Yıldız TAR*
Bir trans kadın, bu ülkede ne yaparsa insan olmaktan gelen haysiyetine saldırılmadan yaşayabilir? Herhangi bir kadın gibi yaşayabilmesi, herhangi bir kadın gibi muamele görmesi için ne lazım?
Selin Ciğerci’ye yaşatılanları düşündüğümüzde bu soruların cevabının olmadığını görüyoruz. Selin Ciğerci’nin transfobiye maruz kalmadan yaşayabilmesi için zengin olması yetmedi, hayırsever olması yetmedi, evlenmesi yetmedi, boşanması yetmedi, göz önünde olmamaya çalışması yetmedi, ‘abartılı’ bir yaşam tarzını benimsememesi yetmedi, seks işçiliği yapmaması yetmedi, evlat edinmesi yetmedi, ticaretle uğraşması yetmedi… Yetmedi de yetmedi.
Neredeyse nefes alması bile olay olacak Ciğerci, en son babasının memleketi Konya’da dükkan açınca linç girişimine maruz kaldı. Sosyal medyada hedef göstermeyle başlayan olaylar, adeta Madımak’ı andıran sahnelerle devam etti. Oysaki sosyal medyadaki tepkileri gören Ciğerci, sosyal medya hesabından ne kadar üzgün olduğunu anlatan bir video paylaşmıştı. Bir umut karşısındaki “azgın azınlık” kendisini anlar diye düşündü belki de.
Olmadı.
Ciğerci’yi Konya’da, babasının memleketinde tekbir sesleriyle karşıladılar. “Defol” dediler. Açtığı güzellik merkezine yürümeye kalktılar. Neden mi? Çünkü Ciğerci trans bir kadındı. Saldıranlar kadınlığını tanımamak için ısrarla eşcinsel deseler de, eski ismini kullansalar da…
Ciğerci’ye bu yaşatılanlar ne ilk ne de son. Daha önce evlat edinmesinin üzerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı jet hızıyla harekete geçmişti. Depremde kaybolan, tarikatlara verilen çocuklar için “biz karışamayız” diyen bakanlıktan bahsediyoruz. Allahtan, Bakanlık’ın sınırlarını aşan bir ülke üzerinden çocuk sahibi oldu da, evladını elinden alamadılar.
Kendisine yaşatılanlar yetmediği için, evli oldukları dönemde kocası Gökhan Çıra’yı da rahat bırakmadılar. Bir futbol takımına alınmamasından tutun, sahada hakaretlere kadar…
Bu son linç girişiminden bir süre önce, başka bir şehirde, İstanbul’da Bayram Sokak yine mühürlendi. Ne alakası var demeyin, çok alakası var. Seks işçisi trans kadınların sokağı Bayram Sokak’ın mühürlenmesi artık rutine dönüştü. Ülkenin her yerinde seks işçisi trans kadınlara saldırılar artıyor. Yoksulluk da cabası.
Seneler önce aktivist bir arkadaşım trans kadınların yaşadıklarının büyük çoğunluğunun sebebi zorunlu seks işçiliği dediğinde aklıma yatmamıştı. Maalesef ki öyle olmadığını tekrar tekrar görüyoruz.
Seks işçiliği, kayıtdışına itilen her meslek gibi şiddete açık şartlarda çalışmayı, güvencesizliği getiriyor, doğru. Ama trans kadınlar açısından seks işçiliği yapsanız da yapmasanız da oklar size yöneliyor.
Bu ülke ister Bayram Sokak’ta seks işçisi olun, ister varlıklı olun ve işyerleri açın; size “trans kadın” olmaktan başka seçenek tanımıyor. “Vurun kahpeye” diye ipe diziliyor dönemine ve yerine göre değişen aktörler. Bu bazen zabıta, bazen polis, bazen doktor, bazen hekim, bazen de Selin Ciğerci’de olduğu gibi linç etmek için hazır ola geçmiş güruhlar oluyor.
Önce Amedspor, şimdi de Selin Ciğerci’ye linç girişimleri bir yandan da birileri bir yerlerde düğmeye mi bastı diye düşündürse de; ikisi arasında bir fark var. Amedspor’a yaşatılanların ardından Meclis’in üçüncü partisi açıklama yaptı. Arkasında örgütlü bir halkın gücü var Amedspor’un. Ama Selin Ciğerci yalnız. Onca zenginliğine, medya ve sanat dünyasından dostlarına rağmen yalnız.
Çünkü Selin Ciğerci trans bir kadın. Yalnızlığı bundan.
Yazının başındaki sorulara dönersek, bu ülkede trans kadınlar ne yapsa kabahat, ne yapsa suç belli ki. Öyle hukuken belirlenmiş bir suç da değil. Toplumun en vahşi, yazılmamış törelerince suç. Bir haysiyet cenderesine sokuluyor trans kadınlar. Ezildikçe eziliyor. Feryat ettiğinde, artık dayanamayıp en ufak bir hata yaptığında ise kuruluyor halk mahkemeleri, kesiliyor cezalar.
Bu ülkede bir trans kadının yaptıkları değil, var olması sorun. İster seks işçisi olsun, ister anne, ister iş kadını, ister şarkıcı. Her şey gelip geçici bir sıfat oluyor ama bir türlü trans olduğu unutturulmuyor. Hatırlatmak için bazen evine mühür, bazen bir mekana almama, bazen cinayet, bazen de linç… O da artık ne çıkarsa bahtına…
*Bu yazı ilk olarak Kaosgl.org‘da yayımlanmıştır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***