Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kimlik ve hukuk bir talep meselesidir

Kimlik ve hukuk bir talep meselesidir


YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN

Kemal Kılıçdaroğlu’nun son videosunda Alevi olduğunu kamuoyuyla paylaşması büyük ses getirdi. Ortak yaklaşım, bunun Türkiye için son derece önemli olduğu, bir tür devrim anlamına geldiğiydi. Buna göre, Alevi video paylaşımı demokrasiye ve çağdaşlaşmaya büyük bir katkı sağlayacaktı, Türkiye’de bir devrin kapandığı ve yeni bir dönemin başladığı gibi olumlu algılanmalıydı. Bir Alevi cumhurbaşkanı adayı, kimliğini gizleme gereği duymadan, özgürce kendisinin ne olduğunu ve kim olduğunu söylüyordu. Bu Türkiye’de görülmüş ve duyulmuş bir şey değildi. 

Ben de videonun gayet önemli olduğu gerçeğini teslim edeyim. Doğrusu – gizlemeye saklamaya gerek yok – ben de videoyu izlediğimde heyecanlandım ve mutlu oldum. İnsanların kimliklerini gizlemek zorunda kalmaması ne güzel! Elbette bu çıkış önemlidir ve önemsenmelidir. Elbette Türkiye’de bir Alevi’nin hem de büyük bir uzlaşıyla cumhurbaşkanı adayı yapılmış olması ve arkasına geniş bir kitlesel destek alarak başkanlığa yürümesi büyük önemi haiz bir hadisedir. Bu duygularla, videoyu defalarca izledim. 

Sonra videoya ve ardından yapılan olumlu yorumlara sosyolojik ve siyaset bilimsel açılardan yaklaşarak analiz etmeye karar verdim. Duygularımızın önemini teslim etsem de, çözümleme (analiz) ve mukayese (karşılaştırma) yapmamız gerekiyor. 

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan “Alevi” çıkışı

💬Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancıyla yetişmiş samimi bir Müslümanım. Kul hakkı yemem, harama, Beytü’l-male el uzatmam…

Tabuları yıkan çıkış Soylu’yu rahatsız etti: ‘Neden şimdi Alevi olduğunu söylüyor?’ pic.twitter.com/TWZLRCL6nT

— Tr724 (@Tr724) April 20, 2023

Kılıçdaroğlu’nun “Aleviyim” demesi, Türkiye’nin 2023 yılında TOGG denen otomobili üretmekle övünmesi gibi bir şey. Gerçi o otomobilin Türkiye’de üretim bandını henüz gören yok, yani var mı yok mu belli olmayan bir ürün var piyasada. Ama bu ayrı mesele! Önemli olan, dünyada 150 yıllık geçmişi olan bir teknolojinin, devasa bir gecikmeyle Türkiye’ye gelmiş olmasına sanki teknolojiyi yeni ve sıfırdan geliştirmiş gibi sevinmek. Bunca geriden takibe karşın, sanki olağanüstü bir gelişim sağlamış gibi övünmek! Şimdi Türkiye’de hâkim ana akım Türk-Sünni olmayan birinin en üst siyasal pozisyona gelmeye aday olması da aynı bu şekilde önemseniyor. Oysa dünyanın ileri demokratik birçok hukuk devletinde vatandaşlık ve kimlik meselesi çok daha önceden ve çok daha köklü biçimde çözülmüş durumda. Türkiye, on milyonlu rakamlarda Alevi’yi ve Kürdü, cumhuriyetin ilk 100 yılında sistemine kendi kimlikleriyle niçin entegre edemedi, bunu sorgulamıyor kimse. Dahası, aynı 100 yılda, halen de devam etmekte olan Türk-üstünlükçü, retçi, asimilasyoncu, tekçi, ırkçı kimlik politikaları da eleştiren bir avuç insan var. Onların da tamamı sistemden dışlanmış durumda. Hatta bizzat cumhuriyet tarafından işlenmiş katliam suçları, halen sistematik olarak reddediliyor. Hem de en başta bizzat Kılıçdaroğlu’nun partisi tarafından. Dünyada hukuk devletleri kimlik reddi türü politikaları çoktan bıraktı. Eğer kendinizi 1930’ların Alman Nazizmi ile ya da İtalyan Faşizmi ile falan mukayese etmiyorsanız – ki öyle bile yapsanız arada 80 yıl fark ortaya çıkar! – çok ama çok geriden geldiğinizi kabul edeceksiniz. Kaldı ki daha özgürleşmenin Ö’sü, eşitliğin E’si meydanda değildir.   

