Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Doktor dövebilmenin psikolojik arka planı

Doktor dövebilmenin psikolojik arka planı


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Bugünlerde viral olan bir röportaj var. AKP destekçisi olduğu anlaşılan bir kadın seçimle ilgili soruya: “Tabii, sonuna kadar Reis, neler yaptı..  eskiden doktorlar bizi azarlıyordu, şu an biz doktor dövüyoruz” diyor. Kadın “25 sene önce doktorlar tarafından itilip kakılıyorduk, hastanelerde ben ayrı kuyrukta eşim ayrı kuyrukta bekliyorduk ve doktorlar bizi azarlıyordu. O noktadan doktor dövebilir hale geldik” diyor.

Kadının bu sözünü hepimiz yadırgadık, ayıpladık. Doktor dövmenin siyasi partiye oy verme ile ne alakası olabilirdi? Doktoru dövebilmek hangi tür kamu hizmetine, iktidar faaliyetine giriyordu? Kadın bunu bir nasıl bir gelişmişlik ölçütü, kalkınma alameti sayabiliyordu? Bu sorular hepimizin kafasında dolaştı.

Çocuklarımdan birisi doktor, ikincisi seneye doktor olacak üçüncüsü de yolda. Hepimizin olduğu bir ortamda videoyu izleyince dudaklarımız acı şekilde geriye gitti. Bu nasıl bir kafa, böyle bir şeyi nasıl söyleyebilir diye garipsedik. Başta ben tepki gösterdim, sorguladım. Ama aradan 24 saat geçince, eski hatıralara gittim ve bir bağlamda kadına hak verdim. Çünkü aklıma, çocukluğumda hasta annemi sürekli doktora götürmelerim geldi. Rahmetli anneciğim pek çok hastalığa sahipti, defalarca göz ameliyatı olmuştu ve gözünün birisi hiç görmüyor, diğeri %10-15 görüyordu. Katarak, kalp hastalığı, tansiyon, karaciğer gibi türlü dertleri vardı. Annem 1930 doğumluydu. Yetim ve öksüz olduğu için abisinin yanında büyümüş, 13-14 yaşında evlendirilmiş, bir kısmını tarlada olmak üzere 13 çocuk doğurmuş ve bunlardan 9 tanesini yitirmişti.  Hiç okul, eğitim yüzü görmemiş annem ölene kadar yöresel şalvarla yaşadı, tam manasıyla çilekeş, dindar bir köylü kadınıydı.

Uzunca yıllar bu ülkede Kemalistler, seküler kesimler kendini rejimin sahibi, toplumun efendisi gördü. Münhasıran Kemalist rejimin şekillendirdiği eğitimli kamu görevlileri halka tepeden baktı, köylüyü küçümsedi. Taşralı kabul etti. Her ne kadar Mustafa Kemal “köylü milletin efendisidir” demiş olsa da Cumhuriyet döneminde en ağır çile çekenler, horlanıp dışlananlar köylüler olmuştur. Eğer hem köylü hem de dindarsanız, birilerinin “sembol” diye yorumlayacağı kıyafete/tesettüre sahipseniz, dindar intibaı veren sakalınız varsa hastanelerde, resmî kurumlarda horlanıp aşağılanmanız kaçınılmazdı. Yıllarca kırsaldan, taşradan gelen insanları aşağıladılar, “cahil”, “terbiye edilmesi gereken bir kesim” olarak gördüler, üst perdeden bakışlarını sözleriyle, tavırlarıyla hissettirdiler.

Annemi hastanelere, doktorlara çok defa ben götürdüm. Bazen her hafta doktora gittiğimiz olurdu, hastane koridorlarında saatlerce sıra beklerdik, doktorların kibirli tavırlarına, hemşirelerin hatta kayıt memurlarının azarlarına maruz kalırdık. Köylü ve eğitimsiz insanları dışlayan, ezen tavırlara annem-babam nedeniyle defalarca muhatap oldum. Babam bazen öfkelense de anamın ağzı var dili yoktu, susar ve içine atardı. Ortaokul, lise çağlarımda kamu görevlilerinin, doktorların kibirli muamelelerine maruz kalmamak için okuma yazması olmayan anama refakat etmekten çekinirdim.

