Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Her çirkinliklerine bir ayet/bir hadisi kalkan yapıyorlar

Her çirkinliklerine bir ayet/bir hadisi kalkan yapıyorlar


YORUM | M. AHMET KARABAY

İktidarın seçim kampanyalarında muhalefete düşmanlık pompalanıyor. Aslında muhalefet değil adını koymak gerekirse toplumun yüzde 60’ı şeytanlaştırılıyor. İktidarın en tepesinden en altına kadar hepsinin vicdanları rahat. Bunu ironi olarak söylemiyorum, gerçekten çok rahat. Samimiyetle söylüyorum sizin vicdanınızdan bile rahat…

Bugün çok sıkılacağınızı düşündüğüm bir konuyu yazmak istiyorum. Gerçekten sıkıcı olmaktan öte rahatsız edici bir konu. Onun için yanlış ifade etmekten ve yanlış anlaşılmaktan da çekindiğimi belirtmek isterim.

Silivri’de geçirdiğim yıllarda, onun öncesinde ve şimdilerde muhalif dindar kesimden en çok duyduğum bir ifade var:

“Bu yaptıkları dine sığmaz” ya da “Bu sergilenenlerin İslam’da yeri yok”.

Ben de yıllardan bu yana benzeri ifadelerle karşılık veriyorum:

“Sizin yaptığınız ya da anlattığınız İslam’ın yanlış olup olmadığını bilmiyorum. Bildiğim bir şey var. O da bu adamlar yaptıkları her şeyin kaynağını inandıkları dinden alıyorlar.”

YILLARCA ‘TÜRKİYE DARÜ’L-HARP’ DİYENLER…

İslamcılar, iktidara gelmeleri hayal olduğu yıllarda Türkiye’nin “darü’l-harp” olduğunu savundular. Yani İslam kurallarının geçerli sayılmadığı, şeriat hükümlerinin uygulanmadığı bir ülke olduğu görüşünü dile getirdiler. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, “laik bir ulus devleti” olduğu anayasasında yazdığına göre, burası İslam devleti olamazdı. 

Darü’l-İslam ise İslam kurallarına göre yönetilen, şeriat hükümlerinin hayata uygulandığı kısaca hayat tarzı olarak İslam’ı yaşayan ülkeler.

O halde İslamcılara düşen görev, bu ülkeyi “darü’l-İslam” yapana kadar cihat etmekti. Onlar da yıllarca “cehd ederek” Türkiye’yi darü’l-İslam yapmaya gayret gösterdiler. 

Bu düşüncedekilere göre, Türkiye darü’l-harp konumunda olan bir ülke olduğundan pek çok şey dini açıdan “mübah” idi. Nelerin mübah sayılıp, nelerin görülmediği konusuna girmeyeceğim. Bunu merak edenler için ellerinde kaynak olmayanlar dijital dünyada pek çok bilgiyi kaynakları ile bulabilir.

İslamcılar Türkiye’de iktidara geldikten sonra bir kısmının kafası karıştı, bir kısmı ise yeni bir yöntem geliştirdi. Darü’l-harp ve darü’l-İslam kabul edilen ülkelerdekilerden işine gelenleri uygulamaya başladılar.

SİZ HIRSIZLIK DEDİNİZ, ONLAR HUMUS…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetmeye başladıkları dönemde Türkiye demokratik ama denetim konusunda sorunları olan bir ülkeydi. Bundan yararlanan Tayyip Erdoğan ve ekibi, ülkeyi ele geçirme yolunda sermaye birikimi sağlamak amacıyla meşhur havuz sistemi kurdu.

Yaptıkları her ihaleden pay aldılar. Yüzde yirmi olarak aldıkları paya İslami literatüre uygun olarak “humus” dediler. Yani beşte bir. Türkiye darü’l-harp olduğuna göre ortada bir savaş durumu vardı ve ganimetten beşte bir pay almak caizdi.

Bu yaklaşıma göre Erdoğan da ümmetin lideri olduğuna göre, belirli alanlarda sarf edilmek üzere harcamalardan beşte bir pay alabilirdi.

Bu yöntemle daha yola çıkmadan bir milyar dolar toplamışlardı. O dönem şehir efsanesi olarak dolaşan bu bilgiyi ete kemiğe büründürüp ifade eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç olmuştu. 

