Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Mortgage’a dair son sözler 

Mortgage’a dair son sözler 


YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

(İslâmî açıdan Mortgage-6)

Modern dünyada şartların olabildiğine ağırlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Müslümanların pek çok dinî ahkâma bağlı kalması, haramlardan kaçınması gerçekten çok zor. Bu zorluğun sebebi, dinî hükümlerin zor olması değil; bilakis dinî hükümlerin rahatça tatbik edilebileceği salih bir toplum oluşmaması; dinin yaşanmamasından kaynaklanan problemler için yine dinden çözüm aranması, pek çok alanda helâl alternatiflerin geliştirilememesi vs.

Tek problem, sistemin, şartların ve hayatın getirdiği zorluklar değil elbette. Maalesef Müslüman ahlâkı ve dinî bilinç de ciddi yara almış durumda. Refah ve konforlu bir hayat yaşamak Müslümanların da birinci önceliği hâline geldi. Çokları dünyevileşme girdabı içinde bocalayıp duruyor. Yapılan işlere ve ticari işlemlere sadece “business” olarak bakılıyor. Yani elde edilecek kâra, iş verimliliğine, kazancı artırmaya, işi büyütmeye odaklanılıyor. Ama yapılan işlerin dinin kurallarına ve ahlakî değerlere ne kadar uyup uymadığı çok da araştırılmıyor. Hatta bazılarında ekonomi dünyasının kendine göre kuralları ve dinamikleri olduğu, sadece buna bağlı kalınması gerektiği, dinin ticari işlere müdahale etmemesi gerektiği şeklinde yanlış bir anlayış dahi gelişmiş.

Hayatın zorluklarıyla karşılaşan insanlar Kur’ân ve Sünnet’in ruhuna uygun bir sistemi hayata taşımak için mücadele etmek yerine, kendilerine çıkış yolu ve kolaylık gösterecek fetva arıyor, arzu ettikleri cevabı alamadıklarında da bütün suçu din âlimlerine yüklüyor, onları eleştiriyorlar. Üzerinde ağır baskılar hisseden ve reel hayatın gerçeklerine ters düşmek istemeyen bazı ilim adamları da zorlama yorumlarla da olsa her şeye bir cevaz bulmaya çalışıyor.

Hayatın tıkanan alanlarını açmaya, bunalan insanlara nefes aldırmaya, meşakkatin ortaya çıktığı durumlarda işin kolaylık yönünü göstermeye yönelik bu tür çabaları da takdirle karşılamak lazım. Nitekim tarihte de “zaruret”, “umum-ı belva” ve “fesadü’z-zaman” gibi gerekçelerle geçmiş dönemlerde yadırganan bazı çözümler kerhen de olsa caiz görülmüş, şeklen dahi olsa faizden korunmak ve açıktan faizli işlemlerin yapılmasına mani olmak için hile-i şeriyelere (hukukî çıkış yollarına) başvurulmuş, bazı konularda daha esnek davranmak zorunda kalınmıştır. Para vakıflarını, eytam sandıklarını, muamele-i şer’iyeleri, vefaen satışı, farklı çeşitleriyle ine satışlarını buna misal gösterebiliriz.

Ne var ki ruhsatlarla, zaruret ahkâmıyla, geçiş dönemi fetvalarıyla kronik hâle gelen problemler için kısmî, nisbî ve istisnaî çözümler üretilse de bunlar hiçbir zaman sadra şifa olmuyor. Asıl yapılması gereken vazife, makasıd-ı ilâhiye uygun, Kur’ân ve Sünnet’in ruhuna mutabık, nasların hükümlerini hayata taşıyan köklü çözümlerin ortaya konulabilmesidir. Konumuz açısından meseleye bakacak olursak, belki yarım asırdır farklı şahıs ve heyetler tarafından farklı gerekçelerle banka faizleri hakkında fetvalar veriliyor. Fakat buna rağmen ihtilaf ve tartışmalar bitmiyor, çözüm arayışları devam ediyor, Müslümanların vicdanı rahatlamıyor.

Bu açıdan asıl odaklanılması ve üzerinde çalışılması gereken mesele, Müslümanları faize mecbur bırakmayacak yolların, çözümlerin bulunmasıdır. Halihazırda işleyen ekonomik sistem gözümüzü kör etmemeli, bizi alternatif arayışlarından vazgeçirmemelidir. Bütün alt yapının ve kurumların faize dayandığı, fertlerin buna göre eğitildiği ve şartlandırıldığı bir dünyada elbette alternatiflerin geliştirilmesi kolay olmayacaktır. Fakat yapılması gereken de budur.