Alevi bir insan başkan adayı olsun tabii. Ama aynı kişi aynı zamanda CHP’nin genel başkanı ve CHP’nin tüm tarihine adeta bir tabu gibi sahip çıkıyor. Arada “geçmişte hatalar yaptık” dese de, bu hataların neler olduğunu hiçbir CHP yetkilisi resmi olarak açıklamak zahmetine girmiyor. Bu hataların nasıl telafi edileceği, işlenen suçların özeleştirisinin ne zaman yapılacağı, suçların karşılığında ne gibi telafi edici politikaların devreye sokulacağı, bu hatalardan nasıl kolektif dersler çıkarılacağı gibi birçok önemli mesele de gündemde değil. 

1938 Dersim Katliamı gibi, Seyit Rıza ve Şeyh Said meseleleri gibi Alevi veya Kürt sorunuyla kimliksel ve tarihsel bakımlardan bağlantılı meselelerle kimse ilgilenmiyor. Ya son 100 yıldır Alevileri ve Kürtleri sistematik asimilasyona tabi tutmuş CHP politikaları ve Kemalist rejim yaklaşımları? “Geçmişte bazı hatalar yapıldı, ama şimdi bunları bırakalım, zamanı değil” yaklaşımı bazıları için son derece rahatlatıcı ve avantajlı olabilir, ama eğer ortada cidden bir zihniyet dönüşümü, hatta bir tür devrim varsa, bunun cumhuriyetin hatalarını samimiyetle ve ciddiyetle ortaya koymak ve bu hataları/suçları kompanse etmek gerekmiyor mu? 

Kılıçdaroğlu’nun bireysel olarak kimliğine sahip çıkması ve bu kimliğe rağmen seçilebilme kalifikasyonunun bulunması bazılarını tatmin edebilir. Ancak her ne kadar ileri bir adım da olsa, bu kazanım Alevilerin ve diğer “ötekilerin” sorunlarını ortadan kaldırmıyor. Kılıçdaroğlu’nun videosu bir başlangıç olacaksa, evet umutlu olsun insanlar. Ama umudun sağlam bir temele oturtulması için iktidara gelindikten sonra yapılacakların da ilk 100 gün planlarına dâhil edilmesi lazım değil midir? 

Ortada ceberut bir devlet vardır ve bu devletin geçmişte yaptıkları, bugün “söz senettir” veya “iyi niyet var, sıkıntı yok” tutumuna şüpheyle yaklaşmayı gerektiriyor. 

***

Türkiye’de “dur bakalım, acele etme!”, “yavaş yavaş!”, “zamanla hallolur” gibi yaygın yaklaşımlar, insanlara mütemadiyen taleplerini alt düzeyde tutmalarını salık veriyor. Neden? Daha iyiyi hak etmiyor musunuz? Kanaat etmek ve yetinmek, bazı şeylerin ancak ileri bir gelecekte halledilebileceği, fedakârlık yapmak, ortayı bulmak, işi abartmamak, gerçekleri görmek gibi ifadelerle, insanların gayet haklı kimliksel, hukuksal, eşitliksel, vatandaşlıksal talepleri törpüleniyor. Bu taleplerde ısrarlı olanlar, provokasyoncu olmakla veya sabotajla suçlanıyor. Bu ömür dâhilinde bazı standartların mümkün olmayacağı ön kabulüyle ilerici politikalar frenleniyor, hatta yolun yarısında, daha hedefe ulaşılmamışken sönümlendiriliyor. 

Bu örneğin KHK’lıların tutumlarında da apaçık ortada. CHP’nin ve diğer Altılı Masa ortaklarının “suçsuz olan KHK’lılar iade edilecek” pozisyonu, “dur bakalım, acele etmeyin!” tayfası tarafından normalleştiriliyor. Tam kapsayıcı çözüm, belirsiz bir ileri geleceğe öteleniyor. “Kalan sağlar bizimdir” denerek “bu iş tatlıya bağlansın artık” yaklaşımı başat yaklaşım oluyor.  

Kimlik de hukuk da bir talep meselesidir. Siz ısrarla talep etmezseniz, kimliğinizi de hukukunuzu da vermezler. Ağlamayan çocuğa mama yok. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version