Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Geleceğimizi yine aynı şahıslara ve kurumlara mı emanet edeceğiz?

Geleceğimizi yine aynı şahıslara ve kurumlara mı emanet edeceğiz?


Siyasetin ve seçimlerin tartışılması için ister “şimdi zamanı değil” diyelim ister “tam da zamanı”, bir şey fark etmez. Depremzedelerin adalet arayışı ile Türkiye’nin yeniden inşası süreci çakışmıştır. Bunlar bir ve aynı şeydir.

HALKIN FAİLLİĞİ VARDIR

Eğer deprem 6 Temmuz’da gerçekleşmiş olsaydı, deprem sonrası yine halk ve devlet arasında çıkar çatışması ve kopukluk; yine devlet kapasitesinin ve koordinasyonunun çöküşü ortaya çıkardı. Ama bu kopukluk ve çöküş siyasi iktidar üzerinde şüphesiz daha az gerilim ve baskı yaratırdı. Şimdi ise (en geç) 18 Haziran’da genel seçimlerin yapılacak olması depremin yarattığı çok boyutlu ve çok katmanlı felaketi, kritik bir dönemece dönüştürüyor.

Depremin enkazı toplanır ve cenazeler gömülürken halk geleceğini yine aynı şahıslara ve kurumlara mı teslim edecek? Kendisini deprem fayı üzerindeki depreme dayanıksız binalarda barındırarak öldüren ve ölmeyenleri de kurtarmaya gelmeyen aynı şahıslara ve kurumlara mı?

Bu şahısların ve kurumların sayısı çok; bu şahısların ve kurumların batmış oldukları yolsuzluk ve çürümüşlük bataklığı da derin. Bu nedenle seçimler ve olası bir iktidar devri bu soruya verilecek olumsuz bir yanıta zaruri bir başlangıç. Hem değişim için zaruri hem de değişim için sadece bir başlangıç. Yukarıdaki sorunun asıl yanıtı Türkiye’nin uzun vadeye yayılacağını öngörebildiğimiz yeniden inşasında. Bu inşanın aktörü ise son iki haftadır aramızda dolaşıyor.

Masih Alinejad, İran’da geçtiğimiz Eylül ayında kadınların başkaldırısı olarak başlayan ve ulusal çapa yayılan kitlesel protestoları sosyal medya üzerinden örgütleyen önemli isimlerden biri. Alinejad, yaşadığı New York’ta “İranlı kadınlar adına ne yapılabilir?” sorusunu soranlara şu cevabı veriyor (mealen aktarıyorum): “Onlar adına bir şey yapmanıza gerek yok, kadınların failliği vardır, kadınların kendisi bir aktördür”. Benzer şekilde depremin yarattığı olgulardan biri de halkın (yeniden, bir kez daha) bir fail olarak ortaya çıkması oldu. Deprem sonrasında halk, yarattığı yardımlaşma ve dayanışma inisiyatifiyle temsilcilerini bir tarafa bıraktı ve doğrudan kendi bir aktör olarak belirdi; doğrudan deprem felaketine müdahale etti.

Halkın failliği vardır. Depremde hayat kurtaran bu faillik, seçimlerde siyasi katılıma dönüşerek değişimin zaruri başlangıcını yapabilir. Bunun dışında, çok partili ama az heyecanlı, statikten dinamiğe geçemeyen bir koalisyonun cumhurbaşkanı adayının adı ve soyadı artık hiç bir önem taşımıyor.

ADALETİN KADERİNİ HALKIN FAİLLİĞİ ÇİZECEKTİR

Öte yandan depremzedelerin adalet arayışının neticesini de halkın failliği belirleyecek.

Arama kurtarma çalışmalarının yavaş yavaş sonlanmasıyla birlikte deprem felaketinde bir safha kapanıyor ve bir diğer safhaya geçiliyor. Bu safha, depremzedeler için adalet arayışının başlaması olacak. Aslına bakılacak olursa ailesini, evini; geçmişini ve geleceğini kaybedenler için adalet hiç bir zaman sağlanamaz. Onlar ağır bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldılar ve adalet arayışı onlar için olsa olsa bir adaletsizliğin tazmini ya da hafifletilmesi olabilir. İşte bu anlamdaki adalet arayışı çok aşamalıdır. Delillerin toplanması (numune alınması ve bilirkişi raporu tutulması), idari ve cezai, yargısal ve yarı-yargısal, ulusal ve uluslararası tüm mekanizmaların kullanılarak adalet arama sürecinin başlatılması ve ardından, bu sürecin izlenmesi, takibi.

Bireysel bir hak ihlali vakasında dahi bahsedilen aşamaların her biri büyük bir mücadele alanıdır. Mesela kadın cinayetlerinde bir mücadelenin verildiği ve toplumsal baskının yaratıldığı zamanlarda adalete ulaşılabiliyor. Şimdi ise onlarca hak ihlali alanında binlerce başvuruyla karşı karşıya olacağız. Elbette bir de işin sosyal adalet tarafı var. O da depremzedeler başta olmak üzere deprem bölgesinde yaşayan tüm halk için depreme dayanıklı ve yeterli barınma hakkının sağlanması ki bu hakkın gerçekleşmesi diğer sosyal haklar gibi uzun zaman gerektirir.

Açıktır ki depremzedeler için adalet arayışı yıllar boyu sürecek ve bu arayışın yükü bir kişinin, iki kişinin; bir meslek örgütünün, iki meslek örgütünün omuzuna yüklenebilecek gibi değil. Adaletin kaderi de Türkiye’nin siyasi kaderi gibi uzun vadeli kitlesel katılımın varlığına bağlı.

Bu katılım ne kadar erken sağlanırsa o kadar iyi, ne kadar hızlı sağlanırsa o kadar iyi.


Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır

Ayşegül Kars Kaynar

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version