Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türk Putin’i

Türk Putin’i


YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN

Fırtına öncesi sessizliği tek bozan, Türk Lirası’nın korkunç bir hızla irtifa kaybetmesinden gelen vınlama. Seçim ekonomisinin acısı çıkmaya başladı. Ekonomistler, yaşanan sürecin henüz başlangıç olduğunu vurguluyor. Bu arada rejimin yeni kabinesi açıklandı. Kabine değişimini yorumlamaya çalışan analizlerin – lafın gelişi analiz diyorum, yoksa büyük kısmı analiz değil, güzelleme – Polyannacılıkta birbirleriyle yarışıyor olması artık sanırım yadırgadığımız bir şey değil. Kanıksasak da, şunu söylemeden geçmemeli: fırtınayı meydana getiren olaylar silsilesindeki en önemli aktörlerin başında gerçeklerden fellik fellik kaçan bu yorumcular geliyor. Akıllardaki soru ekonominin ne zaman düze çıkacağı. Kabinedeki Mehmet Şimşek’ten, acil servise getirilen mucizevî doktor gibi, hastayı bir şekilde hayata döndürmesi bekleniyor. Haydi, doktor, bir şeyler yap! Kalp masajı, suni teneffüs, adrenalin iğnesi, elinden ne geliyorsa! Mehmet Şimşek, olağanüstü iyileştirme yeteneğine sahip bir doktor gibi, tüm umutların kendisine bağlandığı sihirli bir kişilik. 

Oysa kabinede çok daha önemli bir değişim var. Hayır, ne Süleyman Soylu’nun, ne de Hulusi Akar’ın üzerine sifon çekilmesini kastetmiyorum. İstihbaratın başındaki Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesi, Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin kaygılarımı arttıran nedenlerin başında geliyor. 

Öncelikle şunu söylemekle başlamış olayım. Bu bir huzur kabinesi, bir istikrar kabinesi, bir yeniden yapılanma kabinesi, bir düzelme yolunda gitme kabinesi falan değildir. Bu bir savaş kabinesidir. Evet, ekonomik çöküntü engellenemez seviyeye ulaşmış bulunuyor. Bu saatten sonra artık mesele, çöküntüye bir bahane bulmaktır. Kallavi bir bahane, herkesin kabul edebileceği bir bahane, toplumun acılarını hissetmemesine yarayacak bir bahane. Bir milli davaya ihtiyacı var rejimin. Hakan Fidan, bu nedenle Çavuşoğlu’ndan görevi aldı. 

Erdoğan ve güç paydaşları, “ekonomi çöktü, çünkü” demeye hazırlanıyorlar. Bu “çünkü” çok ikna edici olmalı. Hiç kimse bu çünkü sonrasında Erdoğan’a yüklenmemeli. Bir isyan, bir nümayiş, bir kıpırdanış, bir demokrasi nöbeti, bir tür yeni Gezi falan türü bir halk hareketi patlak vermemeli.

Herkes bilir ki Türkiye toplumunda dış bir sorun yaşarken halkın büyük çoğunluğu iktidar etrafında yumruk olur. Milli davalar, hükümetlere yarar. Bu nedenle başı derde giren her hükümet milli bir davayla dikkatleri dağıtmak ister. “Başkanın Adamları” (Wag the Dog) filmini izlemenizi tavsiye ederim. Başı derde giren ve popülaritesi düşen bir ABD başkanının nasıl senaristlerden yardım isteyerek yapay bir dış sorun çıkarttığı ve bunun nasıl siyasi malzeme olarak kullanıldığı, muhteşem kadrolu bu filmin ana konusudur. Türkiye’den örnek verdiğimizde bir filme ihtiyaç duymayız. Otomatikman, Davutoğlu, Fidan, Sinirlioğlu ve bilimum diğer rejim figürlerinin nasıl “Suriye’ye üç beş adam gönderip oradan dört beş füze attırarak” Suriye’ye askeri saldırı gerekçesi yapılmasına dair konuşmaların olduğu tapeyi kastediyorum. Bu konuşmada gerekçe üretmekte mahir olan isim o dönemki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dı. Astsubay olarak TSK’da ne tür operasyonların planlamasını yapabildi, ciddi şüphelerim var. O rütbede lavaboya gitmek için bile üç komutandan izin alırsınız. Size öyle operasyon planı falan yaptırtmazlar. Çök derler çökersiniz, kalk derler kalkarsınız. Fakat “yetenekli Bay Fidan” hızlı yükseldi. Bunda Fars bağlantıları mı, İslamcı askerlere AKP döneminde nur yağması mı, kurnaz oluşu veya network odaklı çalışması mı, yoksa başka bir şey veya şeyler mi rol oynadı, bilinmez. Belki de hepsi, hatta daha çoğu! Fakat bu astsubay, Bilkent’te yaptığı yüksek lisans-doktora eğitimlerinden sonra kendini hızlı bir kariyer sıçrayışında buldu. TİKA’da görev aldı ve istihbaratın ABC okulundan böylece mezun oldu. Derken Uluslararası Atom Ajansı’nda Türkiye’yi temsil etti, İran’ın nükleer programının hızlı bir avukatı oldu, bunu Türk dış politikasına eklemletti, bu arada Avrasyacı odakların takdirini kazandı. Türkiye daha o dönemlerden başlayarak NATO’dan hızla uzaklaşmaya başlamıştı. Fidan bu botun güçlü ve sağlam kürekçilerinden oldu. Derken 17 Aralık’ta Erdoğan’a yakınlığıyla riyasetin daha fazla güvenini kazandı. Tabiri caizse patronunun tüm kirli çamaşırlarını, bağlantılarını, para trafiğini ve teşkilat ağını öğrendi, yönetti, kamufle etti ve böylece yerini sağlamlaştırdı. Elinde kabarık bir arşiv oluşturdu. Devlette kimin eli kimin cebinde bunu gözlemledi, öğrendi, hafızasına kaydetti. 

