Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Algıyı değiştirmek mümkün mü?

Algıyı değiştirmek mümkün mü?


YORUM | M. NEDİM HAZAR

Adolf Hitler, Mein Kampf’ı (Kavgam) Kasım 1923’te sözde Birahane Darbesi ile Alman Cumhuriyeti’ni yıkma girişimi nedeniyle vatana ihanetten mahkûm edilmesinin ardından 1924’te Landsberg hapishanesinde yazmaya başlamıştı. 

Daha önce de bir vesile ile belirtmiştim, Tayyip Erdoğan yaklaşık 3 aylık hapishane hayatında bir tek bu kitabı okumuştu. 

Darbe başarısız olmasına rağmen Hitler, bu davayı Nazi propagandası yaymak için kürsü olarak kullandı. Bu olaydan önce çok az tanınan Hitler, Alman basınında ve uluslararası basında anında bir şöhret kazandı. 

Mahkeme onu beş yıl hapis cezasına çarptırdı ancak sadece 8 ay yattı. 

Siyasi kariyeri en düşük seviyesinde olduğu için bu kitabı yayınlamanın ona biraz para kazandıracağını, radikal görüşlerini yaymak için bir propaganda platformu işlevi göreceğini ve kendisini Almanya’ya ihanet etmekle suçlayanlara saldıracağını umuyordu.

Kitaba ilk başta “4 ½ Jahre Kampf gegen Lüge, Dummheit und Feigheit: Eine Abrechnung” (Yalanlara, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı 4½ Yıllık Kavgam: Bir Hesaplaşma) adını vermişti ancak sonunda “Kavgam” şeklinde kısaltıldı.

Pek bilinmez ama kitabın arkasındaki beyin Nazi Partisi yayınevi Franz Eher Verlag’tı. 

Bu yayınevinin hikayesi oldukça enteresandır ve günümüze ışık tutacak pek çok veri içerir. 

Hitler’deki cevheri ilk keşfedenlerden biri yayıncı Max Amann’dı. Ve yukarıda adını verdiğim yayınevi ile bir kitapçıyı ilk satın alıp ismini değiştiren o oldu. İlk yayınları da Hitler’in kitabı olmuştu. 

Amann’ın hayatını incelediğimizde bugün kendine (Türkiye’de)  “muhalif” diyen pek çok profil ile inanılmaz benzerlik gösteriyordu. 

Mantığı şuydu; 

“Yahudiler o kadar çok suç işledi, günah işlediler ki tercih edeceksem Hitler’i tercih ederim!”

Hitler’in hayranıyken akıl hocasına dönüşmüştü Max Amann. 

NSDAP (Hitler  iktidara geldikten sonra, Amann – Joseph Goebbels ve Otto Dietrich ile birlikte) Alman basınını hizaya sokmada önemli bir etkiye sahipti. 

1933’te Reich Kültür Odası’nın Goebbels başkanlığındaki bir bölümü olan Reich Basın Odası’nın başkanı oldu. 28 Haziran 1933’te “Alman Gazete Yayıncıları Derneği” (VDZV) başkanlığını devraldı.

Hamburg Üniversitesi’nde Alman Tarihi Profesörü olan Rainer Hering, Hitler’in karizmatik doğası ve hedef kitlesel sahnelemesinin çok dikkat çekmekle beraber, başkalarının başka saiklerle yol vermesi olmasaydı Hitler’in diktatörlüğünü konsolide edemeyeceğini ileri sürer. 

“Hitler ülkeyi tamamen ele geçirmesi yardım almadan mümkün değildi: Hitler’in iktidara gelme yolunda iş, siyaset, medya ve ordu gibi farklı alanlardan destekçileri vardı. Bunların arasında Fritz Thyssen gibi mali yardımcılar da vardı. Bu kişiler ya kendileri büyük meblağlarda para bağışladılar ya da büyük ticari kuruluşlardan bağış istediler, ya da medyada, üniversitelerde onu desteklediler. Diğerleri sadece mesleklerini icra ederek veya doğrudan Hitler’in çalışanları olarak dolaylı olarak yardım ettiler. Çünkü ilişki kurmak ve sosyete ile tanıştırılmak da onun yükselişinde önemliydi.”

Bilinçli-bilinçsiz kişi ve kurumlardan oluşan Hitler’in ilişki ağı.

Size çok enteresan bir şahıstan bahsedeceğim, muhtemelen ismini ilk kez duyacaksınız: Ernst Franz Sedgwick Hanfstaengl.

Alman-Amerikalı iş adamı, sanat tüccarı, siyasi aktivist ve politikacıydı . En çok 1920’lerde Hitler’in mali destekçisi ve arkadaşı, 1930’larda Nazi Partisi’nin dış basın şefi ve daha sonra Franklin D. Roosevelt için çalışan John Franklin Carter yönetimindeki bir çalışma grubunun üyesi olarak tanınıyordu. 

O da tıpkı Max Amann gibi kötülüğün iktidar olmasının önemli etkenlerinden olmuştu. 

Batı dünyasında Hitler’in “en kötü” olmadığını iddia eden kişilerden biriydi. 

