Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Onun kaderine saraylar, halka enkazın altı düştü

Onun kaderine saraylar, halka enkazın altı düştü


HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Beştepe Sarayı’nda oturan AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, yıllardan bu yana teslimiyetçi Emevi Müslümanlığının argümanlarıyla halkı susturmaya çalışıyor. Yakınları ölenlere “İşin fıtratında var”, “Kader planı” gibi sözleri satarken, kendine ölümsüz bir hayat ortamı gibi saraylar sunuyor.

Tayyip Erdoğan, iktidara geldiği ve takiye yaptığı sıralarda Türkiye Bingöl depremini yaşadı. 1 Mayıs 2003’te 6,4 büyüklüğündeki depremin ardından ziyaret ettiği şehirde yaşanan felaketle ilgili çok farklı konuşmuştu. 

Sözleri, bugünkü muhalefet parti temsilcilerinin dedikleriyle aynıydı. İktidarın devralındığı günlerin hemen ardından yaşanan bu doğal afetle ilgili şimdi dediği gibi “kader planı” falan demedi. 

Bildiğiniz deprem bilimcileri ve Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası başkanı gibi konuştu. Demek o dönemde depremler, Erdoğan açısından henüz kader planına girmemişti ki, “Buna ihmal denmez” demişti. 

 

Erdoğan (2023): “Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içinde olan şeyler”

Erdoğan (Bingöl depremi-2003):

“Buna ihmal denmez. Yeraltında fay kırıklarından önce, kırılan ar damarlarıdır. Olay kader diye geçiştirilemez.”https://t.co/z1PQLueiY5 pic.twitter.com/m4wYbDGaYJ

— serbestiyet (@serbestiyetweb) February 8, 2023

“Buna ihmal denmez. İhale şartları neler? Bunlara uymamak vardır. Bunların kontrolü iyi yapılmamıştır. Malzemeden çalma diyebiliriz ki bu binalar yeni. Bu tür yanlışlıklar olabilir. Toplumun ders alması lazım.”

Önlem alınmadığı için madenlerde yaşanan facialarla ilgili daha sonra söylediği sözler unutulacak gibi değil. Soma faciası, patronun daha az personelle gerekli önlemleri almadan, daha çok kömür çıkarma hırsından yaşandı. 301 madencinin cesedi çıkarıldığı sıralarda Erdoğan, “Bunlar olağan şeyler. Bu işin fıtratında var” demişti. 

“Bu işin fıtratında var” ve “kader planı” gibi yaklaşımlar, olsa olsa kendi ihmal ve suçunu örtmek için Allah’a iftira atmak olur. “Islam, Causality and Freedom” isimli kitabın yazarı Özgür Koca’nın dediği gibi, “hesap sorarken ‘irade’, hesap verirken ‘kader’. Teolojik dansözler sizi.”

1100 odalı Beştepe Sarayı’nda oturduktan ve bilmem kaç yüz araçlık konvoyla korunup, binlerce korumayla gezmeye başladıktan sonra, insanların payına “kader” düştü. Erdoğan, deprem bölgesi Kahramanmaraş’ta yakınlarını kaybeden kadına, “Olanlar hep oldu, bunlar kader planının içinde olan şeyler” diye teselli verdiğini sandı.

 

“Kader planı içersinde olan şeyler” pic.twitter.com/XA02Qnv4Lc

— Con Sinov (@lordsinov) February 8, 2023

Yaşananlar, köhnemiş rant ve sömürü düzeninin “kader planı” diye topluma sunulmasından öte bir şey değil. Soma fıtrat değildi, kartondan kule gibi binalarda oturmak da kader planı değil. 

Topluma layık görülenler, yıllarca vergisini ödediğin devletin bir felaket geldiğinde seni yalnız bırakmasından ibaret. İnsanlara yaşatılan, ilahiyat eğitimi dışında hiçbir birikimi olmayan birinin en tepe yönetici olarak AFAD’a atanmasının sonucu.

Bu kader planı nedense hep garibanı buluyor. Sarayda oturanlar, müteahhitler, rantçılar, devleti soyanlar kader planının dışında kalıyor.

ERDOĞAN’I BU KEZ TEHDİTLERİ KURTARAMAYACAK

Deprem bölgesindeki şehirlerde, hem eşimin hem benim birinci derecede yakınlarımız var. Onlarla ilgili detay paylaşmadığımı ilk gün belirttim. Ama yaşadığımız acıdan dolayı sürekli bölgeyle irtibat halindeyim. 

