Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Son 9 yılın en yüksek cari açığı

Son 9 yılın en yüksek cari açığı


İçinde bulunduğumuz bu günlerde deprem dışında bir şey düşünmek, yazmak zor. Ama yine de, önemine binaen, 2022 yılı cari açık verileri üzerinde biraz durmak istiyorum. Çünkü bu veriler, son 9 yılın en yüksek cari açığını ortaya koyuyor.

Bir ülkenin güncel ödemeler dengesindeki açığı ortaya koyması bakımından, cari açık verisi, her dönemde ilgi ve dikkat konusu olagelmiştir. Hele de Türkiye gibi, emperyalizmin mali-ekonomik sömürgesi olan ülkelerde, çarkların dönmesi için sürekli döviz girdisi gerektiğinden, cari açık verileri daha da özel bir dikkatle izlenir. Cari açık verisi, döviz finansmanı krizinin barometresi gibidir, hafiflemesinin ya da ağırlaşmasının sinyalini vermektedir

Eylül 2021’den bu yana, Merkez Bankası eliyle uygulanan, suni biçimde düşürülmüş faiz politikasının ilan edilmiş hedefi “cari açığın kapatılması” olduğu için de bu seneki cari açık verisi dikkatle izleniyordu. Çokça eleştirilen bu para politikası ile TL’nin değeri düşürülerek, ithalat azaltılacak ve ihracat artırılacak, böylece cari açık da kapatılacaktı!

Bu amaçla, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, kanunun kendisine verdiği “fiyat istikrarını sağlama” hedefini bir kenara koymuş, üstüne hiç vazife olmayan “cari açığı kapatmayı” Merkez Bankası’nın asıl hedefi olarak ilan etmişti. Bu politikayı eleştiren iktisatçılar ise Erdoğan tarafından, cari açığın kapatılmasını istemeyen “mandacı iktisatçılar” ilan edilmişti!

İTHALAT CARİ AÇIĞA REKOR KIRDIRDI

Ne var ki, sonuç bunun tam tersi oldu. TL’nin dövizler karşısında değeri aşağıya çekilip enflasyon tırmandırılınca ne cari açık düştü ne de Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığı azaldı! 2022 cari açığı 48.8 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Bu, 2013’ten bu yana en yüksek düzey oldu. (BirGün,14.02.23) Cari açıktaki bu tırmanmanın ana itici gücü ise dış ticaret açığının 110 milyar dolara çıkmasıydı. İhracat, ucuz işgücü sömürüsü ve Çin’deki kapanmalar sebebiyle arttı evet ama ithalat bunun da çok üstünde artınca, dış ticaret açığı da kontrolden çıkmış oldu.

Kısacası masa başındaki hesapta, iktidar cari açığı ihracatla kapatacakken, tersine, ithalat cari açığa rekor kırdırmış oldu. Ticaret Bakanı Mehmet Muş, her ay başında basmakalıp ifadelerle “tüm zamanların ihracat rekorunun kırıldığını” söylese de, yılın sonunda görüldü ki, asıl kırılan ithalat karşılama oranı ve dış ticaret haddi düşmüştür. Ayrıca son aylarda Avrupa pazarında görülen durağanlık da ihracatın artış hızını kesmiştir.

Bu kez, iktidar, başta ilan ettiği hedefin tam tersi gerçekleşince, dış ticaret açığını kapatmak için tampon tedbirler bulmaya çalıştı. Turizm ve Uluslararası taşımacılık gelirleri aradaki farkı biraz kapattı. Suudi Arabistan, BAE, Katar, Rusya gibi oligarşik yönetimlerin Erdoğan yönetimine verdikleri “hatır çekleri” (örneğin Rusya’nın gönderdiği 6 milyar, Suudilerin yolladığı 3 milyar dolarlık kaynaklar) de biraz açık daha kapatmışa benziyor. Bir teknik dengeleme kalemi olan “Net Hata Noksan” maddesinde görülen anormal ve kaynağı belirsiz 24,2 milyar dolarlık girişe de dikkat çekelim. Yine de önceki seçim yılı olan 2018’de de bu kalem böyle anormal bir düzeye çıkarak 17,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Ancak Erdoğan’ın dostlarından (kim bilir hangi vaatler karşılığında) bulduğu mali kaynakların da, oldukça yüksek gelen turizm gelirlerinin de devasa dış ticaret açığını kapatmaya yetmediği açıkça görülüyor.

TAM BİR HÜSRAN TABLOSU

Peki, TL’nin büyük değer kaybına rağmen neden dış ticaret açığı kapatmak bir yana, rekor kırdı?

Bunun başlıca sebebi, Türkiye sanayi üretiminin ve ihracatının yüksek derecede ithalat bağımlısı olmasıdır. Ara mallar ve sermaye malları ithal edilir, üretim yapılıp mamul mallar ihraç edilir. Dolayısıyla TL’nin değerini kırdığınızda, bu ihracatla sağladığı avantaj gibi, ithalatta da dezavantaj getiriyor.

Her ihracatın aynı zamanda ithalatçı olduğu* bir ülkede, sonucun böyle olacağı daha baştan belliydi.

Üstüne bir de bu politika, ABD merkez bankasının faiz artırdığı ve küresel likiditenin daraltıldığı bir dönemde uygulanınca, dolar/euro kurlarının artışı öyle bir düzeyde oldu ki, ithalat miktar olarak sınırlandırılsa bile birim değeri misliyle arttı. Tersine, ihracatın da birim değeri düştü. Arada oluşan kur makası nedeniyle Türkiye’de (işçi sınıfının vahşice sömürüsü yoluyla) elde edilen karlar dış aleme gitti. Yoksullaştıran büyüme olgusu ortaya çıktı.

Türkiye’nin döviz cinsinden kredi bulması zorlaştı, Hazine, döviz kredilerine yüzde 10 ve üzeri faiz ödemek durumunda kaldı. (döviz cinsi faiz ödemeleri cari açığı artırdı) Ülkeye yabancı sermaye girişleri düşmekle kalmadı, dahası, Türkiye sermayesi de milyonlarca doları yurt dışına çıkardı.

Enerji fiyatlarında Ukrayna Savaşı nedeniyle yaşanan yükseliş de buna eklenince ortaya tam bir hüsran tablolusu çıktı.

Sonuç itibariyle, AKP’nin bir buçuk yıldır, ülke ekonomisinin hedeflerinin hiçbirisini başaramadığı gibi, tüm bu göstergelerde feci sonuçlara yol açtı. Cari açık, dış ticaret açığı, bütçe açığı, enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, açlık, yetersiz beslenme.

Nereye baksanız sonuç tam bir iflastır. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıların, modern kapitalizmin karşısında herhangi bir alternatifi temsil etmediklerinin, aksine onu da eleştirmeyi, ne de kısmen dahi olsa dönüştürmeyi başaramadıklarının somut, canlı, apaçık bir kanıtını oluşturmaktadır. Tabii ki bu deneyde olan, yine yoksul yurttaşlara olmuştur.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. “İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi’ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul’da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP) Merkez Yürütme Kurulu’nda yer almıştır.

Alp Altınörs

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version