Bu tek başına ilâhiyatçıların vazifesi değildir. Bilakis ekonomistler, sermaye sahipleri, yatırımcılar el ele verip faizsiz alternatifler geliştirmek zorundadırlar. Kur’ân, faizin karşısına sadaka, zekât, karz-ı hasen (Allah rızası gözetilerek verilen borç) gibi yardımlaşma yollarını koyduğuna göre bütün mü’minler bunları yeniden hayata taşımaya, işbirliği ve yardımlaşmaya dayalı sistemler kurmaya çalışmalıdır. Mü’min sadece kendini düşünmemeli, tek hedefi büyümek, çok büyümek, daha çok büyümek olmamalı; kardeşini düşünmeli, onun elinden tutmalı, ona da imkânlar hazırlamalıdır.

Fıkhın imkânları sonuna kadar kullanılarak faizsiz finansman teknikleri geliştirilmeli ve bunlar hamiyet ehli iş adamları tarafından hayata taşınmalıdır. Kurulacak çeşitli ortaklıklarla emeğin de sermayenin de sürekli aktif hâlde olması sağlanmalıdır. Müslüman ülkeler, faizsiz bir sistemi hayata geçirebilmek için ülkedeki reel zenginlik ile kredi piyasaları arasında bir denge oluşturmalı, para talebini karşılayabilecek ölçüde meşru yollardan para arzına çözüm üretmeli ve hiçbir Müslümanı banka faizlerine muhtaç bırakmamalıdır. Aksi takdirde bu konuda vebalden kurtulmak mümkün olmayacaktır. Gerçi uzun zamandır dünyanın farklı ülkelerinde faizsiz finans kurumları kuruluyor ve farklı alanlarda hizmet veriyor. Bunu takdirle karşılamak lazım. Fakat bunların da kat etmeleri gereken epey bir mesafe olduğunu da ifade etmek gerekir. 

Tekrar konumuza gelecek olursak, ev sahibi olmak isteyen şahıslar, kolay yoldan hemen faizli krediye başvurmak yerine öncelikle bütün alternatifleri tüketmeye, yapabilecekleri her şeyi yapmaya çalışmalıdırlar. Kendi aralarında organize olarak, kooperatifler kurarak, sermaye sahiplerini bu alanda yatırım yapmaya teşvik ederek, karz-ı hasen müessesesini aktif hâle getirerek alternatifler oluşturmalıdırlar. İmkân varsa faizsiz finans kurumları veya bazı bankalar tarafından klasik mortgage’a alternatif olarak geliştirilen İslamî mortgage yolunu kullanmalıdırlar. 

Peki, peşin fiyata ev almaya güçleri yetmeyen ve faizsiz yollarla da kredi temin edemeyen kişiler için mortgage yolu açık değil midir? En başta da ifade ettiğimiz gibi mortgage sistemine dair böyle bir yazı dizisi kaleme almamızın sebebi, konuyla ilgili bir fetva yayınlamak değildir. Bilakis, bankalarla ve faizle ilgili tartışmalar, fıkıhta mortgage meselesinin hangi başlıklar altında ele alındığı, bu konuda ne tür fetvaların verildiği, bu fetvaların hangi delillere dayandığı, bu delillerin meşruiyet ve makuliyetiyle ilgili okuyucunun genel anlamda bilgi sahibi olmasına ve karar sürecine katkıda bulunmaktır.

Bununla birlikte yazı boyunca ele aldığımız görüşlerle ilgili değerlendirmelerde bulunmaya ve kendi kanaatimizi de ifade etmeye çalıştık. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: Banka faizleriyle Kur’ân’da haram kılınan riba, hüküm açısından birbirinden ayrılamaz; banka faizleri de ribanın şümulüne dahildir. Mortgage sistemi, bir çeşit alışveriş değil, ipotekle teminat altına alınan faizli bir kredidir. Günümüz dünyasında darulharpte bulunulduğu gerekçesiyle faize fetva vermek isabetli bir yaklaşım değildir. 