İçimi rahatlatacak bir çaba ortaya koyamadığım için yüreğim yanıyor. Vicdan azabı içindeyim. Ama bölgede yaşayan insanların öfkesini, acısını bastıracak bir yol yok. 

Erdoğan, 301 madencinin yakınlarını ev ve para vaadiyle, sonra da tehditle susturdu. Orada hayatını kaybeden ailenin bir ferdiydi. 6 Şubat depreminde aile bireylerinin çoğunu kaybeden on binlerce insan var. 

Halkın öfkesini yansıtacak platform olmadığı için Erdoğan kendi öfkelendiğinde felaketzedeleri sindireceğini sanıyor. 20 yıllık iktidarının sonunda, ülkenin konut yapısı bakımından dünden daha iyi olmadığı ortaya çıkınca, hesap vermek yerine eleştirenlere öfkeleniyor. 

Eleştirenler için “Zamanı gelince defterleri açacağız” diyen Erdoğan, kendi defterinin açılmayacağından emin konuşuyor. 

Erdoğan’ın savcıları, depremde yaptığı binalar kağıt gibi yıkılan müteahhitler için kılını kıpırdatmazken, yaşananları dile getiren tweet attıkları için aynı gün 31 kişiyi gözaltına aldı ve bunlardan 9’unu tutukladılar. Gözaltına alınanlar arasında siyaset bilimci Özgün Emre Koç da vardı.

Medyanın yüzde 95’ini elinde tutan, sosyal medyada da sahip olduğu trollere her ay milyonlar akıtan iktidar, bir avuç muhalifle başa çıkamıyor. Onların sesini kesmeye çalışıyor. 

Erdoğan, insanların depremin birinci ve ikinci gün devletin yetersizliğini, askerin yardıma koşması yerine kışlada tutulması yolundaki eleştirilerini gün itibariyle söylenmiş gibi ağır hakaretler ediyor: 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bazı haysiyetsiz, namussuz kişiler açıklama yaparak Hatay’da asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar. Bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız.” pic.twitter.com/SxfvCvTzAy

— Haber (@Haber) February 8, 2023

“Bazı haysiyetsiz, namussuz kişiler açıklama yaparak Hatay’da asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar. Bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız.”

Daha ilk gece Kahramanmaraş’a ulaşmayı başaran Memleket Partisi lideri Muharrem İnce, Erdoğan’ı birinci elden yalanladı:

“Erdoğan ağzın da bozuk, zihniyetin de bozuk. Ben ilk gün gece yarısı Kahramanmaraş Trabzon Caddesi’ndeydim. Kurtarma ekibi, asker, polis görmedim. İnsanlar içecek su, çorba bulamadılar, kurtarma ekibi göremediler. İsyan ettiler. O şerefsiz sözü söyleyene yakışır.”

“Üzerimde bulunan makamın sorumluluğu olmamış olsa ben bugün böyle konuşmam, çok daha farklı konuşurum” diyen Erdoğan, demek ki kameraların olmadığı ortamlarda yaptığı gibi ana avrat dümdüz gidecek. Küfürlü ağzını, mitinglerde bile tutamadığı zamanlar gibi… 

ONBİNLERİN ÖLMESİ ESMA’YA AĞLAYAN ERDOĞAN’IN YÜREĞİNİ YUMUŞATMADI

Erdoğan, 2013 yılındaki ayaklanma sırasında Mısır askerlerinin açtığı ateş sonucu ölen Müslüman Kardeşlerin liderlerinden el-Bilteci’nin kızı Esma’nın öldürülmesi üzerine gözyaşı dökmüştü.

Esma için ağlayan Erdoğan, deprem bölgesinde on binlerce can veren insanımız için gözyaşı yerine öfke kustu, tehdit savurdu. İnsanların çığlıkları arasından geçip yukarıdaki tehditleri savurmak, Erdoğan’ın vicdanının fotoğrafı olsa gerek. 

Nasıl ki ekonomideki beceriksizliği 2021’den itibaren gizlenemez şekilde ortaya çıktıysa, şahsını cilalamak üzerine oluşturduğu AFAD’ın beceriksizliği de 6 Şubat depreminde on binlerin canı pahasına ortaya çıktı. 

AFAD, bir acı yaşandığında, “Size Erdoğan yardım ediyor” algısını yaratmak üzere kurgulandı. Bugüne kadar küçük olaylarda da bir ölçüde bu algı parlatılmış oldu. AFAD’ın kuruluşu algı olduğu için, son faciada bu kez iş yapmak yerine iş yapmanın önündeki engel olarak ortaya çıktı. 

