Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Dilipak da AK Parti’ye oy vermeyeceğini açıkladı

Dilipak da AK Parti’ye oy vermeyeceğini açıkladı


YORUM | M. AHMET KARABAY

Abdurrahman Dilipak önemli bir isim. Önemi; yazar, düşünür, ressam, arabulucu, bilişimci olmasından mı kaynaklanıyor bu tarafını bilmem ama benim için önemi, bir tür erken uyarı sistemi olmasından kaynaklanıyor. 

Bilmece gibi bir giriş yaptığımı düşünenlere “yanlış yaptınız” diyemeyeceğim. Ama söz konusu Abdurrahman Dilipak ise çok açık ve net ifadeler kullanmak gerçekten mümkün değil. 

74 yıllık hayatına çok şey sığdırdığı bir gerçek. Girişte söylediğim özelliklerine ilişkin konumuz dışı olduğu için ayrıntı paylaşmak istemiyorum. Bizi ilgilendiren tarafı “siyasi barometre” oluşu… Bu tarafına dikkat çekmek istiyorum.

Adı “İslamcı yazar” olarak bilinse de öteki İslamcılardan hayli farklı. Entelektüel ortamlarda neredeyse dini konulara hiç girmez. Bulunduğu ortamın yapısına göre sohbet açıp, heyecanlı konuşmalar yapabilir. Dilipak’ı ilk kez orada dinlemiş olan birisi kesinlikle, “Ben bu adamı yanlış tanımışım. Bu aslında iyi bir….” diyebilir. 

Bu cümlede nokta noktalı yere, giriş paragrafın ikinci cümlesinde yer alan sıfatlardan birini konabilir. Muhtemelen en az konuştuğu konu dini yaklaşımını sergilemek olur.

SİNCAN’DAKİ KUDÜS GECESİ ORGANİZASYONU

Adı Refah-Yol Hükümeti olarak bilinen Refah Partisi-Doğru Yol Partisi koalisyonunu (28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasında görev yaptı), Türkiye’deki bazı odaklar hiç benimsemedi. Efendim, “benimsemedi” bu babda kullanılabilecek en hafif ifade. Doğrudan doğruya istemedi. Dahası, gitmesi için elinden geleni yaptı. İstemeyen kesimlerin başında da askerler geliyordu. 

Askerlerle aynı hedefe ateş eden medya, iktidarın her adımını büyüteçle kamuoyuna yansıtıyor, toplumda Refah-Yol iktidarına karşı nefret mayalamaya gayret ediyordu. 

İslamcı gazetecilerden Nurettin Şirin, Refah Partili Ankara Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı, ilçede bir Kudüs Gecesi anma organizasyonu yapılmasına ikna etti. Yapılacak organizasyonun medya yüzü ise Abdurrahman Dilipak idi. Günlerce bununla ilgili çağrılar yaptı.

Kamuoyunun ve malum odakların ilgisi 31 Ocak 1997’de yapılacak Sincan’daki Kudüs Gecesi üzerinde toplandı. Ancak ana konuşmacı Abdurrahman Dilipak, bir gün önce “ağır bir grip” hastalığına yakalandığı için gelemeyeceğini bildirdi.

Salona Hamas ve Hizbullah liderlerinin dev posterleri asıldı. Amatör bir ekibin hazırladığı bir tiyatro oyunu sergilendi. Gecede, Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın davetlisi olarak katılan İran Büyükelçisi Mahmut Rıza Bakiri’nin yaptığı konuşma kimilerine göre, “bardağı taşıran damla” oldu.

Bu saatten itibaren medya, Sincan’da bir çatı altında yaşananları ülkenin tek gündem maddesi haline getirdi. Hemen harekete geçilmezse yarın çok geç olabilir ve Türkiye’ye şeriat gelebilir uyarılarıyla olayı kamuoyuna yansıttı.

28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nun açıkladığı ve tarihe aynı günün adıyla anılan muhtıra verilmiş oldu.

MAVİ MARMARA YOLA ÇIKARKEN BASIN SÖZCÜSÜ

Dilipak, İsrail’in abluka altında tuttuğu Gazze’ye yardım götürmek üzere yola çıkacak olan Mavi Marmara gemisinin basın sözcülüğünü yaptı. Haftalar süren organizasyonda hep en ön sırada Abdurrahman Dilipak yer aldı.

