istismar mağduru isen yalnız hissediyorsan buradayım! Yardıma ihtiyacın varsa buradayım!

İnsan ihtiyaç duyduğunu başkalarına vermeye çalışır ya… Buradayım aslında benim ihtiyaç duyduğum kelimeydi.

Yürüyüşe bir gün ara verdik çünkü Viv 25 kasım nedeniyle İngiltere’de düzenlenen Reclaim The Night (Geceyi Geri Al)* yürüyüşünde konuşmacıydı. Ve orada benim gece için yazdığım şiiri okudu.

“Bu hafta bir çocuk cinsel istismarı mağduru Türkiyeli Survivor aktivisti Meliha Yıldız ile yürüyorum. Ben bu sahil şeridinde, Meliha İzmir sahilinde yürüyor. Bana şunu söyledi ki; Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı, ülkenin en güçlü adamı demiş ki; Bir babanın kızına şehvet duyması normaldir. Kadınlar ve çocuklar erkeklerin malı olarak görülüyor. Oradaki baskı apaçık… Bu gece size söylemem için bu sözleri paylaşmış:

Kırk yıldır uyuyamıyorum

Çünkü babam geceleri gelirdi

Sesimi çıkarmazdım evdekiler uyanmasın

Gecenin sırrımı kararttığını sanırdım.

Düne kadar…

Evdekilerin yaşadıklarımı bildiğinden habersiz.

Dünyanın yaşadıklarımı bildiğinden habersiz.

Şimdi bağırıyorum

Yine kimse uyanmıyor

Gece sırrımı karartıyor

Geceyi geri verin

Ölmeden de uyumak istiyorum.

Bunu filme çekiyoruz ve Meliha’ya göndereceğiz ve sizden biraz ses çıkarmanızı istiyorum ki o onu duyduğunuzu bilsin.

Meliha seni ve Türkiye’de ve dünyada bunu yaşayan tüm kadınlarımızı duyuyoruz!”

(Devam edecek)


Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version