Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yasaklanan Kur’an meali, İhsan Eliaçık ve diyanet

Yasaklanan Kur’an meali, İhsan Eliaçık ve diyanet


YORUM | AHMET KURUCAN 

7 saatlik zaman farkı, gündelik hayatın telaşı Türkiye gündemini zamanında takip etmeye imkan tanımıyor. İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği tarafından İhsan Eliaçık’ın “Yaşayan Kur’an Nüzul Sırasına Göre Türkçe Meal-Tefsir” isimli kitabı hakkında basım, dağıtım yasağı ve toplatma kararı verilmiş geçen hafta. Zamanında haberim olsaydı bu yazıyı daha önce kaleme alırdım.

İlginçtir karara gerekçe olarak “İslam dininin temel nitelikleri açısından ‘sakıncalı unsurlar içermesi’” gösterilmiş. Bundan daha ilginç olanı söz konusu mahkemeye müracaatı Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşavirliği yapmış. Hangi yetki ile diyebilirsiniz? Mushafları inceleme kurulu vardı Başkanlığın. Onlar basılacak Kur’an-ı Kerimlerin Arapça aslına uygun olarak yazılıp yazılmadığını kontrol eder. Tüm vazifeleri budur. 

2018’de KHK ile basılacak olan Kur’an’ların sadece Arapçaları değil meallerini de kontrol yetkisi verilmiş Diyanet’e. Diyanet 23 Ağustos 2019 tarihinde yayınladığı bir genelge ile bunun sınırlarını belirlemiş, komisyonunu kurmuş ve işleme başlamış. Ne diyor bu genelgede? Kur’an meallerini incelemek ve incelettirmek Din İşleri Yüksek kuruluna aittir diyor. Ardından yapılacak olan incelemede İslam dininin nitelikleri açısından sakıncalı bilgiler içerdiğine kâil olunursa hukuki mercilere yapılacak müracaat ile o meallerin basım ve yayımının durdurulması, dağıtılmış olanların toplatılması ve imha edilmesi, internet ortamındaki nüshasına da erişim engeli isteneceği yazıyor.

Diyanet İhsan Hocanın mealini bu düzlemde görmüş, mahkemeye müracaat etmiş, mahkeme de kanunsuz suç olmayacağı için basım kanunun 25. maddesi içine bunu koyarak söz konusu kararı vermiş. Daha teferruatlı malumat isteyenler Eliaçık’ın katıldığı şu programı izleyebilirler

Şimdi bu hadisenin çok yönlü olarak tahlili gerekir. Siyasi irade ve 2018’de çıkan KHK, Diyanet’in genelgesi ve kurduğu komisyonun yaptığı incelemenin hangi esaslara dayandığı, Sulh Ceza hakimliği ve kararının gerekçesi, söz konusu meal ve ondan daha önemlisi başlı başına İhsan Eliaçık, 14 asırlık İslam geleneğinin bu tip hadiselerde almış olduğu tavır ve son olarak düşünce ve ifade hürriyetinin ülkemizde geldiği yer. Benim aklıma gelenler bunlar ve bunların her biri için müstakil makaleler kaleme alınması gerekir. Fakat şimdiden şunu söyleyebilirim, bu mesele geleceğin Türkiye’sinde hem siyasal bilimler hem de hukuk fakültelerinde ders kitaplarına girecek ve örnek dava olarak okutulacaktır.

Yukarıda saydığım maddelerden sadece ikisini kısa kısa ele alacağım. İlki; İhsan Eliaçık. İhsan Hoca benim kanaatime göre literatürde “Protest İslam” olarak adlandırılan görüşlere sahip bir insan. Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız ama İhsan Hoca Erdoğan rejiminin oklarını Gezi hadisesindeki söylem ve eylemleri ile üzerine çekmişti ve o günden beri düşmandı. Hafızalarınızı tazelemek için onun neden Gezi eylemlerine katıldın sorusuna verdiği cevabı mahkeme müdafasından aktarayım. Aynen şöyle diyor: “Paranın dini imanı yoktur… Faiz bir dünya gerçeğidir… İstanbul’u finans merkezi yapacağız.” deyip daha 1,5 ay önce Borsa İstanbul’u “besmele” ile açan, “cesaret ödüllü”, “BOP eşbaşkanı” muktedir, 10,5 yıldır faiz lobisine zaten hizmet ettiğinden ve benim nazarımda tüm inandırıcılığını yitirmiş olduğundan bu yalanlara ne yazık ki karnım tok.  Hani denir ya “Sen onları külahıma anlat.”  “Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.” 