 

Halk Yardım Etmek için devletle Mücadele ediyor. pic.twitter.com/wf72qSQ33K

— Hêvîdarim (@adem_hevidarim) February 8, 2023

Gönüllüler ve teknik insanlar, yurt dışından gelen yardım ekipleri, AFAD’ın beceriksizliği yüzünden can kurtarmada altın değerindeki ilk saatleri kaybettiler. 

KURTARMA GÖRÜNTÜLERİNE ODAKLANMAK, EKRAN BAŞINDAKİLERİ AVUTMAK İÇİN

Özellikle televizyonlar, bütün kameralarını enkaz altından kurtarma olaylarına odaklamış durumda. Evet, kurtarma olayları önemli. Bir insanın hayata dönmesine uzatılan her el çok değerli. 

Ne var ki, 100 enkaz varsa kurtarma ekibi ancak birinin başında çalışabiliyor. Bu kurtarma ekiplerinin yaptığı çalışmayı değersizleştirmez. Ama haber yapma iddiasında olanlar için tablo övünülecek bir şey değil.

İnsanlar kurtarma ekiplerinin hemen yanındaki enkazın başında çaresizlik içinde gözyaşı döküyor. “Mucize” haberlerine odaklanmak, bilinçli bir karartma değilse bile en azından ihmal ve yetersizlikleri gölgeleme aracı olarak kullanılıyor. 

Toplum olarak “mucizelere” ihtiyacımız var. Ama öte yanda yaşanan acıların yansıtılması da gerekiyor. Haberci adı altında bölgedeki gazeteciler, acılarını dile getirmek isteyenleri gördüğünde hortlak görmüş gibi korkup kaçıyor.

1999 depremi sonrasında İslamcısı, merkez medyası bütün gazeteler, hükümeti topa tutan manşetler attı. Bugün devleti kutsayanlar, o gün her şeyi saydırıyorlardı. Devletin eksiklerini ortaya koyanlara şerefsiz denmez. Bugünün makbul medyası, dünün “şerefsiz” medyası mıydı?

Bugün muhabir diye sahaya sürülen Tuba Södekoğlu gibi kişiliksiz tipler, insanların hayatlarıyla oynamayı gazetecilik sanıyor.

 

İçerde birilerinin olduğunu duyunca pis pis sırıtıyor. Oyun zannediyor terbiyesiz. Acilen bu kızın tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. pic.twitter.com/OLR15Vz9Xm

— Dahi Bilal 🐬 (@DahiOglan) February 8, 2023

Deprem bölgesinde sosyal medyaya yansıyan ve ekranlara getirilenler, çekilen çilenin binde birini oluşturmuyor. Yakınınız varsa, ya da tanıdığınız birinin yakını varsa onların telefonlarını alın ve açın konuşun. Neler anlatacaklar size…

Bölgedekilerle konuştuktan sonra, “Olumsuzluklar çok az aslında” diyen Hürriyet Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ve CNNTürk’ün program yapımcısı Ahmet Hakan’ın yüzüne yapıştırmak isteyeceğiniz tükürüğün daha büyük olduğunu fark edeceksiniz.

 

Ahmet Hakan’dan skandal deprem yorumu: “Olumsuzluklar çok az aslında, ama onlar tabi çok can sıkıcı oldukları için bize fazla geliyor. Diğerleri hava civa…https://t.co/lsGXCzm4ZZ pic.twitter.com/o3tkK0UrjT

— BirGün Gazetesi (@BirGun_Gazetesi) February 9, 2023

Erdoğan sevgisiyle tanınan Adıyaman’ın biriktirdiği öfke, iktidarı süpürecek seviyeye ulaştı. Özel ortam hazırlanmadan gidilen her yer, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na sergilenen öfkeye dönüşecek türden.

 

📌Kaderine terk edilen Adıyaman’da halk, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na büyük tepki gösterdi. pic.twitter.com/j9OAfYk8H6

— 23 DERECE (@yirmiucderece) February 8, 2023

Susturma, karartma ve kutsallaştırma bu iktidarı kurtarmayacak. Demirel’in dediği gibi, “Siyasette nasıl gelirsen öyle gidersin”

AK Parti, 2002’de 17 Ağustos’ta Marmara Depreminin enkazı altında kalan DSP-MHP-ANAP koalisyonunun beceriksizliği sonrasında iktidara gelmişti. Gidişleri de 6 Şubat depremin enkazı altında kalmalarından dolayı olacak.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version