Yeni devlet kuruluyorsa, yeni din de kurmak lazım. E haliyle bunu yapmak için sadece Devlet Bahçeli ile Süleyman Soylu yetmez, sadece vatandaşa, siyasetçilere küfür kafir saydırmak yetmez, başka aktörler, başka eylemler, başka seferberlikler bulmak gerekir. Yeni rejimin ve onun yeni dininin en önemli, belki Devlet Bahçeli’den de hatta Doğru Perinçek’ten de önemli figürü, başkanı kılıçla ortalıkta dolaşan Diyanet İşleri Başkanlığı. İşte yeni dinin bu kurucu unsurunun bir yazısı (pardon, fetvası, ama oraya geleceğim söz) dün “Bunu Da Gördük” dizisinde müthiş gelişmelere yol açtı.
Önce haftanın özetini verelim: Baş kahraman olarak Diyanet, yardımcı oyuncu İstanbul Hakimliği’ne bir yazı (pardon, fetva, ama daha oraya gelmedik) yollar. “Hukuk Müşavirliği” tarafından yazılan yazıda denilir ki: “İhsan Eliaçık var ya, onun, ‘Yaşayan Kuran- Nüzul Sırasına Göre Türkçe Meal Tefsir’ isimli kitabı var ya, işte o kitabın basım ve yayımını durdur, dağıtılmış olanları topla, topladıklarını da imha et.”
İKİ KURUMUN DA BAŞI BİR
Haklısınız, buraya kadar fazla heyecan yok, aklına esen herkes mahkemelerden aklına esen taleplerde bulunabilir. Fakat tabii bu filmin izleyicileri iyi bilir ki 35 milyar lira bütçesi olan, başkanının milyonluk lüks araçlara bindiği ve belinde kılıçla gezdiği bir kurum bir şey istiyorsa dikkat kesilme gerekir! Mahkeme de insan sonuçta, o da etkilenebilir bu heybetten. Hem Diyanet de reise, yani başkana yani cumhurbaşkanına bağlı ve (bir yüksek yargı yöneticisinin dediği gibi) cumhurbaşkanı yargının da başı, haliyle Diyanet’in de başı. İşte İstanbul’daki bu sulh hakimliklerinden biri yazıyı alır, okur. Demek kitap yasaklama, toplatma ve imha isteniyor der, düşünür. Kamera düşünür gösterse de aslında düşünme filan yok, olsa gerekçede görürdük.
SIFIR TARTIŞMALI GEREKÇE
Hakimlik talebi alır, kararının ilk cümlesi yapar, sonra ikinci cümlede Diyanet’in yasak/toplatma/imha talebinin “sebebini” geçirir, ama hiç tartışmadan, hiçbir görüş, fikir, kanaat söylemeden, yazılan sebeple hüküm verir: “…. Mealin İslam dinini temel nitelikleri açısından sakıncalı unsurlar içermekte olduğu…” Sanki Diyanet, amir bir kurum olarak emir kipiyle yazmış, mahkeme memur bir figür olarak emre uygun metni üretmiş gibi. Böylece Diyanet’in “yazı”sı mahkemenin hükmüne dönüşür.
Çok isabetli karar değil mi: Öyle ya, Diyanet başkanı elinde kılıç var diye her yere gidip şahsen hüküm kesecek, kitap toplayıp yakacak filan değil ya! Bu işi de yardımcı oyuncular yapacak!
Şimdi az duralım ve “aba bu yargıya hakaret” filan diyeceklere cevaben mahkeme kararına az yakından bakalım: Gerçekten, beş cümlelik bir karar. Birinci cümlede, Diyanet’ten gelen yazıda ne istendiği yer alıyor. İkinci cümlede niye yasak-imha istendiğine dair Diyanet “gerekçesi” yazılıyor ve yazılır yazılmaz kabul edilerek hüküm haline getiriliyor. Yani “yardımcı oyuncu” demekle yargıya hakaret değil iltifat etmiş oluyorum; zira mahkeme kendisini doğrudan Diyanet’in katibi olarak konumlandırmış bu kararında. Ne bir akıl yürütme, ne bir bilgi kırıntısı, ne “tarafsız bilirkişi ihtiyacı” filan, “Diyanet böyle dediyse, tamam.”
ADIM ADIM OLUŞTURULAN GÜÇ
Esasen Erdoğan hükümetleri (ilk Abdullah Gül hükümeti dahil) 2002 yılından beri adım adım Diyanet’i bu güce eriştirmek için uğraştı. Tabii yanlış anlaşılmasın, güç Diyanet’in değil, onu bu güce eriştirenin; bu güç dini, dindarlığı vs. güçlendirmeyle de hiç ilgili değil, bu yeni kurulmak istenen rejimin yeni dininin kuruluşu için gerekli bir güç aslen. Esasen 1924 Diyanet kurulurken düşünülen şey, “yeni devletin yeni dini” anlayışına hizmet idi zaten. Erdoğan da şimdi Bahçeli ile kol kola inşasını sürdürdüğü yeni rejimin yeni dini için Diyanet’e başlangıçta düşünülen rolü kat kat artırarak sürdürüyor; yardımcı oyuncudan asli oyuncuya çeviriyor onu, daha iyi araba, keskin bir kılıç, devasa bir bütçe eşliğinde. Bu karar, mahkemelerin yeni rejimde yardımcı, Diyanet’in asli oyuncu olduğunu en iyi gösteren karar.
Fakat karar bir şeyi daha gösteriyor: Yeni rejimin yeni dini oluşturulurken, elbette öncelikle eski rejimin eski dininin kural kaide, meal ve tefsirleri de şöyle bir elden geçirilmeli; mesele Kuran değil yani, mesele Kuran dahil dinsel entitelerin, varlıkların, hükümlerin, yorumların, meallerin, tefsirlerin yeni rejimin liderliğine ne kadar hizmet edebileceği. İhsan Eliaçık ile başlar, Hamdi Yazır ile sürer, Buhari’yi de, İmam Ebu Hanife’yi de kapsayarak gider bu dalga, iktidarı sürdürmek için lazımsa artık. Çünkü yeni rejim olacaksa, yeni din gerekir, yani yazarlar gerekir, yeni kitaplar gerekir, hatta yeni bir halk bile gerekir. İşte Kuran meal ve tefsiri toplatıp yakmak, bu yeniliklerin yeni adımlarından biri.
Yeniliğin en önemli yeniliği ise “hakimliğin” yani mahkemenin kendi kararında kendisini yok edecek kadar geri çekilmesi!
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***