Burada bırakmıyor İhsan Hoca, üç büyük yalanları daha vardı diyor ifadesinde: “Üç büyük yalan vardı, ilk ikisi hayli görkemli: Camide içki içtiler: Camide içki görüntüleri geçen cuma gösterilecekti, iki cuma geçti üçüncüsüne giriyoruz hala yok ve asla olmayacak çünkü yalan.  İkincisi, bayrak yaktılar: 2010 yılına ait bir gösteriden apartılarak servis edildiği ortaya çıktı, TRT’de yayınlandı, ilkinde tarih yok, ikincisinde apar topar 31.05.2013 tarihi eklenmiş, kabak gibi sırıttı. Üçüncüsü başörtülülere saldırdılar: Gezi’de öyle bir şeye rastlanmadı. 20 gün boyunca başörtülüler ile birlikte oradaydık, hiçbir şey olmadı. Kendisine saldırıldığı söylenen başörtülü kadının ifadeleri şüphelerle dolu. 100 kişi saldırdı deniyor, tek bir tutanak, ifade, gözaltı yok.  Cep telefonu ile de olsa çekilmiş tek bir resim, video yok. Şüpheli bile yok. Kadının ekrana sırtı dönük konuşmaları var sadece. Bunlara nasıl inanacağız?”

İhsan Hoca için Gezi’de başlayan bu süreç hızla devam etti. Yeryüzü sofralarına polis müdahaleleri oldu. İhsan Hoca polis tarafından yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. 15 Temmuz sonrasında muhalif pozisyonu devam ettirdi. “O bir darbe değil operasyondur” dedi. KHK ve cemaat mağdurlarına ve mazlumlarına sahip çıkan izahlarda bulundu. 

Bütün bunlar kendisinden habersiz kuş uçmayan ve her şeyi iki dudağını arasına kilitlemiş Erdoğan’ın İhsan Eliaçık’ı düşman hatta terörist ilan etmesi için yetmez mi? Yeter de artar bile. 

Burada sorulabilecek en anlamlı soru, neden şimdi? Cevabı açık bu sorunun; herkes sırasını bekliyor. Demek ki İhsan Hoca sırasını savamamış. Önceki soruşturmalar, gözaltılar, davalar yetmemiş. Çünkü her defasında kaldığı yerden devam etmiş Hoca. Duruşunu değiştirmemiş. Susmamış. Yalakalık yapmamış. Böyle olunca da kirli sarayın karanlık koridorlarında dolaşan vicdanı ölmüş, dünyevi menfaatinden başka hiçbir şey düşünmeyen yalakaların yaptıkları planların bir diğeri devreye sokulmuş.

Gelelim Diyanet’e: işin hukuki düzlemdeki teknik boyutlarını geçelim ve şuna bakalım: “İslam dininin nitelikleri açısından sakıncalı bilgiler içerdiğine.” Şimdi bu meali inceleyen ve ardından sakıncalı bilgiler içerdiğine kanaat getirip meseleyi Sulh Ceza Hakimliğine intikal ettiren heyete soruyorum; siz kimsiniz? Belki çok kaba bir dille olacak ama olsun o heyet üyelerinin hepsine teker teker soruyorum; sen kimsin? Bu sorunun cevabını bana değil vicdanınıza verin. Hakikaten böyle bir kararı alabilecek ilmi birikime ve yetkiye sahip misiniz? 