Mortgage sistemiyle ev almak bazı şahıslar açısından zaruret veya ihtiyaç olabilir. Ve biz biliyoruz ki fıkıh kitaplarında zaruret de hacet te bazı haram fiillere mubah hükmünün verilmesinde şer’î bir dayanak olarak kullanılmıştır. Zira zaruretlerin haramları mubah kılacağı ilkesi, bir çok âyet-i kerimenin açık ifadelerinden çıkarılmıştır. Bununla birlikte zaruret ve ihtiyaçtan hareketle mortgage hakkında herkesi kapsayacak mutlak bir fetva verilmesi -daha önce zikrettiğimiz gerekçelerden ötürü- doğru değildir. Bu meselenin şahısların durumlarının göz önüne alındığı özel fetvalara ve şahsi kanaatlere havale edilmesi daha isabetli görülmektedir.

Şunu da eklemek gerekir ki âlimlerin, hükmü üzerinde ittifak ve icma ettikleri bir konuya muhalefet eden bir kimsenin bu tavrı hiçbir şekilde meşru ve mazur görülemez. Fakat muhtelefun fih (hakkında ihtilaf edilen) konularda bir görüşü tercih edip bununla amel eden kimse de ayıplanamaz, yadırganamaz. İmam Şaranî’nin Mizânü’l-kübrâ adlı eserinde ısrarla üzerinde durduğu üzere pek çok fıkhî konuda âlimlerin farklı görüşleri mevcuttur. Çoğu zaman bu görüşlerin bir kısmı ruhsat kabilinden olup kolay olanı işaret eder, bir kısmı ise azimet kabilinden olup zor olanı gösterir. Şaranî, mükelleflerin zayıf ve güçlü olmasına göre (iman, takva, beden kuvveti, maddi güç vs. her açıdan) bu ruhsat ve azimet hükümleriyle amel edebileceklerini belirtir.

Şartların zorlaştığı, iman ve takvanın ise zayıfladığı bir dönemde herkesi azimetlerle (dinin asıl hükümleriyle) amel etmeye zorlamak farklı imtihan ve fitneleri de beraberinde getirebilir. Sürekli ruhsatları öne çıkarmak ve geçiş dönemine mahsus hükümler üzerinde durmak ise dinî bilinci ve hassasiyeti aşındırabilir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da denge gözetilmelidir.

Ne ruhsat ve zaruret hükümlerini esas alanların, ne de bu konuda ihtiyat, takva ve azimeti esas alanların hiçbir şekilde birbirlerini itham etmeye hakları olmadığını belirtmekte fayda var. Eğer bir itiraz ve eleştiri yöneltilecekse bir fetvayı esas alıp onunla amel eden mükelleflere değil, görüş sahiplerine yöneltilmeli, onların ortaya koydukları delil ve gerekçeler eleştirilmelidir. Biz de bu yazımızda elimizden geldiği ölçüde bunu yapmaya gayret ettik.

Aslında burada borçlanmaya da bir sayfa ayırmak gerekirdi. Hem şahıslar hem devletler hem de küresel kapitalist sistem açısından. Fakat hem konunun yeri burası olmadığı hem de bu konunun işin uzmanı olan iktisatçılar tarafından ele alınması daha doğru olacağı için buna girmiyoruz. Fakat şu kadarını söyleyelim ki herkesi, her kurumu, her devleti borçlandırma üzerine kurulu olan, cazip teklifler sunarak herkese kredi vermeye çalışan, borç senetlerini bile alınıp satılan bir mal hâline getiren, dünyadaki mevcut borç miktarını reel varlıkların yaklaşık üç katına çıkaran bir sistem ve anlayış İslâm’ın tesis etmek istediği içtimai ve iktisadi yapıya yabancıdır, terstir.

Yazıyı Elmalılı Hamdi Yazır Hazretlerinin şu tespitleriyle bitirmek istiyoruz: “Dinî ahlâkı yükselmemiş, sosyal yardımlaşması ağızlardan kalplere geçmemiş, toplum hayatları tağallüp ve tahakkümden kurtulup uhuvvet dairesine girmemiş olan toplumlar faizden kurtulamazlar. Herhangi bir toplumda faizsiz yaşanmayacağı hissi çoğalmaya ve faizin meşruiyetine çareler aranmaya başladı mı, orada sukut, inhitat ve cahiliye devrine dönüş başlamıştır.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 2/232)

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version