Maalesef Türkiye’de bir dayınız yoksa, köylüyseniz başta kendini “devlet” sanan kamu görevlileri olmak üzere sizi ezmek isteyen, size höykürüp egosunu tatmin eden çok olur. Kamu kaynaklarından maaş alan bu insanların vatandaşa “efendilik” taslaması fazlasıyla rencide edicidir. Münhasıran muhafazakâr, dindar ve alt gelir/eğitim grubundan insanlarda bunun derin yarası vardır. Zavallı anacığım, doktorları  hekimliğinden çok muamele tarzına göre tercih ederdi. “Falana çok iyi doktor diyorlar, ama kötü davranıyor, ona gitmeyelim” derdi.

Vatandaşa tepeden bakan davranışın aslında bir arka planı vardı. Cumhuriyet rejimi öğretmenlere, hekimlere, kamu görevlilerine halkı “modernleştirme”, “medenileştirme”, toplumu değiştirme ve dönüştürme misyonu yüklemişti. Bu nedenle kafalarındaki “modern”e, “medeni”ye uymayan vatandaşı şekle sokmaya çalışırlardı. Ukalalık derecesinde bir özgüvenle kendilerini Cumhuriyet komiseri görüp vatandaşın kılık kıyafetine, diline, konuşmasına karışma hakkı bulurlardı. Ve maalesef çoğu zaman yaptıklarının ne kadar incitici, dışlayıcı olduğunun farkına bile varmazlardı. Hala pek çok Kemalist’in benzer zihniyeti koruduğunu, toplum mühendisliğini savunduğunu esefle gözlemliyorum. AKP gitse bu defa insanlara sekülerlik ve Kemalizm adına ayar vermeye, insanları kılık kıyafetiyle yargılamaya, inançları aşağılamaya hazır bir kitle var.

Yıllarca köylü, şalvarlı annemi hastaneye götürürken çekindim. Sakallı, sarıklı iyi bir mümin, düzgün bir insan olan babamla bir kamu kurumuna gittiğimde Kemalizm, laiklik adına nasıl bir ukalalıkla karşılaşırım diye endişe duydum. Keza yıllarca bu ülkede İmam Hatipli olmanın, başörtülü olmanın ezikliğini yaşattılar milyonlara. 1980 ihtilali sonrası giydiği hacı takkesi ve cübbeye benzer geniş kıyafet nedeniyle rahmetli babamın para cezasına maruz bırakıldığını bilirim. Gerekçe şapka kanununa muhalefetti. Allah’tan bu ucube uygulamada çok ısrar etmediler. Ablam genç yaşından itibaren başörtülü olduğu için sıkıntılar yaşadı. Eşim öğretmendi, özel eğitimde bile başörtülü çalışması problem yapıldığı için evde her daim 2-3 peruk olurdu.

Yıllarca kırsaldan gelen muhafazakâr kesimi “eğitimsiz”, “cahil” diye aşağılayan Kemalist, laikçi zihniyet, bu kesimin eğitimli çocuklarına daha ağır husumet duydular. Çünkü onlar cevap veriyor, haklarını biliyor, hukuki süreçleri takip ediyor, onlarla tartışabiliyordu. “AKP bize doktor dövme hakkı verdi!” diyen ablalar, teyzeler, amcalar Kemalistlerle AKP’lilerin bir olup kendi çocuklarına kıydığının hala farkında değiller. 

Beyaz Türk, Kemalist, laikçi, seçkinci kesim (azı hariç) kendilerine yönelen tarihi öfkenin, birikmiş nefretin farkında değil. Onlar hala kendilerini toplumun efendisi, rejimin sahibi, ülkenin patronu görüyor, hala halka tepeden bakıyor. Ama AKP rejimi dar gelirli, eğitimsiz, ezilmiş kesimin duygularını çok iyi anladı ve istismar ediyor.  Erdoğan toplumun bu konudaki yarasını biliyor ve kaşıyarak oya tahvil ediyor.

Erdoğan’ın o asan, kesen, hakaret eden, tehdit eden nefret söylemlerinin ezilmiş, dışlanmış kesimlerin yüreğini soğutma, değerli hissettirme gibi bir karşılığı var. Reis her hakaret ve küfür ettikçe onlar bir yönüyle eski intikamlarını almış oluyorlar. 

Bu ablanın doktorlara karşı söylediği elbette kabul edilemez. Ama bu psikolojinin bir arka planı da yok değil.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version