Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İman-amel birlikteliği ya da ayrılığında gayrimüslimler

İman-amel birlikteliği ya da ayrılığında gayrimüslimler


YORUM | AHMET KURUCAN

                   (Gelecek Projeksiyonu Yazı Serisi 56)

Bir önceki yazımı iman amel birlikteliğinde salih amel işleyen gayrimüslimlerin akıbetine sıra geldi diye bitirmiştim. Devam ediyorum. 

İman-amel birlikteliğinin bir diğer boyutu daha var. O da salih amel işleyen gayrimüslimlerin akıbeti. Değerlendirmeye geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapalım; “Gayrimüslimler cennete girmeyecektir” diyenler kafir, müşrik, ehli kitap ayrımı yapmaksızın İslam dinine inanmayan herkesi bu kapsam içine koyuyorlardı. Sacit Arvasi’nin yaptığı youtube yayınındaki sözleri ile tekrarlayayım: “….Bununla beraber amelsiz bir iman kurtarabilir demişlerdir ama imansız bir amelin birisini kurtaracağı ahirette onu cennete götüreceğini söyleyen tek bir alim, ehli sünnet veya sapık tek bir anlayış hatta ahiret inancı olan tek bir din yoktur. Bir daha söyleyeyim, imansız bir amelin kurtaracağını söyleyen, bu amel çok güzel ameller de olabilir. İslamiyet’e göre kim olursa olsun güzel amel işleyenler mükâfat göreceklerdir. Bu mükâfat dünyada olur veya ahirette derecesinin (azabının demek istiyor) hafifletilmesi gibi olur ama imansız bir amel ne kadar güzel olursa olsun, İslam akaidi içerisinde, İslam’ın kitabına peygamberine göre o insanlar cennete gidebilecek kadar bir kredi elde edemiyorlar.” 

“Gayrimüslimler cennete gidecektir” diyenlerin kafirleri istisna ettiğini değerlendirmelerimin başında bir tespit olarak aktarmıştım. Onlar ehli kitap için açıkça İslam’a inanmamakla beraber Allah’a iman ettikleri için salih amellerinin ahirette mutlaka karşılığının olacağı, Allah’ın Rahman, Rahim ve Adil oluşu, “mahzun olmayacaklar, korkmayacaklar, hükmü ben vereceğim” gibi ayetlerin işaretiyle onların da cennete girebileceğini söyler ama kafirlere gelince çok açık ve net olmasa da üstü örtülü ifadelerle onların da bu kapsam içine girme ihtimalini göz ardı etmezler. 

Bu iki görüşte ortak olan husus, salih amelin Allah katında makbul olmasının Allah’a iman şartına bağlanması, ortak olmayan ise o imanın İslam dininin belirlemiş olduğu çerçevede olması ve Efendimiz’e de imanın gerekliliği. Daha önceki değerlendirmelerimizde de ifade ettiğim gibi gerek metin merkezli lafzi okumalar gerekse hayatta karşılığı olan hadiseler ve onların sonuçlarına anlam kazandırmak için ortaya atılan bu görüşler son tahlilde beşerî yorumlardan ibarettir. Mutlak hakikat değildir. Dolayısıyla aynı eksende başka görüşlerin de olması en azından bunlar kadar önemlidir ve dikkate değerdir.

Bu bağlamda şöyle düşünüyor ve şu can alıcı soruları soruyorum: gerçekten salih amelin Allah’a iman şartına bağlanması hangi ölçüde doğrudur? İslam harici başka dinlere inanan ya da hiçbir dine inanmayan hatta yaratıcı fikrini dahi kabullenmeyen kişilerin yaptıkları salih amelleri Allah nasıl karşılayacak? Allah insanlara kendisine inanma ve inanmama özgürlüğü verdiğine göre verdiği bu özgürlüğü inanmama şeklinde kullananlar dünyada çok düzgün bir hayat yaşamalarına rağmen gerçekten ebedi cehenneme mi gidecek? Bu Allah’ın rahmet ve merhameti ile adaleti ile nasıl izah edilecek? “Allah’ın merhametinden daha fazla merhamet göstermek doğru değildir” veya “Kainattaki canlı cansız bütün varlıklar Allah’ı tanır ve tesbih ederken akıllı ve şuurlu varlık olan insanın tanımaması kâinatın hukukuna tecavüzdür ve ebedi cehennemi hak etmiştir” izahları hangi ölçüde bugünün insanını tatmin etmektedir?