Bir diğeri ise Hitler’in sadık elemanı Himmler ve eşi Magreta’nın kızları Gudrun’un kocası Kurt Dieter Berwitz. O da Hitler’in kötünün iyisi olduğunu tezini savunanlardandı. 

Yakın zamanda “American Traitor: The Trial of Axis Sally” filmine de konu olan Amerikalı oyuncu Axis Sally (Mildred Gillars) Hitler’i hem batıya karşı şirin gösteriyor, hem de onun propaganda metinlerini radyodan okuyordu. Washington’da yargılanırken, “bu bir işti” diyerek durumunu kurtarmaya çalışmıştı.

Ernst Franz Sedgwick Hanfstaengl ve Milred Gillars

Sayıyı binlerceye çıkarmak mümkün. 

Şunu demek istiyorum. 

Kötülük iktidar olurken sadece kötüler değil, iyilerin sessizliği ya da pasif desteği de onların iktidarını sağlamlaştırdı. 

CHP içindeki Ergenekoncu tayfanın Sadullah Ergin tepkisi böyle bir durumun çarpıcı örneğidir bence. 

Bazı görüşe göre dünya tarihi isim koyma tarihidir. 

Elbette ki bu anlayış algı denilen kavramla biraz evrildi ama yüzlerce yıldır böyle oldu. 

Biri bir isim koyduktan sonra ismi konulan isterse kendini parçalasın artık üzerine yapışan o isimden kurtulamıyor. 

Misal, La Fontaine denen bir zevzek çıkıyor ve “Tilki kurnazdır, karga aptaldır” diyor ve tarih boyunca kurnazlık ve salaklık bu hayvanların üzerine yapışıp kalıyor. 

Elbette başarısız çabalar da var. 

Bunun için güç bile yeterli değil. 

Tayyip Erdoğan hırsızlığının ortaya çıkmasından sonra cemaati “paralel yapı” olarak isimlendirdi ve “bir savcı bulur hepinizi terörist ilan ederim” dedi. 

Ama yıllarca bunu başaramadı. 

Ne zaman kadar.

Adlandırmadan algıya geçtiği zamana kadar. 

Çünkü algı, isimlendirmenin bir sonraki aşaması. 

İnsan üzerine yapıştırılan bir ismi yıllarca silmeye çabalasa da başaramayabiliyor. 

Daha önemlisi kendi hakkında oluşturulan bir algıyı değiştirebilmesi neredeyse mümkün değil.

Geçtiğimiz gün bir paylaşımında “Fethullahçılardansa Hüdapar’ı, mafyayı tercih ederim” diyen Erk Acerer’den, neredeyse her konuşmasına “Fethullahçı terör” cümlesi sıkıştıran Murat Yetkin’e kadar bu algının bilinçli-bilinçsiz destekçileriyle Gülen Cemaati’nin işinin çok zor olduğunu düşünüyorum. 

Kurt Dieter Berwitz de Hitler için benzer şeyler söylemişti!

Bakın bu da her görüşüne katılmasam da ciddiyetine ve fikirlerine saygı duyduğum bir akademisyenden:

Hani Esra Hocaya sorsan “Hangi yıl, hangi seçimde cemaat hırsızlık yaptı?” diye eminim topu kanatlara yayar işte “Siz soruları da çaldınız falan filan” şeklinde algıya sığınacaktır eminim. 

Bunları nakletmemin sebebi eleştiriyor olmam değil. 

Hatta kızmıyorum bile. 

Son derece normal görüyorum. 

Bakın toplumsal bir kanaati değiştirmek çok zordur. 

Yıllar gerekir. 

“Tayyip’i karımla yakalasam suçlu karımdır” şeklindeki mutlak bir inancı değiştirmek imkansıza yakındır. 

Bu sebeple bu seçimlere biraz daha temkinli yaklaşılmasını isterim. 

Ama benim diyeceğim başka bir şey.

Kanaati değiştirmek zor, algıyı değiştirmek ise neredeyse imkansızdır. 

Birileri size “terörist, hain, şeytan” yaftası vurmayı başardıysa bundan kurtulmanız neredeyse mümkün değil. 

Cemaate kötü haberim bu. 

Ama bir de iyi haberim var. 

Bir algıyı değiştirmek mümkün değil ama yerine başka bir algı yerleştirmek pek ala mümkün. 

Dünün şeytanı olarak görülen Ergenekon’un yerine Cemaat kolaylıkla konuldu. 

Kimi hasetinden, kimi alerjisinden, kimi nefretinden, hasılı türlü türlü sebepten muazzam bir cemaat düşmanlığı var. 

Erk Acerer’inden Murat Yetkin’ine, Esra Arsan’ından Temel Karamollaoğlu’na uzanan son derece geniş ve zengin bir yelpaze bu. 

Bu algı kolay değişmeyecek dostlar. 

Yeni bir şeytan bulunana kadar, ki oda büyük ihtimalle Tayyip ve AKP olacak, böyle gidecek bu. 

Söyleyeceklerim bu kadar. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version