Gazze’ye uluslararası bir yardım organizasyonu söz konusu idi. Organizasyonun lokomotifliğini İngiliz Milletvekili George Gallaoway üstlenmişti. İngiltere’den, İrlanda’dan, İtalya’dan ve Yunanistan’dan birer yardım yüklü gemi gelecekti. 

Türkiye’den de yardım taşıyan Mavi Marmara adlı gemi, bu gemilerle birlikte Gazze’ye gidecekti. Ancak, İsrail’in buna asla izin vermeyeceğini açıklaması üzerine İtalyan gemisi Malta’da “arızalandı”, Yunan gemisinin Kıbrıs açıklarında “dümeni kilitlendi”. İngiliz ve İrlanda gemileri ise hiç yola çıkmadı.

Yardım taşıdığı belirtilen Mavi Marmara gemisi, İHH öncülüğünde zafer naraları atarak 22 Mayıs 2010’da 560 kişiyle yola çıktı. Herkesin gideceğinden emin olduğu organizasyonun basın sözcüsü Dilipak gemide yoktu. 

Eleştirenlerin yaptığı bir haksızlık vardı. Dilipak, hiç Mavi Marmara’ya binmemişti. Kendisi de defalarca yaptığı basın toplantısında bir kez bile olsun, “Ben de bu gemi ile Gazze’ye gideceğim” dememişti.

Sonrası malum. 31 Mayıs 2010’da İsrail askerleri gemiye indirme yapıp 10 insanımızı katletti.

Dilipak’ın uyarı sistemleri ikinci kez çalışmış ve kendisi yaşananların dışında kalmıştı. Aslında 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine zemin hazırlayan meşhur Refah Partisi Konya Mitinginde oynadığı rolden de söz edilir. Ama buna ilişkin bilgiler iddia seviyesinde kaldığı için paylaşmak istemedim.

DİLİPAK, KİMLERE OY VERMEYECEĞİNİ AÇIKLADI

Abdurrahman Dilipak, hangi gelişmenin nelere evrilebileceğini önceden net bir şekilde görme kabiliyetine sahip. Dilipak, 5gvirusnews isimli internet sitesinde kimlere oy vermeyeceğini açıklayan bir yazı kaleme aldı. Yazıda aynen şu ifadeler vardı:

Ben seçimlerde kime oy vereceğimi bilmiyorum, ama kime vermeyeceğini biliyorum. CoVID’çilere, yani GreatResetçilere, yani iklimci, gıdacı, (kimi kastettiğimi biliyorsunuz. Sentetik etçilere yani) 5G’cilere, Trans Humanizmcilere, fahişe ve türevlerine, toplumsal cinsiyetçilere, 6284 kırmızı çizgisi olanlara yani İstanbul sözleşmesini savunanlara, beni mahkemeye verenlere oy vermeyeceğim. Siz kime verirseniz verin, ama unutmayalım ki, oy vereceklerimizin yaptıklarından biz de hesaba çekileceğiz. Bana sorarsanız, OYUN’u görmeden OY’unu verme!

“Ya öbür taraf kazanırsa” derseniz, sonuçta bu da, hayır da olsa, şer de olsa bir KADER’dir. Hem değil mi ki, “Allah bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir” Hem değil mi ki, “Bugün kendi aramızda tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bize öbür dünyada gösterilecektir”. Bu dünyadaki sonu, benim için sadece İmtihanın şeklini belirleyen bir imtihandır. Bu zor bir sınav da olabilir. Değil mi ki, biz Allah’ın ipine tutunursak, o bizim işimizi kolaylaştıracaktır. Değil mi ki, O’nun kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yok. Allah, aklımızdan, kalbimizden geçenleri bilmektedir. Kapalı kapılar arkasında, ya da şifreli telefonlarla fısıldaşarak konuştuklarımızı duymaktadır. Kader, kader, ah kader.. Ey Rahman, Ey Rahim, ey Muktedir ve muntakim olan, ey ilahi takdir makamının sahibi! Tedbirim rızana ve merhametine sığınmaktır. Sebep ey!.. Selam ve dua ile.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version