YORUM | MAHMUT AKPINAR
“Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür!” diye bir atasözümüz var.
Maalesef insanımız, ilkelere esaslara dayanmak yerine güce, iktidara dayanmayı tercih ediyor. Münhasıran dindarların İslam’ın temel ilkelerini esas almalarını ve olaylara bu ilkeler penceresinden bakmalarını bekledik, ama hep inkisara uğradık. Dindarlar genelde Kur’anın hükümlerine ve cari hukuka açıkça aykırı uygulamaları destekledi. Kendisine dini cemaat denilen yapılar iktidarın gücünden, imkanlarından istifade edebilmek için, zulme, yalana, talana susmayı tercih etti.
Eskiden beri cemaatlar/tarikatlar bazı siyasi partilerle angajman içinde olmuştur. Siyaset bilimi literatürüne göre bunları “baskı grupları” olarak ele almak gerekir. Tüm örgütlü sosyal gruplar gibi dini gruplar da elbette siyaseti etkileme hakkına sahip. Bir tarikat gibi davranan Kemalistler ne kadar politik yorum hakkına sahipse, tarikatlar da o kadar sahiptir. Seküler kesimler siyasete sadece kendilerinin yön verme hakkının olduğunu, dindarların camiden, dinden başka konularda görüş belirtmemeleri gerektiğini düşünüyor olabilirler. Bu en basitinden jakoben, üsttenci, kibirli bir yaklaşım. Ayrıca bunun demokrasiyle, hukukla, eşit vatandaşlıkla, çoğulculukla bağdaşır tarafı yok. Fakat yıllarca bu kesimler kendilerini ülkenin efendisi gördüğü için kalıcı bir barış düzeni, demokratik bir rejim kuramadık. AKP; seküler, elitist, jakoben yaklaşımlar yüzünden iktidara geldi. Beyaz Türkler kibirden taviz vermedikleri için de dindar halk tüm kirliliğine rağmen AKP’den vazgeçmekten korkuyor.
Seçimler yaklaşırken herkes siyasi konumunu, duruşunu belirliyor. Doğrudan bir siyasi amacı olmayan sosyal gruplar, meslek kuruluşları siyasi görüşünü açıkça belirtmezken, bazı cemaatler, tarikatlar iktidara destek açıklamaları yaptı. Eskiden dini gruplardan böylesine aleni siyasi destek açıklamaları gelmezdi. İçe dönük tavsiyelerle yetinilirdi. Artık cemaatler/tarikatlar çarşaf çarşaf beyanat veriyor. Allah’ı anlatmayı, dini öğretmeyi, erdemi, iyiliği yaymayı hedefleyen dini grupların siyasi partilere bu kadar angaje olmalarını İslam adına fevkalade zararlı, sosyal barış adına tehlikeli buluyorum. Din, toplumda kaynaştırıcı, birleştirici, bütünleştirici olması gereken bir kurum. Dini liderlerin, kurumların da buna dikkat etmeleri, aklı selim davranmaları beklenir. Ancak siyasi tansiyon o kadar yükseldi ki dini gruplar bile güncel siyasi konuların tarafı haline geldiler.
İşin tuhafı, aynı cemaatlerin, tarikatların yönetimleri Erdoğan’ın şirk ifade eden sözlerine, adaletsizliklere, mülkiyete çökmeye, kadınlara tacize, çocuklara tecavüze sustu, zulüm düzeni kurulurken itiraz etmedi. Ama güncel ve kısır siyasi konularda politik polemikler yapıyorlar. Siyasi tarihimize bir kara sayfa olarak geçecek bu talihsiz dönem, eminim cemaatlerin, tarikatların ilkesiz tavır ve tutumları açısından da unutulmayacak. Örgütlü dini gruplar diyebileceğimiz cemaatlerin ilkelere, esaslara dayanmaksızın iktidarı mutlak manada desteklemelerinde iki sebebin etkili olduğunu düşünüyorum:
1- Yönetici kadronun iktidarla kurduğu kirli ve akçalı ilişkiler ağı.
2- Erdoğan’ın iktidar imkanları ile rehin aldığı bu cemaat ve tarikatları açıklama yapmaya zorlaması, tehdit etmesi.
Önceliği siyaset olmayan hiçbir sosyal grup kaybetmesi ufukta beliren bir siyasi parti için böylesi basiretsiz açıklamalar yapmaz. Cemaatlerin açıkça “falan partiyi destekliyoruz!” demeleri dini hizmetlere siyaset karıştırma yanında, mensuplarını “sürü” görmektir. İslam hür, reşid, aklını ve iradesini kullanabilen bireyler ister. Cemaate mensup insanların bireysel siyasi tercihi olur. Kolektif yapının bazı partilere eğilimi olabilir. Ancak toptan biat ifade eden, taraf belirten böylesi açıklamalar -kimden gelirse gelsin- İslama göre de kendi kararından sorumlu bireylerin iradesine ipotek koymaktır.
O parti kaybetse de, kazansa da dini grup politize olur. Grubun siyasi kazanımları olsa dahi İslami misyonu, temel değerleri hasar görür. Nitekim dini grupların bölünmeleri, yozlaşmaları siyasi yandaşlıktan ve siyasi davranışlardan kaynaklanmıştır. Toplumun her kesimine ve ilkeler bazında hizmet vermesi gereken grupların bu derece politize olması sadece o gruba/cemaate değil, İslam’a zarar vermektedir. Birleştirici, saygın ve apolitik durması gereken dini değerlerin, ahlakın bu derece güncel politikaya alet edilmesi insanların dinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Ne var ki “siyasetten ve şeytandan Allah’a sığınırım” diyen, imanı öncelemesi gereken Bediüzzaman’ın talebeleri bile yozlaşmış siyasete destek yarışında.
Bu devran değişir, ülke normalleşirse yapılacak ivedi ve önemli işlerden birisi din-siyaset ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmak, buna dair akademik tartışmalar yapmak, paneller düzenlemek olmalı. Her iktidar döneminde siyasetin oyuncağı, muktedirlerin borazanı olan Diyanet’in (DİB) konumu, durumu mutlaka sorgulanmalı.
Dirense de, kan akıtsa da, kaos çıkarsa da kirli ve yozlaşmış Erdoğan rejimi gidecek! Bu iktidarı destekleyen fırsatçılar, çıkarcılar gelen yeni trene binmenin yolunu yaptılar bile. Ergenekoncular, Erdoğan ile halk desteği ve sahip olduğu iktidar nedeniyle ortaklık kurdu. Erdoğan gidince yeni binek bulur, ona binerler. Milliyetçiler, İYİ Partide konumlanır. Bürokratlar gelen iktidarla anlaşır, onun kılıcını sallamaya başlar. İş dünyası pragmatisttir, her devre uyum sağlar. Maraş Depremi’ne benzer yıkıcı siyasi bir deprem gümbür gümbür geliyor. Ama bazı cemaatler ve tarikatlar ömrünü tamamlamış bir iktidarı ısrarla destekliyor. Çürük bir binayı zorla ayakta tutmaya çalışıyor, göçükten kaçmak yerine yıkılacak binada toplanıyorlar. Bu tutumla laiklerin, Kemalistlerin nefretini artırıyor, rejimi desteklemeyen dindarları da zora sokuyorlar. Erdoğan gidici, ama laikçi derin damar ayakta kalacak.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***