Günümüz gerçekleri üzerinden aynı soruları şöyle de sorabiliriz. Müslümanlardan başkası cennete gitmeyecek” yargısının bugün hayatımızdaki karşılığı ve anlamı şudur; bugün yeryüzünde Müslüman olmayan yaklaşık 5,5 milyar insan vardır ve bunlar cehenneme gidecektir.” Pekâlâ bu durum şu soruyu sordurmaz mı insana ki soruluyor zaten: “Allah zaman ve mekâna bağlı olmayan kuşatıcı ilmiyle bu 5,5 milyar insanın Müslüman olmayacağını ve dolayısıyla cehenneme gideceğini biliyordu. Öyleyse Allah bunları cehenneme göndermek için mi yarattı? Haşa ve kella Allah kullarına zulmetmekten, onların ebedi cehennemde eziyet, acı, ıstırap ve işkence görmesinden zevk alan bir varlık mı?” 

Sorular devam ediyor. Mesela, denildiği gibi salih amellerinin karşılığını dünyada huzur içinde yaşamak ya da ahirette az azap çekmek ise gayrimüslimlerin şu sorusuna nasıl cevap verilecek, “biz geçici dünya hayatında huzur içinde zaten yaşamadık, kaldı ki yaşasak bike geçici bir zaman, ahirette de cehenneme gidiyoruz, madem ki ahirette sadece Müslümanlar cennete gidecek, keşke biz de Müslüman bir diyarda Müslüman bir ailede yaratılsaydık?” 12-13 asır önce Mu’tezile ve ehli sünnet arasında yapılan fikri müzakerelerde izini bulabileceğimiz cesur sorular bunlar. Daha da ilave edilebilir.

Sesli düşünüyorum. Kur’anı Kerim’de her bir ayetin tek tek ya da nüzul toplumunda bir hadise sebebiyle nazil olduğunu biliyoruz. Bir başka ifadeyle ve her seferinde ya inanç ya da toplumsal hayatta karşılığı 6234 ayet ortalama 500 defada nazil olmuş olan somut sorunlara yönelik bildiri, emir, yasak ve tavsiyelerde bulunmuş. Bu zaviyeden haklarında cehennemlik denilen veya cehennem tehdidiyle korkutulan ve kimlik olarak da kafir, müşrik ve zalim vasıflarının geçtiği ayetlere baktığımızda karşımıza amel/eylem çıkıyor. 

Bir başka şekilde söyleyecek olursak, ayetler kafir ve müşrikleri yapmış oldukları kötü eylemleri ile ele alıyor. İsterseniz bunu Kur’anî tabirlerle kötü amel olarak da ifade edebiliriz.

Yerine göre “savaş edin, savaşta öldürün, geçit başlarını tutun, esir edin” gibi birçok emir de veriyor. Dün o kafirler ve müşrikler İslam’a saldırıyordu, topyekûn düşmanlık gösteriyorlardı. Yani de facto/fiili bir durum vardı ve bu eylemleri itikatları ile birleşince cehennemlik oluyorlardı ve bunu Kur’an anlatırken eylemlerin faillerinin dini kimliklerinden hareketle kafirler ve müşrikler ya da eylemlerin mahiyetlerinden dolayı zalimler diye ifade etti, bu ayetler aslında kötü insan ve o kötü insanların kötü eylemlerini ve cezalarını nazara veriyor denilemez mi? Bir başka ifadeyle her defasında o eylemlerin faillerinin isimlerini verme yerine eylem ve sıfatlara dikkat çekmiştir. Eğer böyle yapsaydı belki de o ayetler sadece o kişilere yönelik anlaşılırdı. Malum Ebu Lehep ismini vermekle Mesed suresinde bunun istisnasını görüyoruz. 