Rahmi Koç, 2001’in başlarında Erdoğan ekibinin parti kuracağı yolundaki haberlerin hatırlatılması üzerine parti kurmanın para işi olduğuna dikkat çekip 1 milyar doları olduğunu söylemişti.

Rüşvet ve yolsuzluğa “humus” kılıfını geçirenler, son günlerde hız verdikleri yalan ve iftiralara bu kez “savaş hiledir” hadisini gerekçe gösteriyorlar. 

🔴 Kendileri PKK ile her türlü yol ve yöntemi kullanarak işbirliği arayışına girenler, Millet İttifakı’nı işbirlikçi olmakla suçluyorlar.
🔴 “Biz gidersek başörtüsünü yasaklayacaklar” yalanını yayıyorlar.
🔴 “Millet İttifakı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatacak” diye söylüyorlar.
🔴 “Ekrem İmamoğlu, Erzurum’da kendisini taşlatıp” prim yapmaya çalıştı diyebiliyorlar.
🔴 Rakiplerinin logosuyla afiş bastırıp duvarlara yapıştırıyorlar.

Son günlerde hız verdikleri yalan ve karalama girişimlerini burada teker teker sıralamaya gerek yok. Sadece en tepedeki isim olan Tayyip Erdoğan, İstanbul mitinginde toplanan yüzbinlerce insana Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim videosuna PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın görüntülerini monte ettirip izlettirdiğini hatırlatmak yeter sanırım.

Bu görüntülerin gerçekle bir ilişkisinin olmadığını en iyi kendisi biliyor. Bütünüyle “PKK Kılıçdaroğlu’nu destekliyor” izlenimi verdirmek için hazırlanan montaj bir video olduğunu bilmesine rağmen bunu hangi kalkanın arkasına sığınıp yaptığı gayet net.

 

Son zamanların en iyi videosu.

Sonuna kadar izleyiniz… pic.twitter.com/uqJOuTrjLv

— Suna Varol (@SunaVarol_) May 10, 2023

Erdoğan’ın İstanbul mitinginde izlettiği Kılıçdaroğlu videosuyla ilgili seküler bir isim olan Fatih Portakal’ın insanî tepkisi çok daha değerliydi. Fatih Portakal’ın, Erdoğan’ın yaptığı sahtekarlığa yürekten feveran edişi zihinlere nakşedecek türdendi.

Erdoğan ve hempaları, bir savaş verdiklerini düşünüyorlar ve “Harp hiledir” diye bilinen hadisin arkasına saklanıp hareket ediyorlar. 

Bu hadis sahih midir değil midir, zayıf mıdır, senedi muteber midir değil midir bunlar benim konularım değil. Bildiğim bir şey var:

Bir hadis, bin ahlaksızlığın bahanesi yapılıyor.

Bu muktedirler, yaptıkları her türlü iftiraya, ahlaksız ithamlara “savaşta her yol mübah” diyerek dini sizin önünüze bir kalkan olarak koyuyorlar. 

Bu çirkinlikleri niçin yapıyorlar? 

Ülkenin yarınlarını karartanlar, kendilerini kurtarıcı gösterip;
🔹 Türkiye’nin bekasını sağlamak için,
🔹 İslam’ı dünyaya hakim kılmak için,
🔹 İnsanlığın dünyasını ve ahiretini mamur etmek için…

Yalanla, iftirayla İslam’a hizmet ettiğini düşünüp bunu hayata geçirmeye kalkanlardan daha tehlikeli bir kimse ya da kesim yoktur. 

Bu zihniyet, İslam için tehlikeli midir bilmiyorum ama insanlık için yarının değil bugünün en büyük tehlikesi durumunda. 

Tehlike diyorum şunun için. 

Bir başkası adına iş yapanlar her dönemde tehlikeli oldu. Hele o “başkası” kavramının yerine Allah’ı koyduğunuzda, yani Allah adına yaptığına inanıyorsa işte o zaman yukarıda anlattığım tehlike ortaya çıkmış oluyor. 

Allah adına yaptığına inandığı için de vicdanı sizinkinden daha rahat.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version