İkinci sorum; sakıncalı bilgiler dediğiniz hususlarda ölçünüz, kriteriniz nedir? Öyle ya sakıncalı dediğinize göre sakıncasız bilgileri biliyorsunuz demektir, nedir o sakıncasız bilgiler ve bu konudaki ölçüyü kim belirlemiş? Haşa siz mutlak bilginin sahibi olan Allah mısınız? Yoksa bu kararınızla O’ndan rol çalan insanlar mı? Hani mutlak doğru Allah katındaydı? Eğitim aldığınız İlahiyat camiasında yıllarca bu bilgiler size öğretilmedi mi? Üretilmiş beşeri düşüncelerin doğrulanabilir yanlışlar ve yanlışlanabilir doğrular olduğunu bilmiyor olamazsınız? İçtihadın sivilliğine ne demeli? Ya hakikat tekelciliği şemsiye kavramının altında söyleyegeldiğiniz şeyler? İsterseniz Diyanet’in kendi yayınlarına bakın. Arzu ederseniz 2016 sonrası yazdığınız raporlara göz atın, hakikat tekelciliğini yanlışlığını uzun uzun yazıyor, yazdıklarınızı kamuoyunda TV ekranları önünde anlatıyordunuz, onlara ne oldu?

Üçüncü sorum; nedir İslam dininin nitelikleri? Tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet diye sıraladığımız ve bütün dinlerin ortak paydası olan değerler mi? Eğer öyleyse, lütfen İhsan Hocanın mealindeki bu 4 ana esasa aykırı neler var, paylaşır mısınız bizimle? Yok bunlar değil mesela ahkam ayetleri ile anlatılan ve klasik ulemamızın değişmez ve değiştirelemez olarak dini bir hüküm olarak nitelendirdiği şeyler ise, o zaman sorayım; hırsızlığın hükmü nedir dinimizde? 17/25 den bu yana hırsızlıkları ve arsızlıkları bütün çıplaklığı ile gün yüzüne çıkan muktedir hırsızlar ile alakalı bir açıklamanızı neden duymadık acaba? 

Güncel bir örnek olduğu için söyleyeyim, bir ülke liderinin vatandaşına “Be namussuz, be ahlaksız, be adi…” diye hitap etmesi de İslam dininin hangi niteliklerine uygun? Uygun değilse iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama konusunda heyet üyeleri olarak  size de bir görev düşmüyor mu? Daha bu hafta FB ve BJK stadyumlarında seslerini yükselten taraftarlar ölçüsünde sizin sorumluluk şuuruyla hareket edip oturduğunuz makamların hakkını vermeniz ve iki çift laf söylemeniz gerekmez mi? Neyse polemiğe boğmayalım yazıyı.

İşin aslına bakılırsa zihniyet planında çok köklü bir mesele ile karşı karşıyayız. Orta Çağ Avrupa’sında müşahade ettiğimiz Engizisyon’a doğru yürüyen bir gidişatın ayak sesleridir bunlar. Kilisenin dini değil her türlü bilgiyi tekeli altına aldığı ve öğretilerine karşı çıkan herkesi giyotinlere teslim ettiği, sürgünlere gönderdiği bir döneme. İlahiyat fakültelerinden felsefe dersleri kalkmalı denildiği zaman başlamıştı bu süreç. Belki de çok daha öncesinde. Liselerin İmam hatiplere çevrilmesi de bu eksende düşünülen ve uygulamaya konulan planın bir parçasıydı. “Halkımızın eğitim seviyesi arttıkça oylarımız yükseliyor” diyen bir zihniyetten zaten daha başka ne beklenirdi ki? Cahilliğin bu topraklarda bu ölçüde kutsandığı bir dönem olmuş mudur bilmiyorum ama şimdi var hem de 21. yy AKP, MHP ve Perinçek Türkiye’sinde. Ve bu süreçte en acı olan da İslam dininin en temel umdelerine, geleneğimiz içindeki düşünce ve ifade hürriyeti uygulamalarına rağmen bu işe Diyanet’in aracılık etmesi. Yazı uzadı ama iki hatırlatmada bulunayım yetkililere; reddiye geleneği ve tehafütü’l felasife.

Başta da dediğim gibi bana göre protest İslami görüşlere sahip olan İhsan Eliaçık’ın bütün görüşlerine katılmayabilirsiniz ama vermiş olduğunuz kararla kendi ellerinizle kendinizi rezil ve kepaze ettiniz. Eğer mahkemeye yapılan itirazlar netice vermez bir de toplatılan Kur’an mealleri imha edilirse işte o zaman tarihe silinmez izlerle geçeceksiniz. Bilmem ki farkında mısınız? Bu yazı farkındalığınız adına bir katkı sağlarsa vazifesini ifa etmiş demektir.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version