Daha net ifade edeyim; Kur’an kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanların yaşam felsefelerini ve tarzlarını belirleyen ana esasları, ilkeleri, prensipleri bildiren bir kitaptır. Ama Allah bu mesajını 610-632 yılları arasındaki Mekke ve Medine toplumu, o toplumun gündelik hayatı, hadiseleri, örf ve adetleri üzerinden vermiştir. Kur’an bir kanun kitabı değildir. Dolayısıyla müşrik ve kafirlerin cehenneme gideceğini belirten ayetler verili duruma işaret eder. Onun için söz konusu olan o ayetlerin inmesine neden teşkil eden hadiselerde sözü edilen kafir ve müşriklerin dini kimliği değil onların imansızlıkları ile birlikte eylemleridir” şeklinde düşünmenin ne mahzuru var?

Bunu düşüncemizi destekleyen deliller de var Kur’an’da. İtikadi düzlemde kafir ve müşrik olduğu halde aynı türden kötü ameller yapmayan kişilere farklı bir münasebet modeli ortaya koyuyor Kur’an ve Efendimiz (sas). Müslümanlara düşmanlık yapmayan, dini inanç ve düşünceyi savaş ve kavga sebebi olarak kabul etmeyen kafir ve müşriklerle adalet çizgisinden ayrılmadan münasebetlerde bulunulmasını istiyor. Buradan hareketle, acaba Allah’ın gerek ehli kitap gerekse kafir ve müşriklere yönelik söylemiş olduğu o beyanlar onların dini kimlikleri itibariyle değil, eylemlerini, kötü amellerini nazara veriyor olmasın diyorum. Onun için söz konusu kişilerin cehennemlik olmaları dini kimlikleri sebebiyle değil eylemlerinden dolayı olabilir diyorum. 

Kaldı ki zulüm söz konusu olduğunda Müslümanlar için de aynı şey geçerlidir. “Allah zalimleri sevmez, rahmeti ile muamele etmez” tarzındaki nice ayetlere kafirler, müşrikler, ehli kitap gibi Müslümanlar da muhataptır; çünkü inanç değil zulüm ortak paydasında buluşmuşlardır.

İsterseniz bu gözle Mümtehine suresi 8. ve hemen akabinde yer alan 9. ayete bakalım. 8. Ayet şunu söylüyor: “Din uğrunda size savaş açmamış, size yurdunuzdan çıkartmaya kalkışmamış (ve buna destek olmamış) müşriklere gelince, Allah onlarla iyi ilişkiler kurmanızı, kendilerine adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.”

9. Ayette ise tam aksini söylüyor ve vurguladığı şey kötü amel, din farklılığını düşmanlık sebebi yapmaları ve bunu hayata taşımaları. “Allah din uğrunda size savaş açmış, size yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanız için (saldırgan müşriklere) destek sağlamış kimseleri dost edinmenizi yasaklar. Onlarla dostluk kurup birlik olanlar, zalimlerin ta kendileridir.”

Bir ayet meali daha vereyim: “(Ey Müminler!) Size karşı düşmanca ve saldırganca davranan kesimi hariç, Yahudi ve Hıristiyanlarla mümkün olan en güzel şekilde konuşup tartışın ve onlara şöyle deyin: “Biz hem bize indirilen Kur’an’a hem de size indirilen kitaplara iman ettik. Bizim İlahımız da sizin İlahınız da aynı ilahtır. Biz yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (29/46) Gördüğünüz gibi ilk iki ayet müşriklere, üçüncü ayet ehli kitaba  yönelik ve Kur’an burada dini kimlikleri değil reel-politik tutumlarına göre  tavır alınmasını söylüyor. 