Derken 15 Temmuz 2016’da çok daha meta bir operasyonu yönetti – hatta belki planladı ya da planlamaya belirleyici katkılarda bulundu. Yoksa 15 Temmuz gerçekten bir darbe kalkışması olsaydı, alınacak kellelerin başında Hakan Fidan olurdu. İkincisi de Hulusi Akar! Bu süreç, Hulusi’yi kurtardı, ona uzun süre yerini koruma garantisi sağladı. Ama Hakan Fidan? O çok daha fazlasını aldı. Bilgisi ve arşivi kabardıkça, Erdoğan’ın ve potansiyel rakiplerinin karşısında ağırlığı da arttı. 

Hakan Fidan rejimin geleceğe yönelik en başta gelen Erdoğan sonrası lider adayıdır. Türkiye’de trol ordusuyla, kendi devşirdiği altyapı ajanlarıyla, medyadaki beslemeleriyle, MİT’teki ağıyla, bürokraside tuttuğu günlüklere yazdığı üst bürokratların gizemli sırlarıyla, devleti tanıyan ve onu kontrol edebilecek donanıma/bağlara sahip bir adam! 

Şimdi önünde tek bariyer hasta ve zayıf Erdoğan’dır. Bir süre bu şekilde siyasetin vitrininde kalacak, biraz da burada pişecek. Yerel ve ulusal düzeyde ilişkilerini sağlamlaştıracak. Rejimi daha da konsolide edecek. Muhaberat ağını kendisine bağlı şekilde iyice oturtacak. İbrahim Kalın’ın o makamı dolduramayacağını biliyor. Dolduracak olsa da bu zaman alacak. 

Ben bu süreçte Fidan’ın post-Erdoğan dönemindeki lider olarak profil kazanacağını düşünüyorum. Bir tür Türk Putin’i. Nasıl ki Putin Rusya’da yolsuz Yeltsin sonrasında gücü devraldı ve kendi yönetsel imparatorluğunu kurdu, aynı potansiyel ve hırs Fidan’da da var. Meslektaşlar zaten. 

Bu konuyu diğer yazılarda inceleyeyim müsaadenizle. 

Bu yazıda bahane konusuna girelim. Yıkıcı krize bahane üretmeleri lazım! Fidan bunu yapacak. 

Bu bahaneler 1) Kuzey Kıbrıs’ın ilhakı (Türkiye sınırlarına dahil edilmesi), 2) Azerbaycan’la beraber Ermenistan’la savaş ve akabinde Türk Anschluss’u (bütünleşme veya konfederasyon), 3) Suriye’de geniş çaplı ve kanlı bir operasyon. Bu bahanelerden birini seçecekler. Bunun neden olduğu uluslararası krizden ve sonrasında meydana gelecek çalkantılardan sonra çıkıp “milli davamızdan dolayı risk aldık, dış güçler de ekonomimizi vurdu!” diyecekler. Bu arada Rusya ve Çin’den, hatta Körfez’den destek almaya çalışacaklar. Ben en kolay ve etkili olanın Kıbrıs olduğunu düşünüyorum. Zaten fiilen Türkiye’nin parçası yaptıkları işgal altındaki KKTC’yi, Hatay modeli gibi kendilerine bağlayacaklar. Bunu ilan ettikleri anda kızılca kıyamet kopacak. Ve istedikleri bahane altın tepside kendilerine sunulacak. Satrançta görebildiğim en etkili hamleleri bu. 

Fidan bu krizde en etkili oyuncu olacak. Tüm müzakereleri o yürütecek. Küresel olarak adını duymayan kalmayacak. Derken bir gün Erdoğan ölecek. Gerisini yukarıda anlattım. Bu konuyu daha ayrıntılı irdeleyeceğim. Fakat şurası kesin ki, önümüzdeki dönemde Hakan Fidan adını çok ama çok daha sık duyacağız. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version