Böyle zamanlarda yazı yazmak da zor oluyor. Okumak da. O yüzden kısa ve öz anlatmaya çalışacağım derdimi…
Anladık iktidar gidici. Yaralar sarılmaya çalışılırken bir yandan da insanlar cenazelerini almaya devam ediyor.
Enkazlar kaldırılırken artık rakamlar daha çok konuşuluyor.
Depremin ekonomik ve siyasi maliyeti, çadır sayısı, kaybedilen çocuklar, cemaat kurumlarına gönderilen kayıp kimlikli çocuklar artık başka bir aşamaya geçildiğinin göstergesi.
Şimdi hayatlarımıza sahip çıkma zamanı.
Hani “Kader planı” diyorlar ya, işte o kaderi çizebilmek için o planları yapanlara çok güzel zemin hazırladı iktidardakiler bugüne kadar.
Tren kazaları olsun diye demiryolu kontrolörlerini azalttı, trafik kazaları olsun diye duble yolları çok güzel döşeyemedi.
Deprem vergilerinin ne olduğunu hala çözemedi.
İnsanlar, tabii ki can derdindeyken bunları düşünmeyeceklerdir.
AKP ve yandaşlarına asıl tepkiler enkazın toz bulutu kalktığında asıl anlaşılabilecek. Tabii o toz bulutunu kaldırabilirsek.
Seçim sürecindeki Türkiye’de, bu seçimde, bileti depremzedeler kesecek.
Ama hepimiz biliyoruz iktidar değişse de hepimiz birlikte altındayız bu enkazın. Hani geride enkaz bıraktı derler ya. İşte bu iktidar arkasında gerçekten bir enkaz bırakıyor. Sağ ile solu ile toplamaya çalışıyorlar insanlar bu enkazı.
KAYGI VERİCİ ULUSLARARASI DAYANIŞMA
Bu enkazda biz bizeyiz sevgili okuyucular. Sonradan gelenler geri döndüğünde ortadaki toz duman bizim elbiselerimize yapışacak. Biz kaldıracağız birbirimizi.
Depremin ilk gününden itibaren uluslararası camia hızlı bir şekilde tepki verdi. Ekipler gönderdi, ekonomik yardımların ağzını açtı. Üzerinden iki hafta geçtikten sonra aynı camia da kendi gündemine dönüverdi.
Bu uluslararası camia dediklerinin 2023 model tepki mekanizması bu şekilde işliyor belli.
Daha önce ‘kaygı verici gelişmeleri yakından takip edenler’ şimdi ‘hemen elimizi uzatalım’, ‘neyse parası verelim’ derken, orta ve uzun vadede çatışma ve afet bölgesinden siliniyorlar.
Nasıl Karabağlı 120 bin Ermeniyi unuttular ise, Afganistan’da esir edilmiş bir milleti, İran’daki kadınları, Rojava’daki Kürtleri unuttular ise. Ukrayna’da birinci yılını dolduran savaşta parayı ve silahı gönderip kendileri geri planda kaldılar ise, depremde de öyle olacaktır.
Onlar gittiğinde psikolojik yaraları sarmak bizlere kalacaktır.
Şimdi bizlere psikolog gerek, doktor gerek, bölgedekilere maddi manevi destek sağlayacak sivil toplum örgütleri gerek.
Onlar da ancak bizim içimizden çıkacak.
Çocuklara mobil sinema, okul, kütüphane.
Aşevi, yatakhane…
Bizi ancak biz kaldıracağız.
İstanbul Ermeni şiirinin önemli üstadı Zahrad’ın dediği gibi:
Dostlar – yeni doğanlar gibi kapamayın gözlerinizi
Her mahallenin kendi düşü var
Her insanın kendi düşü
Göreceksiniz – gün gelecek
Gerçeğe dönmüş olacak her şey
Sadece şairler değil – bütün insanlar
Aris Nalcı: 1998’de Agos’ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye’de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç – Köprü’nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV’de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***