Şimdi cevaplanması gereken soru şu: dünyada beşerî münasebetlerde zulüm etmeyen kafirlerle birlikte huzur ve barış ve karşılıklı saygı içinde yaşamamızı emreden Allah, günümüzde nice örneklerini bizatihi gördüğümüz imansız ama iyi ameller yapan insanlara ahirette nasıl davranacaktır?

Başta söyledim, sesli düşünüyorum dedim. Zaten kâğıt üzerinde mürekkeple buluşan, kelâm halinde ağızdan çıkan her söz sesli düşünmenin ürünüdür. Buradan hareketle şunu diyebilirim: iyi amel işleyen kafir ve müşrikler de cennete gidecek sonucu çıkartılamaz. Eğer illa bir sonuç çıkartılacaksa çıkartılması gerekli olan sonuç şudur; iman Allah nezdinde çok önemlidir. Salih amel de önemlidir. İman ile salih amel arasında zorunlu bir ilişki vardır. Allah iman-salih amel birlikteliğini yakalamış kişilerin kategorik olarak cennete gideceğini söylüyor. Ama bu imansız salih amelin önemsiz olduğunu göstermez. Dün de bugün de ve ihtimal yarın da şahit olduğumuz binlerce milyonlarca örnek bize göstermektedir ki insanlık yararına salih amelde bulunan, kılı kırk yararcasına ahlaklı ve dürüst bir şekilde yaşayan nice nice kafirler ve müşrikler vardı, vardır, olacaktır. Kim bilir bunlardan bazılarının yaptıkları ameller insanlığa sağladığı yararlar bakımından Müslümanlardan çok daha ileri bir seviyede bile olabilir. Allah’a, Hz. Peygambere inanıp yolsuzluktan, hırsızlıktan, işkenceden, masum insanları öldürmeye kadar hayatın hemen her alanında İslami emir ve yasaklara muhalif bir hayat sergileyen bazı Müslümanlara bedel, İslam’ın sunduğu tüm ahlaki ve insani öğretileri hayatına hatta sistemine mal etmiş gayrimüslimler günümüz dünyasının bir gerçeğidir. Şimdi bu insanlara cehennemlik demek bu amellere ahirette hiçbir kredi vermeme anlamını taşır. Onun için söylenebilecek şey, nihai hükmün ahirette Allah tarafından verileceğidir. Zira sözünü ettiğimiz bu insanlar Allah’a inanmama zemininde Kur’an’da yer alan kafir ve müşriklere belki de aynı çizgide yer almakta ama eylem planında tam aksi bir zeminde bulunmaktadır. 

Şöyle de ifade edebilirim; nasıl Kur’an “ehli kitap’ın hepsi bir değildir” diyor ve hayatta karşılığı bulunan bir gerçekliği gözler önüne seriyorsa, bugün kafirlerin de müşriklerin de hepsi bir değildir. Bir olmadığını biz zaten kendi gözlerimizle görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. Sadece konjonktürel bir örnek vereyim; ağırlığını Müslüman ülkelerin teşkil ettiği kendi vatanlarında gördükleri kargaşa ve zulümlerden hareketle 2019 verilerine göre Avrupa ülkelerine sığınan kişiler 295 bin 800 kişi. Bunun % 27’si Suriye, % 3’ü Türkiye’den. % 48’i mülteci statüsünü almış, diğerlerini işlemleri devam ediyor ve koruma altına alınmış durumda. İronik bir durum değil mi? Müslüman kişilerin iktidarda bulunduğu halkın kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu ülkelerde bulamadıkları temel hak ve özgürlükleri Hristiyan ve kafir kişilerin yoğunlukta olduğu ülkelerde buluyor ve oralara sığınıyor. 

Bitti mi? Hayır bitmedi. Fetret dönemi açıklamalarından bağımsız olarak dile getirdiğim bu üşünceleri bir hafta daha detaylandıracak bir sonraki yazımda da genel bir değerlendirme ile bu defteri kapatacağım. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version