Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Onları affet!

Onları affet!


YORUM | M. NEDİM HAZAR

Hazreti Aişe validemiz (RA) Fahr-i Kainat’a şöyle sordu: “Uhud’dan daha zor bir günün oldu mu?”

Nebiler Nebisi şöyle buyurdu: “Taif… Daha ağırdı!”

Taif, Mekke’ye 150 km uzaklıkta modern bir kentti. Uzun süren boykot ve kuşatma neticesinde Ebu Talib ve en büyük desteği Hz. Hatice’yi kaybetmişti. 

Yapayalnızlık hissi bir yana, Mekkelilerin artan baskısı artık dayanılmaz hale gelmişti. 

Bir umut ile Hz. Zeyd’i yanına alarak Taif’e gitti. Ve ne yazık ki Mekke’den daha beter bir ortamla karşılaştı. Kendisi (yaya olarak) oraya varmadan Kureyş uluları adamlarını çoktan yollamış, şehri organize etmişlerdi. 

Taşa tutuldu, üzerine pislik atıldı. Zeyd ile beraber yaralandılar. 

Buna rağmen kavmine karşı öfke dolmadı. 

Ve Uhud…

İslam tarihinin en acılı sahnelerinden biri.

Malum, tüm ikazlara rağmen okçular tepeyi terk etmiş, ganimet derdine düşmüş ve Müslümanlar darmadağın olmuştu. 

Etrafını gözünü Bedir’in intikamı bürümüş binlerce müşrik sarmıştı. 

Bir avuç mümin ile beraber savaşıyordu Allah resulü. 

Dişleri kırılmış, yanağı ve alnı yarılmıştı. 

Yüzündeki kanı silerken şöyle diyecekti: 

Allah’ım sen onları bağışla. Çünkü bilmiyorlar!”

“Sen bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir!” (A’raf – 199)

Sadece son peygamber değil, neredeyse tüm peygamberler için geçerli bir kaideydi bu: Affetmek.

Seküler simetride de benzer erdemler vardır hatta. 

Çinliler; “Affetmek, iyilerin intikamıdır” derler. 

Bin rahmetler olsun Aliya, “Affet ama unutma” der mesela. 

Yaşanan deprem felaketi sonrasındaki hislerim inanılmaz karışıktı. 

Evet, daha önce de ifade ettim, çok kızgın ve kırgındım. 

Çünkü kötülüğün hüküm sürmesi için sadece kötüler yetmiyordu, iyilerin de suskun kalıp, desteklemesi gerekirdi ve Türkiye’de olan buydu. 

Hatta epey bir süre “Azizlerden aziz olan bu millet” söylemine nasıl saf saf inandığım için kendimden nefret ettim diyebilirim. 

Anadolu irfanı denilen şeyin bir ilüzyon, kandırmaca olduğuna kanaat getirmiştim. 

Fakat öyle bir an geliyor ki, kocaman bir acı, bir kalp yangını gelip bu hisleri süpürüp gidiyor. 

Empati geri geliyor. 

Şöyle düşünüyor insan:

Ben de dört koldan kuşatılsam, ben de yedi yirmidört kötülüğün propagandasına maruz kalsam, acaba aynısını yapar mıydım?

Hayır, cevabını kesin olarak vermek çok zor olunca, affedici yön ağır basıyor. 

Yanlış anlaşılmasın, haksızlıklara karşı duruş, hesap sorma hakkı elbette baki. 

Ve hatta, bu affedicilik şemsiyesi herkesi bir anda masuma dönüştürmüyor, farkındayım.
Yani zulme uğrayan, haksızlık altında inim inim inleyen affedici olunca, zalime yol veren, alkışlayan, susarak destekleyenler bir anda “Yahu çok pişmanız” demeyeceklerdir. 

Bunu da bilelim…

Dediğim gibi bütün peygamberlerin ortak özelliğidir. Kendilerine yapılan akıl almaz zulümlere karşı, “Allah’ım affet, çünkü bilmiyorlar” demişlerdir. 

Hz. Mesih’i hatırlayalım. 

Büyük bir haksızlık ve halkın seçimi ile çarmıha gerildiğinde, Romalı askerler daha çok kan kaybetsin diye tam ciğerlerinin altına saplıyorlardı mızraklarını. 

Halk keyifle seyrediyordu olan biteni. 

Sadece bir grup kadın üzgündü ve İsa (AS) onlara şöyle seslendi: “Ey Yeruşalim kızları, benim için ağlamayın; kendiniz ve çocuklarınız için ağlayın.” (Luka – 28/43)

Ancak ne Romalı askerler ne de halkta en ufak bir acıma ve pişmanlık belirtisi yoktu. Hatta aksine sanki haz alıyorlardı!

İsa Nebi, kendi kavmine acıyarak baktı ve şöyle dedi: 

“Onları bağışla. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar!” (Luka 23:34)

Enteresan olan ne biliyor musunuz?

İncil olayı anlattıktan sonra son cümle olarak şöyle der: 

““Baba, onları bağışla” dedi. “Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” O’nun giysilerini aralarında paylaşmak için kura çektiler.”

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version